Gazeteci, spor yazarı ve sinema eleştirmeni Uğur Vardan, ülkemiz insanını sokağa döken, -dünya üçüncüsü olduğumuz- dünya kupasını hatırlamıyor madem, biz de hangi mekânlarda izlendiğini hatırlamadığımızı itiraf edelim.
Özetle ‘zaman ve mekân’ algısı arasındaki tercihini mekânlardan yana yapan biri olacak karşınızda. Söylenenlerden daha çok söylenemeyenlerin peşinde gidecek ve elbette sizin de ne düşündüğünüzü çok merak edeceğiz. En eski anılarımda -Balat muhitinde- bir Prizrenli olmanın matah bir şey olmadığını hatırlıyorum.
Bu muhite gelen muhacirler, para kazanmaya başladıklarında Yeşilköy, Bakırköy gibi muhitlere taşınıyorlar. Lonca muhitinde yıllar yılı bakkal işleten Saffet Ağabey örneğin…
Gedik paşa’ da ayakkabı imal eden Rafet Ağabey mesela…
Yeşilköy Rene Parkta Onlarla sabah yürüyüşünde karşılaşma ihtimalini seviyorum bir süre.
Trene kaçak atlayıp gittiğimiz Florya plajları elbette çok güzeldi. ‘Gardırop ya da Kabin’ arasında, sürekli ‘Gardırop’ denilen ama aslında sadece bir ‘Elbise Askısı’ olan şıkkı seçmek bir hayli can sıkıyor, gücümüze gidiyor böyle yaşamak.
Ve sonra sadece gül çalmak için çıktığımız yolculuklar. Balat muhitinde -Vita yağı tenekelerine konulan- sardunya çiçeğinden ibaret içler acısı durumumuz, burada, Yeşilköy muhitinde, bahçesinde gül bulunduran insanların varlığını görünce, şaşkınlığa dönüşüyor. Bir büyük hınçla koparmak istiyoruz. Sen misin böyle düşünen? Hınç almak isteyen? “Gülü seven dikenine katlanır” yeni hikâyeden başlığımız olsun, daha yeni başladık arkadaşlar.
Elbette bir takım atraksiyonlar içine girecek ve en önemlisi o zamanki adı ‘Yüce Tarla’ olan Zuhurat Baba muhitinde Şöhretler Turnuvalarında boy göstermeye çalışacağız.
“Evet, bir oyunla başladı bütün hikâye. Ne başı, ne sonu belli değil, yaşamadığım günlerin hesabını kime soracağım belli değil.”
GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR
Her seferinde elimize batan, canımızı acıtan, tenimizden kan çıkartan güller yetmiyormuş gibi bir başka gezide -Çınar Otelinin ön tarafındaki kayalıklarda- ölümden dönüyoruz. Otelin önünde futbol oynanan alanda kurtlarımızı dökmüş, kayalıklardan denize girebilmek için acele ediyoruz diye düşünün.
Futbol müsabakalarında görece kısıtlı yetenekleri olan Fadil, hepimizden önce davranıyor. Besbelli ki suya ilk önce o atlayacak. ‘Bir, iki’ derken üçüncü kayalar da aşılıyor ve sonra suya bırakıyor kendisini. ‘Aman Allah’ım’ diyoruz hep birlikte. Kan gölü oldu deniz. Neden sonra sığ olan bir denize balıklama atlamanın hiç de iyi bir şey olmadığını öğreniyoruz.
Çok benzeri bir şeyi daha bir yüksek yerden yapanlar, yapmayı deneyenler arasında çok fazla omurilik felci geçiren insan vardır belki bilirsiniz. Yıllar yıllar sonra Omurilik Felci Derneği’nin yanında ‘Panik Atak Dostları Derneği’ çalışmalarına katılıyoruz. Burada uzman psikiyatr ve psikologlar var. Onların söylediğine göre yaşamın hiçbir garantisi yok.
Hiçbir şey için tedbir alamıyorsunuz. Bazı şeylerden tırstınız ve -pısırık bir çocukluktan sonra- yetişkinlikte de bir hayli tedbirli oldunuz diyelim. Size garanti veriyorum kadınlarla ilişkiniz sizin istediğiniz, beklentide olduğunuz bir düzeyde seyretmeyecek. Ve siz şimdi psikolojik rahatsızlıklardan rahatsızlık beğenecek biri olup, çıkacaksınız.
"İnsanların etraflarında yarattıkları bütün mesafelerin nedeni bu korkudur. Kendilerini başka hiç kimsenin giremeyeceği evlere kapatırlar ve ancak orada bir dereceye kadar güvende hissederler. Hırsız korkusu yalnızca soyulma korkusu değildir."
YORUMLAR