Bin kere de görsek, her seferinde hayretlere düşürüyor insanı kar yağışı. Öyle yorgun, aheste aheste iniyorlar yere, geçmişten geliyorlarmış gibi.
Herkesin çocukluğunu bilen ak sakallı hikayeci dede gibi, yüzyıllardır atmosferde aynı devridaimi sürdüren yaşlı yorgun bir değirmen gibi, hep eskileri hatırlatıp duyguları karıştıran ürperten bir hayalet ordusu gibi. Bilge ve olgun bir halleri var, telaşsızlar. Kısacık yaşıyorlar, yol alıyorlar, güzellikleriyle arz-ı endam ediyor, toprağa dönüp yok olup gidiyorlar.
Çocukluğumuzda zihnimize kazınmış kartpostallardan mıdır, hepimizin çizdiği o çam ağaçlı dere kenarındaki küçük dağ evinin hayalinden midir bilmem, kar apartmanlar arasında biraz yakışıksız, tuhaf duruyor. Ayaklarım beni bahçesi olan evlerin ıssız sokaklarına götürüyor bu yüzden. Hayalimdeki o sobalı evi arıyorum. Kurum yağmış yerlere, is kokusu, kül ve ayaz.
Bahçe kapısından bir kadın çıkıyor. Kar botu, kaşe manto falan giymeyen, kolay kolay üşümeyen kadınlardan. Güçlü kollarıyla iki kovayı döküyor tenekeye. Kara lastiklerle gacır gucur yürüyor evine. Çocuklar bağıra çağıra eğleniyorlar, oradan bir köpek geçiyor, yaşlı adam küçük pencereden sokağa bakıyor: "Bir zamanlar ben de..." der gibi ve sanki ekliyor: "Bir gün siz de..." Sahne tamamlanıyor.
Kış pencerelerde bir kartpostal, gelecekteki kendimize gönderiyoruz onu, altına bir not; "Ne güzel bir gündü..."
YORUMLAR