Son Balat Kitabı Ahmet Çakır'dan geldi.
Gazetec,i Spor yazarı, Yorumcu Ahmet Çakır Eskimeyen bir Balatlı, Balat medeniyetin beşiği bir semt, Adeta Mini bir Kudüs diyebiliriz. Hem Milli mozaik, hem dini mozayiğin gözle görülür özelliklerini Balat'ın tarihinde görebilirsiniz.
24 Şubat 2018 - 14:02
Artık yerli halkın oldukça azaldığı semtteki spor kulüpleri, meyhaneler, Kahvehaneler rağbet görmeye devam ediyor. İkamet olarak Baları terk edenler geçmişte unutulmayan yaşanmışlıkların, arkadaşlıkların hatırına Balat halâ eskilerin buluşma, yenilerin keşfetme yeri olarak devam ediyor.
Mahallemizin sakinlerinden Ahmet Çakır'ın bir anlamda Balat'la ilişkilendirilmiş hayat hikayesini "BANA DERLER BALATLI" kitabında okuyabilir, Unutulması mümkün olmayan Balat hikayelerini yaşayabilirsiniz.
258 sayfalık Sözkonusu Kitabı Balat Haliçspor Kulübünden temin edebilirsiniz..
"Bana Derler Balatlı"
Spor yazarı ve TV programcısı Ahmet Çakır'ın yeni kitabı çıktı. Aslında "Bana Derler Balatlı" ismini verdiği çalışmasından dolayı ona hemşehrim diyebilirim. Ailesinin Kastamonu'dan İstanbul'a göçü ve kısa duraklardan sonra Balat'ın Toptancı Sokak'ına yerleşmesiyle başlayan yaşantısı, bana da geçmiş turu yaptırdı. Bizimkilerin Vodina Caddesi'nden ev alışları çok daha eski. Ben, ağabeyim bile dünyada yokmuşuz. Yaşadığımız dönemde azınlıklar çoktu. Onların ayrılmaya başladığı yıllarda iç göç hızlanmıştı. Ataninem'in vefatıyla ev satıldı ve biz de oradan ayrıldık.
Semtin futbolcuları
Çakır'ın, Bozkurt İlçesi Yılmaz Köy'de başlayan hayat hikayesi güzel. Çocukluk anılarını futbolla bezemesi hoş. Hele semtin yetiştirdiği ünlü futbolcuları naklediş tarzını sevdim. Bence en önemlisi Şadan Kalkavan'dı. Feriköy'de, Galata'da ve son olarak Haliç'te oynadı. G. Saraylı çaycı Ahmet -Ceyhan- ile Beşiktaşlı Kahraman'ı iyi bilirim. Bunlara Oktay Derelioğlu ve Fatih Akyel'i dahil edebiliriz. Bir de benim için önemli olan merhum Sami Akderin'i. Çakır'ın hatırlamadığı dolmuş kahyası Fethi idi -lakabı piçti-. Fenerbahçe'ye transfer oldu. Sarı Lacivertli ekiple gittiği Moskova'da kötü alışkanlığı fark edilince hemen geri gönderdiler. "İçi dolu cigara" alışkanlığından ölene kadar vaz geçmedi. Fethi, Balat otobüs durağında dolmuş kahyalığı yapardı.
Bir kişi kaldı
Çakır'ın sözünü ettiği simaları ve tüm sinemaları biliyorum. Semtin bayraktarlığını yapan sadece Hüseyin Movit kaldı. Hepimizin büyüğü ve bilgesi.
Günümüzün futbol yorumcusu Haldun Domaç'ların evi Balat'la Ayvansaray arasındaydı. Sonradan Almanya'ya giden amcası Zeki Domaç o sıralar Günaydın gazetesinde çalışıyordu. Haldun kardeşimin babası Sarıyer Adliyesinde başmübaşir idi. Haldun, bu yüzden Haliç gibi Sarıyer'de de futbol oynadı. Bakmayın siz "Giresun'u tutuyorum" demesine. Gönlünde yatan büyük kulübü iyi bilirim.
İstanbul'da özellikle Fatih'te yaşamış olanlar mutlaka "Bana Derler Balatlı"yı okumalılar. En azından içindeki tarihi fotoğrafları görmeliler. Yayın "Alternatif" etiketi taşıyor.
Kaynak Yeniçağ: Bu topa zorla girdim - Burhan AYERİ
Ahmet Çakır; Spor Yazarı, Gazeteci.
5 Ocak 1952'de Kastamonu'da doğdu. 1960'ta ailesiyle İstanbul'a geldi. Askerlik dönüşü TRT İstanbul Radyosunda çalışmaya başladı. 1978'de Beyoğlu Akşam Ticaret Lisesini, 1982'de de Basın Yayın Yüksek Okulunu bitirdi.
1984'te TRT'den ayrıldı. 1977 yılında yazmaya başladı mizahi içerikli yazılar ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Ardından sırasıyla Günaydın, Hürgün, Hürriyet, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Sabah-Fotomaç ve Radikal gazetelerinde çalıştı.
1980 yılında "Dünyada ve Türkiye'de Sansür" konulu araştırmasıyla Yunus Nadi ödülüne hak kazandı ve araştırması aynı yıl kitap olarak basıldı. 1982'de Dostun Ölümü adlı öykü kitabı Akademi Kitabevi ödülünü aldı ve Varlık Yayınları arasında çıktı.
Çok sayıda radyo oyunu yazdı ve uyguladı. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanını sahneye uyarladı ve Yunus Emre Ödülü aldı. Oyun, Prof. Dr. Özdemir Nutku tarafından İzmir'de sahnelendi.
Çeşitli tarihlerde Türkiye Spor Yazarları Derneği ödülleri aldı. 2001 yılında Sansür konulu incelemesiyle 2003'te de "spor köşe yazısı" dalında Yılın Gazetecisi" ödülünü kazandı. 2002'de Karaman Valiliği Koordinasyonunda Kültür Bakanlığı, TRT, Gazi Üniversitesi gibi kuruluşların ortak kararıyla "spor basınında Türkçeyi en iyi kullanan yazar" ödülüne layık görüldü.
Evli ve 1 çocuk babası olan Çakır, Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde asbaşkan ve genel sekreter olarak görev yaptı. Halen Zaman gazetesinde spor yazarı olarak çalışıyor.
Ahmet Çakır'ın yayınlanmış kitapları:
Dostun Ölümü, Öykü kitabı, 2. Baskı 2008, Yalın Ses Yayınları
Fatih'in Aslanları Futbolun Vatanında (1996), Kendi yayını
Kartal Yuvasında 20 Yıl, (Rıza Çalımbay'ın futbol hayatı), 1997
Türk Futbolu Avrupa Zirvesinde (2000), Kendi Yayını
O Bir İmparator (2000), Altın Kitaplar
Milli Takım ve Dünya Kupası (2000), Altın Kitaplar
100 Yılın Aslanı (2007), Kendi yayını
Türk Futbolu Avrupa Sınavında (2008), Yalın Ses Yayınları
Ben dememiş miydim? (2010), Truva Yayınları
Taçlı Kral Metin Oktay (2011), Kendi Yayını
AHMET ÇAKIR İLE BİR RÖPORTAJ:
YILMAZ BEZGİN (YB) – Ahmet Çakır kimdir, kısaca kendinizi anlatır mısınız?
AHMET ÇAKIR (AÇ) – Kastamonu, Bozkurt ilçesi, 1951 doğumluyum ama nüfusa 5 Ocak 1952 olarak kaydedilmiş. 1960’ta ailemle birlikte İstanbul’a geldik. 1969 yılında Sultanahmet Ticaret Lisesindeki öğrenimi bırakıp çeşitli işlerde çalıştıktan sonra askere gittim. Dönüşte Ocak 1974’te TRT İstanbul Radyosunda çalışmaya başladım. 1978’de Beyoğlu Akşam Ticaret Lisesini, 1982’de de Marmara Üniversitesi Basın Yayın yüksekokulunu bitirdim. 1980’de Dünyada ve Türkiye’de Sansür çalışmamla Yunus Nadi Ödülü kazandım. 1982’de Dostun Ölümü adlı öyküler toplamıyla Akademi Kitabevi ödülü aldım. Aynı yıl Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanını radyo oyunu olarak uyguladım. Sonra sahne için yazdım, ödül aldım. 1985’te TRT’den ayrılıp Günaydın, Hürriyet, Fotospor, Yeni Yüzyıl, Yeni Binyıl, Sabah-Fotomaç, Radikal ve Zaman gazetelerinde yazdım. Halen Türkspor dergisi yazıişleri müdürüyüm ve 3 yıldır Sportstv kanalında Kitaplı Spor adlı bir program yapıyorum. Çeşitli tarihlerde yayınlanmış büyük bir bölümü sporla ilgili 11 kitabım var. Kazandığım çok sayıda ödül arasında 2001 ve 2003’te yılın gazetecisi, 2002’de Spor Basınında Türkçeyi En İyi Kullanan Yazar ödülleri anılmaya değer. 27 yıldır Arzu Çakır ile evliyim, Barış adlı bir oğlum var.
YB – Türk Futbolunun dünü, bugünü ve yarını için ne düşünüyorsunuz?
AÇ – Hiçbirşey düşünmüyorum çünkü buna değmez! Bugüne kadar çok düşündüm; bunları yazdım, konuştum. En küçük bir yararı olduğuna inanmıyorum. Sonsuz bir karmaşa içinde “saldım çayıra mevlam kayıra” anlayışı içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Sadece işin başındaki kişinin geçmişine bir göz attığınızda bile dehşete kapılabilirsiniz. Çok büyük kaynaklar yok yere heder ediliyor. Sağlam bir organizasyon kurup planlı ve disiplinli çalışmalarla hedefe varmak gibi bir anlayış kesinlikle benimsenmiyor. Bunu yapma ehliyetine sahip insanların göreve getirilmesi mümkün olamıyor ve onlar da acı çekiyor… Arada bir gerçekleştirilen birtakım sıçramalarla kendimizi aldatmayı sürdürüyoruz. Sorunuza bağlı olarak şöyle de söyleyebilirim: Geçmişle ilgili olarak söylenebilecek fazla birşey yok. “Çanakkale geçilmez”den öteye gidemedik. 1990 sonrasında Özal döneminin etkileriyle bir sıçrama gerçekleştirildi ve elbette ki önemli işler yapıldı. 2008 Avrupa Şampiyonasındaki başarı da yabana atılmazdı. Ancak sağlıklı bir gelişim süreci içinde değildik ve bugün bunun sıkıntılarını yaşıyoruz. Düşünün ki yıllarca yabancı oyuncu sayısının kısıtlanması gerekliliği çok şiddetli biçimde savunuldu ve uygulandı. Sonra günün birinde ansızın 14 yabancılı bir düzene geçildi ve aynı kişiler bu kez yeni durumu şiddetle savunmaya başladı. Bu kadar ilkesizlik içinde hangi hedefe yürüyebilirsiniz ki? Geleceğimiz de bu ilkesizlik ve öteki sorunlar nedeniyle gölgeleniyor.
YB – Doğan Babacan’dan bu güne Türk Hakemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AÇ – Türk hakemliği belki de tarihinin en parlak günlerinden birini yaşıyor. Ancak her hafta bazı maçlar sonrasında yapılan gürültü-patırtı bunu doğru değerlendirmemizi önlüyor. Adını andığınız Doğan Babacan ağabeyimiz elbette ki çok değerli ve önemli bir hakemdi. Onunla birlikte başkaları da adlarını tarihe yazdırdı. Ancak o dönemlerde hakemlikle ilgili değerlendirmeler ölçülebilir değerler üzerinden yapılmıyordu. Örneğin, Doğan Babacan’ın 1974 Dünya Kupasında maç yönetmesinin nasıl gerçekleştiğinin çok eğlenceli bir öyküsü vardır. Burada tekrarlamak istemem, internette bulabilir, çok merak ederseniz sayın Togay Bayatlı’dan öğrenebilirsiniz… Yine yakın yıllarda Türk hakemliği Avrupa’da 30.luğa kadar gerilemişti. Bugünse ilk 10’dan düşmesi sözkonusu değil. Sadece Cüneyt Çakır’ın başarısının arkasından gittiğimiz de söylenemez, öteki hakemlerimiz de önemli görevler alıyor. Bugün kulüpçülük nedeniyle çıkarılan gürültü-patırtı nedeniyle çoğu insan bunun tam tersini düşünüyor olsa da hakemler futbolumuzun en başarılı birimi olarak gösterilebilir. En azından Dünya ve Avrupa’da aldıkları yer açısından bu böyledir.
YB – 11. hafta itibarı ile ligin genel bir değerlendirmesini yapar mısınız?
AÇ – Çok özel ya da ilginç bir yanı yok. M.Başakşehir’in başarısı elbette ki çok tahmin edilebilir bir durum değildi ama henüz ligin üçte birine bile gelmediğimizi unutmayalım. Bursaspor’un da vasat bir kadroyla zirve eteklerinde yer alması ilginç sayılabilir. Osmanlıspor’un hem Avrupa’da hem ligde estirdiği rüzgarlar üzerinde durulabilir, Trabzonspor’la ilgili özel bir araştırma yapılabilir. Son 4 yılda 50’nin üzerinde adam alıp gönderdi ve yakın zamanda başkan Muharrem Usta ligin en dar kadrosuna sahip olduklarından yakındı. Özellikle transfer konusunda yaşanan cinnet durumuna UEFA’nın getirdiği sınırlamaya kişisel olarak çok seviniyorum. Keşke çok daha sert önlemler uygulanabilse. Son 4 yılda Trabzonspor’un yaptığı transferlerle M.Başakşehir’in ya da Atiker Konyaspor’un yaptığı transferler ve aldıkları sonuçlar karşılaştırılsa çok eğlenceli bir durum çıkardı karşımıza… Yeni statların yapılması futbolumuzun önemli bir kazancı. Ancak öteki sorunların giderilmesi yönünde herhangi bir çaba görülmüyor. Düşük futbol kalitesi tribünlerin boş kalmasında önemli bir etken. Bu konuda ilgili ve yetkililerin hemen hiçbirşey yapmayışlarına inanmak zor. Galiba temel sorun şu: Biz hemen her alanda sorunlarını çözebilen değil, o sorunlarla birlikte yaşamayı yeğleyen bir toplumuz. Futbolumuzun ve ligimizin hali de budur. Sorunlar her geçen yıl ağırlaşıyor ama biz yeni naklen yayın ihalesinin bir çözüm getirebileceğimizi sanıyoruz.
YB – Medipol Başakşehir’in çıkışını nasıl değerlendirirsiniz? Sizce ligin sonuna kadar böyle devam edebilirler mi?
AÇ – Aslında Türk futboluna gerçekçi çıkış yolu gösteren, müthiş bir olay M.Başakşehir’in başarısı. Çünkü ligin en sıradan kadrolarından birine sahip. Savunmasındaki 3 adamı yıllar önce Galatasaray işe yaramaz diye göndermiş. Öteki oyuncuları arasında da “Ah, bizde olsa!” denilecek tek adam bile bulunmuyor… Sağlıklı bir kulüp yapısı, akıllı ve dengeli bir yönetim, çağdaş tesisler ve hepsinden önemlisi neyi nasıl yapması gerektiğini iyi bilen bir teknik adam muhteşem bir iş çıkardı… Nereye kadar gidebileceğinin fazla önemi yok. Kadrosu zaten dar, sakatlıklar ve cezalar ortaya çıktığında sıkıntı çekebilir. Camia gücü sınırlı, seyirci potansiyeli zayıf. Dolayısıyla bunlar sonuna kadar zirvede kalmasını güçleştirebilecek türden durumlar. Yine de hiç şampiyonluk şansının olmadığı söylenemez.
YB – Lige çok iyi başlayan Galatasaray’daki bu düşüşün sebepleri nelerdir?
AÇ – “Ben bu takımdan bir şey olmaz demiştim!” gibisinden palavraları bir yana bırakıp olaya ciddiyetle yaklaştığınızda açıklanması pek kolay olmayan bir durum bu. Çünkü hem Trabzonspor hem de M.Başakşehir maçlarını kazanabilirdi Galatasaray. Yani o 90 dakikalarda olup biten hiçbir şeyi değiştirmeye gerek olmaksızın o maçlar 3 puanla kapatılabilirdi. Zaten maçın istatistiklerine baktığınızda Galatasaray’ın mutlak bir üstünlüğü görülebiliyor. Trabzonspor maçının başında sayılabilecek bir gole karşılık verememek psikolojik kırılmaya yol açtı diye düşünülebilir. En azından maçın son saniyelerinde Eren’in rövaşatası direkte kalmayıp ağlara gitse, takım yenilmezlik psikolojisini güçlendirebilirdi. M.Başakşehir maçında ise gol atıp öne geçmesine karşın inanılması zor bir şekilde iki gol yedi ve bunlara tepki gösterme yönünde çok aciz kaldı… Açıkcası, yönetim şaşırtıcı transferler yaptı ve kadro güçlendi. O zaman da kaçınılmaz olarak gözler teknik direktöre dönüyor. Orada ilkesel bir hata yapıldı. Altyapının başına getirdiğiniz adamı A takımının başına geçirmek en azından ciddiyetsizliktir. Belli bir dönem işler uyarına gidebilir ama belli bir yerde hocanın yetersizliği ciddi sorunlara yol açabilir. Nitekim Trabzonspor, M.Başakşehir maçlarının ardından Fenerbahçe maçında da hocanın takımı yeterince iyi hazırlayamadığı görüldü. Maç sırasında yaptığı değişiklikler de eleştiri konusu oldu. Milli maç boşluğunda hazırlık maçı yapılmalıydı. Maç eksiği olan örneğin Serdar Aziz gibi oyuncular için bu özellikle gerekliydi…
YB – Son olarak sizin edebi yönünüze bakalım. Bize edebi yönünüz ve eserleriniz ile ilgili bilgi verir misiniz?
AÇ – Birazını ilk soruda söyledim. 1983 yılında Gösteri Edebiyat dergisinin Ağustos sayısında yılın en umut veren 5 öykücüsünden biri olarak gösterilmiştim. Sonrasında spor gazeteciliği çok ön plana çıktı ve o çalışmaları ihmal ettim. TRT yıllarında çok sayıda radyo oyunu yazdım ya da uyguladım. Bunlar arasında “Yasımı Tutacaksın”, Jack London ‘dan “Yanan Gün” gibi eserler aklımda kalmış. Bugünlerde kendime şu soruyu çokça soruyorum: Edebiyat tarihinde mi adının olmasını istersin spor tarihinde mi? Birinciyi seçiyorum hiç duraksamasız. O nedenle edebiyatla ilgili çalışmalarıma döndüm. “Bana Derler Balatlı” adlı bir anlatı kitabım yayına hazır. Bir kitap oluşturabilecek kadar hazır öykülerim var. “Yazarını Arayan Roman” adlı bir taslak, yıllardır onu ele almamı bekliyor.
Röportör: Yılmaz Bezgin
Editör: Müge Hatice Yönter (roportajturk.com)
YORUMLAR