Sanat ve Sanatçılık
Hayata tutunacak
bir kulp bulamayan Aşıkların, Dertlilerin sığındığı tek liman. Sanat ve
Sanatçılık
İyi Kadınlar; Erkeği eder mutlu bir vezir, Kötü Kadınlar ise
Sanatçı,Filozof.
Evlenin, Anlaşırsanız mutlu olursunuz, Anlaşamazsanız Filozof.
Hayatın karşımıza
çıkaracağı kısmetler hep sürprizdir, Kimimiz mutlu kimimiz değil,
Kimimiz özürlü kimimiz değil. Bazısı akıllı bazımız deli, Kimimiz demir
atmış bir limana, gidici değil, Kimi liman bilmez.kıyıya dönücü değil. |
Mehmet Kanık, Konya'nın
bozkırlarından koparılarak İstanbul'un taşı toprağı altın diyerek
gelen bir ailenin çocuğu.
Gözünü Küçükpazar sokaklarında, Mimar Sinan ilkokulunda açtığında henüz
sekiz yaşındaydı. o küçücük belleği, Hatıraları Konya'yı unutmasa da
Büyük şehrin karmaşık sokaklarında kaybolup, yuvarlanıp yıkılan nice
insanlardan olmamak için direndik.
Küçükpazar,Süleymaniye,Unkapanı,Vefa, Tahtakale,
Sinemalarımız Şehzadebaşı, yazın denizimiz önce haliç biraz palazlanınca
Yenikapı,menekşe.
Bir çocukluk yaşadık ki filmlere pek çok
senaryo, Bir yanda İbrahim Sadri'nin seslendirdiği sokak kavgaları,
diğer yanda candan arkadaşlıklar ölesiye. Birçoğumuz henüz
baharında girdi kara toprağa, bir kısmı da mahpuslara.
Gerçekten zordu bizim coğrafyada var olmak,
dik durmak zorundaydık ezilmemek için. Belli raconlar şekillendiriyordu
hayatımızı, bize ise rol yapmak kalıyordu itiraz etmeden, sorgulamadan.
Bir rüzgardı işte arkamızdan koltuklarımızı şişiren, Bizi kah oraya kah
buraya sürükleyen.
Pek çoğumuz okuyamadı ve hatta
yaşayamadı hayatının baharını, aklınıza ne gelirse vardı bizim
sokaklarda. Tarihimize girmiş kabadayılar, ve sanatçılar. Politikacı,
büyük esnaflar, Küçükpazar sokakları bir üniversiteydi vasat insan yoktu
aramızda.
Mehmet'te okuyamadı birçoğumuz
gibi, İlkokul sonrası oto tamirciliği çıktı kısmetine, ve yıllar geçti
askerlik geldi geçti, evlendi bizim Mehmet . Unkapanı'nda bir tamirhane
açtı rızkını arayarak.
Çoluk çocuk tutmadı düzenli bir
dikiş hayatında, Ve ayrılık icap etti, mekanı artık küçük dükkanı oldu.
Hayatın kendisine çizdiği rolü oynamaktan bıktı usandı, verdi kendini
hayat hikayesi yazmaya, yazmak için iyice edebiyat gerekir memnun olmadı
yazdıklarından.
Şiir'e merak sardı nice
zaman, yalnızlığını ve hasretleri döktü satırlara, Olmadı gene kesmedi
Mehmet'in içindeki fırtına rüzgarları.
Resim yapmaya başladı,
Çilelerin dertlerin şakaklarına kazıdığı çizgileri tuvale yansıtmaya
başladı kendi lisanı ile. Tamirhane kısa zamanda resim atölyesi oldu,
çevresinde ise ünlü ünsüz kabadayıların alay konusu olmak vardı işin bir
tarafında.
Yılmadı Mehmet, Bir
eğitimi de yoktu aslında azmin ve aşkın gücü olsa gerek kendi
çizgilerini kendi tarzını düşünerek koydu ortaya. Hiçbir akademik
ressamın geçmediği yollardan geçti Mehmet.
Resim ve Tuvale yansıyan
duyguları onu mutlu ediyordu. Bıraktı tamirciliği, Sığındı, metruk bir
viraneye. üç yıl kahvehane masalarının üstündeki döşeğinde geçti hayatı
arkadaşlarının desteği ile. Dünya umurunda değildi Mehmet'in kendi
dünyasını kuruyordu tırnaklarıyla kayaları delercesine Ferhat'ı
kıskandıracak bir azimle.
Küçükpazar sokakları kimleri
yutmadı ki hiç tereddüt etmeden, Mehmet direndi uzun yıllar
kaybolmayacaktı bu şehirde, var olacaktı inadına birilerine nispet
edercesine. |
Az gitti, Uz gitti nice badireler yaşadı bizim
Mehmet, Dün salladığı fırçaya laf sallayanlar, başındaki bereye
anlam veremeyenler saygı duymaya başladı. Mehmet'in eserlerini
astıkları duvarları göstererek, kendilerine ait olmayan gururla-- Bu
ressam benim arkadaşım, diyenler çoğaldı.
Zaman Mehmet'in cemalindeki
derin çizgileri çoğaltmış olsa da umurunda değil Mehmet'in.
Artık büyük bir ailesi var her biri belki de beş kıtaya yayılmış,
nice mutena köşelere kurulmuş gururla bakıyorlar kendilerine hayran
olan gözlere. Mehmet'in evladım dediği tabloları haber getiriyor her
gün ona Avrupa'dan Asya'dan hatta Amerika'dan.
Geçenlerde Unesco tarafından
Türkiye'de ilk defa alaylı bir ressama verilen Uluslar arası
sanatçı kimlik kartı ulaşmış Mehmet'in eline Yani en meşhur iş
ve politik adamlarımızın, Edebiyatçılarımız konsolosluk kapılarında
günlerini harcarken, Bizim Mehmet'e Dünya kapıları açılmış sonuna
kadar, Sorgusuz sualsiz.
Küçükpazarın Metruk viranelerinde başlayan serüven, Hala Türkiye'de
anlamını bulmamış olsa bile Unesco kararı ile Dünyanın localarına
layık görülmüş bizim Mehmet.
Mehmet Kanık Bir azmin, inancın
zaferiyle gururlu şimdilerde. Gönlündeki fırtınalar hala bitmiş
değil, zaten bu fırtınalar bitince sanatta biter herhalde. Kerem
aslıya kavuşsaydı, Mecnun Leyla buluşmuş olsaydı bu aşk hiç destan
olur muydu.
Bizim Mehmet'i Unesco sanatçısı
yapan işte gönlündeki bu aşk ateşi. Biz onun yüreğinden koparak
alemi yakan gönül ateşinin hiç sönmemesini diliyoruz. Bu birazda
dertlerin hiç bitmesin duasına benzedi ama olsun.
Aşkın bittiği yerde mutluluğun
yerini alışkanlıkların aldığına inanıyorum, alışkanlıklarla
yaşayanlar şikayetçi olmazlar ama mutlu hiç olamazlar. Ateş ve Su,
gerçek aşıklardır. birleşmiş olsalar ya ateş sönecek, yada su buhar
olup ateşi terk edecektir.
Bırakalım birbirlerini yok etmeden her
buluşmalarında feryat ederek aşklarını aleme haykırmaya devam
etsinler.
Aşkı bilmeyen gönüller
yaşadıkları hayatın farkında bile değildirler. Hayat onlar için
zahmetler manzumesidir. Aşıklar içinse yanaklarına dokunan her
yağmur damlası, sevgiliden gelen bir dudak busesi. |
Mehmet Kanık, Bu gün Küçük armutludaki mütevazi Atölyesindeki
çalışmalarına devam ederken, İstanbul'un ve hatta Avrupa'nın ileri
gelen bütün sanatçılarıyla olan dostluğunu her geçen gün
genişleterek, Küçükpazar'da gangster ve bitik hayat hikayeleri yerine
şimdilerde entelektüel muhabbetler ile birikimlerini kalburüstü
simalarla paylaşıyor.
Bir Türlü hayamıza gereği gibi
sokamadığımız sanatçı ruhumuzu yaşatmaya ve yaymaya gayret ediyor.
O
bizim sanat elçimiz, o bizim sanatçımız. hiç katkımız olmasa bile
onun kadar gururlanıyoruz.
Ülkemizden nice Mehmet Kanık'ların
yetişmesi için elinde yetki ve imkanı olanların artık
sorumluluklarının gereğini yapmalarını diliyoruz. |
Bu gün Uluslar arası sanatçı unvanlı bir ressamımız var, onu
koruyalım ve sahip çıkalım, eğer sahip çıkamaz isek, diğer ilim
adamı ve sanatçılar gibi onu da elimizden alacaklar unutmayalım.
Kaybetmeden önce milli değerlerimize sahip
çıkalım.
Üniversitelerimiz, sanat fakültelerinde bir
Mehmet Kanık yetiştiremezsiniz, Mehmet Kanıklar Acılarlarla,
Hasretlerle, Köhne yıkık viranelerde yetişiyor çünkü.
Baba parası ile sıcak odalarında, yumuşak
koltuklarında kuruldukları tuvallerinin başında sanatçı olmaya
çalışanlar, ancak Mehmet Kanık'ların kopyacılığını yapabilirler.
Sanatçı olunmaz Sanatçı doğulur. Ne kadar
eğitimsiz olsalar da gönüllerindeki aşk ve kabiliyet, Derin kayaları
yırtarak çıkan bir kaynak gibi, yol bulup nehir olup akarak ummana
ulaşır. buna hiçbir güç engel olamaz. |