Prof. Dr. Nevzat Gözaydın

Prof. Dr. Nevzat Gözaydın

EDEBİYAT DEFTERİ DÜNYAMIZIN HALLERİ
ngozaydin@fatihhaber.com

Avrupa Birliği ülkelerine göçün 50. yılında..

12 Kasım 2016 - 16:19


Çağdaş Edebiyatımız Almancada -I

PROF. DR. NEVZAT GÖZAYDIN

 

İnsanlığın bir türlü önüne geçemediği büyük savaşlar ülkelerin

çok önemli ölçülerde zarara uğramalarına, bunun yanında milyonlarca

eğitilmiş ve yetişkin insanın ölümüne yol açmıştır. Geçen

yüzyılda yaşanan her iki dünya savaşının acı sonuçları bu gerçeği bir kez

daha savaştan kurtulanlara göstermiştir. Özellikle Avrupa topraklarında altı

yıl süren (1939-1945) İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan iki bloklu ülkeler

arasındaki soğuk savaştan bütün Avrupa ülkeleri zarar görmüştür. Savaş

sonrasında hem maddi hem manevi bir çöküşü bütün toplumca yaşayan Batı

Avrupa ülkelerinin, en başta Batı Almanya olmak üzere yardımına koşan

ABD yönetimleri, Doğu Blok’ta yer alan ülkelere karşı çeşitli yardımlarla Batı

Avrupa ülkelerini yeniden ayağa kaldırmayı ilke olarak benimsemişlerdir.

Bu politikanın doğal sonucu olarak öncelik sanayi yatırımlarına verilmiş;

inşaat, maden, otomotiv, enerji vb. yatırım alanları çekici duruma getirilmek

istenmiştir. Makineleşmenin, otomasyonun yanı başında da özellikle bedene

dayalı iş gücüne büyük ihtiyaç duyulmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sırasındaki iş gücünü oluşturan erkek nüfusun

büyük ölçüde yok olması veya yüz binlercesinin sakat kalması yüzünden,

ihtiyaç duyulan iş gücü açığının Akdeniz ülkelerinden sağlanması gündeme

gelmiştir. Amerikalı ve Alman yöneticiler kurulan firmalarda 1950’li yıllardan

itibaren İtalya, İspanya ve Yunanistan’dan işçi getirtmişlerdir. Ancak istenilen

kısa vadede hızlı bir kalkınmadır. Oysa bu ülkelerin işçileri de savaşı yaşamış,

sıkıntılarını geçirmiş babaların çocuklarıdır ve işe kendilerini yeteri kadar

vermemektedirler. Bunun üzerine savaşmamış bir ülkeden, Türkiye’den de

genç iş gücü istenmesine karar verilmiştir.

Türkiye’den gelecek işçilerin Batı ülkeleriyle aralarında büyük çatışma

konularının ortaya çıkacağı hiç düşünülmemiştir. Diliyle, diniyle, kültürüyle,

Çağdaş Edebiyatımız Almancada -I

PROF. DR. NEVZAT GÖZAYDIN

387

İ

-Avrupa Birliği ülkelerine göçün 50. yılında...-

gelenekleriyle ve günlük yaşantılarıyla çok farklı iki kültür, iki yaşayış

karşı karşıya geleceklerdir ve bu durum ancak elli yıl sonra acı sonuçlarıyla

karşılaşınca, daha da büyük sıkıntılara yol açacaktır.

Türkiye’deki işsizliğin yoğun olduğu bölgelerden seçilen genç ve

sağlıklı işçilerin kitleler hâlinde Almanya’ya gönderilmesinin 1962 yılından

başlayarak giderek moda olduğunu da belirtelim. Yasal yollardan giden ilk

kafilelerde on binlerce Anadolu çocuğu zenginleşme umuduyla yol alırken,

karşılarına nelerin çıkacağını hiçbiri tahmin bile edemiyordu. Buna karşılık

Alman toplumu da gelenlerin kim olduğunu, dil ve kültür yapılarının hangi

ölçülerde kendilerine benzediğini bilmiyordu. Kendi içindeki sorunlar yüzünden

Almanya dış dünyaya, hele de Türkiye’ye bakma zamanı bulamamıştı.

Elli yıllık bir göç hikâyesinin ilk yirmi otuz yılı kişilerin birbirini

tanımasıyla geçti. Ancak 1990’lı yıllardan sonra Türkiye diliyle, kültürüyle,

diniyle, gelenekleriyle Almanya toplumu tarafından önemli ölçüde dikkate

alınıp birtakım ciddi çalışmalara başlanabildi. İşte bu başarılı çalışmaların

başında da çağdaş yazarlarımızın eserlerinin hızlı bir biçimde Almancaya

çevrilmesi ve yayımlanması gelmektedir. Türk dilinin önemli eserleri hakkında

yapılan araştırmalar veya bu eserlerin çevirileri hakkında daha önceki Türk

Dili sayılarında bazı bilgiler aktarmıştım. Özellikle 1900’lü yıllara kadar

olan eserlerle ilgili bu notlarımda daha çok Türk edebiyatının başlangıcına

ilişkin eserlerin çevrildiğini de belirtmiştim.1

 Bu yazımda ise daha çok 1910

ve sonrasının yazarları ile günümüzün yazarları üzerinde durmak istiyorum.

Çevirilen eserlere geçmeden önce bir noktanın da altını çizmek gerekir.

Türk dilinden yapılan ilk çevirilere baktığımız zaman en önemli rolleri

Türkoloji alanında ün sahibi imzaların oynadığını görüyoruz. Akademik

kariyer sahibi olan bu çevirmenler arasında Otto Spies, Hans Joachim

Kissling, Herbert W. Duda, Franz Taeschner, Horst Wilfried Brands, Annemarie

Schimmel, Klaus Detlev-Wannig, Klaus Liebe-Harkort vb. ön sıralarda

yer almaktadırlar. Özellikle 1980 sonrası çevirmenlerin sayısının çevrilen

romanların sayısına paralel olarak bir hayli arttığını da görüyoruz. Bazı çevirmenlerin

sadece bir yazarın romanlarında ağırlığı olduğunu belirlediğimiz

gibi, bazen de ayrı ayrı çevirmenlerin kitaplarda imzaları bulunuyor.

Çağdaş edebiyatımızın bugün bile rahatlıkla okunan klasikleri arasında

1

 bk. Türk Dili, S.: 644, Ağustos 2005; S.: 646, Ekim 2005; S.: 661, Ocak 2007; S.: 663, Mart 2007.

388

TÜRK

DİLİ

yer alan Halide Edip Adıvar’ın ilk romanlarından Yeni Turan (1912) Das neue

Turan başlığıyla 1916’da ve Friedrich Schrader imzasıyla (Weimar, Gustav

Kiepenhauer Verlag, 107 s.) yayımlanmıştır. Ateşten Gömlek (1922) hemen bir

yıl sonra Heinrich Donn eliyle Das Flammenhemd adıyla çıkmıştır (Wien-Berlin,

273 s.). Aradan yaklaşık seksen yıl geçtikten sonra önce İngilizcesi okuyucuya

ulaştırılan Sinekli Bakkal (1936) bu dilden Almancaya Renate Orth-Guttmann

tarafından 2008 yılında çevirilmiştir: Die Tochter des Schattenspielers (Manesse

Bibliothek der Weltliteratür, 592 s.) ve sonuna da Feridun Zaimoğlu bir yorum

eklemiştir.

Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi 1923 sonrasında da edebiyatımızın

ön sıralarında yer alan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın üç eserinin çevirildiğini

görüyoruz. Mutallaka (Boşanmış kadın) önce bu adla yayımlanmışken (1898)

sonraki baskılarda adı Evlat Hatırı olarak değiştirilmiştir (Die Geschiedene).

Eseri çeviren Imhoff Pascha’dır (1907). Mürebbiye (1899) aynı kalem tarafından

aynı yıl çevrilmiştir (Die Erzieherin). Yazarımızın Şıpsevdi’si (1911) ise Muhsine

Hanım eliyle çevrilmiş olup adı Der liebeskranke Bey (Berlin, 1917).

Türk dilini en iyi kullanan yazarlar arasında sayılan ünlü romancımız

Reşat Nuri Güntekin’in yeni bir dönemi başlatan Çalıkuşu (1922) Max Schulz

imzasıyla ve Der Zaunkönig adıyla okuyucuyla buluşmuştur (Leipzig, A. H.

Payne Verlag, 1942, 440 s.).

Ahmet Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi (1933) yine son yıllarda Beatrix

Caner eliyle ve Frankfurter Reisebericht başlığı altında yayımlanmıştır (Frankfurt,

Literaturca Verlag, 2008, 200 s.).

Türk Dil Kurumunun kurucu üyeleri arasında bulunan Yakup Kadri

Karaosmanoğlu Cumhuriyet Dönemimizin klasikleri içinde sayılır. Alman

diline en çok çevrilen yazarlardandır. Kadınlık ve Kadınlarımız (1923) hemen

aynı yıl içinde Eine Weibergeschichte und andere Novellen von Yakup Kadri adıyla

Türkolog Prof. Dr. Herbert W. Duda tarafından çevrilmiştir (Leipzig, Hans

Lohmann Verlag, 1923). Bu eseri Yaban (1932) izlemiştir. Max Schultz’un Der

Fremdling başlığıyla 1939 yılında Leipzig’de yayımlanan kitabın (A. H. Payne

Verlag) yeni baskısı 1988 yılında yapılmıştır (Frankfurt a. M., Suhrkamp Verlag,

300 s.). Yakup K. Karaosmanoğlu’nun hikâyelerinden seçmeler ise Madur

(Mağdur??) başlığıyla Münih Üniversitesi Türkoloji Bölümünün Başkanı Prof.

Dr. Hans Joachim Kissling eliyle çevrilmiştir (Bonn, Europäische Bücherei,

389

TÜRK

DİLİ

1958, 167 s.). Nur Baba (1922) bir başka Türkolog Prof. Dr. Annemarie Schimmel

tarafından Almancaya kazandırılmıştır: Flämme und Falter (Gummersbach,

1947, yeni baskı Köln, Diederichs Verlag, 1986, 208 s.). Aynı cilt içinde

Erenlerin Bağından (1922) ise Aus dem Garten der Weisen adıyla yer almıştır.

Peyami Safa’nın en ünlü iki romanı da Almancaya çevrilmiştir. Önce FatihHarbiye

(1931) adlı eseri Bonn’da görev yapan ünlü Türkolog Prof. Dr. Otto

Spies, bu iki semt adını Alman okuyucu için pek bir şey ifade etmeyeceğini

bildiğinden, romanın konusunu belirten bir ad ile Zwischen Ost und West /

Doğu ve Batı Arasında/ adıyla 1943 yılında yayımlanan esere bir açıklayıcı giriş

yazısı eklemiştir. Ancak çeviriyi Otto Baxa yapmıştır (Leipzig, Payne Verlag).

Dört yıl sonra Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930) Prof. Dr. Hans J. Kissling

tarafından Saal 9 für äussere Krankheiten başlığıyla yayın dünyasında yerini

almıştır (Gummersbach, 1947, 136 s.).

Türk Kukla Tiyatrosu başlıklı Almanca eseriyle Türkolojiye önemli bir

katkı sağlayan Prof. Dr. Otto Spies’in Almanca çeviri çalışmalarının birisi de

Müfide Ferit Tek’in Affolunmayan Günah başlığını taşıyan ve ne yazık ki Türkçe

olarak hiç yayımlanma şansı bulamayan eseridir. Almancası Die unverzeihliche

Sünde başlığını taşımakta olup Krefeld’de çıkmıştır.2

 (Gustav-Hohns Verlag,

1934, 170 s.)

Türk klasiklerinin en önemli yazarlarından olan Halit Ziya Uşaklıgil'den

yapılan iki çeviri bulunmaktadır. Bir Ölünün Hatıra Defteri (1892) bir hayli eskidir

ve Habib Edib tarafından çevrilmiştir: Das Tagebuch eines Toten (Berlin,

Verlag “der neuen Orient”, 1918, 150 s.). İkinci kitabı Aşk-ı Memnu (1900) ise

Wolfgang Riemann eliyle Verbotene Liebe başlığıyla okuyucuya sunulmuştur

(Zürich, Unionsverlag, 2007, 480 s.).

Birinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Osmanlı Devleti ile

ilgili konularda ağırlıklı olarak gerçekleşen Türk-Alman ilişkileri içinde Türk

yazarları ve şairlerinin eserleri yoğun ilgi görmüştür. Bunlar arasında Ahmet

Hikmet Müftüoğlu’nun da dört eseriyle tanındığını biliyoruz. Haristan ve Gülistan

(1901) Friedrich Schrader tarafından Haristan und Gülistan oder Dornenhang

und Rosenhain başlığıyla çevrilmiştir (Berlin, Mayer-Müller Verlag, 1917).

2

 Almanca kitabın yayın tarihini Behçet Necatigil’in eserinde 1933 olarak görüyoruz: Edebiyatımızda

İsimler Sözlüğü, 22. baskı, Ekim 2004, İstanbul, s. 398.

390

TÜRK

DİLİ

İkinci eser Türkische Frauen /Türk Kadınları/yine Fr. Schrader’in dipnotlarıyla

ve gerekli açıklamalarıyla zenginleştirilmiş olarak ünlü Türkische Bibliothek

dizisinde yayımlanmıştır (Berlin, Mayer-Müller Verlag, 1907, IX-64 s.).

Türk edebiyatında İstanbul konusu açılınca ilk akla gelenler arasında

bulunan Abdülhak Şinasi Hisar’ın en ünlü kitabı Fahim Bey ve Biz dönemin

hükûmeti tarafından konulmuş olan edebiyat ödülünü 1942’de almıştır. Kitap

Almancaya çevirilirken adı (Bizim İyi Fahim Bey’imiz) Unser guter Fahim Bey

olmuştur. Çevireni F. von Rummel’dir (Den Haag, 1954).

A. Ş. Hisar ile bir yıl arayla yaşıt sayılabilen İzzet Melih Devrim’in de bir

piyesi Leyla (1912) yayımlandıktan hemen sonra Erich Oesterheld tarafından

çevrilmiştir. Çeviren ayrıca bir önsöz eklemiş, gerekli gördüğü açıklamaları

yaparak esere zenginlik kazandırmıştır (Berlin, 1913-1914).

İstanbul Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı öğretim üyesi olan Prof. Dr.

Ahmet Hamdi Tanpınar, ortaya koyduğu eserlerle kendisinden sonraki

kuşaklar arasında da tartışılması, eleştirilmesi ve değerlendirilmesi sürdürü-

len önemli bir yazarımızdır. Onun üç kitabı Alman okuyucuya ulaşmıştır.

Önce Yaz Yağmuru (1955) Beatrix Caner tarafından Sommerregen başlığı ile

yayımlanmıştır (Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2001, 180 s.). Saatleri Ayarlama

Enstitüsü (1962) ise Münih’te CarI Hauser Verlag yayını olarak çıkmıştır:

Uhrenstellinstitut (2008). Çeviriyi Gerhard Meier yapmış, kitabın sonuna ise

Dr. Mark Kirchner bir değerlendirme yazısı eklemiştir. Tanpınar’ın Huzur

(1949) adlı eseri de Christoph Neumann tarafından çevrilmiş olup sonundaki

değerlendirmeyi Wolfgang Günter Lerch kaleme almıştır (Zürich, Unionsverlag,

2008, 576 s.).

Son yıllarda Zürih’teki Unionsverlag’ın Türk dilinden yapılan çevirilere

önemli ölçüde yer verdiğini görüyoruz. Bu çevirilerden biri de Memduh

Şevket Esendal’a aittir. Ayaşlı ve Kiracıları (1934) CarI Koss tarafından Herr

Ayaşlı und seine Mieter başlığı ile çevrilmiş, 2009 yılında da yayımlanmıştır.

Aynı yayın evi Sabahattin Ali’den de bir çeviri basmıştır. İçimizdeki Şeytan’ı

(1940) Ute Birgi-Knellesse çevirmiştir: Der Dämonen in uns (Zürich, 2007, 352

s.). Anadolu’yu konu edinen hikâyelerinin bir bölümü olan Kağnı (1936) Der

Ochsenkarren adı altında, Peter Sindlinger ile Hülya Wicher’in ortak çevirisi

olarak yayımlanmıştır (Nürtingen, Sindlinger-Buchartz Verlag, 1991, 106 s.).

Son çeviri ise Kürk Mantolu Madonna’dır (1943) ve çeviriyi Ute Birgi yapmıştır:

391

TÜRK

DİLİ

Die Madonna im Pelzmantel, (Dorlemann Verlag, 2008).

Sözü hikâyecilerimizden açmışken önde gelen yazarlarımızdan Sait Faik

Abasıyanık’a da bakmamız gerekmektedir. Onun çeşitli hikâyeleri değişik antolojilerde,

süreli yayınlar içinde Almancaya aktarılmıştır. Bazı kitapları ise

ad değişiklikleriyle çevrilmiştir. Şimdilik dört kitabını şöylece sıralayabiliriz:

Ein Lastkahn namens Leben, Monika Carbe ile Enis Gülegen’in ortak çevirisidir

(Frankfurt a. M., Dipa Verlag, 1991, 200 s. ve daha sonra Zürich, Unionsverlag,

1996, 224 s.). Aynı yıl Helga-Dağyeli-Bohne’nin Ein Punkt auf der Landkarte

başlığı ile çevirdiği hikâyeleri çıkmıştır (Frankfurt a. M., Dağyeli Verlag,

1991, 256 s.). Abasıyanık’ın Kayıp Aranıyor (1953) ise yine yukarıda adlarını

verdiğim iki yazarın ortak çevirisi olarak yayımlanmıştır: Verschollener gesucht

(Frankfurt a. M., Dipa Verlag, 1993, 224 s.). Son eseri ise Semaver (1936) aynı

çevirmenlerindir ve Samover adıyla aynı yayın evi tarafından bastırılmıştır.

Hikâyecilerimizden Aziz Nesin’in de Alman okuyucu tarafından çok

okunduğunu, çevirilen kitap ve hikâyelerin sayısına bakarak söylemek

mümkündür. Bunların bir bölümünün Almanca başlıklarının Türkçe orijinal

başlıklarıyla bir ilgisi yoktur. Alman okuyucunun ilgisini çekmek amacıyla

değiştirilmiş olan başlıklar altında hikâyeler bir araya getirilmiştir. Söz gelimi,

Der unheilige Hodcha yirmi altı hikâyeden oluşur ve Sepp Finger eliyle gün

ışığına çıkmıştır (Wien, Paul Neff Verlag, 1962 ve München, Goldmann Verlag,

1964). Die Nacht mit dem Verrückten ise Toma Topolov eliyle çevrilmiştir

(Berlin, Eulenspiegel Verlag, 1964). Zübük ise Die skandalösen Geschichten vom

türkischen Erzgauner Zübük adıyla Herbert Melzig tarafından ortaya konmuştur

(Leipzig, Rütten-Loening Verlag, 1965). Gol Kralı Sait Hopsait de sadece Der

Fussballkönig başlığı altında Berlin’de 1968 yılında yayımlanmıştır. Aynı çevirmen

bir başka kitabı Zwischen Bosporus und Anatolien başlığıyla vermiş ve

1975’te kitap okuyucuyla buluşmuştur. Bunu Bir Koltuk Nasıl Devrilir? (1961)

çevirisi izlemiştir. Çevirmen Brigitte Schreiber-Grabitz olup başlık Wie bereitet

man einen Umsturz vor?’dur (Berlin, 1977). Aynı çevirmen bir yıl sonra politik

hikâyeleri Ein Schiff namens Demokratie’de toplamıştır (Berlin). Bu eser 1984

yılında doksan dakikalık ses kasetleriyle birlikte yeniden yayımlanmıştır

(Berlin, Ikoo Verlag). Tek Yol’u (1978) aynı çevirmen Der einzige Weg adıyla

bastırmıştır (Berlin, Ikoo Verlag, 1981). Ayrıca yirmi üç hikâyeyi de Almancaya

aktaran çevirmen Wir leben im 20. Jahrhundert başlığını koymuştur (Berlin, Ikoo

392

TÜRK

DİLİ

Verlag, 1983). Aynı çevirmen Kemal Kurtoğlu ile ortak çevirisi Fil Hamdi (1955)

olup adı Wie Elefanten-Hamdi verhaftet wurde? biçiminde değiştirilmiştir (Berlin,

Ikoo Verlag; 1984). Yazarın Böyle Gelmiş Böyle Gitmez / Yolun Başı: I (l966)

aynı çevirmenin ve aynı yayın evinin 1985 yılı yayınıdır. So geht es nicht weiter/

Der Weg beginnt: Teil. 1. İki yıl sonra aynı çevirmen on bir hikâyeden oluşan

Heimatfilm başlığıyla aynı yerde yayımlamıştır. Aziz Nesin im Gespräch onunla

farklı konularda yapılan bir söyleşidir. Değişik hikâyelerin yer aldığı Umleitung,

Brigitte Schraiber-Grabitz eliyle çevrilmiştir (Berlin, Ikoo Verlag, 1988).

Eseri yayına hazırlayarak işleyenler Helmut Essinger, Onur Kula ile Necati

Mert ‘tir (Saarbrücken, Die Brücke Verlag, 1993). Berlin’deki yayın evi başka

bir kitabı daha okuyucuya ulaştırır: Bülbül Yuvası Evler (1968), Die Hauser am

Nachtigallenhain başlığıyla 1995’te çıkar. Bir yıl sonra Surname (1976) adında

biraz değişiklik yapılarak Surname. Man bittet zum Galgen başlığıyla ve Gisela

Kraft ile Semiramis Aydınlık imzalarıyla yayımlanır (Zürich, Unionsverlag;

1996). Damda Deli Var (1956) Yüksel Pazarkaya’nın çevirisiyle ve Ein Verrückter

auf dem Dach adı altında okuyucuya ulaşır (München, Beck Verlag, 1996).

Türk dilinin güzelliklerini değişik türdeki eserlerinde sergileyen,

edebiyatımıza önemli katkılarda bulunan Haldun Taner’den üç kitabın

çevrildiğini görüyoruz. Hikâyelerinin bir bölümü Lachend sterben başlığı

altında Cornelius Bischoff tarafından çevrilmiştir (Berlin, Express Verlag,

1984). Bir yıl sonra onun ünlü tiyatrosu Keşanlı Ali Destanı (1964, 1979) da Die

Ballade von Ali aus Keşan yine C. Bischoff’un gayretleriyle Alman okuyucuya

ulaşır (Frankfurt a. M., Dağyeli Verlag). İki dilli olarak Yüksel Pazarkaya’nın

hazırladığı eserin adı Allegro ma non Troppo’dur (Erlangen, Sardes Verlag,

2008). Ayrıca Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (1964) tiyatro eserinin bir

ara Köln şehrinde Arkadaş Theater’da Meral Ülgen’in rejisi altında sahneye

konduğunu da belirtelim.

Orhan Kemal’in birçok hikâyesi antolojilerde yer almasının ve hatta

süreli yayınlarda çıkmasının yanı sıra sadece kitap olarak Murtaza’sı (1952,

genişletilmiş baskı 1969) Kemal Kozanoğlu’nun iş birliğiyle Carl Koss

tarafından Murtaza oder das Pflichtbewusstsein des kleinen Mannes başlığıyla

çevrilmiştir (Berlin, Ararat Verlag, 1981).

Son yıllarda Türk resim sanatı tarihinde özel bir yer tutmayı başaran

Mustafa Aslıer Stuttgart’taki öğrencilik yıllarında Necati Cumalı’nın bir

393

TÜRK

DİLİ

şiirini Almancaya çevirdikten sonra onu çizgileriyle süslemiş, Karakolda/ Auf

der Wache başlığıyla kendisi kısıtlı imkânlarıyla bastırmıştır (Stuttgart, 1957,

12 s.). Yazarımızın Nalınlar (1969) adlı tiyatro eseri ise Holzpantinen olarak

Cornelius Bischoff tarafından çevrilmiştir (Ankara, Kültür Bak. Yayını, 1993,

125 s.)

Türk şiirinin çevirilerine geçmişken öncelikle Orhan Veli Kanık’tan

yapılan çevirilere değinmek gerekir. Elimizde her ikisi de iki dilli (Türkçe/Almanca)

olarak yayımlanan kitapları şunlardır: Garip/Fremdartig, çevireni Yüksel

Pazarkaya olup Frankfurt a.M.’de basılmıştır (Dağyeli Verlag, 1985, 244

s.). Poesie yine adı geçen tarafından çevrilmiştir. Yayına hazırlayan ise Hans

Magnus Enzensberg olarak belirtilmiştir (Frankfurt a. M., Suhrkamp Verlag,

1966,144 s.).

Türk dilinin ses bayrağını yıllarca dalgalandıran Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan

alınan değişik şiirlerin bir bölümü Gisela Kraft eliyle Komm endlich her nach

Anatolien başlığıyla çevrilmiştir (Berlin Harran Verlag, 1981, 80 s.). Aynı çevirmen

başka şiirleri de Brot und Taube adı altında Berlin’de bastırmıştır (Verlag

Volk und Welt, 1984, 162 s.). Taş Güvercin/Steintaube başlıklı şiir kitabı ise

Nevfel Cumart çevirisiyle okuyucuya ulaşmıştır (Zürich, Unionsverlag, 1999,

137 s.).

İki dilli olarak çıkan kitapların son yıllarda Türk diline ve edebiyatına

olan ilgiyi giderek artırdığını görüyoruz. Bu şekilde basılan kitaplar sadece

Alman okuyuculara değil, Almanya, İsviçre ve Avusturya’da yıllardan beri

çalışan Türk vatandaşlarının ve onların oralarda öğrenim gören çocuklarının

zevkine ve dil öğrenmelerine de hizmet etmektedir. Hatta birçok Türk dili

öğretmeni bu kitaplardan edinerek öğrencilere Türkçenin zenginliğini ve

güzelliğini de somut bir biçimde gösterip kanıtlamaktadır. Bu tür eserlerden

ikisi de Behçet Necatigil’dendir. Solgun Bir Gül Dokununca / Eine verwelkte Rose

beim Berühren (Frankfurt a. M., Dağyeli Verlag, 1988, 95 s.) ile Şiirler/Gedichte

(Stuttgart, 1972, 135 s.) Yüksel Pazarkaya’nın çevirileri olarak raflarda yerlerini

almışlardır.

Günümüz Almanya’sının Avrupa coğrafyasında Batı ve Doğu diye

bölünmüş iki devlet olarak yer aldığı dönemde doğuda kalan Alman Demokratik

Halk Cumhuriyeti vatandaşları Nazım Hikmet’i yakından tanımışlardır.

Kitap olarak yayımlanan eserlerinin bir bölümü bu ülkede, bazıları ise hem

394

TÜRK

DİLİ

Batı Almanya’da, hem Doğu Almanya’da yayımlanmıştır. Değişik şiir seçkilerini

de ekleyerek ve kronolojik olarak bütün çalışmaları sıralarsak şöyle bir

tablo ile karşılaşırız:

- Türkische Telegramme, Stephen Hermlin vd., Berlin 1956.

- Gedichte, Ernst Fischer vd., Berlin, 1959.

- Legende von der Liebe/Joseph in Aegyptenland, Alfred Kurella Leipzig, 1962.

- In Jenem Jahr 1941, Prof. Dr. Horst Wilfrid Brands, Berlin 1963.

- Die verliebte Wolke, G. Löffler, Berlin 1968.

- Und im Licht mein Herz, Annemarie Bostroem vd., Berlin 1971.

- Ausgewählte Gedichte, Prof. Dr. Horst W. Brands ile Yüksel Pazarkaya,

Frankfurt a. M., 1973.

- Zeit-Gedichte, Annemarie Bostroem vd., München 1976.

- Sie haben Angst vor unseren Liedern /Türkülerimizden Korkuyorlar, iki dilli,

Berlin 1977.

- Menschenlandschaften/ Memleketimden İnsan Manzaraları, Ümit Güney ile

Norbert Ney, eskizler Abidin Dino, Hamburg, beş cilt, C.1, Peter Paul Zahn’ın

ön sözüyle, 4. bs. 1982; C.2, Abidin Dino’nun ön sözüyle,1981; C. 3, 2. bs.,

1981; C. 4, 1980 ve C. 5, 1980.

- Das Epos von Scheich Bedreddin, çeviren ve ön söz Yüksel Pazarkaya, eskizler

Abidin Dino, Berlin 1981.

- Unterwegs, Gisela Kraft, Frankfurt a. M., 1981.

- Die Romantiker / Yaşamak Güzel Şey, Hanne Egghardt, değerlendirme

yazısı Peter Bichsel, Hamburg 1983, 2. bs., Berlin 2008.

- Leben, einzeln und frei wie Baum und brüderlich wie ein Wald, Hamburg 1983.

- Nachgedichte an meine Liebste, eskizler A. Dino, Hamburg 1985.

- Nie mehr sollen Menschen Knecht sein, Hamburg 1986.

 - Der Befreingskrieg, G. Kraft, Berlin 1986.

- Die Luft ist schwer wie Blei/Hava Kurşun Gibi Ağır, iki dilli Helga DağyeliBohne

ile Yıldırım Dağyeli, Frankfurt a. M., 1989, 2008.

- Eine Reise ohne Rückkehr / Dönüşü Olmayan Yolculuk, iki dilli, H. Dağyeli

Bohne ile Y. Dağyeli, Frankfurt a. M., 1989, 2008.

- Das schönste Meer ist das noch nicht befahrene/En Güzel Deniz Henüz

Gidilmemiş Olandır, iki dilli, aynı çevirmenler, 1989.

Türk romanında yeni bir tema olarak işlenen “köy ve köylü hayatı”,

TÜRK

DİLİ

395

ilk olarak Nabizade Nazım’ın Karabibik (1890) başlıklı eserinde, söz konusu

olmuştur. Ancak Cumhuriyet Dönemindeki en güçlü temsilcisi Mahmut

Makal’dır. Onun Bizim Köy (1950)’ü ilk önce Nermin Faruki tarafından Unser

Dorf adıyla çevrilmiştir (Frankfurt a. M., Insel Verlag, 1971). On yıl kadar

sonra ise Sanem Alacakaptan Unser Dorf in Anatolien başlığıyla bunu tekrar

çevirmiştir (Berlin, Express Edition, 1981).

Bir zamanlar dilimize ve edebiyatımıza önemli hizmetler yapan gazetelerimiz

arasında yer alan Tercüman gazetesinin 1955 yılındaki yarışmasında

Evdeki başlığını taşıyan hikâyesiyle ilk ödülünü kazanan Yusuf Atılgan’ın roman

dalında da Yunus Nadi ödülünü Aylak Adam (1959)’ıyla alması, onun

kalıcı bir imza olmasını sağlamıştır. Bu romanı Yüksel Pazarkaya Der Müssiggänger

başlığı ile çevirmiştir (Zürich, 2007, Unionsverlag, 256 s.). Onun diğer

bir önemli romanı Anayurt Oteli (1973)’ni de Hanna Egghardt Alman okuyucusuna

Hotel Heimat adıyla ulaştırmıştır (Hamburg, Verlag am Galgenberg,

1985, 167 s.).

Cumhuriyet ile yaşıt olan Yaşar Kemal’in önce bir iki romanı Almancaya

çevrilmiş, yoğun ilgiyle karşılaşınca, özellikle 1980’li yıllardan sonra

yayımlanma işine hız verilmiştir. Aşağıya kronolojik sırayla listelediğim çeviriler

de bunu açıkça göstermektedir:

- Anatoliseher Reis/Teneke (1955)/Prof. Dr. Horst W. Brands, Frankfurt a.

M., 1962, 1979, Societatsverlag ile yeni baskıları München, dtv, 1987, 1994.

- Die Ararat-Legende/Ağrı Dağı Efsanesi (1970)/Helga Dağyeli- Bohne ile

Yıldırım Dağyeli, Zürich , sonra München dtv, 1989.

- Das Lied der tausend Stiere/ Binboğalar Efsanesi (1971)/ Helga DağyeliBohne,

Zürich, Unionsverlag 1979.

-Memed, Mein Falke/ İnce Memed-I (1955)/ Horst W. Brands, Zürich,

Unionsverlag, 1982.

- Gelbe Hitze /Sarı Sıcak (1952)/ Margarete Ersen-Rasch,Berlin, Ararat Verlag,

1982.

- Die Disteln brennen/İnce Memed-II (1969)/Helga Dağyeli-Bohne ile

Yıldırım Dağyeli, Zürich, Unionsverlag, 1983.

- Auch die Vögel sind fort/Kuşlar da Gitti (1978)/ Cornelius Bischoff, Zürich,

Unionsverlag, 1984.

- Anatolische Trilogie-I, der Wind aus der Ebene / Ortadirek (1960) / Helga

TÜRK

DİLİ

396

Dağyeli-Bohne ile Yıldırım Dağyeli, Zürich, Unionsverlag 1985.

- Anatolische trilogie-II, Eisenerde, Kupferhimmel / Yer Demir- Gök Bakır

(1963)/ Cornelius Bischoff, Zürich, Unionsverlag, 1986.

- Anatolische Trilogie-III, Das Unsterblichkeitskraut /Ölmez Otu (1969)/ay.

çev., ay. y., 1986.

- Töte die Schlangel / Yılanı Öldürseler (1976)/ay. çev., ay. y., 1988.

- Das Reich der Vierzig Augen /İnce Memed-III (1984)/ay. çev., ay. 1993.

- Der Baum des Narren: mein Leben Fransızca biyografiden çev. Ursula Marty

ile Nevfel Cumart, ay. y., 1993.

- Zorn des Meeres / Deniz Küstü (1978)/C. Bischoff, ay.y.,1998.

- Salman, C. Bischoff,ay.y., 1999.

- Der Granatapfelbaum / Höyükteki Nar Ağacı (1982)/ay.çev., ay. y, 2002.

- Die Ameiseninsel / Karıncanın Su İçtiği (2001)/ay. çev., ay. y., 2001.

- Memed-Der letzte Flug des Falken (İnce Memed-IV (1984)/ ay. çev., ay. y.,

2003.

- Der Sturm der Gazellen / Karıncanın Su İçtiği-II (2002)/ ay. çev., ay. y., 2006,

2008.

Almanya’ya kitleler hâlinde beden işçisi gönderilmesinin elli yılını geride

bırakırken, bu ülkeye bir basım evi kurma hayali ile giden, orada yıllarca

çalışan ve bütün yaşadıklarını satırlarına döken Bekir Yıldız’a da ayrı bir paragraf

açmamız gerekmektedir. Onun yurt dışına bu amaçla çıkışı da 1962’dir.

Dört yıl çalışıp biriktirdiği parayla bir matbaa makinası alıp Türkiye’ye dönmesi

onu pek mutlu etmez. Ne zamandır özendiği ve sevdiği yazma işine

koyularak güzel hikâyeler kaleme alır. Onun yazdığı röportajlardan oluşan

Harran (1972) Gisela Kraft tarafından Topkapı-Harran Einfach başlığıyla

çevrilmiştir (Berlin, Harran Verlag, 1983). Anadolu ile ilgili olarak yaptığı

röportajlarını da topluca yine aynı çevirmen Almancaya kazandırmıştır:

Südostverlies (Berlin/Weimar, Aufbau-Verlag 1987).

Bekir Yıldız ile yaşıt olan Oğuz Atay’ın da bir eserinin çevrildiğini görüyoruz.

Monika Carbe tarafından çevrilen ve Roman eines Wissenschaftlers/Bir Bilim

Adamının Romanı (1975)/ yine Unionsverlag eliyle yayımlanmıştır (Zürich,

2009).

Alman okuyucuların yakından tanıdığı Fakir Baykurt’un da eserleri son

yıllara kadar çevrilmeye devam edilen eserlerdir. Bunlar Almanya’da TürklerTÜRK

 

DİLİ

397

le ilgili sorunların doruğa çıktığı 1980’li yıllarda epeyi okuyucu bulmuştur.

Kronolojik olarak gösterelim:

- Die Rache der Schlangen / Yılanların Öcü (1959)/Horst W. Brands, Berlin,

Ararat Verlag,1981.

- Mutter Irazca und ihre Kinder/lrazca’nın Dirliği (196l)/ ay. çev. ay. y, 1981.

- Das Epos von Kara Ahmet Kara Ahmet Destanı (1977)/Hannelore Lüpertz,

ay. y, 1984.

- Jahre mit meiner Mutter/Anamla Yıllar (?)/iki dilli, wolfgang Riemann;

Duisburg, 1984.

- Das Mädchen aus Konya/Konyalı Kız (?)/iki dilli, ay. çev., Duisburg, 1984.

- Nachschicht und andere Erzählungen aus Deutschland/ Gece Vardiyası (1982)/

Helga Dağyeli Bohne ile Yıldırım Dağyeli, Zürich, Unions-Verlag, 1984.

- Frau Duman und andere Geschichten/Frau Duman ve Öteki Öyküleri redaksiyon

Johannes Fest, Duısburg, 1987.

- Strafversetzung und andere Erzählungen, Rosemarie Kuper vd., Oberhausen,

Ortadoğu Verlag, 1988.

- Die Salbe und andere Erzählungen, Helga Dağyeli-Bohne ile Yıldırım

Dağyeli, ön söz Jörg Kuglin, ay. y., 1988.

- Ein langer Weg/Bir Uzun Yol (?)/Edit Vogel, ay. y.,1992.

- Türkische Gärten im Pott, Neşet Erol ile Hartwig Mau, Hückel hoven,

Anadolu Verlag, 1997.

Almanya’ya yerleşen, orada doğup büyüyen ve gerek Türkçe gerek Almanca

yazan kişilerin giderek arttığını görüyoruz. Özellikle 1990 sonrasında

sayıları artan bu yazarları ve Türkiye’de de çok tanınmaya başlanan kadın

yazarlarımızın eserlerini başka bir yazımızda değerlendirmek daha doğru bir

yaklaşım olacaktır.

 

TÜRK DİLİ

398