EZANLA MÜSLÜMAN OLANLAR
İslam'ın en mükemmel uygulamalarından biri namaza davet olarak yaygınlaşan Ezan okumaktır. Ezanın okunuşu, manası , amacı 15 asırdır insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Son yıllardaki Ezan uygulamalarındaki ses kirliliği değil İslam düşmanlarını samimi Müslümanları da rahatsız etmeye başladı. Bilhassa Ramazan ayı boyunca Namazın, Teravih tekbir, Zikir, Salavatlarının minare hoparlörüne yüksek sesle verilmesi yoğun şikayetlerine sebep oldu ama namaz memurları bir adım geri atmadı, Vandallıklarına devam etti, etmeye devam ediyorlar.
15 Nisan 2024 - 17:23
Değerli Arkadaşım Cemal Aydın,
2015 yılında bu başlıkla bir gazetenin “Açık Görüş” sayfasında bir makale paylaşarak
Bizim de duygularımıza tercüman olmuştu.
Bir kaç paragrafını paylaşmak istedim:
“Ezanların hoparlörlerle okunmadığı eski İstanbul’da ezan sesi sayesinde
Müslüman olanlar olurdu.
Şimdilerde ise turistler, hoparlör yüzünden kulaklarını tıkıyorlar!
Camilerde cemaate hoparlörlerle işkence ediliyor!
İnsan sesine ve mabet sükûnetine hasret kaldık!
SAYIN DİYANET İŞLERİ BAŞKANI, HOPARLÖR ZULMÜNÜ DURDURUN!” (…..)
“Yıllar önce, Paris Güzel Sanatlar Akademisinden birkaç hoca ile birlikte bir öğrenci grubu gelmişti.
Kendilerine İstanbul camilerini gezdiriyordum.
Bir camiye yaklaştığımızda öyle hoş bir ezan başladı ki bayıldılar.
Neredeyse huşu ile dinlemeye koyuldular.
Bana anlamını sordular. Ben ezanın mânâlarını söylerken talebeler meraklı gözlerle bakıyorlardı.
Ama bir iki hanım profesörün bakışlarında (koyu Hıristiyan oldukları belliydi) öyle bir kıskançlık şimşeği vardı ki inanamazsınız!
Gözlerindeki o kıskanan bakışları hiç unutamam.
Şahit olduğum o ifadeler, fazlası var, eksiği yok şu demekti:
“Sizin bu bâtıl dininizin, nasıl olur da, bu kadar anlamlı bir ibadet çağrısı olabilir!” (…..)
Ezan, dünya dinleri arasında ibadete çağıran en erişilmez, en yüce ve en mübarek sesleniştir.
Muhteşemden de öte olağanüstü ve benzersiz bir davettir.
Nitekim İskandinav ülkelerinden birinde ezana müsaade edilince, ezanda ne dendiğini öğrenen ateistler çılgına dönmüşler ve onlar da belediyelerden izin alarak hâşâ “Allah yoktur!” diye bağırıyorlarmış.
Kilisenin çanına bir şey demeyenler, ezana karşı bu tepkiyi gösterir olmuşlar.
Çünkü ezanın bir mesajı var.
İslâm dininin iman esasları ezanla insanlara ilân ediliyor.
Çan sesinin ayin vakti geldiğini bildirmekten öte ne mesajı var ki! (…)
Son yıllarda oteller yabancı müşteriler, ezan sesinden daha az rahatsız olsunlar diye pencerelerine çift cam yerine, üçlü cam yaptırıyormuş!
Camiyle burun buruna bazı bina sahipleri de aynısını yaptırıyormuş!
Yazıklar olsun bize!
İnsanları böyle mi ısındıracağız İslâm’a?
Böyle mi kazanacağız kalpleri?(……)
Diyanet İşleri Başkanlığı’na sesleniyorum: Hoparlör meselesi gerçekten dayanılmaz ve katlanılamaz hâle geldi.
“Her minareye ve hatta minarelerin her şerefesine, çalı parçaları veya kaz ya da martı ölüleri gibi çirkin çirkin dizilen o hoparlörler, hem estetik, hem de ses bakımından sizi de rahatsız etmiyor mu?
İstanbul’un o kalem misali minarelerine karşı işlenen bu hoyratlık nedir?
Küçük, büyük camilere gittiğinizde, cumaları hoparlörle bangırdatılarak okunan o iç ezanlar, kametler, tesbih duaları,hutbeler sizin kulaklarınızı acıtmıyor mu? (….)
Bir de Arap ağzını taklide çalışan ve garip sesler çıkaran gâfiller çıktı.
Usûl, erkân bilmeyen bu insanların taklitçilikten vazgeçmeleri için gereken uyarı lütfen yapılsın!
O güzelim İstanbul ağzı mahvediliyor!”
Yazının özeti böyle..
Değerli Arkadaşımın yazısına ben de Bir cümleyle katkıda bulunayım isterim:
“Bir zamanlar İstanbullu olan gayrimüslim Kristalya, “İstanbul’un nesini özlüyorsunuz?” sorusuna şu cümlelerle cevap veriyor: "İstanbul'un nesini mi özlüyorum?"
"Beykoz'daki camiden; karşı kıyıdan gelen ezan sesini özlüyorum...”
Yanlış kullanılan hoparlörler, metaliğe boğdurulan ezanlarımız, o özlemleri yitirdi galiba, değil mi?
Siz ne dersiniz?
Şerif Simavi
2015 yılında bu başlıkla bir gazetenin “Açık Görüş” sayfasında bir makale paylaşarak
Bizim de duygularımıza tercüman olmuştu.
Bir kaç paragrafını paylaşmak istedim:
“Ezanların hoparlörlerle okunmadığı eski İstanbul’da ezan sesi sayesinde
Müslüman olanlar olurdu.
Şimdilerde ise turistler, hoparlör yüzünden kulaklarını tıkıyorlar!
Camilerde cemaate hoparlörlerle işkence ediliyor!
İnsan sesine ve mabet sükûnetine hasret kaldık!
SAYIN DİYANET İŞLERİ BAŞKANI, HOPARLÖR ZULMÜNÜ DURDURUN!” (…..)
“Yıllar önce, Paris Güzel Sanatlar Akademisinden birkaç hoca ile birlikte bir öğrenci grubu gelmişti.
Kendilerine İstanbul camilerini gezdiriyordum.
Bir camiye yaklaştığımızda öyle hoş bir ezan başladı ki bayıldılar.
Neredeyse huşu ile dinlemeye koyuldular.
Bana anlamını sordular. Ben ezanın mânâlarını söylerken talebeler meraklı gözlerle bakıyorlardı.
Ama bir iki hanım profesörün bakışlarında (koyu Hıristiyan oldukları belliydi) öyle bir kıskançlık şimşeği vardı ki inanamazsınız!
Gözlerindeki o kıskanan bakışları hiç unutamam.
Şahit olduğum o ifadeler, fazlası var, eksiği yok şu demekti:
“Sizin bu bâtıl dininizin, nasıl olur da, bu kadar anlamlı bir ibadet çağrısı olabilir!” (…..)
Ezan, dünya dinleri arasında ibadete çağıran en erişilmez, en yüce ve en mübarek sesleniştir.
Muhteşemden de öte olağanüstü ve benzersiz bir davettir.
Nitekim İskandinav ülkelerinden birinde ezana müsaade edilince, ezanda ne dendiğini öğrenen ateistler çılgına dönmüşler ve onlar da belediyelerden izin alarak hâşâ “Allah yoktur!” diye bağırıyorlarmış.
Kilisenin çanına bir şey demeyenler, ezana karşı bu tepkiyi gösterir olmuşlar.
Çünkü ezanın bir mesajı var.
İslâm dininin iman esasları ezanla insanlara ilân ediliyor.
Çan sesinin ayin vakti geldiğini bildirmekten öte ne mesajı var ki! (…)
Son yıllarda oteller yabancı müşteriler, ezan sesinden daha az rahatsız olsunlar diye pencerelerine çift cam yerine, üçlü cam yaptırıyormuş!
Camiyle burun buruna bazı bina sahipleri de aynısını yaptırıyormuş!
Yazıklar olsun bize!
İnsanları böyle mi ısındıracağız İslâm’a?
Böyle mi kazanacağız kalpleri?(……)
Diyanet İşleri Başkanlığı’na sesleniyorum: Hoparlör meselesi gerçekten dayanılmaz ve katlanılamaz hâle geldi.
“Her minareye ve hatta minarelerin her şerefesine, çalı parçaları veya kaz ya da martı ölüleri gibi çirkin çirkin dizilen o hoparlörler, hem estetik, hem de ses bakımından sizi de rahatsız etmiyor mu?
İstanbul’un o kalem misali minarelerine karşı işlenen bu hoyratlık nedir?
Küçük, büyük camilere gittiğinizde, cumaları hoparlörle bangırdatılarak okunan o iç ezanlar, kametler, tesbih duaları,hutbeler sizin kulaklarınızı acıtmıyor mu? (….)
Bir de Arap ağzını taklide çalışan ve garip sesler çıkaran gâfiller çıktı.
Usûl, erkân bilmeyen bu insanların taklitçilikten vazgeçmeleri için gereken uyarı lütfen yapılsın!
O güzelim İstanbul ağzı mahvediliyor!”
Yazının özeti böyle..
Değerli Arkadaşımın yazısına ben de Bir cümleyle katkıda bulunayım isterim:
“Bir zamanlar İstanbullu olan gayrimüslim Kristalya, “İstanbul’un nesini özlüyorsunuz?” sorusuna şu cümlelerle cevap veriyor: "İstanbul'un nesini mi özlüyorum?"
"Beykoz'daki camiden; karşı kıyıdan gelen ezan sesini özlüyorum...”
Yanlış kullanılan hoparlörler, metaliğe boğdurulan ezanlarımız, o özlemleri yitirdi galiba, değil mi?
Siz ne dersiniz?
Şerif Simavi
YORUMLAR