Bir sanat yıldızı daha kaydı hayatımızdan

Bir sanat yıldızı kaydı kayboldu hayatımızdan Evet, Ressam Mehmet Kanık, hasta olarak Bir yıldır yattığı özel huzur evinde hayatını kaybetti. Fatih camiinde eda edilen Cenaze namazına ailesi ve yakın arkadaşları icabet etti, Dualarla Kasımpaşa asri mezarlığında aile kabristanlığına defnedildi. Allah cc. taksiratını af eylesin, sevenlerine sabrı cemil niyaz ederiz. Aşağıda sağlığında kendisi ile yaptığım bir röportajı izleyebilir ve duygularını okuyabilirsiniz

14 Ekim 2024 - 02:10
Küçükpazar’dan Unesco Sanatçılığına

Sanat ve Sanatçılık Hayata tutunacak bir kulp bulamayan Âşıkların, Dertlilerin sığındığı tek liman. Sanat ve Sanatçılık olduğunu keşfettim

Bir ata sözü vardır; Evlenin, İyi Kadınlar; Erkeği eder mutlu bir vezir, Kötü Kadınlar ise Sanatçı,Filozof.
Evlenin, Anlaşırsanız mutlu olursunuz, Anlaşamazsanız Filozof.


Hayatın karşımıza çıkaracağı kısmetler hep sürprizdir, Kimimiz mutlu kimimiz değil, Kimimiz özürlü kimimiz değil. Bazımız akıllı bazısı deli, Kimimiz demir atmış bir limana gidici değil, Kimi liman bilmez. Kıyıya dönücü değil.

Mehmet Kınık, Konya'nın bozkırlarından koparılarak İstanbul'un taşı toprağı altın diyerek gelen bir ailenin sekiz yaşındaki çocuğu.
Gözünü Küçükpazar sokaklarında, Mimar Sinan ilkokulunda açtığında henüz sekiz yaşındaydı. o küçücük belleği, Hatıraları Konya'yı unutmasa da Büyük şehrin karmaşık sokaklarında kaybolup, yuvarlanıp yıkılan nice insanlardan olmamak için direndik.


Küçükpazar, Süleymaniye, Unkapanı, Vefa, Tahtakale semtimiz
Sinemalarımız Şehzadebaşı, Yaz gelince denizimiz önce haliç biraz palazlanınca Sarayburnu, Yenikapı, Menekşe.


Bir çocukluk yaşadık ki filmlere pek çok senaryo, Bir yanda İbrahim Sadri'nin seslendirdiği sokak kavgaları, diğer yanda candan arkadaşlıklar ölesiye. Birçoğumuz henüz baharında girdi kara toprağa, bir kısmı da mahpuslara.
Gerçekten zordu bizim coğrafyada var olmak, dik durmak zorundaydık ezilmemek için.


Belli kurallar şekillendiriyordu hayatımızı, bize ise rol yapmak kalıyordu itiraz etmeden, sorgulamadan. Bir rüzgârdı işte arkamızdan koltuklarımızı şişiren, Bizi kâh oraya kâh buraya sürükleyen.
Pek çoğumuz okuyamadı ve hatta yaşayamadı hayatının baharını, aklınıza ne gelirse vardı bizim sokaklarda. Tarihimize girmiş kabadayılar ve sanatçılar.

Politikacı, büyük esnaflar, Küçükpazar sokakları bir üniversiteydi vasat insan yoktu aramızda.

Ben arkadaşlarımın düştüğü yanlışlığa düşmedim, Birkaç meslekte çıraklıktan sonra okulu sürdüremedim oto elektrikçiliğinde karar kıldım.


Evliliğim iyi gitmedi, mutsuzdum, boş vakitlerimi değerlendirmek için şiir hikâye yazmaya başladım, kesmedi beni. Sonra hayalini kurduğum güzelliklerin resmini yapmaya başladım Hiçbir ustadan ders almadım, kara kalem ile başladığım çizimlerim üzerine boya çalışması yapmaya başladım.

Gerçekten fırça tuval nedir bilmeden tablolar yapmaya başladım, önce çevremdeki abilerimize hediye tablolar yaptım bedava vermeye devam edince çok zorlanıyordum ama insanların ilgisi beni mutlu ediyordu.

Küçükpazarda bir atölye kurdum yarı aç yarı tok tablo yapmaya devam ettim, sonra fark edildim bazı eğitimli ressamlarla birlikte çalıştım, tablolarım beğeniliyordu, İstanbul sosyetesi içinde tablolar yapıyordum ama parasal olarak iki yakam hiçbir araya gelmedi.
Bundan sonrasını Abdullah arkadaşımın çektiği videoda anlattım bu videoyu izlemenizi dilerim.

Sonra hayat hikâyem ressamlığa nasıl başladığım haber konusu oldu Hiçbir eğitim almadan önemli bir ressam olmamın UNESCO tarafından takdire şayan görüldü, Türkiye’nin İlk alaylı ressamı olarak tarafıma tanıtma kartı verildi.
Bu kart ile Avrupa’ya gidebilirdim ama ülkemden ayrılmak istemedim. Çok ağır hastalıklar geçirdim, 1. Sınıf hasta hanelerde, Uzman doktorların tedavisi ile kanserden kurtuldum. Hayat buraya kadarmış kalanlara selam olsun, Arkadaşlarım ve Binlerce olan tablolarıma bakanlardan hayır dua beklerim şeklinde vasiyet ediyorum.

Mehmet Kanık kimdir?
1957 yılında Konya’da doğan sanatçının resim sanatına olan merakı çocukluk yıllarında başlamıştır.
Oto elektrikçisi olarak çalıştığı atölyenin bir köşesinde resim çalışmaları yaptı ve daha sonra resim sanatı diğer mesleğinin önüne geçti. Tekel Genel Müdürlüğü’nün düzenlemiş olduğu 9. Geleneksel
Resim ve Türkiye Jokey Kulübünün 3. ve 5. Resim yarışmasına katılan sanatçının birer eseri sergilenmeye değer görüldü Rotary Kulübünün Deniz Müzesinde Düzenlemiş olduğu Karma Resim Sergisine 6 eserle katıldı.
İlk olarak Ord. Prof. Ressam Ali Verdiyev’den bir süre ders aldı. Daha sonraki yıllarda Davit Nabırzade Ali Eminoğlu, Zemfira Akman, Faruk Ferahmaz, Muhammet Tahmaz, Namık İsmail, Malik İsmail, Sadık
Babayev, Vagıf İbrahimov, Tariyel Hasanoğlu gibi sanatçılarla hem fikirleşti hem de arkadaş oldular.
Halen çalışmalarını kendi atölyesinde sürdürmektedir.

Birçok hobici çalışan bayanlara, 10 senelerce ders vermiştir.
Son beş yılda kanserle mücadeleyi resim sanatı ile yenmiştir.

Mehmet "Kaybolan Geçmiş" adı altındaki bu sergi, Türkiye'nin son 60 yılının hem mekânsal hem de otomobil görseli olarak özeti gibi. Ressam Mehmet Kanık'ın oto elektrikçiliğinden ekolü olan bir ressama dönüşümünde aynı zamanda aynası bu sergi.
Ayrıca Mehmet Kanık, Upsd sanat derneği üyesi Unesco tescilli geçmişe özlem duyan bir ressamdır.

Kişisel Sergileri
1997 Basın Müzesi
1998 Tekel Sanat Galerisi
1998 Akatlar Kültür Merkezi
1999 Basın Müzesi
2001-2002 Star Mar Görüntüleme Merkezi Sergi Salonu
2004 Müzayede Sanat Galerisi
2005 Basın Müzesi
2008-2009-2010-2012 Florence Nightıngale Hastanesi Sergi Salonu
2011 Akatlar Kültür merkezi Art depo ve ( Bir çok karma sergiye katılmıştır )

HABER: Muhammet Akosman

MEHMET KANIK HABERLERİ
HABER BİR  --  HABER İKİ  --  HABER ÜÇ  -- HABER DÖRT
VİDEO 1 --  VİDEO 2 -- VİDEO 3  -- VİDEO 4

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • ABDULLA GÖZAYDIN
    5 ay önce
    KÜÇÜKPAZARLI RESSAM MEHMET KANIK Mehmet Kanık, Konya'nın Bozkırlarından Koparılarak İstanbul'un Taşı Toprağı Altın Diyerek Gelen Bir Ailenin Çocuğu. KÜÇÜKPAZARLI RESSAM MEHMET KANIK Mehmet Kanık, Konya'nın Bozkırlarından Koparılarak İstanbul'un Taşı Toprağı Altın Diyerek Gelen Bir Ailenin Çocuğu. Sanat ve Sanatçılık Hayata tutunacak bir kulp bulamayan Âşıkların, Dertlilerin sığındığı tek liman. Sanat ve Sanatçılık İyi Kadınlar; Erkeği eder mutlu bir vezir, Kötü Kadınlar ise Sanatçı, Filozof. Evlenin, Anlaşırsanız mutlu olursunuz, Anlaşamazsanız Filozof. Hayatın karşımıza çıkaracağı kısmetler hep sürprizdir, Kimimiz mutlu kimimiz değil, Kimimiz özürlü kimimiz değil. Bazısı akıllı bazımız deli, Kimimiz demir atmış bir limana, gidici değil, Kimi liman bilmez. Kıyıya dönücü değil. Mehmet Kanık, Konya'nın bozkırlarından koparılarak İstanbul'un taşı toprağı altın diyerek gelen bir ailenin çocuğu. Gözünü Küçükpazar sokaklarında, Mimar Sinan ilkokulunda açtığında henüz sekiz yaşındaydı. O küçücük belleği, Hatıraları Konya'yı unutmasa da Büyük şehrin karmaşık sokaklarında kaybolup, yuvarlanıp yıkılan nice insanlardan olmamak için direndik. Küçükpazar, Süleymaniye, Unkapanı, Vefa, Tahtakale, Sinemalarımız Şehzadebaşı, yazın denizimiz önce haliç biraz palazlanınca Yenikapı, menekşe. Bir çocukluk yaşadık ki filmlere pek çok senaryo, Bir yanda İbrahim Sadri'nin seslendirdiği sokak kavgaları, diğer yanda candan arkadaşlıklar ölesiye. Birçoğumuz henüz baharında girdi kara toprağa, bir kısmı da mahpuslara. Gerçekten zordu bizim coğrafyada var olmak, dik durmak zorundaydık ezilmemek için. Belli raconlar şekillendiriyordu hayatımızı, bize ise rol yapmak kalıyordu itiraz etmeden, sorgulamadan. Bir rüzgârdı işte arkamızdan koltuklarımızı şişiren, Bizi kâh oraya kah buraya sürükleyen. Pek çoğumuz okuyamadı ve hatta yaşayamadı hayatının baharını, aklınıza ne gelirse vardı bizim sokaklarda. Tarihimize girmiş kabadayılar ve sanatçılar. Politikacı, büyük esnaflar, Küçükpazar sokakları bir üniversiteydi vasat insan yoktu aramızda. Mehmet'te okuyamadı birçoğumuz gibi, İlkokul sonrası oto tamirciliği çıktı kısmetine ve yıllar geçti askerlik geldi geçti, evlendi bizim Mehmet. Unkapanı'nda bir tamirhane açtı rızkını arayarak. Çoluk çocuk tutmadı düzenli bir dikiş hayatında Ve ayrılık icap etti, mekânı artık küçük dükkânı oldu. Hayatın kendisine çizdiği rolü oynamaktan bıktı usandı, verdi kendini hayat hikâyesi yazmaya, yazmak için iyice edebiyat gerekir memnun olmadı yazdıklarından. Şiir'e merak sardı nice zaman, yalnızlığını ve hasretleri döktü satırlara, Olmadı gene kesmedi Mehmet'in içindeki fırtına rüzgârları. Resim yapmaya başladı, Çilelerin dertlerin şakaklarına kazıdığı çizgileri tuvale yansıtmaya başladı kendi lisanı ile. Tamirhane kısa zamanda resim atölyesi oldu, çevresinde ise ünlü ünsüz kabadayıların alay konusu olmak vardı işin bir tarafında. Yılmadı Mehmet, Bir eğitimi de yoktu aslında azmin ve aşkın gücü olsa gerek kendi çizgilerini kendi tarzını düşünerek koydu ortaya. Hiçbir akademik ressamın geçmediği yollardan geçti Mehmet. Resim ve Tuvale yansıyan duyguları onu mutlu ediyordu. Bıraktı tamirciliği, Sığındı, metruk bir viraneye. Üç yıl kahvehane masalarının üstündeki döşeğinde geçti hayatı arkadaşlarının desteği ile. Dünya umurunda değildi Mehmet'in kendi dünyasını kuruyordu tırnaklarıyla kayaları delercesine Ferhat'ı kıskandıracak bir azimle. Küçükpazar sokakları kimleri yutmadı ki hiç tereddüt etmeden, Mehmet direndi uzun yıllar kaybolmayacaktı bu şehirde, var olacaktı inadına birilerine nispet edercesine. Az gitti, Uz gitti nice badireler yaşadı bizim Mehmet, Dün salladığı fırçaya laf sallayanlar, başındaki bereye anlam veremeyenler saygı duymaya başladı. Mehmet'in eserlerini astıkları duvarları göstererek, kendilerine ait olmayan gururla-- Bu ressam benim arkadaşım, diyenler çoğaldı. Zaman Mehmet'in cemalindeki derin çizgileri çoğaltmış olsa da umurunda değil Mehmet'in. Artık büyük bir ailesi var her biri belki de beş kıtaya yayılmış, nice mutena köşelere kurulmuş gururla bakıyorlar kendilerine hayran olan gözlere. Mehmet'in evladım dediği tabloları haber getiriyor her gün ona Avrupa'dan Asya'dan hatta Amerika'dan. Geçenlerde Unesco tarafından Türkiye'de ilk defa alaylı bir ressama verilen Uluslar arası sanatçı kimlik kartı ulaşmış Mehmet'in eline Yani en meşhur iş ve politik adamlarımızın, Edebiyatçılarımız konsolosluk kapılarında günlerini harcarken, Bizim Mehmet'e Dünya kapıları açılmış sonuna kadar, Sorgusuz sualsiz. Küçükpazarın Metruk viranelerinde başlayan serüven, Hala Türkiye'de anlamını bulmamış olsa bile Unesco kararı ile Dünyanın localarına layık görülmüş bizim Mehmet. Mehmet Kanık Bir azmin, inancın zaferiyle gururlu şimdilerde. Gönlündeki fırtınalar hala bitmiş değil, zaten bu fırtınalar bitince sanatta biter herhalde. Kerem aslıya kavuşsaydı, Mecnun Leyla buluşmuş olsaydı bu aşk hiç destan olur muydu.? Bizim Mehmet'i Unesco sanatçısı yapan işte gönlündeki bu aşk ateşi. Biz onun yüreğinden koparak âlemi yakan gönül ateşinin hiç sönmemesini diliyoruz. Bu birazda dertlerin hiç bitmesin duasına benzedi ama olsun. Aşkın bittiği yerde mutluluğun yerini alışkanlıkların aldığına inanıyorum, alışkanlıklarla yaşayanlar şikâyetçi olmazlar ama mutlu hiç olamazlar. Ateş ve Su, gerçek âşıklardır. Birleşmiş olsalar ya ateş sönecek, ya da su buhar olup ateşi terk edecektir. Bırakalım birbirlerini yok etmeden her buluşmalarında feryat ederek aşklarını âleme haykırmaya devam etsinler. Aşkı bilmeyen gönüller yaşadıkları hayatın farkında bile değildirler. Hayat onlar için zahmetler manzumesidir. Âşıklar içinse yanaklarına dokunan her yağmur damlası, sevgiliden gelen bir dudak busesi. Mehmet Kanık, Bu gün Küçük armutludaki mütevazi Atölyesindeki çalışmalarına devam ederken, İstanbul'un ve hatta Avrupa'nın ileri gelen bütün sanatçılarıyla olan dostluğunu her geçen gün genişleterek, Küçükpazar'da gangster ve bitik hayat hikayeleri yerine şimdilerde entelektüel muhabbetler ile birikimlerini kalburüstü simalarla paylaşıyor. Bir Türlü hayatımıza gereği gibi sokamadığımız sanatçı ruhumuzu yaşatmaya ve yaymaya gayret ediyor. O bizim sanat elçimiz, o bizim sanatçımız. Hiç katkımız olmasa bile onun kadar gururlanıyoruz. Ülkemizden nice Mehmet Kanık'ların yetişmesi için elinde yetki ve imkânı olanların artık sorumluluklarının gereğini yapmalarını diliyoruz. Bu gün Uluslar arası sanatçı unvanlı bir ressamımız var, onu koruyalım ve sahip çıkalım, eğer sahip çıkamaz isek, diğer ilim adamı ve sanatçılar gibi onu da elimizden alacaklar unutmayalım. Kaybetmeden önce milli değerlerimize sahip çıkalım. Üniversitelerimiz, sanat fakültelerinde bir Mehmet Kanık yetiştiremezsiniz, Mehmet Kanıklar Acılarlarla, Hasretlerle, Köhne yıkık viranelerde yetişiyor çünkü. Baba parası ile sıcak odalarında, yumuşak koltuklarında kuruldukları tuvallerinin başında sanatçı olmaya çalışanlar, ancak Mehmet Kanık'ların kopyacılığını yapabilirler. SANATÇI OLUNMAZ SANATÇI DOĞULUR. Ne kadar eğitimsiz olsalar da gönüllerindeki aşk ve kabiliyet, Derin kayaları yırtarak çıkan bir kaynak gibi, yol bulup nehir olup akarak ummana ulaşır. Buna hiçbir güç engel olamaz. Fatihhaber.com Abdullah GÖZAYDIN