| . |
|
|
Sana dün
bir cafeden baktım aziz
İstanbul!

İstanbul’un muhteşem manzarasını seyredip
soluklanabileceğiniz en güzel
yerlerden birisi olan
Süleymaniye’de kentsel dönüşümün
kıpırtıları henüz yeni yeni
başladı.
Ne olup bitiyor diye meraklanıp
kendimi İstanbul Müftülüğü’nün
yanındaki Fetva Yokuşuna
vurmuşken rastladım. Ağa Kapısı
Cafe’ye.
Kentsel dönüşüm sinyal
vermeden bulunduğu yerin
çehresini dönüştüren bu güzel
mekanı daha önce keşfetmemiş
olmanın verdiği hayıflanma ile
daldım kündekâri kapısından
içeriye.
Kapı da tam ağa kapısı maşallah,
nefis işlemesiyle insanı tutup
Osmanlı taşı döşenmiş zeminden
içeri çekiyor zaten. İçerinin
sessiz ve sakin atmosferine
eşlik eden telkâri avizeler sizi
adeta eski İstanbul
kahvehanelerinden birinin
içindeymiş hissini veriyor.
Yüzünüzü sola çevirir çevirmez
İstanbul’un o nefis aydınlık
yüzüyle karşılaştırıyor sizi.
Önünüzde Galata Kulesi’nden Yeni Camii’ye ve Topkapı Sarayı’na
kadar uzanan harika bir panorama
eşlik ediyor. Aynı zamanda
güzelim aperatifleri ve doğal
bitkisel çaylarıyla da başka bir
zevk yaşatıyor.

Mekanın sahibi Faruk Keleş,
Burada eski İstanbul havası var
derken haklı. Mekanda bulunan
her şey onun özel zevkini
yansıtıyor. Hatta müşterinin
rahat oturacağı ergonomik ahşap
sandalyeyi seçmek için altı saat
sandalyede oturmak zorunda
kalmış Faruk Bey. Mekandaki
avizeler, masalar, bardak ve
fincan seçimleri ve daha bir çok
detay üzerinde uzun uzun
düşünülmüş.
Fehmi
Koru, fasıl gecelerini
Süleymaniye Camii'nin hemen
arkasında, Fetva Yokuşu'ndaki
Ağa Kapısı Cafe'de başlattı.
Bir yıldır
Süleymaniye’de hizmet veren iki
katlı Ağa Kapısının alt katında
tuvalet ve mescit var. Aynı
zamanda İstanbul manzarası gören
10-15 kişilik özel bir salon,
şirket toplantıları ve kalabalık
aileler için tasarlanmış. Beyaz
deri koltukların bulunduğu özel
salon da yer alan teleskopta
İstanbul’u daha yakından
seyredebilirsiniz.

Üst katta olanlar üzülmesin,
onlar için de dürbün mevcut.
Çayınızı yudumlarken İstanbul’u
dürbünle izleyip vakit
geçirmeniz mümkün Ağa
Kapısı’nda. Daha çok
üniversiteden akademisyenlerin,
edebiyat gruplarının, üniversite
öğrencilerinin ve Tahtakale
esnafının tercih ettiği ahşap
dekor ağırlıklı cafe, 50 kişilik
bir kapasiteye sahip. Sabahleyin
10′da açılan ve bazı geceler
gece 02:00′ye kadar açık kalan
mekanda sabah kahvaltı yapmanız
da mümkün. Yalnız kahvaltı için
rezervasyon yaptırmanız
gerekiyor.

Kahvaltı tabağı, kızarmış ekmek,
limitsiz çay ve doyumsuz manzara
10 YTL. Güzel çayları servis
eden Ensar Albayrak’ın
gülümseyen yüzü ve titiz hizmeti
de çabası.
Yemekten çok içecek
ağırlıklı çalışan Ağa Kapısı’nın
en önemli özelliği bana kalırsa
natürel çayları. İlginç çayları
menüden okuyunca hepsinin tadına
bakmak istiyor insan.

Neler yok ki; Dağ kekiği, Rezene, Sudan,
havlıcan, ısırgan, karabaş otu,
sinameki, gül, stres, bahar
çayı… Hatta içebilirseniz
keçiboynuzu çayı bile var.
Menüde şu an 24 çeşit doğal çay
var ama bu sayı bu günlerde iki kat daha
artmış. Hatta Ağa Kapısı’nın
en güzel yönlerinden birisi de
bazı özel çayları müşterilerinin
belirlemeleri.
Mesela
içinde biberiye, nane ve
tarçının bulunduğu hoş içimli
çay şair Mevlâna İdris’e ait.
Menüde Mevlâna çayı diye
satılıyor.
Bir de Nedimî çayı var, onun
formülü de Nedim isimli bir
müşteriye ait. Eğer sizin de
kendinize özgü bir bitki çayınız
varsa, bunu Ağa Kapısı’nın
menüsüne ekletmeniz mümkün.

Her biri ayrı bir derde deva
bitkisel çaylar yanında ayrıca
içerisinde siyah üzüm, beyaz
üzüm, erik, kayısı, tarçının yer
aldığı ve balla yapılan Osmanlı
şurubunun da tadına
bakmalısınız. En çok talep
edilen çaylardan birisi de sıcak
şeftali çayı. Bir de tarçın ve
karanfilli Sudan limonatasını
tatmayı tabii.
Aperatifler
yanında nargile ve rezervasyonlu
yemek imkanı da mevcut. Ramazan
aylarında iftar yemekleri de
veriliyor. Eh daha ne
duruyorsunuz!
İzlenimler: sonradangurme@zaman.com.tr

SERVİS PEÇETESİ
Ağa Kapısı, doğal bitki çayları
ile cafeden çok aktar dükkanını
andırıyor.
Mekanın otopark sorunu yok, zira
çevrede bir sürü otopark var.
Ayrıca gece gidecekseniz park
sorunu zaten yok.
Mekanın duvarlardaki bordo renk
içeriyi biraz karanlığa boğuyor.
Daha açık bir renk tercih edilse
mekan ferahlayabilirdi.
Çaylar natürel ama bazı soğuk
içecekler hazır karışımdan
yapılıyor. Keşke hazır çorba
yerine daha özel bir çorba
yapılsa…

Nargile içmek isteyenlere elmalı
ve capuccinolu alternafi var.
Nargile şişeleri çok şık.
Türk sanat müziği tınılarını
dinleyip İstanbul’u izlerken
yüksek sesle konuşulmayacağını
anlıyorsunuz.
Canı sıkılanlar
için satranç mevcut. Öğrenciye
kıyak yapılmış. Öğrenci menüsünü
hesaplı ve ideal.
Ağa Kapısı’nın hesap defteri:
Tost: 2 YTL
Tombik kavurmalı: 3 YTL
Pizza: 4 YTL
Börekler: 1,5-2,5 YTL
Çorba fincan: 2,5 YTL
Çay: 1,5YTL
Türk, çedene ve melengiç
kahvesi: 3 YTL
Meyve çayları: 1,5 YTL
Limon çayı: 2,5 YTL
Naturel çaylar: 3 YTL
Mevlâna, gül ve bahar çayı: 2,5
YTL
Stres çayı: 3 YTL
Nedîmi çayı: 3 YTL
Tıbb-i Nebevi çayı: 3 YTL
Ağa Kapısı Cafe, Fetva Yokuşu,
Nazır İzzet Efendi Sok. No: 11
(İstanbul Müftülüğü yanı)
Süleymaniye-İstanbul
Tel: 0212 519 51 76
|
|
|
FATİH
REHBERİ ANA SAYFASINA DÖN |
YORUMLAR:
Küçükpazar, Unkapanı, Vefa,
Beyazıt denkleminde geçen bir hayatın acı tatlı anılarını
tazelemek amacıyla onlarca yılımın geçtiği sokakları ara sıra
fırsat buldukça adımlamak gibi bir zevkim var.
Bu gün yine Süleymaniye yollarındayım, Semtimiz, şehrimiz 2010
Avrupa kültür başkenti ilan edildi, Lakin etkinliklere bir
yıldan az zaman kalmasına rağmen yeni Fatih, eski Eminönü
ilçemiz Askeri saldırılarına uğrayan Gazze gibi, Bağdat gibi.
Tarihi binalar yerle bir olmuş. Zaman içinde yakılıp yıkılan
tarihi konaklarımızın yerine yapılan iş hanları, depolar
viraneye dönmüş, birçoğu yıkılmış, bina enkazları arsalarına
terk edilmiş.
Büyük şehir ve Fatih belediyeleri ne yaptığı belli değil, Zaten
2010 kültür başkenti unvanının elimizden alınacağı söylentileri
basınımızda sık sık haber olmaya başladı.
Sivil müteşebbisler olmasa tarihi yarımada hayalet şehir olacak.
Bu müteşebbis vatandaşlarımızın aslına uygun restore ettiği
binalarda butik otel, pansiyon, kafe, restoran gibi işletmeler
birer birer ortaya çıkmaya başladı.
Bu gün Süleymaniye Fetva yokuşuna cepheli bir sokaktan Haliç ve
İstanbul boğazına kuşbakışı açılan Ağa kapısı kefeyi ziyaret
etmeyi düşünüyorum.
Bir hemşeri web sitesinde methini duyarak yukarıdaki haberi
yapmıştım. Birde kendi gözlemlerim olaya müdahil olmak istedi.
Nede olsa buralar benim semtim. Fazla zorlanmadan Koca Mimar
Sinan türbesinin karşı sokağında Ağa kapısı kafenin kapısı ile
karşılaştım. Kimse ile tanışmadan bir müşteri olarak içeri
girip, balkona yakın bir masaya çökerek menüye baktım. Sıcak ve
soğuk içecekler alabildiğine zengin, serde biraz baharatçılıkta
var, kendime kekik çayı söyledim. Kısa bir zamanda garson
nezaketle çayımı getirdi. Kekik çayını görünce buradaki
baharatlar dünyasının taklit olmadığını anladım. Gelen çay
baharatçılarda satılan tarımsal kekik değil, orijinal dağ kekiği
idi.
çayımı yudumlarken etrafı incelemeye, müşteri kalitesini test
etmeye ve sizler adına İstanbul manzarası birkaç resim çekmeye
çalıştım.
Önümdeki masada oturan iki bayan müşterinin tedirgin olmamasına
itina göstererek birkaç resim çektim. Tabii mekânın yabancısı
olarak kafenin içinden izinsiz resim almak istemedim.
Çayımı içip hesabı ödedikten sonra kasiyere işletmenin sahibini
sordum. Karşı masada oturduğunu öğrenince yanlarına gittim.
Adının Faruk Keleş olduğunu öğrendiğim arkadaş eski bir
Süleymaniyeli ve Trabzonlu. Yani İstanbul’dan ve Trabzon’dan
hemşeriyiz.
Bu yakınlığın verdiği samimiyetle sohbete başlayınca kendisinin
aynı zamanda gazetecilik mesleği ile de meşgul olduğunu
öğrenince bu kadar müşterek tarafımız olmasına sevindim.
Ağa kapısının beş yıllık mazisi olduğu, birçok sıkıntılar
geçirdikten sonra şimdilerde işlerinin düzeldiği, İstanbul’daki
standart kafecilik anlayışı ile değil tamamen kendine has
ürünlerle bu işi yapmaya çalıştığını, menülerde her türlü
teklife açık, araştırmacı, farklılıklardan mutlu olan bir
arkadaş Faruk Keleş. Kendi araştırmaları neticesinde otantik tat
ve lezzetler keşfederek, sıcak ve soğuk şekilde birçok çay ve
şurup ile müşterilerinin eski İstanbul hayatından bir an
yaşamalarına vesile oluyor.
Ağa Kapısı kafeyi ve Sayın Faruk Keleş’i tanımaktan memnun
oldum. Artık eski semtimizde 1960lı yılların canlı ve renkli
hayatının tesis edilmesinin mümkün olacağına inancım yok lakin
istisna da olsa böyle mekânların adedinin çoğalmasını temenni
ediyorum.
Artık eski semtimi mazideki anıları yaşamak için gezerken,
semtin yeni sakinleri ile dolu perişan kahvehanelere değil,
maziyi yaşatan böyle nadide mekânlarda soluk almanın keyfini
yaşayacağım.
Bazılarının dediği gibi aman gidin, gitmezseniz çok şey
kaybedeceksiniz diye ajitasyon yapacak değilim. Ben buraya
duygularımı samimi olarak yazdım, renkler ve zevkler
tartışılmaz, zaten bu tarifin salikleri gerekeni yapmaktan
kendilerini alıkoyamayacak olduklarından eminim.
Mutlu ve sağlıklı kalınız Abdullah Gözaydın fatihten@gmail.com |