Tarihi Gerçeklerle Saraçhane
Dünden bugüne Saraçhane Semte adını veren “Saraçhane Çarşısı” yüzyıllar boyunca son derece önemli bir sanayi merkezi olmuştur. Burada yanız sarraçlar değil sandıkçılar, kırbacılar ve sarraçlara malzeme satan tüccarlarda geçimlerini temin etmiştir.
15 Ağustos 2017 - 10:22
O yıllarda boş olan bu bölgeyi şenlendirmek yani imar ve iskâna açmak isteyen Fatih Sultan Mehmed, buraya mektepler, hanlar, hamamlar ve Osmanlı ekonomisinde önemli gelir kapılarından olan bir “Serraçhane Çarşısı” yapılmasını emretmiştir.
1475 tarihinde tamamlanan ve yüzlerce dükkândan meydana gelen yapı Ayasofya Vakfı’na bağışlanmıştır. Ayrıca çarşının hemen yakınına bir askeri kışla yerleştirilmiş ve bu kışla Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışına değin varlığını sürdürmüştür.
Semte adını veren “Saraçhane Çarşısı” yüzyıllar boyunca son derece önemli bir sanayi merkezi olmuştur. Burada yanız sarraçlar değil sandıkçılar, kırbacılar ve sarraçlara malzeme satan tüccarlarda geçimlerini temin etmiştir. Bu yönüyle çarşıda zengin bir üretim faaliyeti gerçekleşmiştir. 1672-1673 yıllarında İstanbul’da bulunan Sorbon Üniversitesi Doğu dilleri uzmanı Antoine Galland, Seyahatname’sinde, çarşıyı: “…Ekselans Unkapanı’na indi ve şehirde oldukça büyükçe bir mesafe kat ederek Saraçhane’yi gezdi ki burası eyer, başlık takımı ve diğer işleme ve nakış işleri yapanların dükkânlarının bulunduğu büyük ve kapalı bir yerdir. Bu dükkânların yola doğru çok uzanan ön kısımları altın ve gümüş sırmalı ipek kumaşlarla, Hindistan kumaşları veya İran halılarıyla süslüydü.
DÜLGERZADE CAMİİ MİMAR AYAS KÜLLİYESİ VE SARAÇHANE MEYDANI
Bu dükkânların bazılarında bir takım Türklerin uykuya mağlup olarak sedirlere yatıp uyudukları görülüyordu. Başka dükkânlarda beş-altı Türkün birlikte toplanıp bir dümbelek çalıcısını yahut kötü bir hanendeyi gayet dikkatle dinledikler i hatta dükkânlarında asılı bulunan fenerlerin ışığında tütün içtikleri görülüyordu.
DÜLGERZADE CAMİİ VE KÜLLİYESİ
Gerek dükkânlarda ve gerek sokaklarda bulunan bu fenerler içleri pamuk dolu üç-dört yahut beş köşeli, yahud daha da başka şekilli tahta avizelere, her renkten kordonlarla asılı bulunuyordu. Bu fenerleri her dolaştığımız yerde gördük. Ekselans; murabba biçiminde, kubbeli ve oldukça ufak bir bina olan bedestene geldi. Burada hemen münhasıran altın çubuk tüccarlarıyla kitapçılar vardır. Oldukça yüksek olan bütün dükkânların duvarları güzel ipeklerle kaplıydı. Ve her Türk’ün gelene geçene serpmek üzere kullandığı kokulu sularla dolu gümüşten kokuluklar ve şişelerle yakılmış kalın bir beyaz mum taşıyan gümüş bir büyük şamdan mevcuttu. Bu yer pek dar olduğundan halkın kalabalığı sanki daha çokmuş gibi geliyordu. Oradan çıkınca hepsi çok iyi süslenmiş birçok sokaktan geçerek bu gezintiyi valide Han’ıyla bitirdik…” cümleleriyle tasvir etmiştir.
1960’lı yılların sonuna değin İstanbulluların seyir yerlerini içerisinde barındıran “Saraçhane” konaklarıyla da dikkat çekmiş ve eserlerde yer almıştır. Devrinin zengin ve tanınmış kişilerine ait bu konaklar arasında en bilinenleri Altunuçok Mehmed Ağa konağı ve Halid Ziya Uşaklıgil ailesinin konağı’dır. Saraçhane; tarih boyunca İstanbul’da yaşanan depremler ve yangınlardan sürekli etkilenmiş ve semtin fiziki ve sosyal yapısında büyük değişimler meydana gelmiştir. Bu yangın ve depremlerden Saraçhane Çarşısı da nasibini almış ve birkaç kez yeniden inşa edilmiştir. Bizans döneminden Cumhuriyet dönemine kadar İstanbul’un işlek trafik kavşağı ve yeşil alanını oluşturan bu semtte zamanla konaklar, esnaf ve ticarethaneler bölgesi vasfını kaybetmiş 1935-1938, 1940-1945 ve 1950-1956 yıllarındaki imar –yol yapım faaliyetlerinde birçok tarihi yapı yitip gitmiştir.
Bu tahrip ameliyesi sırasında asırlık çınarlar kesilmiş, Azebler Camii ve hamamı, Kırkçeşmeler, Sekbanbaşı Mescidi, Burmalı Mesid’in Sıbyan Mektebi, Firuz Ağa Mescidi, Saraçhane Karakolu binası, Revani Çelebi Camii, Cedid Beşir Ağa Medresesi, Ahmed Şemseddin Efendi Medresesi, Ebul Fazıl Mahmud Efendi Medresesi, Muhtesip Karagöz Camii ve hamamı, Hayriye Lisesi, Münir Paşa Konağı, Mimar Ayas Camii, Canfeda Kadın Sebili ve çeşmesi, Sunullah Efendi Sıbyan Mektebi, Hüsameddin bin Alaüddin Mektebi, Halil Paşa Camii, Çandarlı İbrahim Paşa Hamamı, Gürcü Mehmed Paşa çeşmesi, Su Terazisi ve Roma döneminin su kaynak ve aktarım ana merkezi bütünüyle tahrip edilmiş, Atatürk Bulvarı’nın genişletilme ve düzenleme çalışmasında H.Post’un planıyla birçok tarihi eser yok olmuştur. Bunların yanı sıra Şehzade Camii civarında yer alan yeniçerilere ait kışlalardan geriye kalan odalar ve semtin meşhur konaklarından bazıları da yıktırılmıştır.
Kuruluşundan itibaren sürekli imar ve değişim hamlelerine sahne olan Saraçhane Semti’nde bugün varlığı tespit edilebilinen 11 cami-mescid, 1 çarşı, 2 su terazisi, 3 sebil, 5 medrese, 3 hamam, 1 karakol binası, 8 çeşmeden geriye sadece 2 cami-mescid, 3 sıbyan mektebi, 4 medrese, 1 sebil ile 3 çeşme günümüze ulaşabilmiştir. Bu noktadan bakıldığında ilk Osmanlı semtindeki tahribatın boyutları daha iyi anlaşılmaktadır.
Kaynaklar:
Süleyman Faruk Göncüoğlu, İstanbul’un Fethi Sonrası Kurulan İlk Semt: “Saraçhane”, 2009.