.Ermeni meselesinde
İngilizlerin balonunu patlatan sadrazam
İşte İngilizlerin Ermeni balonunu
patlatan sadrazam
Cesur başbakanın girişimine kimler ve
nasıl engel oldu?
Mustafa Armağan / Zaman
Türkiye "özür mektubu"nu tartışıyor.
Kimsenin samimiyetinden şüphelenmek
istemem ama bence Ermeni lobisi dahil,
hiçbir Batılı "dayı"nın umurunda değil
Ermeni "felaketi". Eskiden de öyleydi,
şimdi de öyle.
Herkes bir siyaset yürütmekte ve çıkarı
uğruna bu tür çetrefilli meseleleri
savaş baltası gibi kullanarak başka
ülkelere ve toplumlara manevra sahası
bırakmamaya çalışmaktadırlar.
Nereden mi çıkartıyorum
samimiyetsizliklerini? Bundan tam 90 yıl
önce bir Osmanlı sadrazamı giydirilmek
istenen bu deli gömleğini yırtıp atmak
için cesurca bir girişimde bulunmuştu.
Hem de bugün Türkiye'yi köşeye
sıkıştıranlara meydan okuyarak. Ama
bakın bu cesur başbakanın girişimine
kimler ve nasıl engel oldu? İbretle
okuyalım.
Tarih: Şubat 1919. İşgal İstanbul'u.
İşgalciler milletvekillerini, valileri,
generalleri dahi hükümete zorla
tutuklatmaktadırlar. İstanbul'da
"İttihatçı avı" başlamıştır. Özellikle
"Ermeni soykırımı"yla suçlananların
cezalandırılması için ihbarlar birbirini
kovalamaktadır.
Sultan Vahdettin, istifasını kabul
ettiği Tevfik Paşa'ya sadaret mührünü
yeniden uzatır. Besbelli Tevfik Paşa'nın
önüne yine Ermeni iddiaları çıkartılacak
ve suçluları cezalandırması
istenecektir. Şimdi öyle bir adım
atmalıdır ki, hem devlet üzerindeki
şaibe ortadan kalksın hem de tepelerinde
Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan bu
püsküllü beladan kurtulsunlar.
İngilizler nasıl çark etti?
Tevfik Paşa oturur, 13 Şubat 1919 günü
beş tarafsız Avrupa ülkesinin
(Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda ve
İspanya) büyükelçiliklerine birer mektup
yazar. "Tehcir konusunu araştırmak
amacıyla" İstanbul'da toplanacak bir
uluslararası mahkemeye iki yargıç
göndermelerini ister. Mesela Danimarka
sefaretine gönderdiği Fransızca mektupta
şunlar yazılıdır:
"Danimarka Kraliyet Elçiliği'nce
bilindiği üzere Osmanlı hükümeti, savaş
sırasında gerek Müslüman, gerekse
Müslüman olmayan Osmanlı yurttaşlarının
sürülmelerinden sorumlu olanlar hakkında
adlî kovuşturma açmış bulunmaktadır. Irk
ve din ayrımı gözetmeksizin suçluları
ortaya çıkarmak üzere hem İstanbul'da
hem de illerde soruşturma komisyonları
kurulmuştur. Bu sorunu yüksek hakkaniyet
ve tarafsızlık esprisiyle
aydınlatabilmek için Osmanlı hükümeti,
adı geçen soruşturma komisyonları
üyeliklerine tarafsız ülkeler yargıçları
arasından seçilecek yabancı üyeler de
katmaya karar vermiştir. Bu düşünceyle
Osmanlı Dışişleri Bakanı Danimarkalı iki
yargıcın anılan komisyonlara atanması
için hükümeti nezdinde aracılık etmesini
ve Danimarka hükümetinin karşılığını tez
elden bildirmesini Danimarka Kraliyet
Elçiliği'nden rica etmekle onur kazanır.
Bu üyelerin yollukları ve öteki
giderleri tabii ki Hükümet-i Şahanece
karşılanacaktır."
Tevfik Paşa bu beklenmedik çıkışıyla tek
taraflı bir soykırım suçlaması yapan
İngiltere'yi hiç olmazsa uluslararası
bir denetim mekanizmasına bağlamak
istiyordu.
İster inanın, ister inanmayın,
İngilizler haber alır almaz bu notanın
ilgili ülkelerin dışişleri
bakanlıklarına ulaşmaması için seferber
oldular. Neler yapmadılar ki? Sansür
memurlarını harekete geçirdiler. Ne var
ki, sansür memurunun bir anlık gecikmesi
yüzünden telgraflar Kopenhag, Lahey ve
Madrid'e ulaşır. Fakat İngilizler pes
etmezler ve çekilen telgrafların hiç
olmazsa İsveç ve İsviçre'ye ulaşmaması
için bu defa Londra kanalından akla
hayale gelmedik dolaplara girişirler.
Ermeni balonu
Bu arada şimdilerde "Ermeni soykırımı"
anıtları açarak insanlık sevgisini
vitrine taşıyan sevgili Fransa da
iddiaları hukuken bitirebilecek bu
önemli girişimi bütün gücüyle
engellemeye uğraşanlar arasındadır.
Paris, Kopenhag büyükelçisini harekete
geçirerek İstanbul'a yargıç
gönderilmemesi uyarısında bulunur.
Sonuçta İngiliz-Fransız baskısı sonuç
verecek ve Danimarka, Tevfik Paşa'nın
davetini reddedecektir.
Sıra İspanyollara gelmiştir. Onların
zaten İngiltere'den habersiz iş yapacak
mecalleri yoktur. İspanya'nın Londra
büyükelçisi, 28 Şubat'ta İngiliz
Dışişleri Bakanlığı'nın görüşünü almak
üzere başvurduğunda kendisine şu
sunturlu cevap verilir: "Bu, barış
konferansının işidir. Türkiye'nin
çağrısının kabul edilmesi, Barış
Konferansı'nda muhtemelen alınacak
tedbirlerle çelişecek ve ciddi
komplikasyonlar yaratabilecektir."
(Barış konferansı dedikleri Lozan'dı ama
orada Ermenileri nasıl "sattıklarını"
bana değil, "diasporacılar"a sorun.)
Zaten 4 gün sonra Tevfik Paşa hükümeti
bu girişiminin bedelini düşürülerek
öder. Yine de Paşamız bir noktada
hedefine ulaşmış sayılmalıdır. Ermeni
soykırımı iddialarını dillerine
dolayanların göz yaşartıcı
samimiyetlerini(!) ortaya sermiş ve
kayıtlara geçirmeyi başarmıştır.
Bugün bize utanıp sıkılmadan tarihimizle
yüzleşmemiz gerektiğini söyleyen
devletler, o zaman uluslararası bir
mahkeme huzurunda gerçekleşecek tarafsız
bir hesaplaşmayı göze alamamışlar ve
dertlerinin Ermeniler değil, kendi
çıkarları olduğunu cemi cümleye ayan
etmişlerdi. Bilal Şimşir'in deyişiyle,
"Balonun söneceğinden, hazırlanan
sömürgeci planların bozulacağından
kaygı"lanmışlardır (Malta Sürgünleri,
Ank. 1985, s. 62.)
Başkentinin işgal altında bulunduğu,
ordu ve parlamentosuna kadar bütün
kurumlarının süngü gölgesinde nefes alıp
verdiği ve olayın hatıralarının henüz
sıcak olduğu bir ortamdaki tarafsız
yargılama nasıl sonuçlanırdı, bilinmez.
Ama en azından Türkiye'nin bir hafıza
çalışması yapmaya açık olduğu ve bunu,
güçlü ve avantajlı olduğu bir zamanda
değil, en zayıf ve dolayısıyla en
dezavantajlı zamanında istediği göz
önünde bulundurulursa Tevfik Paşa'nın
girişiminin değeri bir kat daha artar.
Tevfik Paşa gibi Abdülhamid'in
yetiştirdiği bir 'âkil adam'ı milletin
gözünden düşürüp unutturanlar neleri
kaybettirdiklerini bir anlasalar keşke!
-------------------------------------------------------
Sultan II. Abdulhamid'in İrade-i
Seniyyesi'nin ikinci sayfası.
Abdülhamid'in gözüyle Ermeni meselesi:
"Güçlü olmalıyız"
Sultan II. Abdülhamid, 118 yıl önceki
bir iradesinde meselenin bamteline şöyle
dokunuyordu:
"Bir süreden beri müstakbel
Ermenistan'ın sınırları çizilmek
isteniyor. Oysa Ermenilerin oturdukları
yer, Müslümanların çoğunlukta olduğu
bölgedir. Buraya Ermenistan denilecek
hiçbir işaret yoktur. Burada istenen,
ıslahat adı altında bir Ermeni
devletinin kurulmasıdır. Bu kesinlikle
mümkün değildir. Batılı devletlerden
faydalanalım ama İngiltere'nin Mısır'ı,
Fransa'nın Tunus'u, Avusturya'nın Bosna-Hersek'i
işgalleri karşısında kimin kılı
kıpırdadı? Maddî ve manevî kalkınmamıza
engel oluşturan kapitülasyonların
kaldırılmasını kim kolaylaştıracaksa ona
yakın durmamız doğaldır. Maliyenin
ıslahı, askeri tensikat ve donanımın
ikmali, deniz kuvvetlerinin üstün
seviyeye çıkarılması, herkesin
çalışmasıyla kısa zamanda 1 milyonluk
bir orduya kavuşularak devletin
durumunun yükseltileceği padişah
tarafından ferman buyurmuştur." (BOA,
Yıldız Esas E. 31.1727/2, Z 158, K 86.)
Abdülhamid özetle, güçlü olana kadar bu
kılıçları başımızın üstünde
tutacaklarını ta o zamandan görmüş ve
göstermiş. Bunun için ona 'Kızıl Sultan'
demişlerdi ya zaten.
|