30 AĞUSTOS ZAFERİNİ KİMLER KUTLAR?

ORHAN KILIÇOĞLU agozaydin@hotmail.com


Zaferi, mağlupların değil, zaferi kazananların çocukları kutlarken, savaşı kaybedenlerin çocukları ise Türk'ün zaferleri karşısında her milli bayramlarımızda olduğu gibi haset eder, kini kabarır, uyuz olur kaşınır.
Kaşındıkça uyuzları artar!
Artan uyuzları ağızlarına vurur ve dedeleri gibi Türk'ün zaferlerine karşı salya dökerler!
Kimi, ''Keşke Yunan kazansaydı'',
Kimi, ''30 Ağustos eskidi, 15 Temmuz henüz taze, onu kutlamalıyız'',
Kimileri de ''30 Ağustos, toplumun tamamını alâkadar etmiyor'' der.
Sureti haktan gözüken öyle müseccel marka münafıklar var ki;
Bunlar da Cuma Hutbelerinde Atatürk ve Sultan Alparslan'dan, her ikisinin zaferleri olan 1071 Malâzgirt ve 30 Ağustos'tan tek kelime edilmesinden hoşlanmaz, anında ateşleri yükselir, kuduz virüslü salya dökerler.   
Bilhassa da;
Bizans'ı, Pontus'u, Ermenistan'ı kurma hevesleri Atatürk tarafından kursaklarında bırakılanların bugünkü torunları var ya, bu soysuz mel'unlar her 30 Ağustos geldiğinde Türk'e karşı olan hasetlerinden mütevellit ateşleri yükselip yatağa düşerler.
30 Ağustos'ta hasta olanlara, öfke nöbeti kabaranlara derim ki;
Şayet, kuduz itler gibi saldırdığınız Atatürk'ün dehasıyla 30 Ağustos Zaferi kazanılmasaydı, tamamınızın karısı kızı metres- câriye olacak, itiraz edenleriniz ise Arakan Müslümanları gibi canlı canlı yakılacaktınız.
Ey Türkoğlu!
İmanını gönlüne, Türklüğünü beynine kuşan!
Senden olmayanlar senin en müstahkem mevkilerini işgâl etmişler!
Vakit henüz geçmeden mânen ve bedenen titre ve kendine dön!
Acele et!
Genlerindeki Türklük mağmasını imanınla ısıt ve sahip olduğun Türklük şuurunu harekete geçir!
Geçir ki;
Vezüv yanardağından püsküren lavların Pompei şehrinin sapıklarını yakıp kül ettiği gibi, senin de genlerindeki Türklük mağması kızgın lâvlara dönüşerek, üniter yapına, Türk kimliğine, Anayasanın ilk 4 ve 42- 66. Maddelerine, And’ına, Alparslan'ına, Atatürk'üne, 30 Ağustos'larına, Orduna kin kusup sana kefen biçen hârici ve dâhili bedbahtlarını yakıp kül etsin!
AKP- MHP ve diğer yandaş küsurat partilere sözüm yok, çünkü onlar kendilerine verilen ev ödevlerini yapmak zorundalar.
CHP- İYİ PARTİ.
Bu iki partide de, burada yazılanları haykıracak, ardı arkası kesilmeyen ihanetlere dur deyip Türk'e moral ve cesaret kazandıracak ne bir lider, ne de ''İman âbidesi bir Türk delikanlısı'' Milletvekili mevcut.
Milletvekillerinin tamamı bir dönem daha Milletvekili olabilme arzusuyla Liderlerinin karşısında yağcılık ve dalkavuklukta sınır tanımaz durumdalar. Hiçbirinin, vatan, millet, din, devlet ve Türk milletinin namusu adına ne çektiği bir çilesi, ne de en küçük bir derdi var. 
Durum böyle olunca bizler ne yapmalıyız?
Oy verdiğimiz Milletvekilleri bölgemize geldiklerinde karşılarında yılışmak yerine yakalarına yapışarak, not ettiğimiz yanlışlarının, gaflet ve ihanetlerinin hesabını kendilerine en sert şekilde sorabilmeliyiz ki, bu durumu düşünerek dizlerinin bağı çözülmeli, millete karşı saygıdan, devlete karşı sadakatten ayrılmamalılar. 
ORHAN KILIÇOĞLU
*******************
BEŞ PARA ETMEZ BİR MUHALEFET!
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük ihanetiyle karşı karşıya olduğu bir zamanda, muhalefetin tüm lider ve Milletvekilleri milli ruh ve heyecandan mahrum, inanç fukarası ciddiyetsiz yaratıklar olup, iktidar sahiplerinin estirdiği ihanet rüzgârlarının önünde sonbahar yaprakları gibi savrulmaktalar.
Muhalefet azıcık adam olsaydı;
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş denen kişi, içinde Sultan Alparslan- Atatürk- Malâzgirt- İstiklâl Savaşı ve Türk isminden tek bir kelime dâhi geçmeyen Cuma hutbesi yazmaya cesaret edebilir miydi?
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Anadolu topraklarını İslâm coğrafyası yapan ve kilise, havra yerine câmilerle süslenmesine vesile olan büyük Türk Kumandanlarından, Malâzgirt ve İstiklâl Savaşından bir İngiliz, bir Ermeni, bir Yunanlı kadar rahatsızlık duyuyor olmalı ki, içinde Alparslan- Atatürk- 30 Ağustos- Malâzgirt- İstiklâl Savaşı ve Türk ismi geçmeyen hutbeler yazabiliyor.
Yarın 29 Ağustos 2025 günü kılacağınız Cuma namazında dinleyeceğiniz hutbe böyle bir hutbe olacak.
Yuh olsun böylesi muhalefete!
Yuh olsun muhalefet liderlerine!
Yuh olsun karakter fukarası Milletvekillerine!
Yuh olsun bu konuda tek kelimecik olsun yazarak tepki koymayan  sosyal medyanın ülkücü, milliyetçi, Müslüman, Atatürkçü geçinen fırıldaklarına! 
28 Ağustos 2025
ORHAN KILIÇOĞLU
*******************
GERÇEK AJAN VE PROVOKATÖR KİMLERDİR?
Öncelikle bilinsin ki;
Bu memlekette gerçek ajan ve provokatörler, Hutbede ki imamı uyaran Ümit Özdağ değil, câmilere siyâseti, Türk düşmanlığını, Sultan Alparslan ve Atatürk muhalifliğini sokarak insanlarımızı câmilerden ve İslâm'dan soğutanlardır. Bütün bunlar bilerek ve kasten yapılarak, yeni yetişen nesillerimiz Deist, Ateist, milliyetsiz ve ruhsuz olmaya zorlanmakta dır.
ALPARSLAN- ATATÜRK- TÜRK MİLLETİ.
Bu üç ismin geçmediği hutbeyi yazanların 7 göbek geçmişleri, sünnetli olup olmadıkları araştırılmalıdır. Bir diğer önemlisi ise; fanilalarının altında boyunlarında asılı dedelerinden kalma HAÇ KOLYELERİNİN olup olmadığına bakılmalıdır. 
Bunlar, İslâm adı altında içimizde mevzilenmiş, aslında her biri Kur'an, İslâm ve Peygamber düşmanı şer güçlerdir!
Bunlar Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya, O'nun hadis ve sünnetlerine de sahip çıkmayarak, İslâm düşmanlarıyla perde arkasında aynı gayeye hizmet eden yüksek maaşlı DİN AJANLARIDIR.
GELELİM ASIL KONUMUZA!
1683 VİYANA BOZGUNUNDAN ATATÜRK'E UZANAN 238 YILLIK ÇİLELİ YOL!
2. Viyana Kuşatmasında büyük bir bozgun yaşayan Osmanlı Devleti imzaladığı Karlofça Antlaşmasının ardından Avrupa içlerinden ilk defa geri çekilmeye başlar ve böylelikle 1071 Sultan Alparslan’la başlayan ilerleyiş Viyana önlerinde hazin bir şekilde son bulur.
1877- 1878 Osmanlı- Rus Savaşıyla Tuna Vilâyetleri kaybedilir.
1912- 1913 Balkan Savaşları sonucunda Balkanlar elden çıkar.
Balkanlardan Anadolu’ya başlayan göçler sırasında binlerce insanımız yollarda çeteler tarafından acımasız işkencelerle öldürülürken, binlercesi de kar, tipi altında açlıktan ve soğuktan yollarda can verirler.
1914 1. Dünya Savaşı sonunda Anadolu'da 200 Bin Km. Karelik dar bir alana hapsedildik.
VE NİHAYET SAHNEYE ATATÜRK ÇIKAR.
Sakarya Meydan Muharebesiyle, 1683 de başlayan geri çekilmeye ve toprak kaybına tam 238 sene sonra dur denilir.
Sakarya Meydan Muharebesi'nin ardından, 26 Ağustos 1922 de Atatürk’ün Koca Tepe’den verdiği Büyük Taarruz emriyle 30 Ağustos’ta kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucunda düşman Ordusu çok büyük bir bozguna uğratılır.
Türk Orduları sür'atli bir şekilde ilerleyerek 9 Eylül 1922’de İzmir’e girerek düşmanı denize döker.
ŞAYET;
Şayet Atatürk’ün gerçekleştirdiği 30 Ağustos Zaferi olmasaydı, tıpkı bugün 13 Milyon yabancının yurdumuza sokularak azınlığa düşürülmek istenişimiz gibi o zamanda Türkler asimile edilecek, büyük bir kısmı da Anadolu’da kovulacaktı.
ATATÜRK DUALARDA NEDEN YOK!
Alparslan ve Atatürk'ü sevip saymak ve ruhlarına dualar göndermek, ahde vefa sahibi biz Müslümanlara düşen bir görevdir ve bu aynı zamanda din, iman, ahlâk, nikâh ve kan meselesidir. Bu durum, büyük İslâm Komutanları Seyit Ömer Muhtar Paşa, Kuzey Afrika Fâtihleri Halid Bin Velid, Tarık Bin Ziyad, Selâhaddini Eyyübi, Kılıçarslan,Kafkas Kartalı Şehy Şamil, Osman Gâzi, Fâtih Sultan, Kanuni, Osman Koca ve Osman Batur için de aynıdır.
Atatürk'ün dehası ve kahramanlığı neticesinde, Ermenistan'ı, Pontus'u, Bizans'ı kurarak, Sultan Alparslan'la Tevhit coğrafyası ''İslâm coğrafyası'' yapılan Anadolu’muzu tekrar Teslis coğrafyasına ''Hristiyan coğrafyasına'' çeviremeyi başaramayanların torunları Atatürk'ün ismini anarlar mı hiç?
Kendi ırz, namus, haysiyet, şeref ve iffetlerine değer vermeyen yaratıkların, namusu teminat altında alınmış hür ve bağımsız yaşanılacak bir vatana ihtiyaçları olmadığı içindir ki, bu vatanı bizlere bırakan Sultan Alparslan’ı,  Atatürk'ü hayırlarla anarak ruhuna dualar göndersinler.
Burada uzun kaçar diye anlatmıyorum.
Alparslan ve Atatürk’ün ismini anmayan kansızlara, Libya’da İtalyan askerlerinin binlerce Müslüman kadına tecâvüzlerini Atatatürk’ün nasıl önlediğini, Seyit Ömer Muhtar Paşa ile hangi gizli bağlantıyı kurup O’na GERİLLA SAVAŞINI öğrettiğini araştırmalarını tavsiye ederim.
GELELİM ÜMİT ÖZDAĞ HOCANIN PEŞİ SIRA HAVLAYANLARA!
Ümit Özdağ’ın câmide ki haklı çıkışından dolayı kendisine ‘’Ajan- Provokatör- Karıştırıcı’’ gibi asılsız sözlerle saldıran zavallı mahluklara, asıl provokatörün, 1071 de Anadolu’nun fethini başlatan Sultan Alparslan'ın ve Viyana bozgunuyla başlayan geri çekilmeye 238 sene sonra  dur diyen Gâzi Atatürk'ün ismini bilerek ve kasten Hutbelerde anmıyanların olduğunu hatırlatmak isterim.
BEN DE CUMA NAMAZINDA HUTBE SONRASINDA HOCAYA;
Bütün cemaatin duyacağı yüksek bir sesle ‘’Malâzgirt ve Başkomutanlık Meydan Muharebelerini kazanan Komutanlar Sultan Alparslan ve Atatürk’ün ve bu savaşları kazanan Türk milletinin isimlerini niçin anmadınız? Diye sordum.
Ve arkasından da ‘’Bu hutbeyi sana gönderen Diyanet İşleri Başkanına aldığı maaş, yediği, içtiği haram olsun, kendisini nefretle kınıyorum, yazıklar olsun’’ dedim.
Heyecandan ve mahcubiyetinden yüzü kızarıp titreyen Hoca, sitemlerime karşılık olarak;
Atatürk’te bizim niçin anmayalım ki, RUHU ŞÂD OLSUN’’ deyince, bu sefer kendisine ‘’BAK ŞİMDİ OLDU HOCAM’’ dedim.
Câmi çıkışında cemaatin büyük bir bölümü, bu çıkışımdan dolayı gelip bana teşekkür ederek, Allah razı olsun dediler.
Şimdi ben de mi ajan provokatörüm?
Bana ajan diyen serserinin alnını karışlarım.
Bizim âilemiz, ömrünü İslâm'a adamış ve çevresine İslâmı anlatan, üç evlâdı İmam- Hatip Lisesinde okumuş örnek bir âiledir.
NE VAR Kİ;
‘’Keşke Yunan gâlip gelseydi’’ diyen Kadir Mısırlıoğlu’nu rehber edinip ziyaretine gidenlerden vatan, namus, din, devlet hassasiyeti ve Sultan Alparslan- Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk gibi büyük Türk Kumandanlarına karşı saygı ve dua beklemek beyhudedir.
Evet, bunlardan dua ve saygı beklemek beyhudedir, lâkin bulundukları görevlerinin icabı ve Türk milletinin arzuları doğrultusunda dua etmek zorundadırlar. Şayet etmiyorlarsa bir kağıt mendille kulaklarından tutularak kapı dışarı edilmeliler.
Hârici ve dâhili düşmanlarımızın öncelikli hedefleri;
Dini ve milli bütünlüğümüzü tahrif ederek Türk milletini kendi içinde birbiriyle çatışan kamplara ayırmaktır. İşin en acı tarafı, en saygın kurumlarımızın da bu düşman faaliyetlerinin parçası durumuna düşürülmüş olmasıdır ki Diyanet bu kurumlardan bir tanesidir. Diyanetin bu yanlış ve kasti davranışlarının neticesinde câmilerimizde cemaat birbirleriyle kavga eder duruma geldi.
Bu zararlı faaliyetlere asla müsaade etmemeli ve gereken yerde gerektiği şekilde tepki vermeliyiz.
27 Ağustos 2025
ORHAN KILIÇOĞLU