PAPAZLARIN YENİ HEDEFİ
AYASOFYA’DA AYİN Mİ, PROVOKASYON MU?
Geçtiğimiz
15 Ağustos Pazar günü, Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği
Bartholomeos tarafından yönetilen bir ayin yapıldı. Bu
ayinde yapılacak olan gövde gösterisini aslında çok önceden
Türksam’da ve İlk Kuşun Gazetesi’nde yazdığımız, “Üç Aya
Sofya ve Megali İdea” (1) adlı makalemizde dile getirmiş ve
hassas olunmasına çağrı yapmıştık. Ayinden sonra ise
“Sümela’dan Sonra Ayasofya’ya Yönelik Talepler Gelmeye
Başlar mı?” (2) adlı makalemizde sıranın artık Aya Sofya’da
olduğuna vurgu yapmış ve daha çok hassas olmanın
gerekliliğine dikkat çekmiştik.
Gelecek gruptaki papazlar üzerlerinde “raso” denilen siyah
papaz cübbeleriyle gelecekler. 15 Ağustos’ta Trabzon’da,
resmi görevlilerce, bu kişilerin ikaz edildiği, ancak
terbiyesizce tepki ile karşılaştıkları, bir anlamda başa
çıkılamadığını gördük. Bundan dolayıdır ki son makalemizde
şu ifadeyi kullandık:
Şimdi bu “raso” ile gezenlere şak şak edenlerden ve “Ne var
ki Rum papazlar sokakta böyle gezseler, bundan Türkiye ne
kaybeder?” şeklinde “hoşgörü” ile yaklaşanlardan “sarıklı
cübbeli” kişilere de aynı hoşgörü ile bakmalarını beklemek
hatta “laiklik elden gitti” de dememelerini beklemek
gerekir. (…)
Bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Sıra artık
“Ayasofya”dadır. Orada da ayin yapma girişimleri başladı.
Bunu duyumları alınıyor.
Şunu bugünlerde çokça tekrarlamakta da fayda görüyoruz:
Dikkat! Artık sıra Aya Sofya’dadır. Uyanık olalım. Ya da 15
Ağustos’ta, Sümela’da görülen çok sayıdaki, üzerlerinde
İngilizce “Ben Pontuslu’yum” ve Yunanca “Pontus” yazılmış ve
Pontus Haritası olan tişörtlere alışalım.”
Aslında aldığımız bilgiler duyumdan da öteydi. Mamafih bu
konularda ne yazık ki bir duyarsızlık süregelmektedir.
Birkaç gündür haber portallarında bu konuda haberler çıkıyor
ve bu haberlerdeki ortak payda şudur: Bir Yunan asıllı
Amerikalı zengin ile birlikte gelecek bir grup, Ayasofya’da
korsan ayin yapmaya kalkışacaktır.
Bu korsan ayin; geçen sene Sümela’da yapılmak istenen ve
müze görevlileri ile arbedeye sebep olan, bu sene olay
çıkaracağını her fırsatta ifade eden ancak bu sene gelmesi
Rum Patriği tarafından engellenen “meczup” Selanik Valisi
Panayotis Psomyadis değildir. Karşımızda kişi; Barack
Obama’nın, Hillary Clinton’un yanında sıkça görülen bir
dolar milyarderi olan Chris Spirou’dur.
Chris Spirou ile ilgili olarak aslında çok daha eski
tarihlere dayanan bilgiler elimizde mevcut. Spirou’ya
Amerika’da Yunan- Amerikan Lobisi’nin önde gelen ismi, hatta
en atak ismi de demek gerekir. 2007 yılında; Demokrat
Parti’nin New Hampsire Bölgesi Başkanı sıfatını da
kullanarak büyük bir lobi faaliyeti başlattı. Amaç;
Ayasofya’yı tekrar kiliseye döndürmekti. Kendini; Yunan
ulusal faaliyetlerinin baş savunucusu olarak da tanımlayan
Spirou, Ayasofya’nın kilise olması için artık büyük bir
atağa başladığını 18 Haziran 2007’de haftalık “Greek News”de
şöyle açıkladı:
“Ayasofya; Dünyada’ki tüm Hıristiyanların ibadet edebileceği
bir “katedral kilise” haline dönüştürmek tek amacımdır. ABD
Kongresi’nde girişimleri resmen başlattım…”
Bu sözler aynı anda kendi finanse ettiği “Ayasofya’ya
Özgürlük” adlı bir konseyin (Free Agia Sophia Council of
America) adına Atina’da düzenlediği bir basın toplantısında;
Doğu Ortodoksluğu’nun önemli “Ana Kilisesi” sayılan
Ayasofya’nın, 554 yıldan beri işgal altında olduğuna dair
somut delilleri Kongreye sunacağını ifade etti ve şöyle
konuştu:
“Hıristiyanların en kutsal mabedi olan Ayasofya’dır ve orası
uluslararası bir pazara çevrilmiştir. İnsan haklarına inanan
bir konsey olarak, hiçbir devlet yönetimi bir kiliseyi böyle
kullandıramaz.”
Bu sözler şu anlamda kullanıldı: Orada para ile girilen bir
müze var. Dinimizin ana kilisesine para ile girilmemelidir.
(Bu cümleyi makalemizin sonunda anımsatacağız.)
Spirou; o tarihte Türkiye’ye çok açıkça saldırmış ve halen
daha da sert saldırmaya devam etmektedir. Diğer Yunancı
kişilerden aslında daha farklı bir yönü de vardır. Bu
eylemleri hazırlarken ve yönetirken Yunanlı politikacılar ve
Fener Rum Patriği’nin bu eylemlerde aktif olmadığını daima
deklare etmektedir.
Spirou’nun “Megali İdea”larını, Türk Makamları ile iyi
ilişkiler içinde görünerek sürdürmeye çalışan Rum
Patrikhanesi’nin davranışlarını tasvip etmediği çok
söylemlerinden anlaşılmaktadır. Ancak “Ekümenik Patrikhane
de Ayasofya gibi esaret altındadır.” sözü de ona aittir.
Ayasofya’ya Özgürlük Konseyi; o dönemde bu konuyu ABD
Kongresi’nin İnsan Hakları Kurulu’na da götürdü ve sözde
bazı raporlar sundu.
9 Temmuz 2007’de; Nicolas Sarkozy’ye de ekte görülen mektup
gitti. Burada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da iletişime
geçildiği, ama arkalarında AB adına güçlü bir ses de eklemek
istedikleri görülüyor. Mektubun en çarpıcı yanı ise
Spirou’nun en büyük isteği ya da takıntısı olan; Ayasofya’ya
ücretsiz girilmesine de dikkat çekilmesidir.
Yazımızı Spirou’nun faaliyetlerinden kesitler şeklinde
sürdürürsek 13 Temmuz 2008’de şu faaliyetlerde bulundu:
Ayasofya’yı restore edeceğim diye başlattığı hareket
çerçevesinde; yine civarda yapılan turistik satışları
rezalet olarak ve içeriye para ödenerek girilmesini de utanç
olarak nitelendirdi.
Ayasofya’daki durumun bir utanç olduğu 2008 yılında uygar
Dünya düzeni içinde; Ayasofya’nın güvercin ve haşarat yuvası
olmasını ve adi sanat ürünleri satışı için istifade
edildiğini ortaya koydu. Burada bir ufak nüans var tabi ki…
Bu turistik obje satışları tüm Dünya’da bu tür yerlerin
civarında hep yapılır. Ama o ve konseyi bu satışların sanki
Ayasofya Müzesi dâhilinde yapılıyormuş gibi Dünya’da bir
lobi faaliyeti içinde bulunulmaktadır.
Burada Chris Spirou’nun İncil’den çokça esinlediği şeklinde
bir kanaatimiz bulunmaktadır. Aslında Spirou (Spiro diye
söylenir) parasının ve onun sağladığı güçle ve sanki ortaya
cengâver olarak atılmış biri gibi bir duruş sergilemektedir.
Chris Spirou; felsefi bir yanı olmayan, ezberci hatta kaba
söylemlerde bulunan biridir. İncil’de; Hazreti İsa’nın
peygamberliğini ortaya koymasından evvel, bir havra içinde
para bozan ve mal satan Yahudileri dışarı attığı ve
tezgâhlarını dağıttığı yazılıdır. Spirou’nun kendisine bu
uğurda bir “ruhani” misyon da biçtiği şeklinde kanaatimiz;
yapılanlar göz önüne alındığında, doğru bir tespit gibi
gözükmektedir.
Chris Spirou; 1970 yılında başlayan siyasi kariyerinde; New
Hampshire Valisi için Demokrat Parti adayı oldu. Valiliği
kazanamadı ama halen Yunan-Amerikan lobisinin en güçlü
adıdır ve sert üslubu olan, hatta argo söylemlerden de
kaçınmayan biridir. Aşağıda ayrıntısını vereceğimiz 1 Eylül
2010 tarihli, Ayasofya’da 17 Eylül’de yapmayı planladıkları
basın toplantısında soru soran bir gazeteciye (kaydı
elimizde olan) bir videoda sorulan soruya Türkleri tahkir
ederek “…tir et” diyecek düzeyde sözlerini esirgememektedir.
1 Eylül 2010’te Atina’da bulunan “Hellenic American Union
Auditorium”unda bir yukarıda belirttiğimiz bir basın
toplantısı yaptı. (Statement by the Honorable Chris Spirou,
President “International Congregation of Agia Sophia” Press
Conference-Hellenic American Union Auditorium, Athens,
Greece) Bu toplantıda Yunanca ve İngilizce olarak ve sürekli
tercümesini kendisi yaparak konuştu ve bilinen amaçlarını
kaba saba bir şekilde sundu.
Bu toplantıda; Başbakan Erdoğan’a ve Diyanet İşleri Başkanı
Bardakoğlu’na, “uzlaşma ruhu, karşılıklı saygı ve dini
hoşgörü” söyleminde birer mektup yolladığını ve oraya
gelecekleri hususunda kendilerini bilgilendirdiğini ayrıca
Diyanet İşleri Başkanı Dr. Bardakoğlu’nu da kendileri ile
birlikte 17 Eylül’de Aya Sofya’da dua etmeye davet ettiğini
söyledi. Elimizde videosu bulunan bu toplantıda ve başka bir
yerde ve farklı bir giysiyle yine elimizde bulanan bir
fotoğrafında ortak bir görüntü bulunmaktadır. Arka planda
Ayasofya’nın göründüğü, ama ön görünümde bir Osmanlı tarzı
mahpushane demirlerinin olduğu ve üzerinde “Özgür Ayasofya”
yazan büyük bir pankartı daima arkasına asmaktadır.
Ortada dehşet verici bir durum vardır…
İznik ve Sümela ile başlayan süreçte; sıranın Ayasofya’ya
geleceğini ve orada ayin yapılmasının zorlanacağını
makalelerimizde sıkça dile getirdik.
Evet, şimdi sıra Sultanahmet’teki Ayasofya’dadır.
Bugün (16 Eylül 2010) İstanbul’a intikal edecek olan ve
sayıları iki yüz kişi dolayında olacak grup mutlaka
bırakacakları para açısından, turistik faaliyet açısından
birilerini çok sevindirecektir! Cuma günü ise Ayasofya’ya
gidecekler ve (Burası çok önemlidir) para ödemeden içeri
girmeye ve içerde ayin yapmaya çalışacaklardır. Başbakan ve
Diyanet İşleri Başkanı’nın hiçbir suretle bu işe sempatik
bakmadıklarını ve bu eyleme prim verilmediğini de vurgulamak
gereklidir. Ayrıca içeri girişin, provokasyona da sebep
olmadan önlenmesi için en üst düzeyde önlem alınmıştır.
Sümela’da görülen “Pontus” haritalı tişörtlerin yerine bu
kez başka giysiler mutlaka göreceğiz. Yine, Anayasa’mızın
değiştirilemez olan 174. Maddesi (İnkılâp Kanunlarının
Korunması) dâhilindeki 8. Fıkradaki; 3 Kânunuevvel 1934
tarihli ve 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine
Dair Kanun” hükmüne aykırı olarak siyah dini cüppeleri (raso)
Sultanahmet Meydanı’nda mutlaka göreceğiz.
Bir önemli hususu da vurgulamak gereklidir. Rum Cemaati’nden
de bu eyleme katılım olacaktır. Ancak Rum Patriği; bu eylemi
durdurmak için olan gücüyle son ana kadar çalışmaktadır. Bu
elbette ki iyi niyet çerçevesinde değildir. Yapılmak istenen
eylem; “Megali İdea” doktrini dâhilindeki “Üç Aya Sofya’da
ayin başlayınca Bizans Tekrar kurulacaktır” ülküsüne
terstir. Zira o ayini Rum (Ekümenik) Patriği’nin yapması
gereklidir. Ve bu yapılmak istenen eylem ana ülküye zarar
verecek bir mahiyettedir. Bir başka husus ise bu kez ortaya
çıkan meczup; Selanik Valisi değil bir ABD zenginidir…
Bu eylem gerçekleşirse; tepkiler olacak ve ucu Rum
Patrikhanesi’ne dokunacaktır. Bu eylemin gerçekleşmesinin,
Ekümenizm ve Ruhban Okulu için yapılan çabalara sekte
vurması tabi ki kendilerine göre olasıdır ve bu yüzden
Patrikhane’ce engellemeye çalışmaktadırlar. Bu eylemle
ilgili çıkacak haberlerde, Rum Patriğin bu yönde bir söylemi
olursa; bunun adı sadece “timsah gözyaşı”dır.
Bu yazı çok uzayabilirdi. Zira bu konuda bilgi ve
verilerimiz çoktur. Bu eylemde son nokta bellidir ve en
anlaşılır şekilde, esas tehlikeyi belirtmek adına gerekli
noktalar vurgulanmıştır.
Yapılmak istenen eylem; Dinler arası hoşgörü ile kesinlikle
tanımlanamaz. Artık tolerans ya da hoşgörü kavramları ile
ifade edilemeyecek bir noktaya gelinmiştir. Yapılmak istenen
eylem dini değildir, siyasidir. Yapılmak istenenler ve
hedef; etnik siyasettir. Çünkü bu; din adına, Hıristiyanlık
adına olmaktan öte sadece “Hellenizm” ile
bağlaştırılabilecek ya da “Hellenizm’e yarar sağlayabilecek
bir durumdur.
Tabi burada şunu da vurgulamak gerekmektedir: “ürkiye’den
istenen “Hellenizm” yandaşı taleplerin büyük kısmı; ”Güçlü
Türkiye"yi zayıflatmak isteyen AB ve ABD tarafından önümüze
sunulanlardır.
Bu bağlamda; yıllar önce surlar için yapılan yardımların
arkasında ABD Yunan lobileri vardı. “Ne güzel” elimizdeki
varlıklar para vermeden onarılacak diyenlerin seslerini hâlâ
duyar gibiyiz. Aynı sesler; Balat ve civarının restorasyonu
için de aynı kaynaklardan akan paralara “Ne güzel”lerini
tekrarladılar.
Çok tekrar gibi oldu ama! “Dikkat” dedik, “sıra
Ayasofya’dadır” dedik ve sıra artık oraya geldi. İşte amaç
buydu! Spirou; kendi de içinde olduğu “Helenik” güçlerin
sadece önde görünen yüzüdür.
Çok yerde kopyala yapıştır yaptığımız bir paragrafı buraya
da kopyalamak kanımızca zaruridir.
“Bu adamlar hiçbir şeyi plansız ve programsız yapmazlar.” Bu
deyişi birçok yazımızda farklı söylemlerle ifade ettik.
Yapılan ayinlerin “Din ve İman Adına” değil de “İdeolojik”
etkinlikler olduğu ve bir planın parçalarının yavaş yavaş
yerine getirilmesi olduğu şeklindeki söylemimiz şimdi
haklılığını gösterdi!”
Çok tekrar oldu ama bu inanınız hafızalarımıza kazınmalı.
Evet, sıra artık Ayasofya’da…
Son not: Yerebatan Sarnıcı için de aynen surlar gibi
yanaştılar. Oraya da dikkat…
(1)-http://turksam.com/tr/a2099.html
http://www.ilk-kursun.com/2010/06/uc-aya-sofya-ve-yunan-megali-idea%e2%80%99si/
|