Çağdaş Edebiyatımız Almancada-II
Prof. Dr. Nevzat GÖZ AYDIN
Avrupa Birliği ülkelerine göçün 50. yılında..
Tü r k D i l i 4 0
Avrupa ülkeleri arasında edebiyat açısından en az tanınan Türkiye’nin yıllardan
beri sürdürmeye çalıştığı tanıtım çabaları, sadece turistik alanlarda olumlu sonuçlara
ulaştı. Her geçen yıl ekonomik ve siyasi krizlere rağmen, hem yabancı ülkelerden
gelen turist sayıları giderek arttı (Yunanistan hariç); hem de onların yurdumuzda
bıraktığı döviz miktarı çoğaldı. Kendi iş yerlerini yitirme tehlikesine karşın
yurdumuzda tatili bir iki haftayla kısıtlayanların dışında Türkiye’yi seven, biraz daha
yakından tanıyan, bazı özel merakları sayesinde köyleri, yaylaları, ören yerlerini vb.
gezen insanlar kırsal kesimdeki insanlarımızı da yakından gördüler, tanıdılar.
Turistik gezilerin dışında birtakım tanıtma çabalarının da başarı sağladığını
görüyoruz. Söz gelimi, uzun yıllardan beri Almanya, Avusturya, İsviçre vb.
ülkelerinde çalışan, okuyup iyi bir iş ve meslek sahibi olan Türk vatandaşlarının
kurduğu iletişim sonunda yüzlerce yabancı aile yurdumuza geldiler. Buralarda
evlerde, pansiyonlarda kalıp bizlerin hayatına doğrudan doğruya katıldılar. Hatta
son on, on beş yılda ev alıp sürekli olarak yerleşik hayat sürdürmeye başladılar. Söz
gelimi, Alanya ve köylerinde on beş binin üstünde Alman ve Avusturyalı insanın
yerleştiğini, Didim ve çevresinde ise yüzlerce İngiliz ailenin artık mahalle komşusu
kimliğiyle yaşadıklarını gazetelerde sık sık okuyoruz.
Bunların dışında diğer tanıtım çabalarının başarılı olduğunu, Batı Avrupa
ülkeleriyle birlikte Doğu Avrupa, Arap ülkeleriyle birlikte İran yahut Japonya, Kore
ve Çin gibi Uzak Doğu ülkelerinden de zaman zaman yükselen turist sayılarından
anlıyoruz. Ancak bütün Avrupa ülkeleri hem yakın olduğundan, hem de oralarda
iş, eğitim vb. alanlarda hayatlarını sürdüren yaklaşık dört milyonluk bir Türk nü
fusun çeşitli yönlerden ilgi çekmemesi imkânsızdır. Bu bakımdan Türklere bakış
açısı, her olay ve özellikle de her seçim öncesinde ve sonrasında çok hareketli
tabloların oluşmasına yol açmaktadır. Bunların çoğu olumsuz gibi görünse de
olumlu göstergeler de yok değil... Alman dilini iyi bilip konuşan, yazan Türklerin
sayısı çoğaldıkça, bunların kurduğu iyi ilişkiler olumlu göstergeler ortaya koydukça,
Türklere karşı olan ön yargılar törpülenmekte; gerçek Türk kültürünün ve yaşayışının
Çağdaş Edebiyatımız Almancada-II
Prof. Dr. Nevzat GÖZ AYDIN
-Avrupa Birliği ülkelerine göçün 50. yılında...-
Prof. Dr. Nevzat GÖZ AYDIN
4 1 Tü r k D i l i
püf noktaları anlaşıldıkça, bizlerden yana görüş bildiren yabancılar da artmaktadır.
Bir örnek... Geçen aylarda seçimle iş başına gelen ve Almanya’daki Türklerin en
kalabalık olduğu Nordrhein-Westfalen eyaleti Başbakanı Bn. Hannelore Kraft seçim
sonrasında verdiği demeçte şöyle diyebilmektedir: “Hayalimde bir Türk kökenli bakan
var. Bulabilirsem hemen görev vereceğim.”1
Başbakana böyle bir söz söyletebilmenin
temelinde yatan, kendisinin oralarda iyi yetişmiş Türklerin var olduğunu bilmesi,
onları yakından tanımasıdır. Ayrıca Türk dilinin ve kültürünün yabancısı da değildir.
Birkaç yıl önce romancımız Orhan Pamuk’a Nobel Ödülü verildikten sonra gösterilen
ilgi yoğunluğu basını, televizyonu günlerce meşgul etmiştir. Bir diğer nokta
oralardaki Türklerin eli iyi kalem tutanlarının artık doğrudan doğruya Almanca
olarak yazdıkları kitaplara imzalarını atmalarıdır. Bu şekilde Türk kökenli ve ana dili
Türkçe olmasına rağmen Türkçe değil de Almanca eser verenlerin Türk edebiyatında
mı, yoksa Alman edebiyatında mı yer alacakları konusu günümüzde de tartışılan bir
konudur.
Cumhuriyetimizin 1950’li yılları ve öncesiyle/sonrasıyla ortaya çıkan çevirilerle
Türk dilinin birçok örneğinin Almancaya çevrildiğine ilişkin bu dergi sayfalarında
yayımlanan yazılarımda yazarlarımızdan örnekler vermiştim.2
Orada daha çok
Türkiye’de tanınmış erkek ve kadın yazarlarımızdan seçtiğim çeviriler yer almıştı.
Bu yazımda onların dışında kalan yazarlarımızdan söz etmek istiyorum. Kadın
yazarlarımıza öncelik vermek daha doğru olacaktı, çünkü erkek yazarları başka bir
yazıya bırakmasam, dergimizin yarı sayfasının bana ayrılması gerekebilirdi. Ancak
yukarıda belirttiğim gibi, doğrudan doğruya Almanca yazanlar arasında bulunan;
Behçet Necatigil’in eserinde3
adlarına, eserlerine yer verilmeyen, genellikle 1950
ve sonrası doğumlu Emine Sevgi Özdemir’in üç, Saliha Scheindart’ın yedi, Alev
Tekinay’ın beş, Renan Demirkan’ın iki, Zehra Çırak’
ın iki, Emine Erdem’
in, Sema
Ceylan’ın ve Serpil Akıllıoğlu’nun birer kitapları ileride edebiyat tarihçilerini
nasıl bir yargıya götürecektir? Bunu şimdiden kestirmek bir hayli zor, ama
görüşler ve eleştirilere bir göz atılırsa, her iki edebiyat içinde yer alabilmelerinin
mümkün olduğunu söyleyenlerin bulunduğu gibi, sadece Türk edebiyatı içinde
göçmen edebiyatı alt dalında değerlendirilmeleri gerektiğinin daha doğru olacağı
düşüncesinin ağırlık kazandığı görülecektir.
Türk edebiyatının hikâye, şiir ve romanlarından yapılan çevirilerin 1970’li
yılların sonlarından itibaren yoğunlaştığı konusundaki ilk örnekler Adalet
Ağaoğlu’nun üç ve Füruzan’ın iki eseriyle ortadadır. Ağaoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü
(1976) Wolfgang Scharlipp tarafından çevrilmiştir (Stuttgart, Ararat Verlag, 1979,
267 s.); Die zarte Rose meiner Sehnsucht adıyla yayımlanan bu eser Mercedes mon
1 Milliyet gazetesi, 15 Mayıs 2012 salı, s. 18.
2 Türk Dili, Haziran 2012, s. 387-397.
3 Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık yayınları, 22. baskı, İstanbul 2004, 551 s.
Çağdaş Edebiyatımız Almancada-II
Tü r k D i l i 4 2
Amour başlığıyla Tunç Okan’ın rejisi ve senaryosu ile sinemaya da uyarlanmıştır
(1987-1992). Aradan on dört yıl geçtikten sonra Oh, Du heiliges Licht adıyla raflarda
yer alan kitabı iki dillidir ve Nurhan Karabacak ile Michael Pfeiffer’in ortaklaşa
yaptıkları bir çeviridir (Essen, Klartext, 1983, 96 s.). Son eseri Ölmeye Yatmak
(1973) Ingred Iren’in çevirisi olup kitabın sonundaki değerlendirme Erica Glassen
imzasını taşır: Sich hinlegen und sterben (Zürich, Unionsverlag, 2008).
Günümüz edebiyatının önde gelen hikâyecilerinden Füruzan’ın çevrilen ilk
eseri içinde üç hikâyenin yer aldığı Frau ohne Schleier A. Uzunoğlu-Ocherbacher
eliyle çevrilmiştir (Wien/München/ Zürich, Europa Verlag, 1976, 216 s. ve sonraki
baskıları Berlin, Aufbau Verlag, 1979; München, dtv, 1991, 138 s.). Füruzan’in diğer
eseri Logis im Land adıyla Zehra Oyan, İlhami Sevim ve Ümit Yazan tarafından
çevrilmiş olup 1985 yılına aittir (München, dtv).
Aynı nesilden sayılabilecek olan Nezihe Araz’ın Dertli Dolap (1961) adlı
tiyatro oyunu da Kültür Bakanlığımızın Almanca yayınları arasında bulunmaktadır.
Çevirmeni Edita Alnıaçık olup yayın yılı 1993’tür.
Bu yazarlarımıza yakın tarihlerde doğan Leyla Erbil’in4
sadece Tuhaf Bir Kadın’ı
(1971) iki kişinin ortak çalışmasıdır. Eine seltsame Prau başlığını taşıyan kitabı
Angelika Gillitz-Acar ile Angelika Hoch çevirmiştir. Bu çevirinin sonundaki dokuz
sayfalık değerlendirme yazısı ise Erika Glassen’
a aittir. Kitabın kapağındaki özel
desenler de Selçuk Demirel’indir (Zürich, Unionsverlag, 2005, 204 s.).
En ünlü kadın şairlerimizin ön sıralarında yer alan Gülten Akın’
ın bazı şiirleri
Yüksel Pazarkaya eliyle çevrilip iki dilli olarak yayımlanmıştır: Kadın Olanın Türküsü/
Das Lied vom Frausein (Erlangen, Sardes Verlag, 2008, 223 s.).
Yukarıda adlarını verdiğim edebiyatçılar gibi 1930’lu yıllarda doğan Gülten
Dayıoğlu, özellikle günümüzün çocuk edebiyatı dalında etkili ve yetkin bir
yazarımızdır. Yirminin üzerindeki eserlerinin yankısı bugün bile sürmektedir. On
kadar ödülün de sahibi olan Dayıoğlu’nun sadece iki kitabı çevrilmiştir. Almanya’
daki
Türklerin iş ve aile hayatlarıyla çok yakından ilgili olan bu iki eser onun hikâyelerinden
oluşmaktadır. Türk işçilerin memleketlerinde bıraktığı aile bireylerinin durumunu,
yakın planda inceleyen Geride Kalanlar (1975) aynı zamanda derlemelere dayanan
bir alan araştırması olarak da kabul edilebilir. Almancaya iki dilli olarak Viktor
Augustin ile Edith Giere-Kurt tarafından çevrilmiş, 1980 yılında yayımlanmıştır:
Sık Dişini / Beise die Zaehne zusammen (Berlin, Ararat Verlag, 70 s.). Almanya’daki
göçmen işçilerin sorunları üzerinde düşünen ve çalışan Dayıoğlu’nun Almanya’dan
Türkiye’ye kesin dönüş yapan işçilerin ve ailelerinin yaşadıklarını da 1986 yılında
Geriye Dönenler başlığıyla yayımlatınca aynı yıl Feridun Altuna tarafından Rückkehr
zwischen zwei Grenzen başlığıyla çevrilmiştir (Berlin, İkoo Verlag, 196 s.).
4 bk. Orhan Koçak, “75 Yaşında Tuhaf Bir Yazar; Leyla Erbil”, Dünya gazetesi, Özel Kitap eki, Şubat 2006, s. 5-6.
Prof. Dr. Nevzat GÖZ AYDIN
4 3 Tü r k D i l i
Genç yaşta yitirdiğimiz ama arkasında sekiz ciltlik bir Bütün Eserleri (Bilgi
yayınevi) dizisi bırakan Sevgi Soysal’ın Tante Rosa’sı (1968) ve aynı başlıkla Alman
okuyucuya tanıtılmıştır. Eseri Aliye Yenen çevirmiş olup kapak ve diğer çizgiler
Selçuk Demirel’e aittir (Hamburg, Buntbuch Verlag, 1982, 112 s.).
Son on yıldır verdiği eserler yüzünden sık sık tartışılan bir yazarımız da Elif
Şafak’tır. Yurt dışında 1971’de doğan Şafak’
ın eserlerinden dördü çevrilmiştir.
Şehrin Aynaları (1999) Beatrik Caner’in imzasını taşır ve başlığı Spiegel der Stadt’tır
(Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2004-, 370 s.). Hemen bir yıl sonra önce
İngilizce olarak kaleme aldığı kitabı ise Margarete Laengsfeld tarafından Die Heilige
des nahenden Irrsinns başlığıyla çevrilmiştir (Frankfurt a. M., Eichborn Verlag, 416
s.). Bastard von İstanbul adıyla bu kez Amerikan İngilizcesinden Juliana GraebenerMüller’in
çevirisi de 2007 yılında Alman okuyucuyla buluşur (aynı yayınevi, 440
s.). Son kitap Der Bonbonpalast yine aynı yayınevinde 1980’de yayımlanmıştır.
Almanca çevirilerin başlıklarında çevirmenlerin bir hayli değişiklik yaptıklarını da
söylememiz gerekir, çünkü hangi başlığın hangi Türkçe başlıkla eş olduğu hemen
anlaşılamamaktadır.
Tomris Uyar’ın bazı hikâyeleri süreli yayınlar ile antolojilerde yayımlanmışsa
da sadece bir kitabı kısa hikâyelerden oluşturulmuş Traumverkäuefer Beatrixm
Caner’in çevirisidir (Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2001, 240 s.).
Her yıl verilen edebiyat ödülleri kamuoyunda bir hayli ses getirir. Sait Faik adına
hikâye ödülü, Yunus Nadi roman ödülü ve Orhan Kemal roman ödülü öne çıkan
ödüllerdir. Her üç ödülü de kazanan Oya Baydar’ın Kayıp Söz’ü (2007) Monika
Demirel tarafından Verlorene Worte başlığıyla çevrilmiş ve Berlin’de yayımlanmıştır
(2008, Claassen Verlag).
Yurt dışına yönelik dış göç dalgaları 1980’li yıllarda Almanya’daki Türk nüfusun
hızla artmasına yol açmıştır. Bu hızlı ve yoğun artış beraberindeki birçok sorunda
önceki sorunlarla birlikte büyük sıkıntılara, çalkantılara ve anlaşmazlıklara sebep
olmuştur. Bütün bu olaylara bağlı konuların edebiyatçılarımızın dikkatinden
kaçması elbette mümkün değildi ve gerek Türkiye’de yaşayanlar ve gerek oralara
gidip kalan bazı kalem sahipleri, eserlerinde sorunları, çarpıklıkları, sıkıntıları ve
huzursuzlukları, bunların ortaya çıkardığı sonuçları bol bol yorumlayıp işlediler. Bir
tür toplum üzerine dikkatleri çekebilmek amacıyla ortalığı güçlü ışık kaynakları ile
aydınlattılar.
Sorunları yerinde gözleyerek inceleyen, Almancaya da birçok kitabı çevrilen
Aysel Özakın 1980’li yıllarda İstanbul’da Fransızca öğretmenliği görevini bırakarak
Almanya’ya gitmiştir. Türkiye’
deki ve Almanya’daki yaşantılardan çizdiği sahnelerin
yer aldığı hikâyeleri çarpıcı bir başlık altındadır: Soll ich hier alt werden? (Burada
Çağdaş Edebiyatımız Almancada-II
Tü r k D i l i 4 4
mı yaşlanmalıyım?). Kitabı H. A. Schmiede çevirmiştir (Hamburg Buntbuch Verlag,
1982, 89 s.). Başka bir kitabı Die Leidenschaft der Anderen ise Hanne Egghardt
eliyle orada okuyucuya ulaşmıştır (Hamburg Buntbuch Verlag, 1983, 93 s. ve
1992, 119 s.). Özakın’ın şiir olarak verdiği eseri de Du bist willkommen aynı yerde,
aynı yayınevinde çıkmıştır. Başka hikâyeleri Das Laecheln des Bewvusstsein yine
H. Egghardt’
ın çevirisidir (a. y.,1985, 127 s.). Bir şiiri Zart erhob sie sich bis sie flog
başlığıyla yayımlandı (Hamburg, Verlag am Galgenberg, 1986, 56 s.). Onun Gurbet
Yavrum (1975) adlı kitabı babasının gurbet ellerde çektiği sıkıntıları ile bizzat
yaşadıklarını işler. Kitabı Cornelius Bischoff Der fliegende Teppich-Auf der Spur
meines Vaters başlığıyla çevirmiştir (Hamburg, Rowohlt Taschenbuch, 1987, 140 s.).
Hemen iki yıl sonra Genç Kız ve Ölüm (1981) Heike Ofen’ın çevirisi olup başlığı Die
Preisvergabe’dir. Kitapta yer alan ön söz Ingeborg Drewitz’e aittir (Frankfurt a. M.,
Luchterhande Literaturverlag, 1989, 251 s.). Aysel Özakın’n 1988 yılında yayımlanan
Mavi Maske hikâye kitabı Die blau Maske olarak Carl Koss tarafından çevrilmiş ve
yayımlanmıştır (a. y., 1989, 196 s.). Türk çocuklarının hayatının anlatıldığı kitabı
da Glaube, Liebe, Aircondition-Eine türkische Kindhait başlığını taşımakta olup
Cornelia Holfeldervon der Tann imzasıyla çıkmıştır (a. y., 1991, 174 s. ve München,
Goldmann Verlag, 1994). A. Özakın’ın 1979 yılı Madaralı roman ödülünü almasını
sağlayan Alnında Mavi Kuşlar (1978) yine C. Koss eliyle ve Die Vögel auf der Stirn
başlığıyla yayımlanmıştır (Frankfurt a. M., 1991,164 s.). Elimizdeki son kitabı ise
uzun yıllardan beri yerleştiği İngiltere’de kaleme aldığı ve İngilizceden Jeremy
Gaines ile Klaus Binder tarafından Almancaya kazandırılmış olan Die Zunge der
Berge adlı eseridir (a. yayın evi. 1994, 150 s. ve München, Goldmann Verlag, 1997,
156 s.).
İstanbul’daki Avusturya Lisesini bitirdikten sonra uzun yıllar Türkiye’de
çevirmenlik görevini üstlenen Tezer Özlü’
nün tek romanı Çocukluğun Soğuk Geceleri
(1980) Die kalten Naechte der Kindheit başlığıyla okuyucuya ulaşır (Berlin, ExpressEdition,
1985, 98 s.). Ayrıca doğrudan doğruya Almanca olarak kaleme aldığı
Auf den Spuren eines Selbstmords 1983 yılında Marburg Şehir Yönetimi Edebiyat
Ödülünü kazanmıştır ve bir yıl sonra da Yaşamın Ucuna Yolculuk başlığı ile Türkçe
yayımlanmıştır.
Ünlü hikâyecimiz Nezihe Meriç’in de antolojilerde ayrı ayrı hikâyeleri çevrilip
yayımlanmıştır. Bu önemli antolojiler ile bizim yazarlarımıza yer veren süreli
yayınları başka bir yazımda ayrıntılı olarak ele aldığımızda, kitapların dışında da bir
hayli ses getiren çevirilerin olduğu görülecektir. Bütün bunlarla Türk edebiyatının
çağdaş boyutlarının Almanya’da iyi tanındığını da söyleyebiliriz.
Gelecek yıl yetmişinci yaşını kutlayacağımız romancımız Pınar Kür’ün
Almancaya çevrilmiş iki kitabı bulunuyor. Belirleyebildiğim kadarıyla dört ayrı
antolojide de ondan alınan parçaların çevirileri yer alıyor. İlk kitabı 1981’deki
Prof. Dr. Nevzat GÖZ AYDIN
4 5 Tü r k D i l i
Bir Deli Ağaç ancak 1994 yılında Ein verrückter Baum başlığıyla ve Beatrix Caner
eliyle çevrilmiştir (Frankfurt a. M., Dağyeli Verlag, 226 s. ve ikinci kez aynı şehirde
Literaturca-Verlag tarafından 195 sayfa olarak 2006’da yayımlanmıştır. İkinci kitabın
başlığı ise Mordsfakultaet olup yine aynı yayınevi baskıya hazırlamıştır (2008).
Perihan Mağden de iki kitabıyla Almanya’da kendini tanıtmıştır. Haberci Çocuk
Cinayetleri (1991) adlı polisiye romanı Recai Hallac’ın çevirisi olup Botenkindermorde
başlığıyla çıkmıştır (München, Babel Verlag, 2001, 144- s.). İki Genç Kızın Romanı
(2002) Johannes Neuer tarafından çevrilmiştir ve Berlin’de Suhrkamp yayınevince
satışa sunulmuştur: Zwei Maedchen İstanbul-Story (2008, 324 s.).
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde yıllarca öğretim üyeliği yapan
Erendiz Atasü’nün hikâyelerinden beşini bir araya getiren kitap Das Lied des Meeres
başlığını taşıyor ve çeviri B. Caner’e aittir (Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2004,
154 s.). Ayrıca üç hikâyesine antolojilerde yer verilmiştir.
Eserleri üzerinde tartışmalar eksik olmayan, ele aldığı konuları açık yüreklilikle
yazan ve genç yaşta yitirdiğimiz Duygu Asena’nın en ünlü kitabı Kadının Adı Yok
(1987) Barbara Yurttaş’
ın kalemiyle Die Frau hat keinen Nameni olarak okuyucuyla
buluşur (Münche: Piper Verlag, 3. bs., 1992, 174 s.). Diğer bir eseri Aslında Aşk
da Yok (1989) ise aynı çevirmen ile eşi Ali Yurttaş tarafından değişik bir başlıkla
Meine Liebe, Teine Liebe olarak aynı yerde çıkmıştır (1994, 240 s.). Ayrıca iki perdelik
tiyatrosu Şili’de Av (1975) Y. Pazarkaya tarafından çevrilmiştir ve Ankara’da Kültür
Bakanlığı yayınları arasında yer almıştır (1993, 92 s.). Çocuk tiyatrosuna Ali piyesi
ile katkı sağlayan yazarın kitabı yine Y. Pazarkaya’nın çevirisidir. Ankara’da Kültür
Bakanlığı yayımlamıştır (1993, 48 s.).
İstanbul Yıldız Üniversitesinde Türk Dili okutmanı olarak görevini sürdüren
Feyza Hepçilingirler hem hikâyeleri hem de çocuk edebiyatına önemli katkıları
ile tanınmıştır. Hikâyelerinin bir bölümü Die Hochzeitnacht başlığı altında Beatrix
Caner eliyle çevrilmiştir (Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2005, 200 s.).
Günümüzün ünlü romancılarından Latife Tekin’in sadece bir romanı Der
Honigsberg adıyla ve Harald Schüler’in çevirisiyle okuyucuya ulaşmıştır. Hayali bir
macerayı işleyen eser Zürih’te Unionsverlag’ta çıkmıştır (1987, 128 s.).
Bugüne kadar birçok roman kaleme alan Nazlı Eray’ın çevrilen bazı hikâyeleri
antolojilerde yer almıştır. Sadece bir kitap hâlinde çıkan hikâyeleri ise Phantastische
Symphonie başlığı altında toplanmıştır. Çevirmeni Susanne Schneehorst’tur
(Hamburg, Verlag am Galgenberg, 1986, 128 s.).
Almancadaki Türk edebiyatının temsilcilerinden olan Ayla Kutlu’
nun da iki
kitabı bulunmaktadır. İlki hikâyelerinden yapılan seçmelerin olduğu Triyandafilis
Beatrix Caner’in çevirisidir (Frankfurt a. M., Literaturca Verlag, 2007, 218 s.). Sait
Çağdaş Edebiyatımız Almancada-II
Tü r k D i l i 4 6
Faik Hikâye Armağanı’nı 1991 yılında Sen de Gitme Triyandafilis (1990) ile alan
yazarımızın ikinci kitabı da üç hikâyesinin yer aldığı Brief mit Stiefmütterchen ise
2008 yılında Viyana’da yayımlanmıştır (Seifert Verlag, 150 s.).
Son yılların öne çıkan kadın yazarlarından olan Nalan Barbarosoğlu’nun 2004’te
çıkan Gümüş Gece’si (Silbernacht) Helga Dağyeli-Bohne tarafından çevrilmiştir
(Berlin, Dağyeli Verlag, 2008, 220 s.).
Başka bir genç yazarımız Şebnem İşigüzel’den Am Rand (Kıyıda) başlığıyla
yayımlanan kitabını Almancaya Christopf K. Neumann kazandırmıştır (Berlin,
Berlin Verlag, 2008, 416 s.).
Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü’
nde 1990’da Son Elveda kitabıyla
üçüncülüğe layık görülen Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent (1998) başlıklı
romanı Die Stadt mit der roten Pelerine adıyla Angelika Gillitz-Acar ile Angelika
Hoch’un ortak çevirisidir. Kitabın sonundaki değerlendirme yazısı da Karin,
Schweisgut’a aittir (Zürich, Inionsverlag, 2008, 218 s.). Onun Mucizevi Mandarin
(1996) adlı eserini Recai Hallaç Die wundersame Mandarin başlığıyla çevirmiştir
(Berlin, Dağyeli Verlag, 2008).
Işıl Özgentürk’
ün iki dilli olarak yazdığı çocuk kitabı Hayat Okulu/Euer Leben,
unser Leben (1983) Berlin’de 110 sayfa olarak çıkmıştır.
Son olarak genç yazarlarımızdan Sema Kaygusuz’un ilk romanı Yere Düşen
Dualar’ın (2006) Barbara Yurttaş tarafından Almancaya çevrildiğini de not edeyim:
Wein und Gold (Berlin, Suhrkamp Verlag, 2008, 350 s.).
Bütün bu eserler ile erkek yazarlarımızın daha sonra ele alacağımız kitapları
ve hazırlanan birçok antoloji Almanya’daki Türk edebiyatının özellikle Batı
Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz yüz binlerce Türk vatandaşının, hiç olmazsa bir
bölümünün ‘bizim de bir edebiyatımız var, çevrilen kitaplardan gurur duyuyoruz,
bizler sadece kol ve beden gücüyle çalışan işçiler değiliz’ diyerek kendilerini aşağılik
duygusundan kurtardıklarını kolayca tahmin etmemize yardımcı olan büyük bir
hazinedir. Bu zenginliğin elli yıllık birikimden sonra da devam edeceğini, hatta daha
güçlü olarak kendini duyuracağını düşünüyorum.