Abdullah Gözaydın

Abdullah Gözaydın

Fatih'in Demokratik Geleceği
fatihten@gmail.com

MEHMET AKİF ERSOY Ailesinin Başına Gelenler..

20 Mart 2015 - 13:34


BİR TARİH YAZAN ECDADIMIZA İŞTE BU KADAR SAHİP ÇIKIYORUZ...

 

Mehmet Akif’e ailesine reva görülen hayatı hatırlatalım istedik. Kuru sevginin anlamsız olduğunu.

vefasızlığın yüzsüzlüğümüzle yüzleşemediğini görelim istedik. 

 

İstiklal Marşı Şairi, dava ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoy’un çocukları bütün hayatlarını büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde geçirerek göç ettiler bu dünyadan… 

İstiklal Marşı Şairi, fikir ve dava adamı Mehmet Akif Ersoy’un çocukları uzun yıllar yokluk ve sefalet içinde yaşadıktan sonra bu dünyadan göçtüler. 

Yıllardır şiirleri okunan, fikirleri savunulan ve örnek bir şahsiyet olarak gösterilen Mehmet Akif’in çocuklarına sahip çıkılmaması ise manidar bulunuyor. 

 

Mehmet Akif’in İsmet Hanım’la evliliğinden Cemile, Feride, Suad, Emin ve Tahir isimli beş çocuğu bulunuyordu. 

Mehmet Akif’in büyük oğlu Emin Ersoy askerlik görevini yaptığı sırada, koğuştaki arkadaşlarına Kur’an okuyup tefsir ettiği gerekçesiyle Divan-ı Harbe verildi. 

Tutuklanan Ersoy, çavuş arkadaşının yardımıyla askeri cezaevinden kaçarak, o dönemde Fransız manda yönetimindeki Kırıkhan’a kadar geldi. 

Kırıkhan’da yakalanan Ersoy ve arkadaşı Türkiye’ye iade edildi. Cezasını çeken talihsiz adam uzun yıllar yoksulluk içinde yaşadı. 

Bunalım içinde yaşadığı bir gün solcu yazar Çetin Altan’a kadar giderek yardım isteyen Emin Ersoy, olaydan kısa bir süre sonra Beşiktaş’ta bir kaldırımda ölü bulundu. 

 

Kızını evden atmaya kalktılar 

 

Babası Mehmet Akif’in emekli maaşıyla geçinen küçük kızı Suat Ersoy da 1991 yılında üzücü olaylarla karşılaştı. 

Kızları Ferda ve Selma Argon’la birlikte Beyoğlu’nda yaşayan Suat Hanım evden atılmak istendi. 

Bu üzücü olayın gazetelerde yer alması üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal, Suat Hanım’a Halkalı’da bir daire tahsis etti. 

Ancak ekonomik sıkıntılar ailenin yakasını bir türlü bırakmadı. 

Evini satmak zorunda kalan Suat Ersoy Hanım, Kadıköy’de Vakıflara ait döküntü ahşap bir eve taşındı. 

Suat Ersoy hanım bu evde zor günler yaşadıktan sonra yaşama veda etti. 

 

Cenazesinde kimse yoktu 

 

Mehmet Akif’in küçük oğlu Tahir Ersoy ise tercüman olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. 2000 yılında da karaciğer ve kalp yetmezliğinden vefat etti. Emekli maaşı yeterli olmadığı için Ankara’da SSK’ya bağlı bir hastanede tedavi edilen Ersoy, daha sonra İstanbul’a getirilerek, Esma Hatun Hastanesi’ne yatırıldı. Ancak hastalık iyice ilerlemiş olduğundan tedavi sonuç vermedi ve Tahir Ersoy hayata gözlerini kapadı. Tahir Ersoy’un cenaze törenine ise ne yazık ki çok az insan katıldı. 

 

İmdadına yetişemedik 

 

Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Ali İlmi Fani’nin Rıza Tevfik’e Mektupları” isimli kitapta Akif’in oğlu Emin Ersoy ile ilgili bir anekdot yer alıyor.

Akif’in yakın arkadaşlarından Ali İlmi Fani bir gün bir mektup alıyor.

Mektup Kırıkhan hapishanesinden geliyor.

Yazan Akif’in büyük oğlu Emin Ersoy’dur.

Akif’in Mısır’da yaşadığı bir dönemdir.

Kırıkhan ise o dönemde Fransız manda yönetimindeki Hatay’a bağlıdır.

Ali İlmi olayı şöyle anlatıyor: 

 

“Akif’in oğlunun başına gelen felaketten tabii haberimiz yok.

Bir gün elime Bereketzade Cemil Beye hitaben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. İmzaya baktım, ‘Kırıkhan hapishanesinde mevkuf Mehmet Akif Beyin mahdumu Emin.’ İçini okudum.

Diyor ki: ‘Kırklareli’nde vazife-i askeriyemi ifa ediyordum. Arapça bildiğim için ara sıra arkadaşlarıma Kur’an okur, ayetleri tefsir ederdim. Bu hareketim irtica mahiyetinde görüldü. Divan-ı Harb’e tevdi olundum ve tevkif edildim.

 

Tevkifhaneden şimdi benimle beraber bulunan çavuşumun delalet ve himmetiyle firar ettik.

İstanbul’a geldik, ordan bir vapura atladık. Mersin’e çıktık. Mersin’den yaya olarak Antakya’ya gelirken yoldaki karakolhanedeki jandarmaar halimizden şüphelendi, pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler.

Şimdi bizi Türkiye’ye iade edecekler. İmdadımıza yetişiniz.’ Maalesef imdatlarına yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş, kendileri de hududu aşmıştı. Bilmem ne ceza verecekler?

Akif Bey’e yazmadım. Çocuğunki divanece bir harekettir.

Asker koğuşunda Kur’an tefsir olunur mu?

Bugünki inkilab rejiminden bu derece gafletin manası ne?

Zavallı Akif Bey refikasıyla beraber kendi canlarının derdiyle uğraşırken yeni bir bela ile karşılaşıyor.

Kimbilir ne kadar müteessir olacak.”