ERMENİLER

“Bahçelerde mor meni

Verem ettin sen beni

Ya sen İslam ol Ahçik

Ya ben olam Ermeni”

Türkiye’de Hıristiyan azınlık meselesi denilince akla ilk gelen toplumsal grupların başında Ermeniler gelir. Onlardan sonra ise Rumlar veMuseviler sayılır. Türkler’in Ermeniler ile ilişkileri Rum veMuseviler’den daha farklıdır. Örneğin şarkı sözünde belirtildiği gibi Türk-Ermeni sevgi ilişkileri, evlilikler diğerlerine kıyasla daha yaygındır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun batı ucu Viyana kapılarında, doğu sınırı Ermenistan’dadır.Bu coğrafyada bugün 50 civarında devlet kurulu bulunuyor. İşte Ermeniler’de, İmparatorluk döneminin mirasıdır. Ermeniler, Ermenistan’ın içimizde kalmış bölümüdür.

ERMENİLER’İN KISA TARİHÇESİ

Ermeni ya da Armen adı ilk önce eski Yunan kaynaklarında görülüyor. Bu konuda ilk bilgiye M.Ö. 401’de Ksenefon’da, M.Ö. 5. yüzyılda Heredot’ta rastlanıyor. Bunun dışında; Ermeni sözcüğünün nordik ve alpin ırkları karışımı bir toplum olduğunu Pers kaynaklarından öğreniyoruz. Bu adı ilk defa Persler, Ermeniler için kullanmışlar. Ermeniler ise kendilerine “Hay” yabancılara ise “Dacik” adını veriyorlar. Yaşadıkları bölge olan bugünkü Ermenistan’a ise, “Hayastan” adı veriyorlar.

Bazı Çin tarihçiler ise, Ermeniler’in doğuya gelen Hint Avrupa kökenli kavimler (Trako-Frig) olduğunu belirtiyor. BöyleceErmeniler’in Kafkaslardan ve Batıdan Balkanlardan v.s. gelen bir topluluk olduğu sanılıyor. Bu kanıda olanlar Ermenice’nin de Yunan ve İran dilleri arasında bir özellik gösterdiğini iddia ediyorlar. Kitabı Mukaddes ise, Ermeniler’i Sincan’dan gelmiş olan Yafes soyundan Kral Hayk’a bağlıyor. Buna göreHayk, Ermeniler’in ilk kralı oluyor.

Armina ya da Ermenistan adına, tarihte ilk defa Ermeniler’in Akamanişler’e karşı ilk ayaklanma tarihi olan 19 Nisan 521’de rastlanıyor. Ermeniler’in de yer aldığı Asar İmparatorluğu ise, M.Ö. 7. yüzyıl sonlarında Medler ve Kaldeliler saldırısı sonucu ortadan kalkıyor. Ermeniler, M.Ö. 590’a kadar Medler’in, M.Ö. 521’e kadar ise, Pers İmparatorluğu egemenliğinde kalıyorlar. Ermeniler M.Ö. 331 de Büyük İskender’in, M.Ö. 301 de de Selevkos İmparatorluğu yönetimine giriyorlar.

Tarihi kaynaklara göre, Selevkos Ermenistan’ı 2’ye bölüyor. Fırat’ın doğusuna Büyük Ermenistan’a bir vali, Fırat’ın batısına Küçük Ermenistan’a ikinci bir vali atıyor. Büyük Ermenistan’ın başkenti Erivan (Artaxata), Küçük Ermenistan’ın başkenti Harput (Karkathiokerta) oluyor.

Ermeniler daha sonraki tarihlerde, 387’de Pers egemenliğinde, Bizans eğemenliğinde kalırlar. 325’de ise İznik’te toplananBirinci Konsil’e katılırlar. Daha sonra 2. Yezdgerd zamanında İranlılar’la büyük dini çatışmalar olur. 640 yılında Ermeniler Araplarla karşılaşır. Abbasiler döneminde muhtariyet verilerek yönetilir. (722) Bu dönemde 4 Ermeni krallığı kurulur. Daha sonra bu krallıklar Bizanslılar ve Selçuklular tarafından yıkılır. Bizans; Gregoryen Hıristiyan olan Ermeniler ile anlaşamıyordu. Bizans’a isyan eden Ermeniler Kilikya’ya sığındı. Rupen’in Klikya’da kurduğu beylik (1080) Haçlılarla işbirliği yaptı. Rupen’in halefi II. Levon’a 1198’de Haçlılar tarafından krallık tacı verildi. Frank kültüründen oldukça etkilenen Klikya Ermeni Krallığı 1375’de Memluk akınlarına dayanamayıp yıkıldı.

Ermeniler, Bizanslılar’la anlaşamıyorlardı. Her iki toplulukta Ortodoks Hıristiyan olmasına karşın, Ortodoks Hıristiyanlığın farklı kiliselerine yorumlarına inandıkları için anlaşamıyorlar. Osmanlı devleti kurulup Anadolu’da yayılmaya başlayınca Ermeniler, Bizans’a karşı Osmanlılara güvenerek yavaş yavaş Doğu Anadolu’dan, Batı Anadolu’ya doğru yayılmaya başladılar. Osmanlı ile Bizans’ın karşı karşıya gelmesi aralarındaki dinsel rekabet nedeni ile Ermenilerin işine geliyordu.

1453’de İstanbul’un alınmasından sonra Fatih S. Mehmet Bizanslılara dinlerini serbestçe yürütülmelerini sağlayınca,Bursa’da da Ermenilere bir jest yaparak Piskopos Ovokim’İ Ermenilerin dinsel önderi olarak tanıdı ve O’nu İstanbul’a bu Cemaatin başına Patrik olarak atadı. Bu oluşum Ermeniler’i Anadolu’dan İstanbul’a doğru gelip yerleşmelerini sağladı. 1534’de Kanunu S. Süleyman Van ve çevresini fethedince birçok zanatçı ve usta Ermeni’yi İstanbul’a getirdi. İstanbul’a Ermeni esnaf ve zanaatçı göçü 16. yüzyıla dek devam etti. 1681 yılında İstanbul’da taşradan gelenler ile birlikte İstanbul’daki Ermeni nüfusu 90 bin olmuştur.

16. yüzyıldan Ermeniler, Osmanlı ile İran’ın hakimiyet mücadelesi verdiği alanda kaldılar. Bu durum 17. yüzyıl boyuncada devam etti. Ermeniler, Osmanlı’da çok sayıda, tüccar, zanaatçı ve bürokrat yetiştirdiler. Avrupa ile Osmanlı (Doğu) arasındaki ticarette önemli bir rol sahibi oldular. Osmanlı yönetiminde önemli mevlkilere Ermeniler geldi. Sarayda nüfuz sahibi bir kesimi oluşturdular. Saray ile Ermeniler’in ilişkisi o denli uyumlu olduki, Türkler için; “edraki bi idrak” yani akılsız aptal Türkler diyen OsmanlıSarayı Ermeniler için; “Milleti Sadıka” yani sadık millet, Osmanlı Sarayı’nın dostu olan millet statüsü verdi.

Çarlık Rusyası’nın 19. yüzyıl başlarında Kafkasya’ya hakim olma projesi bölgede yaşayan toplumların durumunu gündeme getirdi. Burada Çerkesler, Gürcüler yanında Ermeniler’de vardı. Rusya’daki ve Avrupa’daki milliyetçi akımlarda yavaş yavaş Ermeniler arasında boy vermeye başladı. Bu sorun; 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı ve ardından yapılan Ayestefanos Antlaşması sonucu adeta Ermeni sorunu şeklinde ifade edilmeye başlandı. 1880’li yıllarda Rusya, Osmanlı’ya karşı Ermeni milliyetçiliğini organize etmeye başladı. Giderek farklı politik gruplar örgütlemeye başladı. Bazı Ermeni milliyetçiliği güden gruplar Ruslar’ın desteği ve Osmanlı Sarayı’ndaki yandaşlarınında da yardımı ile ayaklanma girişimlerine başladılar.

Bu sırada Osmanlı tahtında 2. Abdülhamit vardı. Ermeniler’in hareketlenmelerine karşı Abdülhamit yöredeki Kürt aşiretlerinin Ermeniler’e karşı besledikleri düşmanlık duygularına seslenerek onları örgütledi. Bu örgütlenmeye “Hamidiye Alayları” adı verildi. 1894’de Sason’daki Ermeniler Osmanlı’ya vergi ödemeyi reddederek ayaklandılar. Ayaklanma Hamidiye Alayları kanalı ile bastırıldı. Çatışma aylarca sürdü iki taraftanda çok insan öldü. Köyler ve mezralar günlerce yandı.

1915 de 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu itilaf devletleri tarafından işgal edildi. İngilizler İstanbul’u, Fransızlar Adana, Antalya, Gaziantep’i, Yunanlılar İzmir’i işgal ettiler. Çarlık Rusyası’da doğudan işgale başladı. Kars, Erzurum, Erzincan işgal edildi. Daha önce hazırlanıp örgütlenen Ermeniler’de Ege ve İstanbul’da Rumlar’ın yaptığı işgal kuvvetleri ile birlikte işgale silahlı olarak katıldılar. Kafkasya’da yani Ermenistan’daki Ermeniler Osmanlılara karşıRus işgal ordusuna yardım için gönüllü Ermeni Taburları kurdular. Anadolu’da yaşayan Ermeniler’den asker toplayarak yöredeki Müslüman nüfusa karşı eylemlere giriştiler. Osmanlı Hükümeti cephe gerisindeki bu tehlikeyi önlemek için yani Anadolu’da yaşayan Sivas, Kayseri, Malatya’da v.s. yaşayan Ermeniler’i işgalci Ruslar’ın yedek askeri deposu olmaktan çıkarmak için çıkarılan bir kanun ile bu yöredeki Ermeniler’i Rus Cephesi’nden Batı Anadoluya, İstanbul’a, o zaman Osmanlı toprağı olan Suriye ve Filistin’e göndermeye çalıştı. Dünyanın hangi devleti olursa olsun savaş koşullarında işgalci ile işbirliği yapanlar için benzer bir uygulamayı yapar. Kendine göre tedbir alır. Ne yazıkki, savaş koşullarında savaş kanunları geçerlidir.

Osmanlı yıkılıp Cumhuriyet kurulduğu halde yaklaşık 90 yıldır her fırsatta dış politikada Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne getirilen “ErmeniSoykırımı”, “tehcir” iddiası bu olaydan kaynaklanmıştır.

Bu nüfus nakil işlemi savaş şartlarında çok sağlıklı yürümemiş olabilir. Savaş şartlarında bölgede ölüm-kalım olaylarıda sıkça yaşanmış olabilir. Her ülkenin tarihinde benzer hazin olaylar yaşanmıştır ve ne yazık ki yaşanmaya devam ediyor. Irak’ı bomba yağmuruna tutan ve yaklaşık 2 yıldır sistemli olarak adam öldüren ABD, İngiltere ve bu koalisyonda yer alan ülkelerin savaş suçlusu olduğunu “Ermeni Soykırımı” iddiası sahipleri neden yapmıyor. ABD ve Avrupa’daki Ermeni diasperasının neden gıkı çıkmıyor. 1860’da OsmanlıRus savaşında 1,5 milyon Çerkes’in öldüğü tesbit edilmiş. Ama Rusya’yı “Çerkes Soykırımı” yapmakla suçlayan yok. Cezayir’de binlerce insanı katleden Fransa’ya “Cezayir Soykırımcısı” diyen yok. 250 bin Çingeneyi katleden Yahudi ve Çingene katliamcılarına Soykırımcı diyen yok. Üstelik bu adını andığım ülkelerin parlementoları TürkiyeCumhuriyetini hemde kendi yıktığı Osmanlı İmparatorluğu’nun işlediği suçtan dolayı “Ermeni Soykırımcısı” ilan ediyorlar.

Ermeniler’in soykırımı adı verilen bu zorunlu göç olayında ölen Ermeniler’in sayısı bugün de Türklerle-Ermeniler arasındaki önemli tartışma konusudur. Bazı tesbitçiler, bu olayda 100 bin ile 600 bin kişinin öldüğünü iddia ediyor. Halbuki bu olayda ölen Ermeni sayısı 10 bin civarındadır. Üstelik savaş şartlarında her iki kesimin karşılıklı gerçekleştirdiği bir olay söz konusudur. Bu olay Türkiye ile Ermeniler’in arasını açmak için sürekli ısıtılıp siyasette kullanılıyor. Böyle oluncada en çok Türkiye’de yaşayan Ermeniler bu durumdan huzursuz oluyor.

Ermeniler, 1918’de Gürcüler veAzeri Türkler’le birlikte Transkafkasya Federal Cumhuriyetini kurarlar. Ama kısa zaman sonra bu oluşum dağılır. 1918 Mayısında ise, Ermeni Cumhuriyeti kurulur. Buda kısa ömürlü olur. 1920 de ise Sovyet Ordusunun işgal ettiği Ermenistan, Azerbeycan ve Gürcistan ile birleşir. 1936’daki yeni Sovyet Anayasası ile, Ermenistan’a Sovyetler Birliği özerk bir Cumhuriyet statüsü verir.

Türkiye Cumhuriyet döneminde, Lozan Antlaşması statüsüne bağlı olarak Ermeniler, Rumlar gibi azınlık haklarına sahipler. Bu antlaşma çerçevesinde serbestçe faaliyetlerini sürdürüyorlar. Kendi dillerinde okullarında eğitim yapıyorlar. Kendi dillerinde yayın yapabiliyorlar. Vakıf malları kanunların güvencesindedir. Bu haklar politik gelişmeler ve politik hesaplaşmalar dışında uygulanmaya çalışılıyor. Bu hakların sağlıklı uygulanması; Türk-Ermeni ilişkilerinin dış politikadaki seyrine bağlı olarak çalışıyor.


ERMENİLER’DE DİL

Ermeni nüfusu; 1935 Genel Nüfus Sayımları’nda; 57 bin, 1950 Genel Nüfus Sayımları’nda; 52 bindir.Bugün ise yaklaşık; 60 bin Ermeni var. Nüfus artışı olmayıp azalmasının sebebi ise, Türk-Ermeni dış politikasındaki gel-gitlere bağlı gerçekleşen göçlerdir.

Türkiye’de Ermeniler daha çok İstanbul’da, –Kurtuluş, Samatya, Adalar’da yaşıyorlar. İstanbul dışında; Kayseri, Kastamonu, Malatya, Mardin, Diyarbakır, Amasya, Elazığ, Hatay, Sivas, Yozgat veTokat’ta yaşıyorlar. Türkiye’den yurt dışına göç ise, Amerika, Kanada, Fransa’ya olmuştur.

Ermenilik etnik yani ırka dayalı bir ayrım. Ermeniler, Ermenice konuşuyor. Ermenice, Hint-Avrupa dil gurubunun bir kolu. Ermenice’de, Yunanca, Farsça, Arapça, Türkçe, Süryanice sözcükler olmasına karşın kökeni bilinmeyen kelime yüzdesi %60’ın üstünde bulunuyor. Batı Ermeni lehçesi, Osmanlı Türkçesine, Doğu Ermeni lehçesi ise Azeri Türkçesine sentaks bakımdan uyumlu kabul ediliyor.

Ermeni alfabesi, 38 harften oluşuyor. 31’i sessiz 7’si ise sesli harften ibarettir. Ermeni alfabesi, 406 yılında Aziz Mesrop Maştotz tarafından türetilmiştir. Günümüze ulaşan en eski yazmalar 9. 10. yüzyıldan kalmıştır. Alfabede kullanılan yazı dile özgü Mesopian yazısıdır.


ERMENİLER’DE DİN

Ermeniler’in, son yıllarda çeşitli nedenlerle din değiştirenlerini saymazsak inançları Hıristiyanlık’tır. Ermeniler Ortodoks Hıristiyan inancına mensuplar. Ermeniler’de 3 farklı Hıristiyanlık var. Ortodoks Hıristiyanlığın değişik yorumları var. Ermeniler’in, bir kısmı Gregoryen Ortodoks Hıristiyan’lar. Bu kiliseye Monofizit Ermeni Apostolik Kilisesi’de deniyor. Ermeniler’in çoğunluğu Gregoryen Ortodoks Hıristiyan’dır. Bu kilisenin merkezi İstanbul Kumkapı’da bulunuyor. Patriklik Kumkapı’dadır. Bu Patriklik bağımsız Monofizit kilisedir. Buna bağlı; İskenderun, Diyarbakır veKayseri’de kiliseler bulunuyor.

Ermeniler arasındaki diğer kilise ise; Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı Katolik Kilisesi’nin Ermeni koludur. 1830’dan beri bu kilise Roma’ya bağlıdır. Bu iki kilise dışında bazı Ermeniler’de Protestan Hıristiyan’dır.

Gregoryan Ortodoks Kilisesi Ermeniler’in ulusal kilisesi sayılıyor. Ermeni Kilisesi Kadıköy’de 451 yılında, Dvin Konsili’nde ise 506 yılında benimsenen Hz. İsa’nın kişiliğinde iki doğasının olduğu yolundaki kararı kabul etmeyerek O’nun yalnız Tanrısal doğası olduğu görüşünü savunan Monofizit anlayışa katıldı. O tarihten sonra Ermeni Ortodoks Kilisesi, Gregoryen adını alır.

Ermenilerde en yüksek dini makam, “katağikos” makamıdır. Erivan’daki Açmiadzin Manastırı günümüzde bütün dünya Ermenilerinin katağikosu kabul ediliyor. Lübnan’daki ise, Katolik Ermeniler’in Patriği ya da “Klikya Katağikosu” kabul ediliyor. Klikya, Erivan’a dinsel açıdan bağlı ama özerk bir kilisedir. Bu ayrım tüm Ermeniler arasında görülüyor.

Ermeni Protestanların ise İstanbul’da iki kilisesi var. Beyoğlu ve Gedikpaşa’da bulunuyor. Gedikpaşa ErmeniProtestan kilisesinin cemaatini; Ermeni, Kürt, Türk, Süryani, Fars’lılar ve turistler oluşturuyor.

Ermeniler, bugün Türkler’le barış içinde yaşamak istiyor. Yurt dışına giden Ermeniler’in bir kısmı tekrar Türkiye’ye dönüyor. P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar kitabında Lozan Antlaşması ile ilgili olarak Ermeniler için su tesbiti yapıyor, “Bugünkü konumlarının temelinde resmen tanınmış bir azınlığa sağlanan imtiyazlar yatmaktadır. Bu imtiyazlar, Piskoposluğun sürmesi, mal mülk güvenliği, özel okul açılabilmesi ve Ermenice konuşabilme ve yayın yapma özgürlükleridir.”(1)

Ermeni cemaatinin İnsan Hakları Derneği Azınlık Raporunda; “33 kilisesi, 17 ilkokul, 9 ortaokul ve 5 lisede 5 bine yakın öğrencisi eğitim görmektedir. 2 hastane, 2 yetimhane ve 16 mezarlığı olan cemaatin, ikisi günlük gazete (Marmara ve Jamanak) biri haftalık (Agos) diğerleri daha uzun pariyodlu (Kulis, Hobina, Surp Pirgiç, Şoğogat, Jbid, Nor San) olmak üzere 9 yayını yayınlamaktadır.” diyor.

Türk ve Ermeni toplumu; Ermeni Patrikliğininde zaman zaman ifade ettiği gibi; geçmişte yaşanan olumsuzlukların tarihe bırakma düşüncesindedir. Ama bu niyet Ermeni diasparası tarafından zaman zaman engellenmeye çalışılmaktadır. Ermeniler’in diaspora ile bağlarının sürmesi Türk toplumu ile uzlaşmayı ve entegrasyonu zorlaştırmaktadır. Türk toplumunda da münferitte olsa olay zaman, zaman tetiklenmektedir. İki toplum için barış içinde yaşamanın yolu karşılıklı atılacak olumlu adımlarla gerçekleşebilir.

Bu anlayışın olumlu örnekleri geçmişte yaşanmıştır. Günümüzde de yaşamaktadır. Tarihte birçok kişinin Türk mü? Ermeni mi? olduğu bilinmemektedir. İşte Mimar Sinan, işte Agop Dilaçar, işte Balyan Ailesi, son Osmanlı meclisinde 30 civarında Ermeni milletvekili bulunuyor. Cumhuriyet döneminin ilk Hıristiyan milletvekili Berç Keresteciyan’dır. Kurtuluş Savaşında Fransız vapur müdürü Kalçi Efendi Kuvayi Milliyecilere söyle demiştir.“Sizi haklı buluyorum, mücadelenizin büyüklüğünü biliyorum. Bu toprağı severim. Ailem burada yaşadı ve mutlu oldu. Son vapurda elimden çıkıncaya kadar sizinle çalışacağım.”


KAYNAKLAR

• Taner Akçam, Ermeni Sorunu, 1996 İstanbul

• P.A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar 1992 İstanbul

• Hale Soysü, Kavimler Kapısı, 1992 İstanbul

• A. T. Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı 1999 Ankara

• O. Türkdoğan, Etnik Sosyoloji 1997 Ankara

• Birikim Dergisi S.71-72 1995 İstanbul

• Cenani Gürbüz, Develi ve Ermeniler Ankara, 1996

• Ergun Hiçyılmaz, İstanbul Azınlıkları, 1993 İstanbul

• Prof. Dr. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler 1983 İstanbul

• Ramazan Tosun, Kayseri’de Ermeni Olayları 1997 Kayseri

• Elçin Macar, İstanbul’un Yok Olmuş İki Cemâati, 2003 İstanbul

• Ayhan Aktar, Varlık Vergisi 2001 İstanbul

• Gerard Libaridian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı 2003 İstanbul
 

 

 

YORUMLAR: