İstanbul Bizans'mı Yapılmak İsteniyor?

Resulullahın beyan ettiği: Ne güzel kumandanın, ne güzel ordusunun ne güzel torunları olabilecek miyiz? Tarihi yarımada İstanbul Şimdilerde Fatih ilçesi dediğimiz Üç İmparatorluğun başkenti Batın ile Rusya arasında bir hesaplaşmanın merkezi. On Yıllardır ABD patrikhane üzerinden baskı yapıyor, Fener patriğinin Ekümenik olduğunu, Özerklik verilmesi gerektiğini dayatıyor, Amaç tarihi bir Roma kenti oluşturup Ortodoks dünyasının hac merkezi yapılması isteniyor. Şimdi üzerinde Fatih camii bulunan Havariyun kilisesini ihya etmek, Diğer 9 kilise ve Manastırın kendilerine verilmesini talep ediyorlar.

İstanbul Bizans'mı Yapılmak İsteniyor?
02 Ağustos 2014 - 12:03

Hasan Erden'den Türkiye Gündemine damga vuracak bir köşe yazısı.
Bizans faaliyetlerine son vermeden Ayasofya’yı ibadete açalım mı?

Fatih’in ve Fetih şehitlerinin kemikleri sızlıyor.
Zira onların emaneti ve mirası olan İstanbul üzerinde Bizans oyunları oynanıyor.
Türkiye bu oyunlara fırsat veriyor.

Bizans’ı hortlatmak için yapılan çalışmaların ardında dış dünyadan Vatikan başta olmak üzere ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, AB ve NATO yer alıyor.

Kurulması hedeflenen Bizans devletinin şu anda taç giydirilmiş bir İmparatoru bile var. Ve bu “İmparator” tüm Batı dünyası tarafından desteklenen bir tarikatın üyesi bulunuyor.

Geçen haftalar içinde, Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’un daveti üzerine, 14 Ortodoks Kilisesi’nin Patrik ve Başpiskoposları İstanbul’da bir araya geldi. Panortodoks Konsili’nin toplantısı Fener Rum Patrikhanesi’nde 3 gün sürdü. 9 Mart’ta sona eren toplantıda öne çıkan, ‘Panortodoks’ kavramı Ortodoks kiliselerinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan birleşme hareketini ifade ediyor. Amaç bütün Ortodoksları tek bir kilise etrafında toplamaktır. Toplantıya, Rusya, Sırbistan, Gürcistan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Kudüs Ortodoks Patriği, Romanya, Polonya, Ukrayna, Moldova, Bulgaristan, Arnavutluk, Çek Cumhuriyeti, Slovakya patrikleri katıldı.[1]

Şüphesiz toplantıya katılan Ortodoks papazların kafalarında tek bir düşünce vardı: Bizans’ın hortlatılması hedefine bir adım daha yaklaşmak!


Onların bu faaliyetlerine Türkiye’den dur diyen olmuyor mu acaba?

Son zamanlarda İstanbul’da büyük bir hızla gerçekleştirilen, yer altı metro çalışmaları var. İstanbul’da bir uçtan bir uca insanımızın rahat ve hızlı ulaşımını sağlaması bakımından çok mükemmel ve harika çalışmalar bunlar. Ama sormak gerekiyor: Bu yeraltı ulaşım sistemleri bizim olarak kalabilecek mi?  Daha doğrusu bu ulaşım sistemlerinin yapıldığı İstanbul, bizim İstanbul olarak kalabilecek mi?

Zira bugün bizim olan bu güzel şehri başkalarının şehri haline getirmeye yönelik hain Bizans faaliyetleriyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Hiç haberimiz olmuyor, hiç farkında değiliz ama bu oyun küçük bir çete ve palikarya oyunu değil, ardında bütün Batı dünyasının, tüm Haçlı güç merkezlerinin yer aldığı ve birleştiği bir oyun… Bu oyunun durması ve engellenmesi için Türkiye siyaseti bugüne kadar hiçbir tedbir almadı ve almıyor.

Hatırlanacak olursa İstanbul’da 1863 yılında Robert Koleji kuran ABD’li Papaz Dr. Cyrus Hamlin, okulun kuruluş felsefesini ve amacını şu meşhur sözüyle ifade etmişti: “Fatih İstanbul’a nereden girdiyse, biz de oradan gireceğiz.”

Gerçekten de Fatih’in İstanbul’a girdiği Rumeli Hisarı’nın üstünde faaliyete başlayan Robert Kolej’de  Osmanlı’yı parçalayan ve yıkan isyancılar, yetişmişti. Osmanlı yıkıldıktan sonra Cumhuriyet döneminde de, bu okuldan yetişenler, yönetim kademelerinde ABD’nin ve Batı’nın Türkiye’ye yönelik stratejilerine uyumlu tutum ve davranışlar ortaya koymuşlardı.  

Papaz Hamlin’in torunları şimdi Bizans’ı hortlatacak faaliyetlerine büyük bir hız vermiş bulunuyorlar.


BOĞAZİÇİ’NDE İSTANBUL’U BİZANS YAPMA TOPLANTISI

Robert Koleji’n devamı olarak kurulmuş bulunan Boğaziçi Üniversitesi’nde 1999 yılında Nisan ayında yapılan Bizans toplantısı buna bir örnektir. Bu toplantı şöyle olmuştur:

“Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlük binasında “Bizans İstanbul’u” (Byzantie Constantinople) isimli “Seminer” yapıldı. Seminerde her şey Bizans’ın renginde “mor” hakim idi. (…) Toplantıda İstanbul’u Bizans haline sokmanın krokisi dağıtıldı.” ABD Ortodokslarının kontrolünde yapılan konferansa Sırp, Yunan, İtalyan, Alman ve Amerikalı Bizans uzmanları (Bizantolog) katıldılar. Seminere Boğaziçi Üniversitesi ev sahipliği yaptı. Masrafları Yapı Kredi Bankası üstlendi. Türkiye Bilimler Akademisi ile “Fransız Anadolu Araştırmaları Akademisi” (İnstitu Français d’ Etudes Anatoliennes Enstitüsü) destek verdi. Gerçekleşen seminerde bol bol Hıristiyanlık propagandası yapıldı. Seminerde Ayasofya ve Kariye camileri gibi; Zeyrek Camii (Pamakoristos Kilisesi)nin de müze haline getirilmesi ısrarla istendi. Harvard Üniversitesi öğretim görevlisi İhor Sevçenko çay molalarında dolaylı olarak Bizans Hipodromunun ortaya çıkarılması için Sultanahmed Camii’nin yıkılmasını telkin etti. Aynı görüşü yıllar önce Mimarlar Odası görevlisi dolaylı değil, açıkça söylemişti. (İsmi arşivimizde mevcuttur) İstanbul Bizansı gibi Anadolu Bizansı’nın da ortaya çıkarılması istendi. Seminere katılan konuşmacılar (Bizantolog)lar semineri izleyen gençlere Yunanca öğrenin, Bizans’ın eserlerini inceleyin ve Bizans’la barışın çağrısını yaptılar...” [2]



BİZANS’IN SON TEMSİLCİSİ SON İMPARATORU TAÇ GİYDİ

Aytunç Altındal’ın, “Tapınak Şövalyeleri” adlı kitabının arka kapağında, 23 Haziran 1997 tarihinde, Moskova’da Kremlin Sarayı’nda gerçekleştirilen Bizans’la ilgili bir toplantının fotoğrafı vardır. Bu toplantıda, Bizans Hanedanı’nın son temsilcisi sayılan bir kişi Bizans İmparatoru olarak taç giymiştir. Altındal bu fotoğrafla ilgili şunları söylemiştir:  

“Bu çok önemli bir fotoğraftır. Şurada gördükleriniz Tapınak Şövalyeleri, burası Moskova Kremlin, beyaz imparatorluk üniformasıyla son Bizans tahtının varisi ve temsilcisi olarak Bizans İmparatoru Prens Lascaris Paleolog…. Kendisine taç giydiriliyor.” [3]

“İstanbul’daki Bizans tahtının yasal varisi olduğunu iddia eden ve bu iddiasını da İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da ve Rusya’da mahkeme kararlarıyla kabul ettiren bir İmparator vardı (…) Ortada ne Bizans tahtı, ne de Bizans vardı, ama Prens Henri Paleolog adında biri, olmayan bir tahtın, olmayan bir devletin, olmayan bir ordunun başındaki bir imparator olduğunu mahkeme kararıyla tevsik edebilmişti.” [4]



“Prens Henri Paleolog, Konstantin Tarikatı’nın Büyük Üstadıydı.(…) Konstantin Tarikatı halen dünyadaki en güçlü dinsel ve askeri tarikatlardan biridir. Son İtalya devlet başkanı Franceskco Cassiga bu tarikatın üyesiydi. Halen Avrupa Birliği’nde ve Parlamentosu’nda görevli bir çok diplomat, eski bir NATO Genel Sekreteri ile bir çok Lord ve Avam Kamerası üyesi de bu askeri tarikatın “Biraderleri” arasındadırlar.(…) Vatikan’daki en az 20 Kardinal, 9 Nobel Ödülü sahibi bilim adamı,dahası 6 kral ve Taht Varisi (…). ve son olarak iki de CIA Başkanı var. Onlar da bu Konstantin Tarikatı’nın üyesidirler.” [5]

Görülüyor ki, yeniden hortlatılmağa çalışılan Bizans devletinin hazırlıklarına tüm Batı dünyası arka çıkıyor ve destek veriyor.

Avrupa Birliği’nin, Bizans hedefinin gerçekleştirilmesi konusundaki stratejileri, Türkiye ile resmi ilişkilere ve görüşmelere yansıtılmıyor. Türkiye’nin üye yapılmayacağı konusundaki esas emellerin ve niyetlerin ikili ilişkilere yansıtılmadığı gibi… Ama Avrupa Birliği’nin İstanbul’da eski Bizans’ın yaşadığı bölgelerin Bizans zamanındaki özellikleriyle restore edilmesi için krediler vermesi, Avrupa Parlamentosu kararlarında İstanbul’dan Fetih öncesi ismiyle “Konstantinopolis” diye söz edilmesi, AB’deki gizli Bizans emellerini açığa çıkarıyor.[6]



ABD’NİN HAZIRLADIĞI  “ÜÇ İSTANBUL PROJESİ”

Bilindiği gibi, Fatih’in İstanbul’u fethettiği sırada Bizans’ın bulunduğu alan, bugünkü “Sur içi” denilen bölgeden ibaretti. Son yıllarda bu bölgenin Bizans dönemi özelliğiyle ihya edilmesi amacıyla ABD ve Batı tarafından destekli projeler gündeme getirilmiştir. “Üç İstanbul Projesi” bu projelerden birisidir. Bu proje Tansu Çiller’in Başbakanlığı sırasında ABD Başkanı Clinton tarafından Ankara’ya önerilmişti/dayatılmıştı.

Araştırmacı Yazar Uğur Yıldırım bu konuda şunları naklediyor:

''...kamuoyu, Clinton'ın 'tavsiyeleri'nin ayrıntılarını, dönemin başbakanı Tansu Çiller'den öğrendi. Çiller İstanbul'u 'megaköy' ilân etti; başta 'Sabah' gazetesi olmak üzere, 'büyük basın'(!) günlerce, İstanbul'un kangrenleşmiş sorunlarından, 'varoşlar'dan söz etti; çareyi, yine Çiller açıkladı; Clinton'ın önüne koyduğu, Amerikalı uzmanlarca hazırlanmış, 'Üç İstanbul Planı'...''

''...ABD uzmanlarının hazırladığı plan, İstanbul'u üçe bölmeyi amaçlıyor; plana göre, Anadolu yakası, bütünüyle yerleşim alanı olacak ve kentin nüfus ağırlığı buraya kaydırılacak. Haliç'in doğusunda kalan ve 'Pera' (Beyoğlu) diye anılan bölüm, finans, ticaret, sanayi ve yerleşime ayrılacak. (buraya dikkat!) Haliç'in batısında, surlar içinde kalan en eski kesim ise, ABD, Avrupa Birliği, Avrupa Ülkeleri, Dünya Bankası, Dünya Kiliseler Birliği ve UNESCO'nun, maddi ve siyasi desteğiyle, 'Dünya Kültür Kenti'ne dönüştürülecek; bu amaçla surların içi aşamalı olarak boşaltılacak ve 'Bizans Özelliği' öne çıkarılan bir 'Açık Hava Müzesi' olacak!..''

''...ABD Planı'na göre, uzun vâdede, devlet içinde ayrı bir devlet haline gelecek Patrikhane 'egemenlik alanını' surların dışına, bütün Trakya'ya taşıyacak...'' [7]


BİZANS FAALİYETLERİNDEPATRİKHANE’NİN ROLÜ

Bilindiği gibi, İstanbul`un 16 Mart 1920`de itilaf devletleri tarafından işgal edilmesinden sonra, patrikhaneye Bizans`ın çift başlı kartal armasını taşıyan bayrağı çekilmişti.[8] Fener Patrikhanesi Bizans`ın çift başlı kartal armasını bugün de kullanmaktadır. Nitekim Fener Rum Patriği Partholomeos, Gezilerinde elinde taşıdığı “asa”sının kabzasında çift başlı Bizans kartalı (Bizans bayrağının arması) vardır.

1995 yılının Eylül ayında gerçekleştirilen Fener Rum Patriğinin öncülük ettiği  “Vahiy ve Çevre Sempozyumu”, Bizans şovlarıyla gerçekleştirilen ilginç bir toplantıdır. Toplantı günü Patmos Adası, Sizans ve Yunanistan bayraklarıyla donatılmıştır. Fener Rum Patriğini Patmos Adası'na götüren Yunanistan'ın sağladığı "Aleksandros" (İskender) adlı yat, Çanakkale Boğazı'ndan çıktıktan sonra iki Yunanistan savaş gemisince karşılanmış ve törenin yapılacağı adaya dek kendisine eşlik edilmiştir. Patrik, devlet başkanı protokolüyle karşılanmış, 21 pare top atılmış, Yunan marşı çalınmış ve bir Korgeneralin eşlik ettiği askeri kıtayı teftişi sırasında, askerleri selamlarken, elindeki haçı havaya kaldırarak onları kutsamıştır. Ertesi gün, 24 Eylül 1995 sabahı bir manastırda yapılan çok gizli toplantıya yalnızca Avustralya, Amerika, Kıbrıs Rum Kesimi, Sırbistan, Orta Doğu ve Afrika'daki Ortodoks kiliselerin Patrik ve Başpiskoposları katılmışlardır. Toplantının yapıldığı bina askeri kordon altına alınmış ve hiç kimse yaklaştırılmamıştır.

Program’da Yunanistan askerinin ve savaş gemilerinin görev alması, Bizans’ın hortlatılmasının, Yunanistan Genelkurmayının stratejik bir hedefi olduğunu gösteriyor.


20-28 Eylül 1997 tarihlerinde yapılan “Din, Bilim ve Çevre Sempozyumu”nda da Bizans motifleri hakim olmuştur. Sempozyum, Yunanistan bandıralı El. Venizelos Gemisi'nde gerçekleşmiş ve ilk durak olarak Trabzon Limanı seçilmiştir. Programda Türkiye’den İş adamı Rahmi Koç ve Çevre Bakanı İmren Aykut da hazır bulunmuştur. Toplantı sırasında Pontus haritası dağıtılmıştır. Bu harita Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesinin Pontus devleti şeklinde gösterildiği bir haritadır. Bu olay, Fener Rum Patriğine ve programın diğer öncülerine karşı, Trabzonluların kitlesel protestolarına neden olmuştur. Bakan İmren Aykut bu protestolar üzerine Patrik Bartholomeos’dan özür dilemiş [9] ve kimden yana olduğunu göstermiştir. (İmren Aykut’un kimden yana olduğunu gösteren bir başka mahareti de, Türkiye’yi bir Hıristiyan ülkesi olarak gösteren bir harita yayınlamasıdır.)

 28 Eylül 1997 günü Sempozyum’un son safhası olan Selanik'te, Bizans döneminde inşa edilmiş olan Ayios Dimitrios Kilisesi'nde yapılan, Patrik Bartholomeos'un yönettiği dinsel törende, Selanik Kilisesi'nin Başpapazı “Hz. İsa'nın tutsak İstanbul'u Türk işgalcilerin ellerinden kurtarması” için dua etmiş, “Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans’ın) merkezi olan İstanbul'daki Patriklikte gerçekleştirilemeyen bu törenin Doğu Roma İmparatorluğu'nun ikinci başkenti olan Selanik'te yapılmasının büyük anlam taşıdığını” belirtmiştir. Bartholomeos dinsel töreni, üzerinde çift başlı Bizans kartalı bulunan altın kaplamalı bir tahttan yönetmiştir.[10]

PATRİKHANE ÇEVRESİNDE  ESRARENGİZ EMLAKÇILIK

2001 yılı ortalarında Fener Rum Patrikhanesi civarında evlerin hızlı bir şekilde el değiştirdiği tespit edilmiştir. Hazine’ye ait bir binada oturan bir kişi, Başbakanlığa gönderdiği ihbar mektubunda, “Fener Gönüllüleri Derneği”kurucularının, kendisini oturduğu binayı boşaltmaya zorladığını bildirmiştir. Mektupta, bu kişilerin Rum Patrikhanesi yakınındaki evleri ucuza satın alıp vekaletle başkalarına sattığını ihbar etmiştir. Bölgede oturanları kandırdığı iddia edilen dernek üyelerinin şahsi servetlerinin bir yıl içinde milyarlarca liranın üzerine çıktığı ifade edilmiştir. İhbar üzerine yapılan ilk incelemelerde, durumun İstanbul Emniyet’i ile Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na bildirilmesi kararlaştırılmıştır. İhbarda şu iddialara yer verilmiştir: "Türkiye’den göçmüş olan Rumlar adına alınıyordu. Ve Türkiye’nin AB’ye üye oluşu sürecinde, Patrikhane’nin bulunduğu bölgenin ileride Vatikan gibi dini bir merkez haline getirilmesinin altyapısı hazırlanıyordu."

 Edinilen bilgiye göre, Fener ve Balat’ı da içine alan bölge ile inceleme çok yönlü olarak sürdürülmüştür. İstanbul Emniyeti yanında MİT’in de, Genelkurmay’ın da olayın üzerinde hassasiyetle durduğu öğrenildmiştir Dönemin Fatih Belediye Başkan Yardımcısı Mahir Katırcı şunları söylemiştir: "Bu konuda ortaya çıkan durumu Genelkurmay Başkanlığı araştırıyor. Dernek yöneticileri iddiaları reddediyor ama Genelkurmay’ın, durum milli güvenliği ilgilendirdiği için tapu kayıtları üzerinden bir inceleme yaptığını öğrendik." [11]

 SURİÇİ’NİN DÜNYA MİRASI İLAN  EDİLMESİ NE ANLAMA GELİYOR?

 1978’de İstanbul Belediyesi, İstanbul’un Mimari Mirasının korunması amacıyla UNESCO’dan (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nden) yardım istemiş, UNESCO tarafından desteklenen kampanya, genel konferans kararıyla 1982 yılında başlamıştır. Kampanya sonucunda İstanbul’dan sadece Sur İçi’nde Zeyrek, 1983 yılında “Dünya Kültür Mirası Listesi’nde” yerini almıştır.[12]

 Daha sonra 1986’da İstanbul tarihi yarımadası, yani eski Bizans’ın bulunduğu alan olan Sur içi bölgesi, UNESCO tarafından Dünya Mirası Merkezi listesine alınmıştır.[13]

Sur İçi’nin Dünya Mirası kapsamına alınması demek, bu bölgenin Fatih’in Türk milletine mirası değil, Bizans’ın batı dünyasına mirası olduğu (!) anlamına geliyordu.

Nitekim bölgenin dünya mirası kapsamına alınmasından sonra burasının Bizans dönemindeki gibi şekillendirecek ve inşa edecek projeler geliştirilmiştir.

Bu projelerden birisi, UNESCO ve Dünya Mirası Merkezi ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nce desteklenen “Fener ve Balat Semtleri Kentsel Rehabilitasyon Projesi”dir. 1997 yılından beri devam eden projeye, Avrupa Birliği, 2000 yılında 7 milyon euroluk yardım yapmıştır.[14] Bu “Rehabilitasyon” projesinin kapsamında bir de okul kurulması planlanmıştır. Fener ve Balat bölgesini eski Bizans yapılaşmasına uygun olarak inşa edebilmek için gereken uzman ve usta elemanları yetiştirecek bir “Restorasyon Okulu”nun kurulması projeye dahil edilmiştir. Sözkonusu okulun, eski Fener'deki Boğdan Prensi Dimitri Kantemir'in (1673-1723) sarayında kurulması kararlaştırılmıştır. [15]

 Araştırmacı Yazar Ali Rıza Bayzan, Sur İçi bölgesinde yabancıların Bizans’ı diriltme çalışmalarıyla ilgili olarak şu bilgileri veriyor:

İstanbul’u sık sık ziyaret eden ve Zeyrek Camii üzerinde incelemeler yapan İngiliz Bizantolog Judith Herrin bu projeyi şöyle açıklıyor: “İstanbul’da Bozdoğan Su Kemeri yakınında bulunan Pantokrator Kiliseleri grubu bir şehir müzesi yapılmalıdır.”

Konuyu araştıran Tarih ve Medeniyet Dergisi’nden Levent Elpen, Ayasofya ve Kariye’den sonra Zeyrek Camiin üzerinde de ‘müze’ oyunları oynandığına dikkat çekiyordu. Teknik Elemanlar Derneği’nin verdiği bilgiye göre ABD Illionis Üniversitesi’nden Robert Austerhold, proje için yurt dışından mali destek sözü vermektedir.

Projenin yerli ayağı da dikkat çekici; Eylül 1996’da dönemin Fatih belediye başkanı Saadettin Tantan, “Zeyrek, Fener, Balat Forumu ve Şenliği” düzenlemişti. Foruma davetliler arasında Ermeni ve Musevi cemaatleri ile Fener Rum Patrikhanesi de vardı. Söz konusu forumda Zeyrek Camii’nin müzeye dönüştürülmesi yönünde bir hava oluşturulmuş ve Kasım 1996’da İTÜ’lü mimar profesörlerden Zeynep ve Metin Ahunbay çifti, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden aldıkları bir belgeyi kullanarak projeyi pratiğe geçirmeye başlamışlardı. [16]

İSTANBUL’UN “2010 AVRUPA KÜLTÜR  BAŞKENTİ” SEÇİLMESİ NE DEMEK?

 Son olarak Avrupa Birliği’nin İstanbul’u “2010 Avrupa Kültür Başkenti” seçmesinin de, İstanbul’u Bizans haline getirme çalışmalarında yeni bir kılıf programın habercisi olduğunu anlamak herhalde zor olmasa gerektir.

TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın ve Ankara yönetiminin üst düzey yetkililerinin katıldıkları “2010 Avrupa Kültür Başkenti” programı, çoğunlukla Türkiye’nin turizm avantajlarının ve gelirlerinin artması boyutunda değerlendirildi, sevinçle ve coşkuyla karşılandı.

 Oysa bu program, İstanbul’a Avrupa’nın, Bizans’ın mirasçısı olarak sahip çıkması anlamına geliyor ve Bizans’ı gerçekleştirecek faaliyetlere yeni bir meşruiyet kılıfı oluyordu. Nitekim UNESCO temsilcileri bu programa hazırlık için İstanbul’da yaptıkları denetimlerde sadece Bizans eserleri ve kalıntılarıyla ilgilenmişlerdir.[17]İstanbul’un İslam-Türk kimliğini bağıran Osmanlı şaheserlerini önemsememişlerdir. Bu da “Avrupa Kültür Başkenti” olarak, sadece Bizans’ı seçtiklerini göstermektedir.  

 SONUÇ:

Kısacası, Feth’in 561. yıldönümünde, İstanbul’u, bizim İstanbul olmaktan çıkaracak, Müslüman-Türk milletinin kimliğinden koparacak, Fetih öncesi Bizans kimliğine dönüştürecek uluslar arası çok boyutlu oyunlarla karşı karşıya bulunuyoruz.

Fatih’in emaneti olan İstanbul’umuzda Bizans’ın ayak sesleri duyuluyor. Ve maalesef bu ayak sesleri karşısında siyasilerimizde ve yöneticilerimizde hiçbir hassasiyet görülmüyor.

Türkiye siyaseti yıllardır, Bizans’ı hortlatmağa çalışan Avrupa Birliği’ne girmeye çalışıyor. AB’ye üyelik için, bugüne kadar önlerine her konulan şarta evet diyenler, İstanbul’un Bizanslaştırılmak istendiğini bilmiyor olamazlar.

Ayasofya Fatih’in, Fetih hediyesi olarak cami haline getirdiği bir emanettir.

Bugün Bizans ‘ı hortlatma çalışmaları durdurulmadan ve İkinci Fetih gerçekleştirilmeden Ayasofya’yı cami yapmak doğru mudur?

 Tarihi mabedin bu hali bize daima Bizans faaliyetlerinin durdurulması ve Fatih’in Fetih emanetlerinin yerine getirilmesi görevini ve sorumluluğunu hatırlatıyor.

Bırakın hatırlatmaya devam etsin! Ne zaman yeni Bizans çalışmalarına dur dersek ve İkinci fethi gerçekleştirirsek mabedi o zaman, Fatih gibi cami haline getiririz ve ibadete açarız. İnşallah!

 Peygamberimiz, sav. Fatih ve ordusu için “O Ne güzel kumandan, O ne güzel ordu” demişti.

O ne güzel kumandan ve ne güzel ordunun, ne güzel torunları olabilir miyiz acaba?


“Bizans’ı” bir kez daha fethettiğimizde, Bizans faaliyetlerini durdurduğumuzda, pekala olabiliriz!

Allah yardımcımız olsun! Muvaffak eylesin!

Sevgiler, saygılar

02.08.2014

Alıntı: http://gundemgolhisar.com/bizans-faaliyetlerine-son-vermeden-ayasofya-yi-ibadete-acalim-mi/71/


YORUMLAR

  • 0 Yorum