BANA KIZANLAR, AKILLARINCA YILDIRMAYA ÇALIŞANLAR BİLSİNLER Kİ;
Bir vatan batıyor!
Bir millet yok ediliyor!
Bir devlet çökertiliyor!
Hedefinde Türk milletinin namusu ve tüm mukaddesatı olan müstevli kalıntıları her gün daha da şirretleşmekteler!
Bu müstevli kalıntıları, Türk'ü önce Anayasadan, sonrasında ise vatanından çıkarmak için ihanette sınır tanımaz oldular.
Türk'ü, en az 12 Bin yıllık vatanı Anadolu'dan sürmek için 1920'de Paris yakınlarında bulunan Sevr Banliyösünde kurulan SEVR MASASININ aynısı bugün, Terörsüz Türkiye aldatmacasıyla Ankara'da kurulmuş olup, bu masada, 56 Bin insanımızın katili Öcalan ve ABD'nin insiyatifinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmesinin zemini hazırlanmaktadır.
Vakit akşam!
Memleketin üstüne cüce ve sığ adamların dev gölgeleri düştü!
Kahpeler muteber, kaypaklar revaçta, kahramanlar horlanır oldu!
İşte böyle karanlık bir dönemde;
Her türlü kahpeliğe, her tür kahpeye, vatanın batışına, Türk milletinin yok edilişine, devletimin çökertilişine seyirci kalmayıp, hainlere, yerli işbirlikçilere, rol yapan siyâsilere karşı Türklüğümü beynime, imanımı gönlüme kuşanıp kellemi koltuğumun altına alarak, sadece günümüzü değil, 1000 yıl sonra bu mübarek topraklarda dünyaya gelecek olan nesillerimizi de düşünerek bir ibâdet şuuruyla yazdığım yazılarımda sarf ettiğim sözlerim, birilerinin körü körüne biat ettiği LİDERİNE dokunduğu anda, en yakın bildiklerim bile beni satarak liderinin fedâiliğine, partisinin avukatlığına soyunuyorlar.
EY LİDER BAĞIMLISI BEYİNSİZ!
EY VATAN NEDİR BİLMEYEN ZAVALLI!
Giden vatan,
Çökertilen devlet,
Yok edilmek istenen millet,
Çalınan İstiklâlin ve istikbâlin,
Ayaklar altına alınan iffetin ve namusun.
Soruyorum;
Bütün bu kahpelikler oluyorken, benimle misin, yoksa kahpeden yana mısın?
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘’Mehmetçik’e Kaside’’ şiirinde haykırdığı gibi;
Derler ki, esâret denilen halka cihanda
Bir geçti mi hür boyna, asırlar kıramazmış;
Bir secde eden bir daha baş kaldıramazmış!
Çoğu kez bu lider bağımlılığını- siyâsi bağnazlığı görünce öylesine kızıyorum ki, bir daha yazmayacak kadar.
Biraz sonra ise kendi kendime ‘’Gafillere boş ver Orhan, onları çok sevdikleri partileri ve liderleriyle baş başa bırak ve sen körpecik günahsız bebeklerin, sahipsiz zavallı çocukların gelecekleri adına uyku nedir bilmeden, durup dinlenmeden hep yaz, her şart ve her zeminde zâlimlerin yüzlerine haykır, sakın yazmayı bırakma’’ diye fısıldanıyorum.
Ve son kez soruyorum;
Ne zaman uyanacaksınız?
Uyanmanız için daha hangi felâketlerin, hangi kahpeliklerin ve hangi ihanetlerin olmasını bekliyorsunuz?
Çalınan vatanın...
Çiğnenecek olan namusun...
Elinden alınacak olan İstiklâlin, istikbâlindir...
Zerre haysiyetin kalmışsa, ayağa kalk, silkin ve davran...
15 Ağustos 2025
ORHAN KILIÇOĞLU