Kevser Çakır

Kevser Çakır

Hayata Dair Gözlemlerim
kevsercakir@gmail.com

Doksanlar ve sokaklar devam...

21 Kasım 2022 - 16:06

(yüksek dozda melankoli içerir)
O sokak ve arka sokak, bir de okula, bakkala, parka, tarla dediğimiz boş araziye giden yollar, hepsi her sabah aynıydı, akşamları da aynıydı. Hep aynı insanlar yaşardı. Pek kimse taşınmazdı. Arada düğünler olurdu.
Güzün apartman önlerinde turşu kazanları kaynar, odunlar kırılırdı, halılar yıkanır, yün çırpılırdı. Bizim hayatımızın heyecanı, bu günlerde sokakta oturan kadınların çayın yanına un kurabiyesi yapmaları kadardı.

Heyecan tanımı hayatımıza o kadar yabancıydı ki, biz sıkılmanın ne demek olduğunu bile bilmiyorduk. Her gün aynı oyunları oynuyorduk. Kış gelince gözümüz sokakta kalıyordu. Havalar ısınsa da aynı sıradan oyunlarımıza geri dönsek istiyorduk.
Çünkü ev küçüktü. Bir sobanın başında, aylarca oturuyorduk. Hiç koşmuyorduk. Koşmayı özlüyorduk. Sokak koşabildiğimiz yerdi. Koşmak özgürlük seviyemizdi.

Günlerden bir gün o sıradan sokakta bir hareketlilik oldu. Bir kız bağırarak ağlıyor, büyükler o yöne korkuyla koşuşuyor, çocukları diğer istikamete yönlendiriyorlardı. Anlaşılan bu an, çocuklara uygun bir an değildi. Peki o çocuğun orada işi neydi?

Çok geçmeden benzer kontrolsüz ağlamalar büyüklerden de duyulmaya başladı. Kalbim neredeyse yerinden çıkacaktı.

Saatler sonra bizden biraz büyük bir çocuk yanımıza koşarak geldi. Yüzü bir ölünün yüzü gibi ifadesizdi. Ağlayan çocuğun annesinin intiharını detay detay anlatıyordu. Hepimiz bu olayın içindeydik, yaşıyorduk; kapıyı çalıyorduk çalıyorduk kimse açmıyordu. Sokakta saatlerce bekliyorduk. Annemiz çarşıya gitti sanıyorduk. Sonra abimiz gelip balkona tırmanıyordu. Tülbent, su borusu, ambulans, çıplak ayaklar...

Tülbent mi? Pullu beyaz ince o şey? Zihnim telaşla onu su borusundan çözüyordu, kadın yaşamaya devam ediyordu, kızına sarılıyordu ve okula gönderiyordu. Olması gereken buydu.

O, filmlerdeki vahşi objelerden biri değildi. Bir silah, bir bıçak, kılıç, sopa, gürz, orak değildi. O, tülbentti. Annemin kenarını rengarenk tığladığı, pamuklu mermerşah tül gibi yarı transparan zarif bir şeydi; mis gibi anne kokan...

O gece yatağa uzandım. Hiç unutmuyorum. Zaman bir noktada takılmış bir video kaseti gibi binlerce kez gözümün önünde aynı sahneyi ve sesi tekrar ediyordu. Arkadaşımızdı o kız. Ambulansın peşinden koşmak istiyordu. Onu zaptetmeye çalışan adamın kolları arasında bir kuş gibi çırpınıyordu.

Sonra bir gün kapılarına bir kamyon geldi. Eşyalar yüklendi. Acıyı sönmeyecek bir kor gibi bu höyüğe gömüp gittiler.

Yaşamak; biraz da, sönmeyen korlar ve üzerine atılan topraklardır...

YORUMLAR

  • 0 Yorum