Fatihte kayıp vakıf eserlerinin izindeyiz

Fatih'te kaybedilen 800 civarı vakıf eseri cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, aşhane, çeşme, türbe, Han-Hamam-Çarşı akarları olduğu bilinmektedir. Bu yağmalanan vakıf malları günümüzde dahi devam etmektedir. Son olarak Mevlevihane kapısı bitişiğindeki caminin fotoğrafını görünce bir kayıp eserimizin izini bulmuş olduk. Fatih belediyesi yetkilileri bu günahın vebalini çekebilecek mi? dersiniz


Fatihte kayıp vakıf eserlerinin izindeyiz

Mevlevihane kapısı camii (Gerçek ismini bulamadık) fotoğrafta minaresi görülen cami 2012 İmar planlarından adı sanı silinmiş.

Ayasofyayı ibadeti açmakla bu 800 vakıf eserinin yağmalanmış olması bizi af ettirebilecek mi?

Söz konusu camide bir teksil fitmasının atölyesi var, Minaresinin bir bölümü duruyor, Fakat mevcut imar planlarında buranın cami olduğuna dair hiçbir işaret bulunamamktadır, maalesef.

Burası Mevlevihane kapı’dır

Solda Bayrak Dede Türbe ve Tekkesi görülüyor.

Silivrikapı’nın dokuz yüz metre ötesinde yer alan, üzerinde on dördüncü yüzyıla kadar Teodosivs surlarının kurucusu II. Teodosivs’un heykeli bulunan, Roma dönemine ait “Selberi”, “Resiotu”, “Rhegion” ya da “Rus Kapısı”… 

Bu kapı Osmanlı dönemindeki adıyla “Mevlevihane Farklı yönden Mevlevihane Kapısı…

Kapısı” ya da günümüzdeki söylenişiyle “Mevlanakapı” olarak anılır. 

Adını Merkez Efendi’nin, 16. yüzyılda o bölgede kurduğu Mevlevi tekkesinden alır. 

Yapıldığı dönemdeki orijinal hâliyle korunmuş tek kapıdır desem yalan olmaz. 

Rus Kapısı adını, Roma döneminde Eyüp ve çevresine yerleşen Ruslar dolayısıyla almıştır. 

Kapının üstünde bir haç ve onarım kitabesi bulunur. Kapının iç tarafında da kapı üstünde bulunan haçın aynısı vardır. Kapının da her iki yanında birer burç yer alır. 

[Bilgi: Günay Tulun – Kapıdan Kapıya İstanbul]



Belgrad Kapısı’ndan yaklaşık yedi yüz metre daha kuzeyde kalan ve halka açık ilk kapı olduğu söylenen “Silivrikapı”: 1894 sonrası Kara surlarının güney kesiminde, Mevlevihane Kapısı ile Belgrad Kapısı arasındadır.

 “Pighi Kapısı” olarak da tanınır. Bu adı, kapının hemen dışındaki Balıklı Ayazması içinde bulunan ve can verdiği iddia edilen kaynaktan alır. 

Bugünkü adıysa Osmanlı dönemine aittir ve Silivri’ye giden yolun başlangıcı olduğundan bu adı almıştır. Önünde iki burç bulunur. Hemen yanında imparatorlara ait mezar odası vardır. 

İç kısmında 1585 tarihli üzeri gürzlü bir kitabe bulunur. Gürz, saray muhafızı “Baltacı İdris Ağa”ya aittir. Gürzün orada bulunma nedeni, İdris Ağa’nın rekor kırdığı bir yarışmada bu gürzü kullanması ve bir geleneğin devamıdır. Bu gelenek, şampiyon olan yarışçının, yarışmada kullandığı spor aletinin duvarlara asılmak suretiyle teşhir edilmesidir. Yine kapının üzerinde 1438 tarihli bir onarım yazıtı vardır. 

[Bilgi: Günay Tulun – Kapıdan Kapıya İstanbul]