Mevsimlik açıyorlar renk renk, kısa ömürlüler. Bir zaman sonra ölmeye başlıyorlar. Renkler donuklaşıyor; kırmızıları turuncuları bir ölüm grisi sarıyor, sonra toprağa düşüyorlar.
Ne koku kalıyor ne temaşa. Onların döküldüğü yerlerden olgun meyveler bitiyor. Bir yaşam-ölüm çıkmazında büyüyen yaşlanan ağaçlar gibi, mutluluğu anlık hissedip kaybediyoruz.
Hüzün de toprağa benziyor. Kocaman bir mezarlık sanki. Doğan büyüyen gülen insanlar, yapraklar ve çiçekler hepsi toprağa düşüyor ve ona dönüşüyor. Hepsi aynı renk oluyor o zaman.
Köklerimiz orada bizim de, ağaçlar gibi. Bu yüzden galiba hüzünlü şarkılar, şiirler daha kalıcı ve gerçekçi. Mutlu şeyleri bir süre sonra hatırladığımızda yine hüzünleniyoruz. Toprak olmuş güzel bir yüz gibi.
Her şey toprağa dönüyor ve hüzünlü bir şey oluyor her duygu da.
Mahallede küçük bir oğlan var. Beni görünce erkeklikten taviz verip koşup sarılıyor sımsıkı. Bi müddet öyle duruyoruz.
Geçen yıl sabahları okula ben götürüyordum. Bazen ısrar kıyamet acılı kraker ya da ağzı maviye boyayan iğrenç şekerlerden alıyordum. Bir de yol boyu benim oğlumla o, üçümüz robot yürüyüşü yapıyorduk.
Üzgün robot yürüyüşü, uykulu robot yürüyüşü, sinirli robot yürüyüşü, koşan robot, yan giden robot, geri geri giden robot...
Bir gün yerler çok buzluydu, büyük robot nerdeyse yeri öpüyordu ki, küçük robotlar onu tuttu. Bu rezil anlar bile hüzünlendiriyor bir süre sonra insanı. Çiçeklerini döken bir ağaç gibi bakıyorsun o zaman uzaklara...
YORUMLAR