Abdullah Gözaydın

Abdullah Gözaydın

Fatih'in Demokratik Geleceği
fatihten@gmail.com

1980 Öncesi işkence ve Polis teşkilatımız

01 Eylül 2019 - 11:08

Yıl 1980 Anarşinin her gün 20 civarı can aldığı günlerde 14. Nisan günü evden çıkarak 4. Leventten Avcılar merkezde ikamet eden Alman Ahmet'in evine geldim.

Çorlu tarafında bir geziye çıkacaktık. İzmir emniyeti organize suçlar şübesi polisleri evi basmış Bir polis birde bizi ihbar eden galerici binanın kapı önünde oturuyorlar.

Sokak çıkmaz sokak, Bir an kararsız kaldım, Galericinin uyarısı ile polis yanıma geldi.

Hakkımda şikayet olduğunu kendisi ile gelmem gerektiğini söyledi. Ahmetin daireye çıktık, içeride 4 polis arama yapıyordu. (Bu konu uzun)

Yıl 1980 Anarşinin her gün 20 civarı can aldığı günlerde 14. Nisan günü İzmir organize suçlar şübe müd. polisleri tarafından İstanbul avcılarda "alman ahmetle birlikte" gözaltına alındık.

İstanbul polisinden habersiz baskın yaptıkları için endişeliydiler, istanbul polisi uyanmadan bizi hemen İzmire götürdüler.



Sahte isimle Sahte olmayan şekilde yeni alınmış pasaportum ve basın kartım var. GBT'de temiz çıkıyorum, Alman Ahmetin birçok sabıkası-aranması çıkıyor, polislerle 2 milyon TL.'ye anlaşıyoruz.

Fakat olayın Isparta uzantısı var mutlaka bir kişinin savcılığa çıkarılması gerekiyor, Polis alman Ahmete yükleniyor "Sen savcılığa çıkacaksın" diye, ben masum bir gazeteciyim ya benim üstüme gelmiyorlar.

Ertesi gün gece Alman Ahmet tuvalet diye hücreden çıktığında benim gerçek kimliğimi polislere ispiyonlamış



Sabah komiser bana kolpa yapıyor Ali ben seni tanıyorum ama nereden diyerek tahminler yapıyor, ben inkarlardayım. komiser senin parmak izini "telefax ile" İstanbul ve Ankaraya göndereceğim diye uyarınca mecbur kalıyorum kimliğimi açıklamaya.



Anlaştık  ifadeler benim sahte ismim üzerine düzenlendi O gün mahkemeye çıkacaktım, büyük ihtimal serbest kalacağım, Alman Ahmet ve galerici serbest bırakıldı. 

Televizyon basın çağrıldı mercedes çetesi elebaşısı yakalandı diye haberler yapıldı, 

Bu arada Bayraklı'da bir kadın öldürülmüş Kolu kesilip bilezikleri çalınmış, Bütün polisler bu olayın peşine gidince beni adliyeye götürecek kimse kalmayınca o geceyi emniyette geçirmek zorunda kaldım.



Akşam Tv.de benim haberi izleyen İstanbul, Ankara, İzmir emniyet müdürlüğü yetkilileri sabah erkenden İzmir em. Müdürlüğüne geldi. Elbette sahte isim işi öldü, gelen polisler beni tanıyorlardı. Bazı memurlar benim hücreye tutuklu edasıyla girerek beni konuşturmaya çalıştı, anladım tabii memur olduklarını.



Sabah Ankara Emniyet genel müdürlüğünden bir yazı geldi, kesinlikle mahkemeye çıkarmayın, sanığın İstanbul, Bursa, Ankara, Kayseri, Konya, Gaziantep, Antakya, Antalya, Adana emniyet müdürlüklerine gönderilmem emrediliyordu.

İlk olarak İstanbul em. Müdürlüğü 8. kısıma getirildim, Bir hafta boyunca işkence yaptılar, sonra abim osman Cevahir'e durumu anlatmış, Osman abi emniyete gelerek başkomiser ile konuştu, Bırakılmamı istedi ama mümkün olmadığını gördü. 

Bundan sonra işkence olmadı lakin Bir yıl evvel yakalanan 50 civarı suç ortaklarımın kabul ettiği ne kadar faili meçhul mercedes varsa üstüme yıkıldı, Zaten 1981'de  Atatürk'ün doğumunun 100. yılında kesin af bekliyorduk. bende zorlamadım.

Buradan Ankara eminiyetine götürüldüm Ağır suç masası başkomiseri Avni Turgut benim birçok cinayetim olduğunu ve benden cinayet silahlarını istiyordu (Suç ortaklarımın dolduruşu nedeniyle) 

Cinayette nereden çıktı kabul etmem mümkün değil, Belden aşağı yaralamalarım çok ama gerçekten böyle bir suçum yok.

On gün filistin askısında hem falaka hem elektrikle işkenceye devam ettiler.

Ayaklarım o kadar şişti ki tırnaklarım etlerinden ayrıldı, tırnaklarımı çektirmek için Ankara trafik hastahanesine götürdüler, doktorlar bu işin işkence olduğunu savcıya haber vermesi gerektiğini söyleyince polisler beni hastahaneden kaçırdılar.

Her sabah mesai ile saat 10:00 da başlayan işkence Filistin askısında olduğum halde, Sahra telefon manyetosuna bağlı kablolar vücudumun iki uzvuna bağlanıyor sık sık yerleri değiştiriliyordu.

Genelde el-ayak, diş arası-kol, sağ kol, sağ ayak, sol kol sol ayak, ağız diş arası –tenasül uzvu gibi bağlıyorlardı.

Şehir cereyanı düz akım telefon manyetosu dalgalı akım kablonun bağlı olduğu yerlerden vücuda sanki şiş sokuluyor gibi acı verirdi.

Bu arada psikolojik hakaretler hırla giderdi. Elektrik işkencesine ara verdiklerinde Ayak falakası başlardı.

Ayak şişikleri insin diye (birisi sırtımıza binip odada dolaştırırlardı)

Bu böyle saat 15:00 e kadar devam ederdi. Genelde öğle paydosu vermezlerdi.

Her gün ortalama 20 kişinin cinayete kurban gittiği yıllardı. Anarşi korkusu ile Toplum içine giremeyen şube polisleri (sivil) gecelerini bar Pavyon kumarhanelerde geçiriyordu.

Yığılan faili meçhul suçlar hasbelkader ellerine düşen failin üzerine yıkarak kendilerini görev yapıyormuş gibi aklıyorlardı.

Her gün 3-4 saat askıda kalıyorum, falaka ve elektrik verilerek işkenceye her gün devam ediyorlar, artık ellerimi ağzıma götüremiyorum, yemeğimi polisler yediriyor. abim ziyaretime geldiğinde gözyaşlarını tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağlamıştı.

Deli lakaplı Komiser Avni Turgut asla vaz geçmiyor Mutlaka cinayet silahı istiyordu.

Emniyetin en üst katında lokanta var, yürüyerek çıkıyoruz yemekten sonra bir an aklıma geldi intihara kalkışayım dedim, 12. kat merdivenlerinden inerken fırladım merdiven korkuluklarından sarkarak boşluğa atlıyor gibi yapınca elbette polisler hepsi üstüme çullanarak yaka paça tabut gibi eller üstünde 8. kata indirip kanepeye kelepçelediler.

Başta Avni Turgut ve diğer polisler bu olaydan çok korktular, Aynı gün İzmir Cum. Savcılığından yazı gelmiş Acilen sanığın İzmire getirilmesi gerektiğini söylemiş.

Sonunda pes ettiler Ankara eminiyeti tarafından yakalanmış 30 civarı suç ortağımın ifadelerini imzalamamı istediler lanet olsun dedim kabul ettim. Bu arada 8-10 tane boş kağıtta imzalattılar. 

Kanunen 3 gün olan gözaltı süresi bir ayı geçti bıktım usandım, nasıl olsa af var diye imzaladım.

Ertesi gün Bursa emniyetine getirildim, Buradaki memurlar halime acıdılar "Bu çocuk fazla yaşamaz dokunmayalım" demişler. Bir gece kaldıktan sonra bir ekiple izmire getirildim 17 Mayıs 1980 günü savcılığa çıkarıldım Tam 34 gün sonra Buca kapalı cezaevindeyim.

Emniyette izin vermedikleri için Adliyede adli tabibe çıkamamıştım, cezevinde hemen dilekçe yazarak adli tabibe çıkmak istedim. Ertesi gün çıktım doktor 7 gün rapor verdi.

Tırnaklarım sökülmesi gerekiyor ama doktora götürmüyorlar. 

Bir hafta sonra tekrar dilekçe yazdım gene adli tabibe çıktım, Adli tabip 7 gün daha rapor verdi.

Bir ay yürüyememiştim, Allah şifa verdi tırnaklarım bu ara kendiliğinde düştü.

Mahkemeler başladığında hakimlere işkence raporumu gösteriyor suçlamaları kabul etmiyordum, Birçok hakim "Dayağı yemişsin doğruyu söylemişsin" diyerek, itirazlarımı ret ediyorlardı.

Üç ay içinde tarafıma 125 adet iddianame geldi, Çoğunluğu İstanbul Ankara olmasına rağmen İstanbul Ankara ve diğer illerdeki mahkemelerime çıkamadım, duruşmadan vareste tutulmak istemiyorum diyerek savunma yapmadım, Hiçbir suç delili teslim etmediğim halde, tek delil emniyet ifadesi olduğu halde 60-70 yıl arası hapis cezası aldım.

Bu ülkede yargı her zaman genel algıya göre karar verdiğini gördüm, bir kişinin iftira da olsa adı çıkmışsa artık bütün ithamlar gerçek kabul edilir.

40 yıl sonra aklanmak derdim diye birşey yok, Olsada hiçbir menfaatim yok. 

16 yaşımdan beri polis ve yargı mağduru olarak yarın ilahi mahkemede oldukça çok alacağım var Elhamdulillah...

Geçmişte Türk polisinin çalışma prensibi bu çizimleri göründe 34 gün çektiğim acıları tekrar yaşadım, Bu güne kadar yazmadığım anılarımdan kısa bir anektod aktarayım dedim.

Allah cc. İftiradan muhafaza eylesin...