Avrupa Parlamentosunda bir Türk

ÇOK ÖNEMLİ BİR VEKİLİN AK PARTİDEN İHRAÇ EDİLMESİ ÜZERİNE BASIN AÇIKLAMASI Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır SÖZ KONUSU DİLEKÇEYİ OKUMADAN AŞAĞIDAKİ VİDEOYU İZLEYİN, BU VATAN HEPİMİZİN YUVASI BAŞKA EVİMİZ YOK ROPÖRTAJ İÇİN GAZETECİ ALİ TARAKÇIYA TEŞEKKÜR EDERİZ

27 Ocak 2024 - 16:56

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ  MERKEZ DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA 
İlgi: Tarafıma 25.11.2019 tarihinde tebliğ edilen 20.11.2019 Tarihli yazınız ve ilgisinde 
belirtilen 18.11.2019 tarih ve 579-27 sayılı disipline sevk kararı. 
Konu: Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığınca talep edilen savunmam. 
SAVUNMAMDIR 
 Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Disiplin Kurulu (MDK) Başkanı imzası ile tarafıma 
25.11.2019 tarihinde tebliğ edilen yazınızı okudum. Süresi içerisinde yazılı savunmamı 
veriyorum. 
 Yazınızda belirttiğiniz soruşturmaya konu paylaşımların Parti tüzüğümüzün 117.1 
maddesinde belirtilen disiplin suçlarından olmadığı izahtan varestedir. 
 Şöyle ki, 
 Konularını iki alt başlıkta toplayabileceğimiz ihracımın istenmesine neden olan 
paylaşımların tamamı AK Parti tüzük ve programına, demokrasi, insan hakları ve hukukun 
temel kural ve normlarına uygundur. 

İhracımın istenmesine neden olan paylaşımlarımın konuları: 
1) Türklük ve Türk Milliyetçiliği 
 Bu başlık altında ihracımın istendiği twitter paylaşımlarımda yer alan: 
1. “Türkiye Cumhuriyeti Türk’tür. İlelebet Türk kalacaktır.” 
2. “Türk Milletinde Türklük şuuru yok edildi. Türk milliyetçileri uyutuldu. 
Üniversitelerde akademisyenler çocuklarımıza milliyetçilik fikri aleyhine 
indoktrinasyon yaptı. Milliyetsiz bir toplum yaratılmak istendi ki, Türkiye çöksün. 
Türkiye’yi ayakta tutacak ruh Türk milliyetçiliğidir.” 
3. “Bu kadar şehidimizi Suriye’nin toprak bütünlüğü için mi verdik? Tabii ki 
Suriye’den çıkmamalıyız. Uğruna şehit verdiğimiz topraklar artık bizimdir. KKTC 
gibi bir yapı kurulmalı orada.” 
ifadeleri bana aittir. Bu sözlerimin arkasındayım. Aşağıda her tweet ile ilgili açıklamalarımı 
sırayla takdim ediyorum: 
1. “Türkiye Cumhuriyeti Türk’tür. İlelebet Türk kalacaktır.” 
2. “Türk Milletinde Türklük şuuru yok edildi. Türk milliyetçileri uyutuldu. 
Üniversitelerde akademisyenler çocuklarımıza milliyetçilik fikri aleyhine 
indoktrinasyon yaptı. Milliyetsiz bir toplum yaratılmak istendi ki, Türkiye çöksün. 
Türkiye’yi ayakta tutacak ruh Türk Milliyetçiliğidir.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir 
konuşmasında: 
“Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.” 

demiştir. Görüldüğü üzere ilk twitter paylaşımımda tamamen içten gelerek yazılan sözlerim 
aslında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de düşünceleridir. Dolayısıyla bu sözlerin parti tüzüğü 
ve programıyla çatışması mümkün değildir. 
 Türk Milliyetçiliği kınanacak bir siyasi düşünce değildir. Türk Milliyetçiliği vatandaşlık 
ilkesine bağlıdır. Barışçıdır. Yunan milliyetçiliği gibi saldırgan değildir. Türk Milliyetçiliği 
anlayışı asla ayrıştırıcı değil, kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışıdır. Atatürk, Milletimizi şöyle 
tanımlamıştır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Türkiye’de 
halklar yoktur. Türkiye’de tek bir halk, tek bir Millet vardır. O da büyük Türk Milletidir. Tüm 
vatandaşlarımız Atatürk’ümüzün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ilkesi çerçevesinde büyük Türk 
Milleti’nin bir parçasıdır. Küresel emperyalizmin; devletimizi yıkmak, ülkemizi 
Lübnanlaştırmak, Suriyeleştirmek, milletimizi parçalamak için ülkemizde Türklük şuurunu yok 
etmeye çalıştığı, ülkemizde bu doğrultuda yıllardır lobi faaliyetlerinde bulunduğu herkesçe 
bilinen bir gerçektir. Küresel emperyalizm, milletimizi sömürebilmek için Türkiye’de Türklük 
şuuru olmayan milliyetsiz bir toplum yaratmak istemektedir. 
 Tarihi gerçekler göstermiştir ki devletler, tek millet oluşturulmasında öncü, kurucu bir rol 
oynamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız da sık sık konuşmalarında bu nedenle tek millet 
vurgusu yapmaktadır. Bu tek milletin adı Anayasamıza göre Türk Milletidir. Tarihten 
silinemeyecek büyük Türk Milletinin, partimizden silinmeye çalışılması, partimize zarar 
verecektir. Tüm bu saydığım nedenlerle AK Parti’yi de, Türkiye Cumhuriyetini de ayakta 
tutacak ruh Türk Milliyetçiliğidir. 
 Türkiye Cumhuriyeti’nde en yüksek hukuki norm, Kelsen normlar hiyerarşisine göre; 
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır. Anayasamız; milletimizi bağlayan ortak sözleşmemizdir. 
Anayasamızın 11’inci maddesine göre; Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı 
organlarını, idare makamlarını ve siyasi partiler de dahil diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel 
hukuk kurallarıdır. Anayasamızın Başlangıç bölümünde ifade edildiği üzere “Hiç bir faaliyet; 
Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının, 
Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliğinin, ilke ve inkilaplarının 
karşısında korunma göremez”. Yine Anayasamızın Başlangıç Bölümüne göre; “Millet iradesi 
mutlak olarak üstündür. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletine aittir ve bunu millet adına 
kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluş bu Anayasanın dışına çıkamaz.” 

 Anayasamızın değiştirilemez nitelikte olan 2. ve 3. maddelerinde ifade edildiği üzere 
“Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Milliyetçiliğine bağlı bir devlettir. Türkiye Devleti, ülkesi ve 
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir”. Anayasamızın 66. maddesine göre “Türk 
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Özetle, Anayasamıza göre Türk 
Milliyetçiliğini ve Türklük anlayışını savunacak ifadelerin parti disiplin suçu olması mümkün 
değildir. Aynı şekilde bu ifadeler parti tüzüğümüzün, 
 4.2 - AK PARTİ; Türk Milleti’nin Ülkesi ve Devletiyle bölünmez bütünlüğünü savunur. 
Geçmişten gelen değerlerimizi koruyarak, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal 
Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve hatta onu aşabilmek için ikinci 
maddede açıklanan normlar ve genel kabullere uygun faaliyetlerde bulunmayı, siyasi hayatın 
zemini kabul eder. 
 4.16- (Ek: 21.05.2017 günlü BKK) AK PARTİ, köklü devlet geleneğimizin üzerine bina 
edildiği “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesini, siyasetinin merkezi olarak görür. Milletin tüm 
fertleri, hiç bir ayrım gözetilmeksizin ülkemizin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Türkiye 
Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları tek bir milleti teşkil eder. Bayrağımız bağımsızlığımızın 
ortak sembolüdür. Şehitlerimizin emaneti olan, milletimizin üzerinde yaşadığı, bayrağımızın 
özgürce dalgalandığı toprak, vatanımızdır. Devlet, milletimizin ortak eseridir. AK PARTİ, 
yukarda belirtilen temel amaç ve hedefler doğrultusunda, “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, 
Tek Devlet” anlayışını sarsılmaz bir ilke olarak kabul eder.” 
 maddeleri ile tam bir uyum içerisindedir. Bu bakımdan Türklük ve Türk Milliyetçiliğine 
ilişkin ifadelerimin partiden ihracı gerektirecek hangi tüzük, program, demokrasi, insan hakları 
ve hukukun evrensel temel kural ve normlarına aykırı olduğunun izahı, şahsımı ihraç istemi ile 
disipline sevk eden Kurul üzerinde tarihi bir sorumluluktur. 
3. “Bu kadar şehidimizi Suriye’nin toprak bütünlüğü için mi verdik? Tabi ki 
Suriye’den çıkmamalıyız. Uğruna şehit verdiğimiz topraklar artık bizimdir. KKTC 
gibi bir yapı kurulmalı orada.” 
 Bilindiği üzere, Suriye Devleti Kuzey Suriye’de egemenliğini tamamıyla yitirmiştir. Bölgeye 
önce DAEŞ terör örgütü, akabinde de onlarla savaşıyormuş bahanesiyle tarihin en kanlı terör 
örgütlerinden biri olan PKK yerleşmiştir. PKK’nın bölgede bir terör devleti kurmaya çalıştığı 

herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Nitekim yeni Suriye Anayasası hazırlama sürecinde de 
küresel güçler, Suriye’yi üniter devlet yapısından çıkarıp federal bir yapıya kavuşturmak 
istemektedirler. Bu federal yapı içinde PKK/PYD/YPG terör örgütüne de bir federe devlet 
yapısı kurma imkanı verilmesi planlanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Zeytin Dalı, Fırat 
Kalkanı ve Barış Pınarı gibi sonuna kadar desteklediğim harekatları ile sınırlarımızın güneyinde 
terör koridoru kurulması planı bozulsa da Suriye’nin kuzeyinde belli bölgelerde ve daha 
güneyde, PKK/PYD/YPG terör örgütünün mevcudiyeti devam etmektedir. Küresel emperyalist 
güçlerin desteğiyle de fakto olarak adeta bir terör devleti yapılanması da kurmuşlardır. 
Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi halinde bu bölgelerin emperyalist 
güçlerin desteğiyle tekrar terör örgütlerinin yuvası haline dönüşeceği açıktır. Türkiye 
Cumhuriyeti’nin sınır güvenliği, toprak bütünlüğü, vatandaşlarımızın can güvenliği açısından 
bu bölgelerden Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkmasına karşıyım. Tabii ki, gönül isterdi ki, Suriye 
Devleti kendi topraklarını terör örgütlerinin işgal etmesine ve sözde terör devletçikleri 
kurmasına engel olsun. Gönül isterdi ki, Suriye rejimi kendi insanlarına, sivillere varil 
bombalarıyla saldırmasın. Kendi vatandaşları için hapishane işkence sistemi kurmasın. Ancak 
maalesef sahada olaylar bu şekilde gelişmemiştir. Bu durum ülkemize resmi rakamlarla 
yaklaşık 3,5 milyon, gayrı resmi rakamlara göre 5 milyon Suriyelinin göç etmesine neden 
olmuştur. Suriye’de Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeler bu insanların vatanlarına geri 
dönebilmesi için bir umuttur. Eğer bu bölgeler Suriye Devletine devredilirse ülkemizdeki 
Suriyeli sığınmacılar vatanlarına dönemeyeceklerdir. Türk Milleti olarak Suriye’de pek çok 
şehit verdik. Şehitlerimizi Suriye’de bir terör devletinin kurulmasına engel olabilmek için 
verdik. Bu tehlike ortadan kalkmadığı müddetçe oradan çıkmamamız çok doğru bir karar 
olacaktır. Eğer Suriye yeni Anayasası ile federal bir yapıya kavuşturulursa ve biz buna engel 
olamazsak, Suriye’de 3,5 milyon nüfusu ile ikinci büyük etnik güç olan Suriye Türkmenlerinin 
en az Suriye’deki Kürtler kadar bir federe devlet kurma hakları vardır. Nitekim Kıbrıs’ta benzer 
bir uluslararası kriz, Türkiye tarafından 1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla barışçıl, sürdürülebilir 
ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmuştur. Bugün 45 sene sonra Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, 
Kıbrıs Barış Harekatı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının Türkiye için ne 
kadar önemli, stratejik ve haklı hamleler olduğunu daha da iyi göstermektedir. 

2) Suriyeli Sığınmacılar Meselesi 
Bu başlık altında yer alan: 
4. “Bu sabah Bakırköy’de 3 kişilik bir aile hayatına son verdi. Evde yapılan 
incelemede siyanüre rastlandı. Bu son 10 günde yaşanan 3’üncü toplu intihar 
vakası. Milletimiz ölüyor. Suriyelileri Türklerin sırtında indirin artık. Vatanlarına 
dönsünler. Hiçbirine vatandaşlık verilmesin.”
5. “Trump’la görüşmede Trump açık açık Suriyelileri vatandaşlığa alır mısınız? 
demiş. Kendisine zaten seçici olarak alıyoruz şeklinde cevap verilmiş. Suriyelilere 
hiçbir surette vatandaşlık verilmemelidir. Aksi takdirde Anadolu’da Türk kültürü 
yok olur. Türkiye Ortadoğu ülkesine döner.” 
6. “İnsan haklarının, kadın haklarının olmadığı, iç savaş ortamından gelen, eğitim 
& ekonomik düzeyi çok düşük 5 milyon insana ABD vatandaşlık verir mi? Türk 
Milletinin sırtına büyük bir hörgüç yüklüyorlar. Madem öyle ABD neden Meksika 
sınırına duvar örüyor? Latinlere vatandaşlık verse ya” 
7. “Bir ankete göre Türkiye’deki Suriyelilerin sadece %19’u Türkmen. Ağırlıklı 
grup ise Arap kökenli. Arap kültürü baskın ve asimile eden bir kültür olduğu için 
Türkiye’ye entegre olmaları imkansız. Sonunda bizi kendilerine entegre ederler, 
Anadolu Araplaşır.” 
 Ifadeleri, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tarihin en büyük göç dalgasına ilişkin 
bilimsel veriler, sosyolojik gerçeklikler ve göçün başladığı günden bugüne sahada yapılan 
çalışmalar ile açık kaynaklardan ulaşılabilecek haberlerden ibarettir. 
 Kaldı ki, bu sözlerim ve düşüncelerim Parti tüzük ve programına aykırı olmadığı gibi, 
bu konuda alınmış bir Parti prensip kararı da yoktur. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın 
14.02.2019 tarihinde Suriye konulu 4’üncü Üçlü Zirve Toplantısında “Vatan hasretiyle yanan 
Türkiye'de misafir edilen 4 milyon Suriyeli mülteci evlerine dönmek için gün sayıyor. 

Komşumuz Suriye’nin barışa kavuşması için elimizden geleni yaptık yapacağız.”, 05.09.2019 
tarihinde Ankara’da il başkanları toplantısı sırasında işaret ettikleri "Şimdiye kadar güvenli 
bölgelere gönderdiğimiz Suriyeli sayısı 350 bini buldu. İdlib ve bunun yanında Afganistan 
tehdidi var. Bir taraftan geliyor, diğer taraftan geri gönderiyoruz. Bu durum bizi farklı bir yere 
götürebilir. Oldu oldu, olmadı kapıları açmak zorunda kalırız. Bir yere kadar bu işe katlandık, 
katlanıyoruz. Bu yükü sadece biz mi çekeceğiz? AB başta olmak üzere dünyadan gelmesi 
gereken desteği alamadık, bunu almak için kapıları açmak zorunda kalabiliriz.” Ve BM Genel 
Kurulunda "Niyetimiz, ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir 
barış koridoru tesis ederek uluslararası toplumun desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin 
iskanını sağlamaktır." ifadeleri ve diğer bir çok açıklaması bu sözlerimin haklı ve Parti 
disiplinine uygun olduğunun açık göstergesidir. Bu bakımdan eğer bu ifadelerimden ötürü 
disiplin cezası almam söz konusu olacaksa Sayın Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımızın 
da aynı hususlardan soruşturulması gerekir ki, bunun da makul, meşru ve mantıklı olmayacağı 
açıktır. 
Yukarıdaki genel açıklamalardan sonra, aşağıda sosyal medya paylaşımlarıma ayrı ayrı cevap 
vermek isterim. 
4. “Bu sabah Bakırköy’de 3 kişilik bir aile hayatına son verdi. Evde yapılan 
incelemede siyanüre rastlandı. Bu son 10 günde yaşanan 3’üncü toplu intihar 
vakası. Milletimiz ölüyor. Suriyelileri Türklerin sırtında indirin artık. Vatanlarına 
dönsünler. Hiçbirine vatandaşlık verilmesin.”
 Sınırlarımızdaki savaşlar, coğrafyamızdaki krizler, iç ve dış şoklar ve küresel emperyalizmin 
ülkemiz ekonomisine açmış olduğu ekonomik savaş nedeniyle son dönemde ekonomimizde 
ciddi sıkıntılar başgöstermeye başlamıştır. Ödenemeyen çek ve senetler, iflas eden, küçülen ve 
konkordato ilan eden şirketler, işsizlik, özellikle % 27,1’e dayanan genç işsizliği bu saldırıların 
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Her üç gencimizden biri işsizdir. Bu tablo milletimizde 
sosyolojik ve psikolojik travmalara neden olmuştur. Daha bir kaç gün önce eşine parası 
olmadığını söyleyemeyen Ali Kabasakal isimli yurttaşımız hayatına kendi elleriyle son 
vermiştir. Üstelik hükümetimiz, insani bir yaklaşımla bu şartlar altında dahi ülkemizdeki 
650,000 Suriyeli çocuğa eğitim vermek ve Suriyelilere 40 milyar Dolar harcamak zorunda 
kalmıştır. Buna ilave olarak sınırlarımızda devam eden askeri operasyonlar nedeniyle Savunma 
Sanayi harcamaları bütçemizde daha büyük bir yer kaplamaya başlamıştır. Vatandaşlarımızın  çektiği sıkıntılar ve içinde bulunduğu ekonomik darboğaz gözönünde bulundurulduğunda bu  harcamaların sürdürülebilir olmadığı açıktır. Bu nedenle Suriyelilerin ülkelerine en kısa sürede dönüş yaparak Türk milletinin yardımlarıyla yaşamak yerine kendi ayakları üzerinde  durmalarını sağlayacak politikalar geliştirilmesi çok uygun olacaktır.
Önceliğimiz her zaman 
kendi vatandaşlarımız olmalıdır. Bir AK Parti milletvekili olarak her zaman vatandaşlarımızın 
arasında oldum, onları dinledim ve onların düşüncelerini kamu oyunun gündemine getirdim. 
Vatandaşlarımızın yakarışlarını bu tweet üzerinden dile getirdim. Bu tweet aslında bana ait 
değil, büyük sıkıntılar içinde yaşayan ve geçim zorluğu çeken dar gelirli vatandaşlarımızın 
sesidir. 
5. “Trump’la görüşmede Trump açık açık Suriyelileri vatandaşlığa alır mısınız? 
demiş. Kendisine zaten seçici olarak alıyoruz şeklinde cevap verilmiş. Suriyelilere 
hiçbir surette vatandaşlık verilmemelidir. Aksi takdirde Anadolu’da Türk kültürü 
yok olur. Türkiye Ortadoğu ülkesine döner.” 
7.“Bir ankete göre Türkiye’deki Suriyelilerin sadece %19’u Türkmen. Ağırlıklı 
grup ise Arap kökenli. Arap kültürü baskın ve asimile eden bir kültür olduğu için 
Türkiye’ye entegre olmaları imkansız. Sonunda bizi kendilerine entegre ederler, 
Anadolu Araplaşır.” 
 Üniversite yıllarımda entellektüel ilgim nedeniyle Arap ülkeleri, İran ve Hindistan kökenli 
İslamcı yazarların kitaplarını okudum. Bu yazarların görüşlerinin Horasan’dan başlayarak 
erenlerle Anadolu’ya sonra da Balkanlara kadar ulaşan Türk-İslam tasavvufu anlayışından son 
derece farklı olduğunu müşahade ettim. Anadolu ve Balkan coğrafyası dışındaki İslam anlayışı 
Allah korkusunu merkeze alırken, Anadolu-Balkan İslam’ının Allah sevgisine dayandığını 
gördüm. Anadolu-Balkan İslam anlayışının dünyaya yayılmasının sadece din alanında değil 
aynı zamanda siyasette de yansımaları olmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmek isterim. Şöyle 
ki sadece Allah korkusuna dayanan din anlayışı topluma yansıdığında insanları korkutarak 
disiplin altına almaya çalışan baskı rejimlerine neden olabilmektedir. Türk İslam 
tasavvufundaki Allah sevgisine dayalı din anlayışı sadece insanlara değil, Allah’ın yarattığı tüm 
yaratıklara yansır. Bu nedenle beraberinde hoşgörüyü getirir. Özgürlüğü getirir. Böylece 
demokrasi yolunu açmış olur. Oysa Türkiye’de son zamanlarda bazı siyasal İslamcı kesimler, 
yüzyıllar boyunca insanı yüceltici bir İslam anlayışını coğrafyamıza yaymış olan Türkiye’ye 
bazı Ortadoğu ülkelerinin İslam’ın temel felsefesine ters düşen bağnaz bir din anlayışını 
getirmeye çalışmaktadırlar. İslam’ın yüzyıllardır bayraktarı olmuş Türk milletinin İslam dinini 

bazı Orta Doğu ülkelerinden öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Tam tersi, Türk İslam anlayışı onlara 
örnek olmalıdır. Arap kültürü ile İslamiyet aynı şey değildir. On yıl gibi çok kısa sürede 
ülkemize göç etmiş 5 milyon Suriyeliyi ülkemize entegre etmek mümkün değildir. Bu doğal 
sürecinde yüzyıllarca birlikte yaşayarak kendiliğinden gelişseydi belki olabilirdi. Üstelik bu beş 
milyon kişiye vatandaşlık vermemiz ülkemizi hedef ülke olarak gören diğer göçmenleri de 
teşvik edecek ve ülkemizdeki göçmen sayısı kontrol edilemez boyutlara ulaşacaktır. Her kültür 
kendi içinde değerlidir ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Türk kültürünü korumak 
istememizi de tüm dünya anlamalıdır. Entegrasyon her zaman çift taraflıdır. Beş milyon Arap 
asıllı göçmen sayısı çok büyük bir rakamdır. Ülkemizde yaşayan Afgan, Afrika’lı diğer 
göçmenler de düşünüldüğünde karşılıklı etkileşme sonrasında Türk kültürü belli oranda 
değişecektir. Ben bunu bir vatandaş ve siyasetçi olarak kabul etmiyorum. 
6. “İnsan haklarının, kadın haklarının olmadığı, iç savaş ortamından gelen, eğitim 
& ekonomik düzeyi çok düşük 5 milyon insana ABD vatandaşlık verir mi? Türk 
milletinin sırtına büyük bir hörgüç yüklüyorlar. Madem öyle ABD neden Meksika 
sınırına duvar örüyor? Latinlere vatandaşlık verse ya” 
 Bu sosyal medya paylaşımımın niçin ihracıma neden olabileceğini anlamış değilim. Bu 
paylaşımımın muhatabı partimiz ve hükümetimiz değil, Amerika Birleşik Devletleridir. 
Nitekim yakın zamanda ABD Başkanı Donald Trump Meksika sınırına örülmesini istediği 
duvar için Savunma Bakanlığı (Pentagon) bütçesinden 2,5 milyar dolar ayırmıştır. ABD 
sınırında göçmenler, sınır güvenliği bahanesiyle büyük bir insani kriz yaşamaktadır. ABD tek 
bir göçmeni ülkesine almadığı gibi, onlara vatandaşlık da vermemektedir. Bu paylaşımımın 
görüldüğü üzere parti politikalarımızla, partimizle ve hükümetimizle hiçbir ilgisi yoktur. 
3- Genel Açıklamalarım 
 İlk kuruluşundaki ilke ve değerlerle Ak Parti bana aile mirasıdır. Ak Parti, bizzat rahmetli 
dedem Şaban Gündeş’in 1946’da finansal kaynak sağlayarak kuruluşuna önemli katkılar 
yaptığı, amcam Kamil Gündeş’in dört dönem milletvekilliği (1946-1960) ve Genel Başkan 
Yardımcılığı görevinde bulunduğu Demokrat Parti’nin devamıdır. Hatırlatmak isterim ki 27 
Mayıs Darbesi sonrası amcam Kamil Gündeş, rahmetli Başvekilimiz Adnan Menderes’le 
beraber idamla yargılanan 107 kişiden biridir. Bu bağlamda, amcam DP milletvekili Kamil 
Gündeş’in siyasi çizgisini aynen takip ederek milletvekili seçildikten sonra daima partimin ve 
10 
ülkemin başarısı için bütün gücümle çalıştım. Savunmamın hacmini daha fazla büyütmemek 
için çalışmalarımın sadece bir kaçından bahsetmek isterim. Avrupa Konseyi Parlamenterler 
Meclisi üyesiyken 61 karar değişikliği önergesi verdim. 12 Avrupa Konseyi kararı çıkarttım. 
Avrupa Konseyi’nden çıkarttığım kararlardan biri, 1915 olayları ve milletimize atılan Ermeni 
soykırımı iftirası ile ilgili olarak uluslararası Parlamentolardan bugüne kadar çıkmış 
Türkiye’nin lehine tek siyasi karardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Konseyi’nin 
bir organı olduğu için de bu karar çok önemlidir. Milletvekilliğim bittikten sonra da partimize 
zarar verecek hiçbir düşünce ve eylem içinde bulunmadım. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış 
Pınarı harekatlarını gerek sosyal medya hesaplarımda gerek televizyonlarda çıktığım canlı 
yayınlarda var gücümle destekledim. Ayrıca HDP’li belediyelere kayyım atandığında 
televizyonlarda canlı yayınlara çıkarak hükümet politikalarına destek veren nadir AK Parti 
milletvekillerinden biri oldum. Bu nedenle bazı HDP milletvekilleri ve PKK’lı teröristlerden 
tehdit ve hakaret içeren mesajlar aldım. Terörle mücadele konusunda hükümet politikalarına 
verdiğim cansiperane destek ve katkıların karşılığı ihraç değil, takdir olmalıdır. 
4) Diğer Hususlar 
 Tüm bu hususların yanında disiplin soruşturması sırasında göz önünde bulundurulması 
gereken parti tüzüğümüzün, programımızın, demokrasinin ve hukukun evrensel temel ve 
normlarının üzerinde durmayı da gerekli görüyorum. 
 Parti tüzüğümüzde yer alan “4.4- AK PARTİ; insanların farklı inanç, düşünce, ırk, dil, 
ifade etme, örgütlenme ve yaşama gibi doğuştan var olan tüm haklara sahip olduklarını bilir 
ve saygı duyar. Farklı olmanın ayrışma değil, pekiştirici kültürel zenginliğimiz olduğunu kabul 
eder.” hükmü diğer evrensel belgelerde de yer alan düşünce ve ifade özgürlüğümün partim 
nezdinde bir zenginlik olarak algılanması gerekliliğini doğurur. Her ne kadar özellikle Suriyeli 
mülteciler meselesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın benzer pek çok ifadesi bulunsa da bir an 
için sözlerimin “farklılık” teşkil ettiği düşünülse dahi tüzüğün açık hükmünde yer alan ifade 
etme ve düşünce özgürlüğümün kısıtlanmasına yönelik parti tüzüğümüze aykırı unsurlar içeren 
bu soruşturmanın derhal sonlandırılarak haklarımın iade edilmesi gerekmektedir. Ayrıca 
soruşturmaya gerekçe Merkez Yürütme Kurulu kararı her ne kadar usüle uygun alınmış olsa da 
tüzüğümüzün “4.8- AK PARTİ; bireylerin inandıkları gibi yaşama, düşündükleri gibi ifade 
etme haklarının tartışılamaz olduğunu, inanç ve düşüncenin hukuka uygun olarak tanıtım ve 
11 
propagandasının, bireylere ve sivil toplum kuruluşlarına ait bir hak ve yetki olduğunu, her 
bireyin her kurumda ve yaşamın her alanında eşit ve ortak hakları bulunduğunu, dolayısıyla 
devletin, hiç bir inanç ve düşünceden yana veya karşı tutum sergilememesi gerektiğini, 
Anayasa’da yer alan laiklik ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin, bu anlayış ve bakışın 
güvencesini teşkil ettiğini vurgular. Devletin ve Parti tüzel kişiliğinin bu alanda yüklenebileceği 
işlevin, sadece hak kullanımlarını sağlayıcı ve güvence altına alıcı özgür ortam hazırlamaktan 
ibaret olması gereğini kabul eder. Temel hak ve özgürlüklerin, oylama konusu olamayacağını 
savunur.” maddesinde açıkça vurgulanan hak ve özgürlüklerimin sınırlandırılmasına, hatta 
engellenmesine yönelik bir ihlaldir. Dolayısıyla tüzüğe açıkça aykırı bu karar uyarınca alınacak 
bir hak mahrumiyeti ve/veya ihraç kararı AK Parti’nin kuruluş ilkeleri ve milletine verdiği 
sözlerine aykırılık teşkil edecektir. 
 Buna ek olarak bireysel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda Anayasa 
Mahkememiz de, “hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli olan ifade özgürlüğü; siyasi, 
sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına 
almaktadır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum 
açısından “değerli-değersiz” veya “yararlı-yararsız” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar 
ihtiva eder. Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlüğünün alanının belirlenmeye 
çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade 
özgürlüğü, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklanması ve 
yayılması özgürlüğünü de içermektedir.”1
 Soruşturmaya konu sosyal medya paylaşımlarımın 
siyasi ve akademik düşünce ve kanaat açıklamaları olduğu düşünüldüğünde ifade özgürlüğü 
sınırları içinde kaldığı açıktır. En subjektif bakış açısı ile dahi sert eleştiri sınırları içerisinde 
kaldığı ortada olan ifadelerin bir disiplin soruşturmasına konu edilmiş olması dahi “hukukun 
evrensel temel kural ve normlarına” aykırıdır. Türkiye’nin de taraf olduğu “İnsan Hakları ve 
Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’de (1 Haziran 2010 tarihinde yürürlüğe 
giren 14 No.lu Protokol'ün (Avrupa Konseyi Antlaşmaları Serisi (AKAS) No. 194) 
düzenlemelerine uygun olarak değiştirilmiş hali.) 10. Maddesinde yer alan “1. Herkes ifade 
özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke 
sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü 
de kapsar…” düzenlemesi ifade özgürlüğünün sınırlarına ilişkin geniş bir tanımlama 
1
 AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 36; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar Kararı, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Ali 
Gürbüz Kararı, B. No: 2013/724, 25/6/2015, § 45; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 29
12 
yapmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) uygulamaları bu geniş 
tanımlamaya uygun biçimdedir. AİHM özellikle siyasetçilerin ifade özgürlüğünü kullandığı 
durumlarda daha az sınırlayıcı olabilecek müdahaleye başvurulmasını beklemektedir.2
“Siyasi tartışma özgürlüğünün ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’ olduğu göz önüne 
alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi siyasal 
politikaları ve siyasileri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele 
alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir.” 3
 Ayrıca AİHM’e göre 
“demokrasinin temel özelliklerinden birisi, bir ülkenin sorunlarını şiddete başvurmadan, sıkıcı 
olsa bile diyalog yoluyla çözme olanağı tanımasıdır. Demokrasi ifade özgürlüğüyle gelişir. Bu 
noktadan hareketle siyasi bir grubun, yalnızca devletin nüfusunun bir kısmının durumunu aleni 
biçimde tartışmayı ve demokratik kurallara uygun olarak herkesi tatmin edebilecek çözümleri 
bulmak üzere siyasal yaşamda yer almayı istediği için engelle karşılaşması haklı görülemez.”4
Ayrıca belirtmek isterim ki tweeter sosyal medya platformu, kullanıcıların paylaşımlarına 
karakter kısıtlaması getirmektedir. Bu nedenle paylaşımlarımdan bazıları yanlış anlaşılmış 
olabilir. Ancak önceki sayfalarda her tweetim için ayrı ayrı verdiğim açıklamalarım dikkate 
alınırsa sosyal medya paylaşımlarımın daha iyi anlaşılması mümkün olacaktır. 
 İhracımın istenmesine neden olan paylaşımlarım halkımızdan on binlerce beğeni almıştır. 
Milyonlarca vatandaşımız tarafından görülmüştür. Siyasi partiler milletimizin sesine kulak 
vermelidir, milletten kopmamalıdır. Yukarıda verilen twitter paylaşımları aslında tüm 
milletimizin düşünceleri, milletimizin ortak sesidir. 
 Ülkemiz siyasetinde de son yıllarda çok kuvvetli bir milliyetçi dip dalga belirgin hale 
gelmiştir. Bu durum ülkemizin siyasi ve sosyolojik bir gerçeğidir. Hal buyken eğer AK 
Parti’den bir milletvekili Türk Milliyetçisi olduğu için ihraç edilirse AK Parti, Türkiye 
Cumhuriyetinin ana kuruluş ilkelerinden birini dışlamış olacaktır. Böyle bir olasılık, partimizi 
dar bir siyasi alana sıkıştırır, toplumsal gerçeklikten uzaklaştırır. Üstelik gelinen noktada bir 
kadın milletvekili olarak AK Partiden ihraç edilmem, halkımız tarafından “kadınların partimiz 
içinde siyasi olarak dışlanmasının zirvesi olarak” algılanabilmektedir. Nitekim bu cümleyi bana 
iki gün önce hiç tanımadığım bir vatandaşımız tarafından yazılmış bir mektuptan aynen aldım. 
2
 D.J. Harris, M. O’Boyle, E.P. Bates, C.M. Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Çev. Mehveş Bingöllü, Ulaş Karan, Avrupa 
Konseyi, Ankara, 2013, s. 468.
3
 AYM, Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 64.
4
 AİHM, The United Communist Party of Turkey/Turkey (Grand Chamber), Appl. No: 19392/92, 30.01.1998, § 57.

KAYNAK: ALINTI


YORUMLAR

  • 0 Yorum