.Saltanat dincilerinin İmamı Âzam’a
zulümleri

değişik vesilelerle İmamı Âzam’ın düşüncelerine ve saltanat
dincilerinden çektiklerine değinelim
Öncelikle şunu bilelim:
Günümüz dincileri, İmamı Âzam’a yapılan kötülükleri inkâr
edemedikleri için onları, anlam kaydırmalarıyla saptırırlar.
Şöyle derler: “Evet, İmamı Âzam’a çok çile çektirildi, ama
bunu o günün yönetimi yaptı; din zümresinin, ulemanın bunda
hiçbir günahı yoktur.”
Bu söylem, tam bir yalan, tam bir saptırmadır. Günümüz
dincileri, bu saptırmayla, bir yandan zihniyet ataları olan
eski dincileri aklamak, bir yandan da benzeri birçok suçun
faili olan kendilerini temize çıkarmak kurnazlığını
göstermektedirler.
Gerçek onların iddia ettiği gibi değildir. İmamı Âzam’ın
maruz kaldığı kötülüklerin tümünün arkasında, bugünkü
dincilerin ‘ulema’ yaftasıyla aklamaya çalıştıkları eski
saltanat dincileri vardır. Tarihçi Ebu Nuaym el-Isfahanî (ölm.
430/1038), Hilyetü’l-Evliya adlı ünlü eserinde bize
bildiriyor ki, saltanat dincileri içinde, İmamı Âzam’ın ölüm
haberi üzerine verdikleri demeçlerde şunu söyleme
hayasızlığını gösterenler bile vardı:
“Ebu Hanife’nin vücuduyla toprağın altını kirleten Allah’ı
tespih ederiz.”
Dincilik şerirlerinin kin ve öfkeleri işte böylesine
insanlık dışıdır.
O devrin yöneticileri bu ‘ulema’ yaftalı sarıklı zalimlerin
sadece âleti olmuşlardır. Yönetimin başındaki zalimler,
ulema ve din zümresi fetva verip yolu açmadan, değil İmamı
Âzam’ın, herhangi bir semt imamının bile kılına
dokunamazlardı.
Tartışmasız gerçek şudur:
İmamı Âzam, yaşadıkları devrin ‘ulema’ unvanlı saltanat
dincileri tarafından, hem de en yakın meslektaşları olan
‘ulema’ (örneğin, ünlü İbn Ebî Leyla) tarafından itham
edilerek hedef gösterilmiş ve yönetimin başındakilerle
kurulan işbirlikleriyle ezilmiştir.
Dinciliğin en ağır zulmüne uğrayıp sonra da dinciler
tarafından putlaştırılan aydınların en tipik örneklerinden
biri İmamı Âzam’dır.
İslam dünyasının en büyük mezhebinin kurucusu olan, bugünkü
Türkiye’de de ‘dokunulmaz, tartışılmaz’ kabul edilen İmamı
Âzam (ölm. 150/767), yaşadığı günlerde, ‘dindışılık’, ‘dini
tahrip etmek’, ‘peygamberin sözlerine ve sünnetine kafa
tutmak’, ‘Mürcie, Cehmiyye gibi sapık mezhep mensup olmak’la
suçlanmış, sonunda da ‘kâfir’ ilan edilmiştir.
İmamı Âzam’a yapılan zulmün ibret verici yanlarından biri de
şudur: İmamı Âzam’ın, kendisinden 150 yıl sonra yaşamış
meslektaşlarından biri, hadisçi İbn Hibbân (ölm.354/965),
‘Kitabu’l-Mecrûhîn adlı eserinde, İmamı Âzam’ı ‘itikadı
bozuk’ yani ‘kâfir’ ilan ederken, iddialarını, İmamı Âzam
hakkında görülen bazı rüyalara dayandırmaktadır.
Sebeplerin başında, İmamı Âzam’ın şu iki tavrı gelmektedir:
1. İmamı Azam İslam’da akılcı akımın öncülerinden biridir.
Akılcılığı öne çıkarmak, her devirde saltanat dincileri
tarafından ‘en büyük günah’ olarak görülmüştür.
2. İmamı Âzam, Hz. Muhammed dışında eleştirilmez kişi,
Kur’an dışında eleştirilmez kitap kabul etmiyordu,
3. Hadis diye nakledilen sözlerin Kur’an’a aykırı olanlarına
Peygamberimizin sözü olarak itibar etmiyordu. Ona göre,
tartışmasız biçimde ve her kelimesiyle Hz. Peygamber’in sözü
olan hadislerin (mütevâtır hadislerin) sayısı onyedi
tanedir. Ötekilerin tümü az veya çok, şu veya bu yönden
tartışmaya açıktır.
4. Dine sonradan sokulan kabullere (bid’atlara) şiddetle
karşı çıkmıştır.
Bazı insanları ve bazı kitapları ‘dokunulmaz’ ilan eden,
Peygamberimize mal edilerek nakledilen her sözü ‘hadis’ diye
dayatan dincilik zihniyeti İmamı Âzam’ı, işte bu düşünceleri
yüzünden, biraz da kıskançlıkların itişiyle, ‘kâfir’ ilan
etmiştir.
Bu gerçekleri bu halkın öğrenmesi kaçınılmazdır.
Bilindiği gibi, bir fıkıh dehası olan İmamı Âzam, hayatının
son günlerinde zindanlara atıldı, orada da zehirletilip
öldürüldü.
İmamı Âzam’a bunları yapan zihniyet damarının uzantıları,
şimdi ne yapıyorlar? İmamı Âzam’ın bugünkü benzerlerini
dışlamak için, İmamı Âzam’ı patlaştırıp kullanıyorlar.
Dinciliğin şerir zihniyeti işte böyle işlemekte, İslam’ın ve
Müslümanların başına işte böyle bela olmaktadır. Onun
alâmeti farikası şudur: Yeni düşünce öncülerine saldırmak
için eskiden sövdüğü insanları putlaştırıp kullanmak.
İmamı Âzam, yaşadığı devrin saltanat dincileri tarafından
neden ağır kötülüklere maruz bırakılıp sonunda da yok
edildi?
Sebep, Büyük İmam’ın, akılcılığı ve eleştirel yaklaşımı öne
çıkaran bir bilgin olmasıydı.
İşin bu yanını irdeleyen bazı satırları Kur’an’daki İslam
adlı eserimizden nakledelim:
“İmam Âzam Ebu Hanife şu ölümsüz tespiti yapıyor:
“Kur’an’ın onaylamayacağı bir hadis rivayet eden kişiye
yaptığım ret; Peygamberimize yapılmış bir ret ve O’nu tekzip
değildir. O, ancak bâtıl bir haberi Peygamber’e isnat edene
yapılmış bir reddir. İtham, Peygamberimize için değil, onun
için söz konusudur. Hz. Peygamber’in söylediği her şeyin
başımızın ve gözümüzün üstünde yeri vardır.” (Muvaffak el-Mekkî;
Menâkıbu Ebî Hanife, 87-88)
İslam düşünürlerinin önde gelenlerinden biri olan İbn Abdi’l-Berr
(ölm. 463/1070) ‘el-İntika’ adlı eserinde, İmamı Âzam’la
ilgili, gerçekten ibret verici tespitler kaydetmektedir.
(bk. s. 136)
İmamı Âzam, en büyük sahabenin nakilleri de olsa, Kur’an’a
ve mütevâtır sünnete uymayan hadisleri kabul etmiyordu.
Ehlisünnet diye anılan büyük Müslüman kitlenin bir numaralı
mezhebi olan Hanefîlik’in öncüsü Ebu Hanife, yukarıda işaret
edilen tutumu yüzünden hem de ömrünün son yıllarında,
kendisine karşı olan saltanat dincileri tarafından ’kâfir’
ilan edilmiştir. İbn Abdi’l Berr, onun ‘Müslüman olup
olmadığında ihtilaf edildiği’ni, ‘küfründen dönmek üzere üç
defa tövbeye çağırıldığı’nı, ama tövbe edip etmediğinin
bilinmediğini iddia eden sözlere yer veriyor.” (bk. İntika’,
146-149)
İmamı Âzam, Ehlisünnet’in dokunulmaz ilan ettiği Buharî (ölm.
256/869) tarafından da ağır bir biçimde eleştirilmekte ve
güvenilmez adam ilan edilmektedir. (bk. Buharî; Kitabu’z-Zuafa,
ilgili mad.; İbn Abdi’l Berr; el-İntika’, anılan yer)
Aynı Buharî, et-Târîhu’l-Kebîr adlı eserinde, İmamı Âzam’ı,
‘İslam’a zarar veren sapık mezheplerden birinin mensubu’
olarak nitelemektedir.
Bu itham kervanında, Sünnilik’in, bazı büyük isimleri
yanında Şiî inancının bazı büyük isimleri de vardır. Buharî,
onun çağdaşı olan Ebu Hâtim er-Râzî (ölm. 277/890) gibi
ünlüler yanında, itikadî mezhep imamlarından biri olan ve
bugün baş tacı edilen Ebul Hasan el-Eş’arî (ölm. 324/935.
Maqaalâtü’l-İslamiyyîn, Mürcie bahsi) birinci gruba, Şiî
düşüncenin ünlü isimlerinden el-Küleynî (ölm. 329/940) ile
Nevbahtî (311/924) ikinci gruba örnektir.
Dahası var:
Hadis alanında Şiîlerin Buharîsi sayılan Küleynî, ünlü eseri
el-Kâfî’de İmamı Âzam’a lanet okuyor. Sebebi, İmamı Âzam’ın,
Hz. Peygamber dışında eleştiri üstü insan kabul etmemesidir.
(Küleynî, el-Kâfî, Usûl kısmı, 1/57-58)
Anlaşılan o ki, mesele, her türden dincilik saltanatının
putlaştırdığı kişilere dokunup dokunmamak meselesidir.
Putlaştırılan kişilere dokunursanız, zulüm ve hakaretten
kurtulmanız söz konusu değildir.
Ünlü 6 hadis kitabından birinin sahibi olan Neseî (ölm.
303/915) de İmamı Âzam’ı hadiste ‘güvenilmez’ ilan
etmektedir. (bk. Neseî, Kitabu’z-Zuafa ve’l-Metrûkîn, ilgili
md.)
İmamı Âzam’ın, dinciler tarafından, kendi şeflerini savunmak
için geliştirilen ve bir tür ‘gizli şirk’ olan ‘tartışma
üstü kişiler’ anlayışını da çok ağır bir şekilde
eleştirdiğini biliyoruz. Bu eleştirilen insanlar içinde,
sahabî diye kutsallaştırılanlardan bazıları da vardır.
Kur’an’daki İslam eserimizden birkaç satır alarak
gösterelim:
“İmamı Âzam diyor ki, ‘Eğer müminlerin emiri Hz. Ali’nin
izlediği tavır olmasaydı Muaviye, Amr b. As, Ebu Mûsa el-Eşa’rî
gibi kebîre (büyük günah) sahiplerinin durumlarını
bilemezdik.” (bk. Kadı Abdülcebbâr; Şerhu’l-Hamse, Kahire,
1965, s. 138)
“İmamı Âzam böylece, sahabî unvanı taşıyan birkaç ünlü
kişiyi en büyük günahlardan bazılarını işlemekle itham
ediyor. Yani onları ‘tartışılır kişi’ ilan ediyor.” (Kur’an’daki
İslam, 455)
Kur’an’ın, peygamberlere bile vermediği nitelikleri sahabeye
veren, onları âdeta ilahlaştıran bir zihniyet, İmamı Âzam’ın
Kur’ancı ve akılcı bu söylemlerine nasıl tahammül etsin!
Evet, ‘Müslümanların en büyük mezhep imamı’ unvanına sahip
İmamı Âzam’a bu isnat ve ithamlarla çok ağır zulümler
yapıldı.
İmamı Âzam, örneklerden sadece biridir. Daha onlarcası,
yüzlercesi var. Bizim Müslüman tarihimiz ne yazık ki, bu
zulümlerle dolu bir tarihtir. Biz bu zulümleri, bağımsız bir
çalışmayla halkımızın bilgisine sunacağız.
Dincilik teorisyenleri işin bu yanını saklayarak, o anda
saldırdıkları kişiyi, örneğin, Atatürk’ü, İslam tarihinde
‘din dışı ilan edilen’ ilk kişi göstermek gibi bir
sahtekârlığa da başvurmaktadırlar.
Çıkıp şunu diyebilirler mi:
“Atatürk’ü din dışı ilan etmemizde şaşacak bir taraf yok.
Bizim zihniyet atalarımız olan eski saltanat dincileri,
İmamı Âzam gibi bir din büyüğünü bile, sırf akılcı ve
eleştirici olduğu için ‘sapık, kâfir’ ilan etmişlerdi.”
Akıl ve tarih bizi, Atatürk’e, İmamı Âzam ve benzeri İslam
büyüklerine baktığımız pencereden bakmaya mecbur bırakıyor.
Bu pencereden baktığımızda şunu söylemek bir vicdan borcu
olur:
Bir insan (İmamı Âzam veya Atatürk) bir dinle, o dinin
mensuplarına yapılan kötülüklerle risk alıcı bir ciddiyetle
ilgileniyor, o kötülükleri eleştiriyorsa o dini kendi dini,
o dinin mensuplarını kendi kardeşi, o dinin meselelerini
kendisinin meseleleri olarak görüyor, o dine yapılan
kötülüklerin yarattığı acıları içinde hissediyor demektir.
Atatürk, İslam konusuyla, bu dinin yanlış tanıtıldığını
gören ve bunun için bir şeyler yapılması gerektiğine inanan
bir Müslüman aydın sıfatıyla ilgilenmiştir.
Atatürk’ün İslam’la ilgisinin arka planının bundan başka bir
açıklaması yok. O ilgiye bunun dışında bir gerekçe bulmaya
kalkan sadece kendini rezil etmekle kalmaz, Müslümanlara da
büyük kötülük eder. Sevindirdikleri ise İslam’ın,
Müslümanların ve Türkiye’nin düşmanları olur. |