Bir şeyler yazasım var; bir hikaye uydurasım ya da yaşanmış bir olayı cilalayıp fırınlayasım, bayat bir konuyu ısıtıp, kelimelerden bir iplikle yamalayıp, karşıma alıp eserime bakasım var. Ne zaman girsem mutlaka yazacak bir şeyler bulduğum çocukluğumdaki sokaklar, Anadolu kentleri, bozkırlar, tren istasyonları, kalabalık caddeler; hepsi kan revan. Hangi kapıyı açsam bir çocuk bakıyor yüzüme. İyi ki öldüm diyor, yoksa ellerim koptuktan sonra nasıl yaşardım? Ya enkazın altında sağ kalsaydım? Toz dolu ciğerlerimle son bir nefesle "Beni buradan çıkarın" diye bağırsaydım?
Sabaha karşı bir ilçe garında gözümü açınca gördüklerim, zihnimde bir yerde dosya halinde durur. Arada açar içinden biraz duygu alırım oradan. Ailelerinin elinden tutmuş çocuklar, hepsi ilk kez trene biniyor gibi heyecanlıdır. Kapının altından görünen rayların karanlığından, koca demir yığınının yeri göğü inleden düdük sesinden, gece ayazından; kalpleri kuş gibi çarpar, gözleri dolar gibi olur, annesinin elini iyice sıkar. Vagonda yürürken herkesin yüzüne tek tek bakar. Kapılar kapanır. Gözler camdan dışarı takılır. Hayata çocukça bakmak, içinde politika savaş strateji kaos olmayan bir bakmaktır. Böyle bir bakış arıyorum hatıralarımın arasında. Bir çocuk bakıyor bana. Vücudu paramparça. Tanrılar neden kurban istiyor diye soruyor. Yaşamak istiyordum, hiç trene binmedim, uzaklara dalmadım, annemin elini trene binerken değil, evimiz bombalanırken sımsıkı tuttum. Biz öldük, siz hikayelerinize devam edin diyor.
Bazen trende tekerlekli servis aracıyla bisküvi çikolata falan satılır. Üstü parlak kırmızı ambalajlı şekerli yiyeceklerle dolu araba tıngır mıngır yaklaşır. Çocuklar koltuktan çekinerek kafalarını uzatır. Oradaki her şeyi tek tek canları çeker, en lezzetlisini en kışkırtıcı olanı seçmek için saniyeleri vardır. Çabuk bitmeyecek kadar büyük olmalı öncelikle. Kararsız bakışlar annenin dürtmesiyle çözülür, alel acele birini kapar pençesiyle. Yemeye başladığı andan itibaren hayatla bağı kopar. Ah şu çikolatayı böyle ısırabilmek için beş saniyeliğine çocuk olsam. Böyle birkaç saniye arıyorum hatıralarımın arasında. Bir anda karşımda bir çocuk beliriyor. Bacakları kopmuş. Ben öldüm ama hala düşünüyorum: Neden bizim için de bir koç inmedi gökten? Bizim suçumuz neydi diyor. Birkaç zararlı şeker çikolata yiyip büyüyecektik. Beni neden parçaladı insanlar diye soruyor.
Poşetlere doldurulmuş sahipsiz uzuvlar gibi kanıyor, kokuşuyor, bozuluyor içimde hatıralar. Her şey yaralanıyor, kangren oluyor, kopuyor. Bir enkazın altında ölmeyi bekliyor hayaller. Toplu mezarlara gömülüyor insanlık onuru. Kutsallar, kutsal topraklar, kutsal taşlar yaşasın diye ölüyor insanlar. Dünya kurulalı beri hiçbir ilahi mesaj çocukları neden yaşatamıyor?
YORUMLAR