Avrupa Parlamentosunda bir Türk
ÇOK ÖNEMLİ BİR VEKİLİN AK PARTİDEN İHRAÇ EDİLMESİ ÜZERİNE BASIN AÇIKLAMASI Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır SÖZ KONUSU DİLEKÇEYİ OKUMADAN AŞAĞIDAKİ VİDEOYU İZLEYİN, BU VATAN HEPİMİZİN YUVASI BAŞKA EVİMİZ YOK ROPÖRTAJ İÇİN GAZETECİ ALİ TARAKÇIYA TEŞEKKÜR EDERİZ
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MERKEZ DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA
İlgi: Tarafıma 25.11.2019 tarihinde tebliğ edilen 20.11.2019 Tarihli yazınız ve ilgisinde
belirtilen 18.11.2019 tarih ve 579-27 sayılı disipline sevk kararı.
Konu: Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığınca talep edilen savunmam.
SAVUNMAMDIR
Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Disiplin Kurulu (MDK) Başkanı imzası ile tarafıma
25.11.2019 tarihinde tebliğ edilen yazınızı okudum. Süresi içerisinde yazılı savunmamı
veriyorum.
Yazınızda belirttiğiniz soruşturmaya konu paylaşımların Parti tüzüğümüzün 117.1
maddesinde belirtilen disiplin suçlarından olmadığı izahtan varestedir.
Şöyle ki,
Konularını iki alt başlıkta toplayabileceğimiz ihracımın istenmesine neden olan
paylaşımların tamamı AK Parti tüzük ve programına, demokrasi, insan hakları ve hukukun
temel kural ve normlarına uygundur.
2
İhracımın istenmesine neden olan paylaşımlarımın konuları:
1) Türklük ve Türk Milliyetçiliği
Bu başlık altında ihracımın istendiği twitter paylaşımlarımda yer alan:
1. “Türkiye Cumhuriyeti Türk’tür. İlelebet Türk kalacaktır.”
2. “Türk Milletinde Türklük şuuru yok edildi. Türk milliyetçileri uyutuldu.
Üniversitelerde akademisyenler çocuklarımıza milliyetçilik fikri aleyhine
indoktrinasyon yaptı. Milliyetsiz bir toplum yaratılmak istendi ki, Türkiye çöksün.
Türkiye’yi ayakta tutacak ruh Türk milliyetçiliğidir.”
3. “Bu kadar şehidimizi Suriye’nin toprak bütünlüğü için mi verdik? Tabii ki
Suriye’den çıkmamalıyız. Uğruna şehit verdiğimiz topraklar artık bizimdir. KKTC
gibi bir yapı kurulmalı orada.”
ifadeleri bana aittir. Bu sözlerimin arkasındayım. Aşağıda her tweet ile ilgili açıklamalarımı
sırayla takdim ediyorum:
1. “Türkiye Cumhuriyeti Türk’tür. İlelebet Türk kalacaktır.”
2. “Türk Milletinde Türklük şuuru yok edildi. Türk milliyetçileri uyutuldu.
Üniversitelerde akademisyenler çocuklarımıza milliyetçilik fikri aleyhine
indoktrinasyon yaptı. Milliyetsiz bir toplum yaratılmak istendi ki, Türkiye çöksün.
Türkiye’yi ayakta tutacak ruh Türk Milliyetçiliğidir.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir
konuşmasında:
“Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
3
demiştir. Görüldüğü üzere ilk twitter paylaşımımda tamamen içten gelerek yazılan sözlerim
aslında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de düşünceleridir. Dolayısıyla bu sözlerin parti tüzüğü
ve programıyla çatışması mümkün değildir.
Türk Milliyetçiliği kınanacak bir siyasi düşünce değildir. Türk Milliyetçiliği vatandaşlık
ilkesine bağlıdır. Barışçıdır. Yunan milliyetçiliği gibi saldırgan değildir. Türk Milliyetçiliği
anlayışı asla ayrıştırıcı değil, kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışıdır. Atatürk, Milletimizi şöyle
tanımlamıştır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Türkiye’de
halklar yoktur. Türkiye’de tek bir halk, tek bir Millet vardır. O da büyük Türk Milletidir. Tüm
vatandaşlarımız Atatürk’ümüzün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ilkesi çerçevesinde büyük Türk
Milleti’nin bir parçasıdır. Küresel emperyalizmin; devletimizi yıkmak, ülkemizi
Lübnanlaştırmak, Suriyeleştirmek, milletimizi parçalamak için ülkemizde Türklük şuurunu yok
etmeye çalıştığı, ülkemizde bu doğrultuda yıllardır lobi faaliyetlerinde bulunduğu herkesçe
bilinen bir gerçektir. Küresel emperyalizm, milletimizi sömürebilmek için Türkiye’de Türklük
şuuru olmayan milliyetsiz bir toplum yaratmak istemektedir.
Tarihi gerçekler göstermiştir ki devletler, tek millet oluşturulmasında öncü, kurucu bir rol
oynamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız da sık sık konuşmalarında bu nedenle tek millet
vurgusu yapmaktadır. Bu tek milletin adı Anayasamıza göre Türk Milletidir. Tarihten
silinemeyecek büyük Türk Milletinin, partimizden silinmeye çalışılması, partimize zarar
verecektir. Tüm bu saydığım nedenlerle AK Parti’yi de, Türkiye Cumhuriyetini de ayakta
tutacak ruh Türk Milliyetçiliğidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde en yüksek hukuki norm, Kelsen normlar hiyerarşisine göre;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıdır. Anayasamız; milletimizi bağlayan ortak sözleşmemizdir.
Anayasamızın 11’inci maddesine göre; Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve siyasi partiler de dahil diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır. Anayasamızın Başlangıç bölümünde ifade edildiği üzere “Hiç bir faaliyet;
Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının,
Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliğinin, ilke ve inkilaplarının
karşısında korunma göremez”. Yine Anayasamızın Başlangıç Bölümüne göre; “Millet iradesi
mutlak olarak üstündür. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletine aittir ve bunu millet adına
kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluş bu Anayasanın dışına çıkamaz.”
4
Anayasamızın değiştirilemez nitelikte olan 2. ve 3. maddelerinde ifade edildiği üzere
“Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Milliyetçiliğine bağlı bir devlettir. Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir”. Anayasamızın 66. maddesine göre “Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”. Özetle, Anayasamıza göre Türk
Milliyetçiliğini ve Türklük anlayışını savunacak ifadelerin parti disiplin suçu olması mümkün
değildir. Aynı şekilde bu ifadeler parti tüzüğümüzün,
4.2 - AK PARTİ; Türk Milleti’nin Ülkesi ve Devletiyle bölünmez bütünlüğünü savunur.
Geçmişten gelen değerlerimizi koruyarak, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve hatta onu aşabilmek için ikinci
maddede açıklanan normlar ve genel kabullere uygun faaliyetlerde bulunmayı, siyasi hayatın
zemini kabul eder.
4.16- (Ek: 21.05.2017 günlü BKK) AK PARTİ, köklü devlet geleneğimizin üzerine bina
edildiği “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesini, siyasetinin merkezi olarak görür. Milletin tüm
fertleri, hiç bir ayrım gözetilmeksizin ülkemizin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları tek bir milleti teşkil eder. Bayrağımız bağımsızlığımızın
ortak sembolüdür. Şehitlerimizin emaneti olan, milletimizin üzerinde yaşadığı, bayrağımızın
özgürce dalgalandığı toprak, vatanımızdır. Devlet, milletimizin ortak eseridir. AK PARTİ,
yukarda belirtilen temel amaç ve hedefler doğrultusunda, “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan,
Tek Devlet” anlayışını sarsılmaz bir ilke olarak kabul eder.”
maddeleri ile tam bir uyum içerisindedir. Bu bakımdan Türklük ve Türk Milliyetçiliğine
ilişkin ifadelerimin partiden ihracı gerektirecek hangi tüzük, program, demokrasi, insan hakları
ve hukukun evrensel temel kural ve normlarına aykırı olduğunun izahı, şahsımı ihraç istemi ile
disipline sevk eden Kurul üzerinde tarihi bir sorumluluktur.
3. “Bu kadar şehidimizi Suriye’nin toprak bütünlüğü için mi verdik? Tabi ki
Suriye’den çıkmamalıyız. Uğruna şehit verdiğimiz topraklar artık bizimdir. KKTC
gibi bir yapı kurulmalı orada.”
Bilindiği üzere, Suriye Devleti Kuzey Suriye’de egemenliğini tamamıyla yitirmiştir. Bölgeye
önce DAEŞ terör örgütü, akabinde de onlarla savaşıyormuş bahanesiyle tarihin en kanlı terör
örgütlerinden biri olan PKK yerleşmiştir. PKK’nın bölgede bir terör devleti kurmaya çalıştığı
5
herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Nitekim yeni Suriye Anayasası hazırlama sürecinde de
küresel güçler, Suriye’yi üniter devlet yapısından çıkarıp federal bir yapıya kavuşturmak
istemektedirler. Bu federal yapı içinde PKK/PYD/YPG terör örgütüne de bir federe devlet
yapısı kurma imkanı verilmesi planlanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Zeytin Dalı, Fırat
Kalkanı ve Barış Pınarı gibi sonuna kadar desteklediğim harekatları ile sınırlarımızın güneyinde
terör koridoru kurulması planı bozulsa da Suriye’nin kuzeyinde belli bölgelerde ve daha
güneyde, PKK/PYD/YPG terör örgütünün mevcudiyeti devam etmektedir. Küresel emperyalist
güçlerin desteğiyle de fakto olarak adeta bir terör devleti yapılanması da kurmuşlardır.
Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi halinde bu bölgelerin emperyalist
güçlerin desteğiyle tekrar terör örgütlerinin yuvası haline dönüşeceği açıktır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin sınır güvenliği, toprak bütünlüğü, vatandaşlarımızın can güvenliği açısından
bu bölgelerden Türk Silahlı Kuvvetlerinin çıkmasına karşıyım. Tabii ki, gönül isterdi ki, Suriye
Devleti kendi topraklarını terör örgütlerinin işgal etmesine ve sözde terör devletçikleri
kurmasına engel olsun. Gönül isterdi ki, Suriye rejimi kendi insanlarına, sivillere varil
bombalarıyla saldırmasın. Kendi vatandaşları için hapishane işkence sistemi kurmasın. Ancak
maalesef sahada olaylar bu şekilde gelişmemiştir. Bu durum ülkemize resmi rakamlarla
yaklaşık 3,5 milyon, gayrı resmi rakamlara göre 5 milyon Suriyelinin göç etmesine neden
olmuştur. Suriye’de Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeler bu insanların vatanlarına geri
dönebilmesi için bir umuttur. Eğer bu bölgeler Suriye Devletine devredilirse ülkemizdeki
Suriyeli sığınmacılar vatanlarına dönemeyeceklerdir. Türk Milleti olarak Suriye’de pek çok
şehit verdik. Şehitlerimizi Suriye’de bir terör devletinin kurulmasına engel olabilmek için
verdik. Bu tehlike ortadan kalkmadığı müddetçe oradan çıkmamamız çok doğru bir karar
olacaktır. Eğer Suriye yeni Anayasası ile federal bir yapıya kavuşturulursa ve biz buna engel
olamazsak, Suriye’de 3,5 milyon nüfusu ile ikinci büyük etnik güç olan Suriye Türkmenlerinin
en az Suriye’deki Kürtler kadar bir federe devlet kurma hakları vardır. Nitekim Kıbrıs’ta benzer
bir uluslararası kriz, Türkiye tarafından 1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla barışçıl, sürdürülebilir
ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmuştur. Bugün 45 sene sonra Doğu Akdeniz’deki gelişmeler,
Kıbrıs Barış Harekatı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının Türkiye için ne
kadar önemli, stratejik ve haklı hamleler olduğunu daha da iyi göstermektedir.
6
2) Suriyeli Sığınmacılar Meselesi
Bu başlık altında yer alan:
4. “Bu sabah Bakırköy’de 3 kişilik bir aile hayatına son verdi. Evde yapılan
incelemede siyanüre rastlandı. Bu son 10 günde yaşanan 3’üncü toplu intihar
vakası. Milletimiz ölüyor. Suriyelileri Türklerin sırtında indirin artık. Vatanlarına
dönsünler. Hiçbirine vatandaşlık verilmesin.”
5. “Trump’la görüşmede Trump açık açık Suriyelileri vatandaşlığa alır mısınız?
demiş. Kendisine zaten seçici olarak alıyoruz şeklinde cevap verilmiş. Suriyelilere
hiçbir surette vatandaşlık verilmemelidir. Aksi takdirde Anadolu’da Türk kültürü
yok olur. Türkiye Ortadoğu ülkesine döner.”
6. “İnsan haklarının, kadın haklarının olmadığı, iç savaş ortamından gelen, eğitim
& ekonomik düzeyi çok düşük 5 milyon insana ABD vatandaşlık verir mi? Türk
Milletinin sırtına büyük bir hörgüç yüklüyorlar. Madem öyle ABD neden Meksika
sınırına duvar örüyor? Latinlere vatandaşlık verse ya”
7. “Bir ankete göre Türkiye’deki Suriyelilerin sadece %19’u Türkmen. Ağırlıklı
grup ise Arap kökenli. Arap kültürü baskın ve asimile eden bir kültür olduğu için
Türkiye’ye entegre olmaları imkansız. Sonunda bizi kendilerine entegre ederler,
Anadolu Araplaşır.”
Ifadeleri, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tarihin en büyük göç dalgasına ilişkin
bilimsel veriler, sosyolojik gerçeklikler ve göçün başladığı günden bugüne sahada yapılan
çalışmalar ile açık kaynaklardan ulaşılabilecek haberlerden ibarettir.
Kaldı ki, bu sözlerim ve düşüncelerim Parti tüzük ve programına aykırı olmadığı gibi,
bu konuda alınmış bir Parti prensip kararı da yoktur. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın
14.02.2019 tarihinde Suriye konulu 4’üncü Üçlü Zirve Toplantısında “Vatan hasretiyle yanan
Türkiye'de misafir edilen 4 milyon Suriyeli mülteci evlerine dönmek için gün sayıyor.
7
Komşumuz Suriye’nin barışa kavuşması için elimizden geleni yaptık yapacağız.”, 05.09.2019
tarihinde Ankara’da il başkanları toplantısı sırasında işaret ettikleri "Şimdiye kadar güvenli
bölgelere gönderdiğimiz Suriyeli sayısı 350 bini buldu. İdlib ve bunun yanında Afganistan
tehdidi var. Bir taraftan geliyor, diğer taraftan geri gönderiyoruz. Bu durum bizi farklı bir yere
götürebilir. Oldu oldu, olmadı kapıları açmak zorunda kalırız. Bir yere kadar bu işe katlandık,
katlanıyoruz. Bu yükü sadece biz mi çekeceğiz? AB başta olmak üzere dünyadan gelmesi
gereken desteği alamadık, bunu almak için kapıları açmak zorunda kalabiliriz.” Ve BM Genel
Kurulunda "Niyetimiz, ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir
barış koridoru tesis ederek uluslararası toplumun desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin
iskanını sağlamaktır." ifadeleri ve diğer bir çok açıklaması bu sözlerimin haklı ve Parti
disiplinine uygun olduğunun açık göstergesidir. Bu bakımdan eğer bu ifadelerimden ötürü
disiplin cezası almam söz konusu olacaksa Sayın Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımızın
da aynı hususlardan soruşturulması gerekir ki, bunun da makul, meşru ve mantıklı olmayacağı
açıktır.
Yukarıdaki genel açıklamalardan sonra, aşağıda sosyal medya paylaşımlarıma ayrı ayrı cevap
vermek isterim.
4. “Bu sabah Bakırköy’de 3 kişilik bir aile hayatına son verdi. Evde yapılan
incelemede siyanüre rastlandı. Bu son 10 günde yaşanan 3’üncü toplu intihar
vakası. Milletimiz ölüyor. Suriyelileri Türklerin sırtında indirin artık. Vatanlarına
dönsünler. Hiçbirine vatandaşlık verilmesin.”
Sınırlarımızdaki savaşlar, coğrafyamızdaki krizler, iç ve dış şoklar ve küresel emperyalizmin
ülkemiz ekonomisine açmış olduğu ekonomik savaş nedeniyle son dönemde ekonomimizde
ciddi sıkıntılar başgöstermeye başlamıştır. Ödenemeyen çek ve senetler, iflas eden, küçülen ve
konkordato ilan eden şirketler, işsizlik, özellikle % 27,1’e dayanan genç işsizliği bu saldırıların
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Her üç gencimizden biri işsizdir. Bu tablo milletimizde
sosyolojik ve psikolojik travmalara neden olmuştur. Daha bir kaç gün önce eşine parası
olmadığını söyleyemeyen Ali Kabasakal isimli yurttaşımız hayatına kendi elleriyle son
vermiştir. Üstelik hükümetimiz, insani bir yaklaşımla bu şartlar altında dahi ülkemizdeki
650,000 Suriyeli çocuğa eğitim vermek ve Suriyelilere 40 milyar Dolar harcamak zorunda
kalmıştır. Buna ilave olarak sınırlarımızda devam eden askeri operasyonlar nedeniyle Savunma
Sanayi harcamaları bütçemizde daha büyük bir yer kaplamaya başlamıştır. Vatandaşlarımızın çektiği sıkıntılar ve içinde bulunduğu ekonomik darboğaz gözönünde bulundurulduğunda bu harcamaların sürdürülebilir olmadığı açıktır. Bu nedenle Suriyelilerin ülkelerine en kısa sürede dönüş yaparak Türk milletinin yardımlarıyla yaşamak yerine kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak politikalar geliştirilmesi çok uygun olacaktır.
Önceliğimiz her zaman
kendi vatandaşlarımız olmalıdır. Bir AK Parti milletvekili olarak her zaman vatandaşlarımızın
arasında oldum, onları dinledim ve onların düşüncelerini kamu oyunun gündemine getirdim.
Vatandaşlarımızın yakarışlarını bu tweet üzerinden dile getirdim. Bu tweet aslında bana ait
değil, büyük sıkıntılar içinde yaşayan ve geçim zorluğu çeken dar gelirli vatandaşlarımızın
sesidir.
5. “Trump’la görüşmede Trump açık açık Suriyelileri vatandaşlığa alır mısınız?
demiş. Kendisine zaten seçici olarak alıyoruz şeklinde cevap verilmiş. Suriyelilere
hiçbir surette vatandaşlık verilmemelidir. Aksi takdirde Anadolu’da Türk kültürü
yok olur. Türkiye Ortadoğu ülkesine döner.”
7.“Bir ankete göre Türkiye’deki Suriyelilerin sadece %19’u Türkmen. Ağırlıklı
grup ise Arap kökenli. Arap kültürü baskın ve asimile eden bir kültür olduğu için
Türkiye’ye entegre olmaları imkansız. Sonunda bizi kendilerine entegre ederler,
Anadolu Araplaşır.”
Üniversite yıllarımda entellektüel ilgim nedeniyle Arap ülkeleri, İran ve Hindistan kökenli
İslamcı yazarların kitaplarını okudum. Bu yazarların görüşlerinin Horasan’dan başlayarak
erenlerle Anadolu’ya sonra da Balkanlara kadar ulaşan Türk-İslam tasavvufu anlayışından son
derece farklı olduğunu müşahade ettim. Anadolu ve Balkan coğrafyası dışındaki İslam anlayışı
Allah korkusunu merkeze alırken, Anadolu-Balkan İslam’ının Allah sevgisine dayandığını
gördüm. Anadolu-Balkan İslam anlayışının dünyaya yayılmasının sadece din alanında değil
aynı zamanda siyasette de yansımaları olmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmek isterim. Şöyle
ki sadece Allah korkusuna dayanan din anlayışı topluma yansıdığında insanları korkutarak
disiplin altına almaya çalışan baskı rejimlerine neden olabilmektedir. Türk İslam
tasavvufundaki Allah sevgisine dayalı din anlayışı sadece insanlara değil, Allah’ın yarattığı tüm
yaratıklara yansır. Bu nedenle beraberinde hoşgörüyü getirir. Özgürlüğü getirir. Böylece
demokrasi yolunu açmış olur. Oysa Türkiye’de son zamanlarda bazı siyasal İslamcı kesimler,
yüzyıllar boyunca insanı yüceltici bir İslam anlayışını coğrafyamıza yaymış olan Türkiye’ye
bazı Ortadoğu ülkelerinin İslam’ın temel felsefesine ters düşen bağnaz bir din anlayışını
getirmeye çalışmaktadırlar. İslam’ın yüzyıllardır bayraktarı olmuş Türk milletinin İslam dinini
9
bazı Orta Doğu ülkelerinden öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Tam tersi, Türk İslam anlayışı onlara
örnek olmalıdır. Arap kültürü ile İslamiyet aynı şey değildir. On yıl gibi çok kısa sürede
ülkemize göç etmiş 5 milyon Suriyeliyi ülkemize entegre etmek mümkün değildir. Bu doğal
sürecinde yüzyıllarca birlikte yaşayarak kendiliğinden gelişseydi belki olabilirdi. Üstelik bu beş
milyon kişiye vatandaşlık vermemiz ülkemizi hedef ülke olarak gören diğer göçmenleri de
teşvik edecek ve ülkemizdeki göçmen sayısı kontrol edilemez boyutlara ulaşacaktır. Her kültür
kendi içinde değerlidir ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Türk kültürünü korumak
istememizi de tüm dünya anlamalıdır. Entegrasyon her zaman çift taraflıdır. Beş milyon Arap
asıllı göçmen sayısı çok büyük bir rakamdır. Ülkemizde yaşayan Afgan, Afrika’lı diğer
göçmenler de düşünüldüğünde karşılıklı etkileşme sonrasında Türk kültürü belli oranda
değişecektir. Ben bunu bir vatandaş ve siyasetçi olarak kabul etmiyorum.
6. “İnsan haklarının, kadın haklarının olmadığı, iç savaş ortamından gelen, eğitim
& ekonomik düzeyi çok düşük 5 milyon insana ABD vatandaşlık verir mi? Türk
milletinin sırtına büyük bir hörgüç yüklüyorlar. Madem öyle ABD neden Meksika
sınırına duvar örüyor? Latinlere vatandaşlık verse ya”
Bu sosyal medya paylaşımımın niçin ihracıma neden olabileceğini anlamış değilim. Bu
paylaşımımın muhatabı partimiz ve hükümetimiz değil, Amerika Birleşik Devletleridir.
Nitekim yakın zamanda ABD Başkanı Donald Trump Meksika sınırına örülmesini istediği
duvar için Savunma Bakanlığı (Pentagon) bütçesinden 2,5 milyar dolar ayırmıştır. ABD
sınırında göçmenler, sınır güvenliği bahanesiyle büyük bir insani kriz yaşamaktadır. ABD tek
bir göçmeni ülkesine almadığı gibi, onlara vatandaşlık da vermemektedir. Bu paylaşımımın
görüldüğü üzere parti politikalarımızla, partimizle ve hükümetimizle hiçbir ilgisi yoktur.
3- Genel Açıklamalarım
İlk kuruluşundaki ilke ve değerlerle Ak Parti bana aile mirasıdır. Ak Parti, bizzat rahmetli
dedem Şaban Gündeş’in 1946’da finansal kaynak sağlayarak kuruluşuna önemli katkılar
yaptığı, amcam Kamil Gündeş’in dört dönem milletvekilliği (1946-1960) ve Genel Başkan
Yardımcılığı görevinde bulunduğu Demokrat Parti’nin devamıdır. Hatırlatmak isterim ki 27
Mayıs Darbesi sonrası amcam Kamil Gündeş, rahmetli Başvekilimiz Adnan Menderes’le
beraber idamla yargılanan 107 kişiden biridir. Bu bağlamda, amcam DP milletvekili Kamil
Gündeş’in siyasi çizgisini aynen takip ederek milletvekili seçildikten sonra daima partimin ve
10
ülkemin başarısı için bütün gücümle çalıştım. Savunmamın hacmini daha fazla büyütmemek
için çalışmalarımın sadece bir kaçından bahsetmek isterim. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi üyesiyken 61 karar değişikliği önergesi verdim. 12 Avrupa Konseyi kararı çıkarttım.
Avrupa Konseyi’nden çıkarttığım kararlardan biri, 1915 olayları ve milletimize atılan Ermeni
soykırımı iftirası ile ilgili olarak uluslararası Parlamentolardan bugüne kadar çıkmış
Türkiye’nin lehine tek siyasi karardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Konseyi’nin
bir organı olduğu için de bu karar çok önemlidir. Milletvekilliğim bittikten sonra da partimize
zarar verecek hiçbir düşünce ve eylem içinde bulunmadım. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış
Pınarı harekatlarını gerek sosyal medya hesaplarımda gerek televizyonlarda çıktığım canlı
yayınlarda var gücümle destekledim. Ayrıca HDP’li belediyelere kayyım atandığında
televizyonlarda canlı yayınlara çıkarak hükümet politikalarına destek veren nadir AK Parti
milletvekillerinden biri oldum. Bu nedenle bazı HDP milletvekilleri ve PKK’lı teröristlerden
tehdit ve hakaret içeren mesajlar aldım. Terörle mücadele konusunda hükümet politikalarına
verdiğim cansiperane destek ve katkıların karşılığı ihraç değil, takdir olmalıdır.
4) Diğer Hususlar
Tüm bu hususların yanında disiplin soruşturması sırasında göz önünde bulundurulması
gereken parti tüzüğümüzün, programımızın, demokrasinin ve hukukun evrensel temel ve
normlarının üzerinde durmayı da gerekli görüyorum.
Parti tüzüğümüzde yer alan “4.4- AK PARTİ; insanların farklı inanç, düşünce, ırk, dil,
ifade etme, örgütlenme ve yaşama gibi doğuştan var olan tüm haklara sahip olduklarını bilir
ve saygı duyar. Farklı olmanın ayrışma değil, pekiştirici kültürel zenginliğimiz olduğunu kabul
eder.” hükmü diğer evrensel belgelerde de yer alan düşünce ve ifade özgürlüğümün partim
nezdinde bir zenginlik olarak algılanması gerekliliğini doğurur. Her ne kadar özellikle Suriyeli
mülteciler meselesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın benzer pek çok ifadesi bulunsa da bir an
için sözlerimin “farklılık” teşkil ettiği düşünülse dahi tüzüğün açık hükmünde yer alan ifade
etme ve düşünce özgürlüğümün kısıtlanmasına yönelik parti tüzüğümüze aykırı unsurlar içeren
bu soruşturmanın derhal sonlandırılarak haklarımın iade edilmesi gerekmektedir. Ayrıca
soruşturmaya gerekçe Merkez Yürütme Kurulu kararı her ne kadar usüle uygun alınmış olsa da
tüzüğümüzün “4.8- AK PARTİ; bireylerin inandıkları gibi yaşama, düşündükleri gibi ifade
etme haklarının tartışılamaz olduğunu, inanç ve düşüncenin hukuka uygun olarak tanıtım ve
11
propagandasının, bireylere ve sivil toplum kuruluşlarına ait bir hak ve yetki olduğunu, her
bireyin her kurumda ve yaşamın her alanında eşit ve ortak hakları bulunduğunu, dolayısıyla
devletin, hiç bir inanç ve düşünceden yana veya karşı tutum sergilememesi gerektiğini,
Anayasa’da yer alan laiklik ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin, bu anlayış ve bakışın
güvencesini teşkil ettiğini vurgular. Devletin ve Parti tüzel kişiliğinin bu alanda yüklenebileceği
işlevin, sadece hak kullanımlarını sağlayıcı ve güvence altına alıcı özgür ortam hazırlamaktan
ibaret olması gereğini kabul eder. Temel hak ve özgürlüklerin, oylama konusu olamayacağını
savunur.” maddesinde açıkça vurgulanan hak ve özgürlüklerimin sınırlandırılmasına, hatta
engellenmesine yönelik bir ihlaldir. Dolayısıyla tüzüğe açıkça aykırı bu karar uyarınca alınacak
bir hak mahrumiyeti ve/veya ihraç kararı AK Parti’nin kuruluş ilkeleri ve milletine verdiği
sözlerine aykırılık teşkil edecektir.
Buna ek olarak bireysel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda Anayasa
Mahkememiz de, “hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli olan ifade özgürlüğü; siyasi,
sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına
almaktadır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum
açısından “değerli-değersiz” veya “yararlı-yararsız” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar
ihtiva eder. Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlüğünün alanının belirlenmeye
çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade
özgürlüğü, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklanması ve
yayılması özgürlüğünü de içermektedir.”1
Soruşturmaya konu sosyal medya paylaşımlarımın
siyasi ve akademik düşünce ve kanaat açıklamaları olduğu düşünüldüğünde ifade özgürlüğü
sınırları içinde kaldığı açıktır. En subjektif bakış açısı ile dahi sert eleştiri sınırları içerisinde
kaldığı ortada olan ifadelerin bir disiplin soruşturmasına konu edilmiş olması dahi “hukukun
evrensel temel kural ve normlarına” aykırıdır. Türkiye’nin de taraf olduğu “İnsan Hakları ve
Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’de (1 Haziran 2010 tarihinde yürürlüğe
giren 14 No.lu Protokol'ün (Avrupa Konseyi Antlaşmaları Serisi (AKAS) No. 194)
düzenlemelerine uygun olarak değiştirilmiş hali.) 10. Maddesinde yer alan “1. Herkes ifade
özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke
sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü
de kapsar…” düzenlemesi ifade özgürlüğünün sınırlarına ilişkin geniş bir tanımlama
1
AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 36; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar Kararı, B. No: 2013/568, 24/6/2015, § 42; Ali
Gürbüz Kararı, B. No: 2013/724, 25/6/2015, § 45; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 29
12
yapmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) uygulamaları bu geniş
tanımlamaya uygun biçimdedir. AİHM özellikle siyasetçilerin ifade özgürlüğünü kullandığı
durumlarda daha az sınırlayıcı olabilecek müdahaleye başvurulmasını beklemektedir.2
“Siyasi tartışma özgürlüğünün ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’ olduğu göz önüne
alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi siyasal
politikaları ve siyasileri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele
alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir.” 3
Ayrıca AİHM’e göre
“demokrasinin temel özelliklerinden birisi, bir ülkenin sorunlarını şiddete başvurmadan, sıkıcı
olsa bile diyalog yoluyla çözme olanağı tanımasıdır. Demokrasi ifade özgürlüğüyle gelişir. Bu
noktadan hareketle siyasi bir grubun, yalnızca devletin nüfusunun bir kısmının durumunu aleni
biçimde tartışmayı ve demokratik kurallara uygun olarak herkesi tatmin edebilecek çözümleri
bulmak üzere siyasal yaşamda yer almayı istediği için engelle karşılaşması haklı görülemez.”4
Ayrıca belirtmek isterim ki tweeter sosyal medya platformu, kullanıcıların paylaşımlarına
karakter kısıtlaması getirmektedir. Bu nedenle paylaşımlarımdan bazıları yanlış anlaşılmış
olabilir. Ancak önceki sayfalarda her tweetim için ayrı ayrı verdiğim açıklamalarım dikkate
alınırsa sosyal medya paylaşımlarımın daha iyi anlaşılması mümkün olacaktır.
İhracımın istenmesine neden olan paylaşımlarım halkımızdan on binlerce beğeni almıştır.
Milyonlarca vatandaşımız tarafından görülmüştür. Siyasi partiler milletimizin sesine kulak
vermelidir, milletten kopmamalıdır. Yukarıda verilen twitter paylaşımları aslında tüm
milletimizin düşünceleri, milletimizin ortak sesidir.
Ülkemiz siyasetinde de son yıllarda çok kuvvetli bir milliyetçi dip dalga belirgin hale
gelmiştir. Bu durum ülkemizin siyasi ve sosyolojik bir gerçeğidir. Hal buyken eğer AK
Parti’den bir milletvekili Türk Milliyetçisi olduğu için ihraç edilirse AK Parti, Türkiye
Cumhuriyetinin ana kuruluş ilkelerinden birini dışlamış olacaktır. Böyle bir olasılık, partimizi
dar bir siyasi alana sıkıştırır, toplumsal gerçeklikten uzaklaştırır. Üstelik gelinen noktada bir
kadın milletvekili olarak AK Partiden ihraç edilmem, halkımız tarafından “kadınların partimiz
içinde siyasi olarak dışlanmasının zirvesi olarak” algılanabilmektedir. Nitekim bu cümleyi bana
iki gün önce hiç tanımadığım bir vatandaşımız tarafından yazılmış bir mektuptan aynen aldım.
2
D.J. Harris, M. O’Boyle, E.P. Bates, C.M. Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Çev. Mehveş Bingöllü, Ulaş Karan, Avrupa
Konseyi, Ankara, 2013, s. 468.
3
AYM, Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 64.
4
AİHM, The United Communist Party of Turkey/Turkey (Grand Chamber), Appl. No: 19392/92, 30.01.1998, § 57.
YORUMLAR