EYVAH GENE KANDIRILDIK
2006 yılından beri Mülk sahiplerine dayatılan Mülkünü Kiptaşa sat baskısı sonucu geldiğimiz yer, Süleymaniye çevresindeki sekiz mahalle KATARLILARA satıldı. BU NE DEMEKTİR? EN AZ 800 BİNA İNŞA EDİLİYOR, BURADA TAHRİBEN 4 BİN DAİRE OLABİLİR, ARAPLAR KALABALIK AİLEDİR 5 KİŞİDEN SAYSAK 20. BİN KATARLI EDER. iSTANBUL MERKEZİNDE 20 BİN BEYAZ ENTARİLİ, SİYAH PEÇELİ YENİ VATANDAŞLARIMIZ DÜNYANIN MERKEZİ FATİHTE ARZI ENDAM EDECEKLER, AVRUPALILAR İSTANBULA GELDİĞİNDE KENDİLERİNİ ARABİSTANDA SANACAK
10 Aralık 2018 - 07:33
Yönetiminin tamamı Katarlılardan oluşan DİAR Süleymaniye şirketi inşaatlara başladı, parsellerinin tamamı satın alınan 508 adada temel atma töreni ile başlatılan sözde yenileme , görünüşte Sulukule gibi betonarme dönüşüm projesi başlatıldı.
ŞİMDİ SORUYORUZ NEDEN 36 SENE MÜLK SAHİPLERİNİN BETONARMEYLE YENİLEME YAPMASINA İZİN VERMEDİNİZ?
NEDEN 36 SENE AHŞAP VE ASLIYLA BİREBİR OLACAK DAYATMASINI YAPAN KORUMA KURULLARI YENİLEME KURULLARI BU BETONARME PROJEYE İZİN VERDİ.
Bu nedenleri çoğaltabiliriz, Gördüğümüz DİAR Süleymaniye projesi Sulukulede olduğu gibi mülk sahiplerinin konut dokunulmazlığını ihlal, BM’nin kabul etmeyerek müdahale ettiği “zorla yerinden etme” suçunun alenen işlendiği bir proje oldu.
Fatih ilçemiz tarihi sur içi 1982 yılında SİT alanı ilan edildi, Açıklanan amaç; Tahrip edilen tarihi ahşap konakları korumak, ilçenin yenilenmesinde özgün tarihi ahşap yapıların korunması, mevcutların ihya edilmesi diye açıklandı.
Aradan geçen 36 sene içinde SİT hukukunu uygulayan Koruma kurulları ilçenin doğal yapısını korumadı, O kadar ağır şartlar getirildi ki Bir binanın Rölöve Restitüsyon Restorasyon Projesi binanın yenilenmesi kadar masraf çıkarıyordu, Bu dayatmalar ve sıkı denetim nedeniyle kimse mülkünün bakımını yapamadı, Başta TMMO ve ilgili sektörler Koruma kurulunun “Korumama Kurulu” diye adlandırmaya başladı.
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı 3-14 Haziran 1996’da İstanbul’da Habitat II Kent Zirvesi adıyla İstanbul’da toplanmıştı.
İlçemizi gezen heyetler Süleymaniye ve Zeyrek ahşap evlerinin korunması gerektiğine karar verdi.
Bu karar dahi ilçemizin Osmanlı mimarisini korumayı başaramadı, Koruma kurulları, Korumama kurulu olarak faaliyetlerine devam etti.
Bakımı yapılmayan Ahşap konaklar zamanın yıkıcılığına dayanamadı. Bu tahribatı tetikleyen yangınlar bitmek bilmiyordu, her yanan konak ihya edilemediğinden bir değnekçiye kiraya veriliyor otopark yapılıyordu. Arada işini becerebilen kişiler Hem imar hukukuna hem SİT hukukuna aykırı bir şekilde çok katlı-betonarme hanlar inşa ederek ilçeyi imalat ticaret merkezi haline getirdi.
İlçenin semt dokusu bozulunca çoğunluğu memur ve Hal esnafı olan semt sakini mülk sahipleri evlerini satarak-kiraya vererek ilçeden ayrıldı.
Bütün bunların bir proje olduğunu şimdi anlayabiliyoruz, zaten son yapılan 1/5000 ve 1/000 ölçekli nazım imar planlarında ilçemiz Turizm+Ticaret+Konaklama alanı olarak tescil ediliyorken halk gene fazla bir şey anlamamıştı. Anlayanların ikazlarına ise itibar eden yoktu.
İki binli yıllara geldiğimizde ilçemizde birçok mahalle yenileme adı altında vahşi betonarme dönüştürülmeye başlandı.
Önce Sulukule Neslişah ve Hatice sultan mahallelerinde 90.000 M2 alanda 800 civarı bağımsız bölüm inşa edildi.
Buradaki Mülk sahiplerine 20-30 bin TL verilerek kahhar çoğunluğu projeden çıkarıldı, Kiracılara Taşoluk’ta 15 yıl vadeli TOKİ konutu verildi. Sessiz sedasız projeyi bitirmeyi amaçlayan TOKİ ve Fatih belediyesi mülk sahiplerinden enkaz bedeli gibi bir ücretle evleri birçok şaibe ile toplaması tepkilere neden oldu, Bu zorla yerinden etme uygulaması mahkemelik oldu, Mahkemeler devam ederken inşaatlarda devam ediyordu, üç mülk sahibi “İç Hukuk bitmeden” AİHM’ine başvurdu, mahkeme tarihinde bir ilk’e imza atarak iç hukuku bitirmemiş bir davayı kabul etti. Dava şu sıralar karar aşamasında, Yerli mahkemeler geçen aylarda Sulukule projesini yeniden bozdu.
Sosyal bir proje olmasına rağmen yeni mülk sahipleri zengin insanlar, Bir kişinin birçok dairesi var, TOKİ ve Fatih belediyesi bu sosyal proje içinde kendine önemli sayıda mülk tahsis etti, çok yüksek bedellerle satıldı, satılmaya devam ediyor. Ve proje alanı Suriyeli göçmenlerin merkezi haline geldi, Yani, sosyal bir proje Açık seçik rant projesi haline gelmiş oldu.
Bu arada Süleymaniye, Küçükpazar, Vefada 8 mahallede benzer bir proje hayata geçirildi, Sulukule macerasından haberi olan mülk sahipleri direndi, mülklerini satmadı, Bu süreçte proje bölgesinde yoğun yangınlar çıkmaya başladı, Köhne binaların göçmenler tarafından işgal edilmesine göz yumuldu, bölge çöp toplayanların merkezi haline getirildi, kanunsuz karanlık kişiler yoğunlaştı, geceleri sokağa çıkılmaz oldu, hırsızlık soyğun çoğaldı.
Bu süreçte birileri KİPTAŞ ile birlikte konut topluyordu.
2018'e geldiğimiz de İBB Kiptaşın semti eski haline getireceği, Osmanlı dönemi ahşap konakları inşa edeceğini beklerken sekiz mahallenin tamamının Katarlılara ait DİAR Süleymaniye adlı bir şirketin sahipliğinde 800 civarı beton binalardan oluşan yeni modern bir semt inşa edildiğine şahit olduk.
Şimdi sormazlar mı? Madem beton olacaktı 36 yıl mevcut mülk sahiplerine neden müsaade etmediniz? Bundan daha güzelini biz yapabilirdik, Eski mülk sahipleri “Hayriye hanım konağı” gibi ahşap dahi yapabilirdi, izin vermediniz, Bir meçhul el 1982 öncesinden beri ilçemizdeki Türk Müslüman nüfusu ilçe dışına çıkarma gayretinde olduğunu görüyoruz.
Burada bir hikâye anlatayım; Bir avukat arkadaşım merhum Av. Burhan Apaydından dinlemiş, Yıl 1958 Marshall yardımları kesilmiş, DP hükümeti ABD ye bir heyet gönderilmiş, yeniden borç istiyorlar, ABDli yetkililer bütün bu isteklerinizi vereceğiz, bir bu kadar daha para vereceğiz, sizden tek bir şey istiyoruz; Tarihi yarımada Sur içini boşaltın bize teslim edin.
Elbette bu öyle kolay olacak bir iş değildi, zaten mümkün olmadı.
Şimdi geriye doğru bakıyorum 1937 yılında Fransa’dan getirilen şehir plancısı Henri Prost tarihi sur içinde binlerce Osmanlı eseri Cami, medrese, çeşme, imarethane, han, hamam yok edilerek büyük bulvarlar açıldı, ilçe 1929 yılında ikiye ayrılmış doğu tarafı Eminönü ilçesi yapılmıştı, Eminönü’ne ulaşan büyük bulvarların yardımı ile ilçe ticaret konaklama haline geldi, Nüfusun %90’ı ilçeyi terk etmek zorunda kaldı.
Şimdi aynı proje ilçenin batı yakasında uygulanıyor, Fatih tarafında Turizm konaklama yasak olmasına rağmen Toklu dede Türk mahallesi gibi mahalle bazında otele dönüşmeye başladık.
“Fener Balat Ayvansaray Mollaaşı Atikmustafapaşa” mahalleleri için (Tarlabaşı örneğinde) dönüşüm projeleri yapıldı, Semt halkı hukuken direnerek projeyi ve iki ayrı acele kamulaştırma projesini mahkemede iptal ettirdi.
Hükümet son çare dönüşüm-yenileme projelerinde proje bazında itiraz davası açmayı yasakladı, parsel bazında dava açmak çok masraflı olduğu için mülk sahipleri dava açamadı 2017 yılında yapılan son projeye TMMO dahil kimse itiraz edemedi, Yeni proje onaylandı. GAP inşaatın 12 yıldır gerçekleştiremediği proje Kolin gurubuna verildi, Yeni yüklenici mevcut imar planına ve tescilli eserlere itiraz ederek proje alanındaki binaların tescilinin kaldırılması yeşil alanların yapılaşmaya açılması için girişimde bulundu, dosya bir yıl evvel koruma-yenileme kurulundaydı, son durum nedir bilemiyoruz, sanıyoruz ki her şey bitti, yerel seçim sonrası 1 Nisan şakasının en korkunç’u 2019 da başımıza gelecek, sayılarını şimdilik 18 olarak bildiğimiz mahalle bazında yenileme/dönüşüm projeleri için start verilecek.
Halen mülkünü satmayanlar için 5366 sayılı yenileme ve 6306 sayılı afet yasası hükümlerine göre acele kamulaştırma kararları uygulanacak, Hukuki itirazlar kamulaştırma yıkım işlerini engelleyemeyecek.
Görüldüğü üzere hükümetimizden sınırsız destek alan İBB ve Fatih belediyesi evrensel “Mülk dokunulmazlığı” hakkını açık seçik ihlal ederek tarihi yarımadayı “Turizm+Ticaret+Konaklama” alanı haline getirip konut sayısını mümkün olduğunca azaltacak, mevcut konutlarda ise biz değil Katarlı milyonerler, Yoğun parsel toplayan İngilizler, Aslının kim olduğunu bilmediğimiz yerli işbirlikçiler marifeti ile Fatih ilçemizi her türlü siyasi projeye hazır hale getirecekler.
Biz Rant projeleri ile el değiştirilen mülkleri tehlike olarak görmüyoruz, neticede bu adi bir suç milli tarafı yok, Endişemiz o ki; genelde yabancılara Cannes emlak fuarında tanıtımı-satışı yapılan devasa projelerin mülk sahipleri yarın ilçenin tapu sahibi olarak 2004 yılında TBMM’inde kabul ettiğimiz “Milletlerin kendi kaderini tayin hakkı” gereği bir referandum ile BM-NATO-ABD ve AB’nin ısrarla dayattığı Ekümenik Patrik Barholomeos’a Yeni Roma adı altında Özerk din devleti hediye etmez mi? Dersiniz.
Adam zaten Lozan anlaşmasına göre Türkiye Rum’u değil, Özal dönemi getirilip patrik yapıldı, Lozan’a göre Türkiye Rumlarından olması gereken Patrikhane yönetimi Sen Sinod üyeleri hepsi yabancı 2004 yılından sonra bunlarda alelacele Türk vatandaşı yapıldı, Bu uygulama bildiğimiz kadar Lozan’a aykırı, İç hukuka da aykırı ama oldu. Oldu bir şekilde.
Zaten Bartholomeos geldiğinden beri kendini Ekümenik patrik (Evrensel) olarak tanımlıyor, halbuki Lozana göre sadece Türkiye Rumlarını temsil hakkı var, Ayrıca bütün Ortodoks ülkelerin dini liderleri kendilerini ülkenin adı ile tanımlar “Bulgar başpiskopusu, Rus başpiskoposu, Gürcistan Başpiskoposu” gibi, Fakat Bartholomeos ilk günden beri Konstantinopolis, İstanbul, Yeni Roma başpiskoposu unvanını kullanıyor, Yeni Roma diye bir devlet yok, Öyleyse bu Yeni Roma nereden çıkıyor, neden bir yetkili bu komediye dur diyemiyor?
Endişen şudur ki, tarihi yarımada sur içi, bu projeler sonrası yerli halktan arındırılarak “Yeni Roma” adı altında özerk bir kilise devleti haline getirilecek, mi korkusudur.
Yöneticilerimizin böyle bir oluşuma izin vereceği ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum, Fakat gelişmeler başka türlü düşünmemize fırsat vermiyor maalesef.
KONU HAKKINDA BENZER HABERLER:
Üç İmparatorluk Başkentine yeni bir neşter
Süleymaniye Yenileme projesinde tören
Fatih Resmen Araplaştırılıyor
ŞİMDİ SORUYORUZ NEDEN 36 SENE MÜLK SAHİPLERİNİN BETONARMEYLE YENİLEME YAPMASINA İZİN VERMEDİNİZ?
NEDEN 36 SENE AHŞAP VE ASLIYLA BİREBİR OLACAK DAYATMASINI YAPAN KORUMA KURULLARI YENİLEME KURULLARI BU BETONARME PROJEYE İZİN VERDİ.
Bu nedenleri çoğaltabiliriz, Gördüğümüz DİAR Süleymaniye projesi Sulukulede olduğu gibi mülk sahiplerinin konut dokunulmazlığını ihlal, BM’nin kabul etmeyerek müdahale ettiği “zorla yerinden etme” suçunun alenen işlendiği bir proje oldu.
Fatih ilçemiz tarihi sur içi 1982 yılında SİT alanı ilan edildi, Açıklanan amaç; Tahrip edilen tarihi ahşap konakları korumak, ilçenin yenilenmesinde özgün tarihi ahşap yapıların korunması, mevcutların ihya edilmesi diye açıklandı.
Aradan geçen 36 sene içinde SİT hukukunu uygulayan Koruma kurulları ilçenin doğal yapısını korumadı, O kadar ağır şartlar getirildi ki Bir binanın Rölöve Restitüsyon Restorasyon Projesi binanın yenilenmesi kadar masraf çıkarıyordu, Bu dayatmalar ve sıkı denetim nedeniyle kimse mülkünün bakımını yapamadı, Başta TMMO ve ilgili sektörler Koruma kurulunun “Korumama Kurulu” diye adlandırmaya başladı.
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı 3-14 Haziran 1996’da İstanbul’da Habitat II Kent Zirvesi adıyla İstanbul’da toplanmıştı.
İlçemizi gezen heyetler Süleymaniye ve Zeyrek ahşap evlerinin korunması gerektiğine karar verdi.
Bu karar dahi ilçemizin Osmanlı mimarisini korumayı başaramadı, Koruma kurulları, Korumama kurulu olarak faaliyetlerine devam etti.
Bakımı yapılmayan Ahşap konaklar zamanın yıkıcılığına dayanamadı. Bu tahribatı tetikleyen yangınlar bitmek bilmiyordu, her yanan konak ihya edilemediğinden bir değnekçiye kiraya veriliyor otopark yapılıyordu. Arada işini becerebilen kişiler Hem imar hukukuna hem SİT hukukuna aykırı bir şekilde çok katlı-betonarme hanlar inşa ederek ilçeyi imalat ticaret merkezi haline getirdi.
İlçenin semt dokusu bozulunca çoğunluğu memur ve Hal esnafı olan semt sakini mülk sahipleri evlerini satarak-kiraya vererek ilçeden ayrıldı.
Bütün bunların bir proje olduğunu şimdi anlayabiliyoruz, zaten son yapılan 1/5000 ve 1/000 ölçekli nazım imar planlarında ilçemiz Turizm+Ticaret+Konaklama alanı olarak tescil ediliyorken halk gene fazla bir şey anlamamıştı. Anlayanların ikazlarına ise itibar eden yoktu.
İki binli yıllara geldiğimizde ilçemizde birçok mahalle yenileme adı altında vahşi betonarme dönüştürülmeye başlandı.
Önce Sulukule Neslişah ve Hatice sultan mahallelerinde 90.000 M2 alanda 800 civarı bağımsız bölüm inşa edildi.
Buradaki Mülk sahiplerine 20-30 bin TL verilerek kahhar çoğunluğu projeden çıkarıldı, Kiracılara Taşoluk’ta 15 yıl vadeli TOKİ konutu verildi. Sessiz sedasız projeyi bitirmeyi amaçlayan TOKİ ve Fatih belediyesi mülk sahiplerinden enkaz bedeli gibi bir ücretle evleri birçok şaibe ile toplaması tepkilere neden oldu, Bu zorla yerinden etme uygulaması mahkemelik oldu, Mahkemeler devam ederken inşaatlarda devam ediyordu, üç mülk sahibi “İç Hukuk bitmeden” AİHM’ine başvurdu, mahkeme tarihinde bir ilk’e imza atarak iç hukuku bitirmemiş bir davayı kabul etti. Dava şu sıralar karar aşamasında, Yerli mahkemeler geçen aylarda Sulukule projesini yeniden bozdu.
Sosyal bir proje olmasına rağmen yeni mülk sahipleri zengin insanlar, Bir kişinin birçok dairesi var, TOKİ ve Fatih belediyesi bu sosyal proje içinde kendine önemli sayıda mülk tahsis etti, çok yüksek bedellerle satıldı, satılmaya devam ediyor. Ve proje alanı Suriyeli göçmenlerin merkezi haline geldi, Yani, sosyal bir proje Açık seçik rant projesi haline gelmiş oldu.
Bu arada Süleymaniye, Küçükpazar, Vefada 8 mahallede benzer bir proje hayata geçirildi, Sulukule macerasından haberi olan mülk sahipleri direndi, mülklerini satmadı, Bu süreçte proje bölgesinde yoğun yangınlar çıkmaya başladı, Köhne binaların göçmenler tarafından işgal edilmesine göz yumuldu, bölge çöp toplayanların merkezi haline getirildi, kanunsuz karanlık kişiler yoğunlaştı, geceleri sokağa çıkılmaz oldu, hırsızlık soyğun çoğaldı.
Bu süreçte birileri KİPTAŞ ile birlikte konut topluyordu.
2018'e geldiğimiz de İBB Kiptaşın semti eski haline getireceği, Osmanlı dönemi ahşap konakları inşa edeceğini beklerken sekiz mahallenin tamamının Katarlılara ait DİAR Süleymaniye adlı bir şirketin sahipliğinde 800 civarı beton binalardan oluşan yeni modern bir semt inşa edildiğine şahit olduk.
Şimdi sormazlar mı? Madem beton olacaktı 36 yıl mevcut mülk sahiplerine neden müsaade etmediniz? Bundan daha güzelini biz yapabilirdik, Eski mülk sahipleri “Hayriye hanım konağı” gibi ahşap dahi yapabilirdi, izin vermediniz, Bir meçhul el 1982 öncesinden beri ilçemizdeki Türk Müslüman nüfusu ilçe dışına çıkarma gayretinde olduğunu görüyoruz.
Burada bir hikâye anlatayım; Bir avukat arkadaşım merhum Av. Burhan Apaydından dinlemiş, Yıl 1958 Marshall yardımları kesilmiş, DP hükümeti ABD ye bir heyet gönderilmiş, yeniden borç istiyorlar, ABDli yetkililer bütün bu isteklerinizi vereceğiz, bir bu kadar daha para vereceğiz, sizden tek bir şey istiyoruz; Tarihi yarımada Sur içini boşaltın bize teslim edin.
Elbette bu öyle kolay olacak bir iş değildi, zaten mümkün olmadı.
Şimdi geriye doğru bakıyorum 1937 yılında Fransa’dan getirilen şehir plancısı Henri Prost tarihi sur içinde binlerce Osmanlı eseri Cami, medrese, çeşme, imarethane, han, hamam yok edilerek büyük bulvarlar açıldı, ilçe 1929 yılında ikiye ayrılmış doğu tarafı Eminönü ilçesi yapılmıştı, Eminönü’ne ulaşan büyük bulvarların yardımı ile ilçe ticaret konaklama haline geldi, Nüfusun %90’ı ilçeyi terk etmek zorunda kaldı.
Şimdi aynı proje ilçenin batı yakasında uygulanıyor, Fatih tarafında Turizm konaklama yasak olmasına rağmen Toklu dede Türk mahallesi gibi mahalle bazında otele dönüşmeye başladık.
“Fener Balat Ayvansaray Mollaaşı Atikmustafapaşa” mahalleleri için (Tarlabaşı örneğinde) dönüşüm projeleri yapıldı, Semt halkı hukuken direnerek projeyi ve iki ayrı acele kamulaştırma projesini mahkemede iptal ettirdi.
Hükümet son çare dönüşüm-yenileme projelerinde proje bazında itiraz davası açmayı yasakladı, parsel bazında dava açmak çok masraflı olduğu için mülk sahipleri dava açamadı 2017 yılında yapılan son projeye TMMO dahil kimse itiraz edemedi, Yeni proje onaylandı. GAP inşaatın 12 yıldır gerçekleştiremediği proje Kolin gurubuna verildi, Yeni yüklenici mevcut imar planına ve tescilli eserlere itiraz ederek proje alanındaki binaların tescilinin kaldırılması yeşil alanların yapılaşmaya açılması için girişimde bulundu, dosya bir yıl evvel koruma-yenileme kurulundaydı, son durum nedir bilemiyoruz, sanıyoruz ki her şey bitti, yerel seçim sonrası 1 Nisan şakasının en korkunç’u 2019 da başımıza gelecek, sayılarını şimdilik 18 olarak bildiğimiz mahalle bazında yenileme/dönüşüm projeleri için start verilecek.
Halen mülkünü satmayanlar için 5366 sayılı yenileme ve 6306 sayılı afet yasası hükümlerine göre acele kamulaştırma kararları uygulanacak, Hukuki itirazlar kamulaştırma yıkım işlerini engelleyemeyecek.
Görüldüğü üzere hükümetimizden sınırsız destek alan İBB ve Fatih belediyesi evrensel “Mülk dokunulmazlığı” hakkını açık seçik ihlal ederek tarihi yarımadayı “Turizm+Ticaret+Konaklama” alanı haline getirip konut sayısını mümkün olduğunca azaltacak, mevcut konutlarda ise biz değil Katarlı milyonerler, Yoğun parsel toplayan İngilizler, Aslının kim olduğunu bilmediğimiz yerli işbirlikçiler marifeti ile Fatih ilçemizi her türlü siyasi projeye hazır hale getirecekler.
Biz Rant projeleri ile el değiştirilen mülkleri tehlike olarak görmüyoruz, neticede bu adi bir suç milli tarafı yok, Endişemiz o ki; genelde yabancılara Cannes emlak fuarında tanıtımı-satışı yapılan devasa projelerin mülk sahipleri yarın ilçenin tapu sahibi olarak 2004 yılında TBMM’inde kabul ettiğimiz “Milletlerin kendi kaderini tayin hakkı” gereği bir referandum ile BM-NATO-ABD ve AB’nin ısrarla dayattığı Ekümenik Patrik Barholomeos’a Yeni Roma adı altında Özerk din devleti hediye etmez mi? Dersiniz.
Adam zaten Lozan anlaşmasına göre Türkiye Rum’u değil, Özal dönemi getirilip patrik yapıldı, Lozan’a göre Türkiye Rumlarından olması gereken Patrikhane yönetimi Sen Sinod üyeleri hepsi yabancı 2004 yılından sonra bunlarda alelacele Türk vatandaşı yapıldı, Bu uygulama bildiğimiz kadar Lozan’a aykırı, İç hukuka da aykırı ama oldu. Oldu bir şekilde.
Zaten Bartholomeos geldiğinden beri kendini Ekümenik patrik (Evrensel) olarak tanımlıyor, halbuki Lozana göre sadece Türkiye Rumlarını temsil hakkı var, Ayrıca bütün Ortodoks ülkelerin dini liderleri kendilerini ülkenin adı ile tanımlar “Bulgar başpiskopusu, Rus başpiskoposu, Gürcistan Başpiskoposu” gibi, Fakat Bartholomeos ilk günden beri Konstantinopolis, İstanbul, Yeni Roma başpiskoposu unvanını kullanıyor, Yeni Roma diye bir devlet yok, Öyleyse bu Yeni Roma nereden çıkıyor, neden bir yetkili bu komediye dur diyemiyor?
Endişen şudur ki, tarihi yarımada sur içi, bu projeler sonrası yerli halktan arındırılarak “Yeni Roma” adı altında özerk bir kilise devleti haline getirilecek, mi korkusudur.
Yöneticilerimizin böyle bir oluşuma izin vereceği ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum, Fakat gelişmeler başka türlü düşünmemize fırsat vermiyor maalesef.
KONU HAKKINDA BENZER HABERLER:
Üç İmparatorluk Başkentine yeni bir neşter
Süleymaniye Yenileme projesinde tören
Fatih Resmen Araplaştırılıyor
YORUMLAR
Geldiğimiz son durum; Bunca tarih katliamını sadece seyreden Kültür bakanlığı koruma/yenileme kurulu
İlçenin tarihi envanteri yeniden tespit edilecek, Bilgi ve belgesi ile korunan nitelikler eserler tescil edlirken, Yeterli bilgisi bulunmayan tescilli yapılar tescilden düşürülecek.
Bu ne demek oluyor?
Bize göre bunun anlamı pratik olarak ada bazlı projelere izin vermeyen SMÖ tarihi tescilli yapılar elden geldiğince azaltılacak, Projelerin önü açılacak.
Mesela; Fatih Saray muhallebicisinin üzerinde bulunduğu kaptanı derya Hasan Paşa camisi, Üzerinde Laleli Hilton oteli olan Papazoğlu medrese ve camii vs. gibi binlerce binanın “Vakıf Mülkü Tarihi eserlerin” yağma edilmesi gerçeğini hukuken geçersiz kılacaklar. Halkın gerçekleri bilmesi fazla önemli değil zaten…
İLGİLİ HABER ZATEN WEB SİTENİZDE BU LİNKTE VAR