“Bir Bilen” Dostumla mutad sohbetimizi yapıyoruz.
Dedi ki: “ Arkadaşım Şerif, “Ezanla Müslüman Olanlar”
başlıklı paylaşımınızı okudum.
Bana bir hikâyeyi hatırlattınız. Anlatayım mı?
Başımı salladım; "anlatınız lütfen!" dercesine.
Dedi ki: “ 1970’li yıllarda M. Toptaş Hoca,
Fransa’ya işçi olarak gider. Ve orada,
zaman zaman sohbet ettiği
Türk hemşehrilerinden birisi der ki:
“Hocam !…… Hanımefendi, İslam'la ilgili
soruları hakkında sizinle görüşmek ister.
Bir gün gelebilir misiniz?
Hoca, memnuniyetle, der ve randevu günü
Esnaf Hanımefendinin işyerine gider.
Kadın der ki: Mösyö! Bu işçiler benim
müşterilerim. Bazen benden
senetsiz sepetsiz ödünç para alıyorlar.
Ama hiç aksatmadan borçlarını gelip ödüyorlar.
Ben, bunlara bu ahlakı, bu disiplini veren
Dini, siz bana anlatır mısınız lütfen!”
Hoca, çantasından, üzerinde
“İSLÂM’A GİRİŞ” yazan bir kitap çıkarır.
Kitabın müellifi M. Hamidullah’tır.
Ve hanımefendiye takdim eder:
“Bunu okuduktan sonra İslam ve
diğer sorularınız hakkında konuşmayı
tercih ederim,” der.
Kadın bu teklifi isteksiz karşılasa da,
Hoca’nın dediği olur ve ikinci buluşma gerçekleşir.
O sohbetin bir kesiti şöyledir:
Fransız kadın der ki: “ Kitabı okudum.
Hayran kaldım bu dine.
Müslüman olmam gerektiğine inandım.
Ama bunun için bir engel var.
- Engel olan nedir?
- Domuz etini yasaklıyor bu din.
Oysa ben yıllardır bu etle besleniyorum.
- Bu yasağın olması, sizin Müslüman olmanıza
engel olamaz Hanımefendi.
Siz İslâm’a girin, domuzu da yiyiniz…
- Nasıl olur; hem bir dini kabul edeceksiniz,
hem de kurallarını çiğneyeceksiniz? Olur mu?
- Sizin şu ahlâkına hayran olduğunuz Türk işçiler
var ya, bunlar bazen dinlerinin yasağını çiğnerler;
İçki içerler. Sonra da, “affet Ya Rabbi!” derler.
Bir günahı işlemek başkadır, onun dinde olmaması
gerektiğini iddia etmek veya
"ben bu kuralı kabul etmiyorum"
demek bir başka şeydir..
Evet, siz Müslüman olunuz..."
Aradan bir zaman geçtikten sonra,
kadın ihtida eder; hem de domuza
tamamen veda ederek Müslüman olur.
İhtida etmekle de kalmaz; kendi vatandaşlarını
İslâm’a davet etmek için tebliğ görevine de başlar..
Bu hikâyeyi anlattıktan sonra dostum dedi ki:
Yaaa, işte böyle Şerifim. Hidayet dediğimiz şeyin
ne zaman, nerede, kiminle ve hangi vesileyle
iç dünyamızı nurlandıracağını bilemeyiz.
Yeter ki, kul istesin; Yaradan, bir vesileyle kuluna
onu nasip eyler. Bazen bir rüya ile
bazen yaşanan bir olay ile yolu açar.
Tıpkı sizin “Ezanla Müslüman Olanlar”
Başlıklı paylaşımınızda anlattığınız gibi…
Şerif Simavi