Yasini şerifin 77-83 ayetlerindeki mucize tefsir
Şimdi Yâsinʹin son sahifesindeki çok önemli 7 âyetin yorumuna geçiyoruz.
Yâsin, ilk sahifesinde efendimizin şanını ilânla başlar, son nefesinde Allahʹın azametini tarifle sona erer.
Böylece 83 âyetiyle evrenin damarlarında dolaşan bir kan ve can gibidir. Bu yüzden efendimiz hadîs‐i kudsîlerinde ʺYâsin Kurʹanʹın kalbidirʺ buyurmuştur. Gördüğünüz gibi Yâsin Sûresinin Yorumuʹnda imkân oranında enfüsî mânâya değinmedim. Bunun nedeni, önce Yâsinʹin net mânâsı aktarma çabamdan gelmektedir. İnşallah bir başka kitabımda, yine bu seride ʺFatiha Anahtarıyla Yâsinʹin Yorumuʺ ismiyle enfüsî mana da anlatmaya çalışacağım.
--------------------------
Âyet 77: Görmedin mi? 0 insanı bir nutfeden (Spermʹden) yarattık; şimdi o açıktan açığa bir muhasım kesildi.
Âyet 78: 0 kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel getirdi: ʺBu unufak olmuş kemikleri kim diriltir?ʺ dedi.
Âyet 79: De ki: Onları ilk defa inşa eden diriltir ve 0 her yaratışı (Halk etmeyi) bilir.
Âyet 80: 0 ki size yeşil ağaçtan ateş çıkarandır. Şimdi siz hep onu tutuşturuyorsunuz.
Âyet 81: Gökleri ve yerleri yaratan, onlar gibisini (onların aynını) yaratmaya muktedir değil midir? Elbette 0 Hallâküʹl‐Alîmʹdir (mutlak yaratıcı her şeyi bilendir.)
Âyet 82: Oʹnun emri bir şeyi dilerse (irade ederse) ona sade ʺOlʺ demektir. 0, oluverir.
Âyet 83: Öyle! 0 her şeyi melekûtu (kudreti) yedinde (tasarruf ve emrinde) olan sübhandır. Hep döndürülüp Oʹna götürüleceksiniz.
Bu âyet grubunda Allah, insanlar arasında yaygın olan,
mahşerde dirilişe karşı şüpheli yargıları cevaplıyor. Bu arada Kurʹan, akıl almaz, ilmî mûcizeler açıklıyor. Bu yedi âyetten çıkan toplu mânâya göre, insanların mahşere inanmamasında iki yanlış yargı var. Biri Allahʹın kudretini iyi kavrayamamak, diğeri çevresindeki ve evrendeki olayları gereği gibi yargılayamamak.
Âyet 77: ʺ0 insanı göremedin mi? Meni zerresinden yaratıldığını unuttu, şimdi açıktan açığa (emirlerime) muhasım kesifdi. ʺ
İnsan 1 mikron büyüklüğünde bir genetik şifreden yaratıldığını nasıl unutur? Milyonlarcası telef edilen 10 mikron büyüklüğünde meni hücrelerinden sadece bir tanesidir. Hele trilyonlarca hücreden bir tanesinden ibarettir. Kim oluyor da Kurʹanʹa, senin davana karşı çıkıyor. Hem de açık açık cephe alıyor.
0 insan kendini maddeden ibaret sayıyorsa, milyarlarcası oraya buraya atılan meni hücrelerinden sadece bir tanesidir. Ortaya çıkıp ukalâlık etmeye utansın!
Yok eğer değerli olmaktan bahsedecekse, o zaman senin davana, mânâya inansın!
Bir başka ifade ise 76ʹncı âyete kıyasen: ʺEğer onlar gönüllerinde îman ile ilkah olmamışsa; tıpkı yumurta hücresini ilkah edememiş meni hücreleri gibi teleftedir. Dışarı atılmaya mahkûmdur.ʺ Bu âyetin yorumunu da 78ʹnci âyet içinde vereceğim.
Âyet 78: ʺO kendi yaratılışını unutarak bize bir de mesel getirdi:
Bu un ufak olmuş kemikleri kim diriltir?ʺ
Bu tarz bir soru ölüm olayının gerçeğini bilmemekten
ileri gelmektedir. O halde ölüm olayını bilimsel olarak bir inceleyelim. Çeşitli varlıklarda ölümün tanımı şöyledir:
a)Kuantlar, enerji zerrecikleri ve ışınlarda ölüm: Bu zerreciklerin temsil ettiği titreşimler maddenin temelini teşkil eder. Bu fizik üniteler için ölüm, dalga boylarının değişmesindedir. Uzay ışınları , arasında bu değişmelere ölen, ömürleri saniyenin on milyonda biri kadar olan ışınlar vardır. Fakat ışının ölmesi ile raks ve kuant hali yok olmaz; başka görünüme geçer.
b)Atom ve moleküllerde ölüm: Atomun ölmesi iki tarzdır.:
1‐ Kuantize olması; yanı şipin yapan çekirdek kuantlarının bağımsız kuantlara dönüşmesi (novalarda ve güneşlerde olur).
2‐ Atom çekirdeğinin yeni bir parçacık özellikle proton kazanması. Meselâ: Bir cıva çekirdeğine bir proton katarsanız, cıva ölür fakat çekirdek ölmez altına dönüşür.
c)Mikroplarda ve hücrelerde ölüm: DNA moleküllerinin çözülmesidir Böylece ayrılan fosfor‐Riboz ve azotlu nüklit, yeni bir DNA molekülü için adaydır. Arz tabiatında bu olay tekrar eder durur. Çürüyen kelebek, bir gül goncasına, azot, fosfor ve karbonuna intikal etmiş olur.
d)Bitkilerde ölüm: Genellikle oldukça zahirdir. Tohum yoluyla bir ağaç kendini tekrar eder durur. Nitekim kışın ağacın kuruması sanki yeni dirilmeleri haber verir gibidir. Her ne kadar bitki de erkek ve dişi genetik kartlardan oluşursa da bu istidatlar her gün için aşağı yukarı standarttır.
e)Hayvanlarda ölüm: Daha bârizdir. Anne ve babadaki farklı genetik şifreler, yavruda yeni biçimler meydana getirdiğinden, ana ve baba moleküler çözülme ile ölünce o kişilik kaybolmuş olur.
f) Yıldızlarda ölüm: Yıldızlar enerjilerini yitirince atomların çevresindeki elektronlar çekirdeğe düşer. Böylece yıldız önce binlerce, milyonlarca kat küçülür. Sonra çekirdekler üst üste yığılarak korkunç bir gravidasyon doğurur. Buna dayanamayan yıldız mekânı, önce nötron yığınağına, sonra manyetik şokʹa dönüşür. Bu şok kara delikleri meydana getirir (Black Holes). Bazı bilim adamlarına göre bu şok, evrenin bir yerinde yeni bir yıldız doğmasına neden olur.
Bütün bu ölüm tarzlarından anlıyoruz ki, evrende varlıkların temelinde yok olma yoktur.
Karakter değişmesi vardır.
g)İnsanın ölümüne gelince: 77ʹnci âyette de belirttiği gibi, insanın kişisel karakteri bir meni hücresindeki 1 mikronluk genetik şifreden ibarettir. Bu şifre, Allahʹın emrettiği ortamda bir insanı meydana getirir. Dünya ortamında insanın genetik şifresi rahimde açılmaktadır. Halbuki toprak da bir genetik şifre açısıdır. Nitekim tohumlar da bitkilerin genetik şifre açısıdır. Ve toprakta açılmaktadır. Bitkilerin genetik şifresini basit sanmayınız. Hurmanın genetik şifresi birçok hayvanın genetik şifresinden karışıktır.
Şu halde, çürümüş kemiğin en ufak olmuş manzarası, birşey ifade etmez. Allah, istese herhangi bir insanın genetik şifresini toprakta gayet basit olarak geliştirir, açar.
Âyet‐i kerîmenin başında geçen ʺKendi yaradılışını unutarakʺ mesajının iki nedeni var:
a)Meni hücresinden şifresinin açılıverişini unutma.
b)Dünyaya gelirken verdiğin sözü unutma.
Rahimde gelişmeye başlayan bebeğe 20ʹnci haftada ruh yansır. Bu yansımadan önce, daha evvel arz ettiğim ilâhi anlaşma yapılır.
Ayet 79: ʺDe ki: Onları ilk defa inşa eden diriltir. O, yaratılışın tek benzersiz mimarıdır, her şeyi bilen yalnız Oʹdur. ʺ
Asıl aklın almaması gereken şey kemiğin tekrar dirilip dirilmeyeceği değil, ilk kez insan denen bu şaheser yaradılışın, bir zerreye genetik şifresinin yazılmasıdır. Burada inşadan kasd, 77ʹnci âyete kıyasen bir meni hücresine yazılan matematik genetik şifredir. Allah tüm insanları yaratmayı murad etmiş, hepsini kaydetmiştir. Bu hücrenin taşıdığı matematik hafıza bandını tasavvur etmek bile mümkün değildir. Zaten bu şifrenin değişmezliği nedeniyle Havvaʹyı Âdemʹin kaburgasından dolayısıyla hücresinden yaratmıştır.
Yeryüzüne gelmiş geçmiş on milyar tahmin edilen insanların hepsine ayrı sima, hepsine ayrı parmak izi veren hilkat, işte Âdemʹin meni hücresine kaydedilen matematik hafıza bandıdır. Âyet bu yüzden, o akıl almaz ilmiyle muhteşem yaratma sırrının sahibi, anlamına ʺhalkın‐Alîmʺ sıfatlarının tekrarıyla sonlanmaktadır.
Âyet 80: Şimdi Allah, kavranması güç hilkat sırrı içinde yeniden dirilmenin ilmî bir anahtarını veriyor:
ʺDe ki: O size yeşil ağaçtan ateş çıkarandır. Şimdi siz onu tutuşturuyorsunuz. ʺ
Bu âyet‐i kerîmeyi yirminci asra kadar anlamak mümkün değildi. Nitekim önceki tefsirlerde Merh ve Affar ağaçlarına kıyasen, çakmak anlamı getirilmiştir. Ancak âyet: ʺÇürümüş kemik mi dirilecekʺ deyen şaşkına cevap vermektedir. Ne eskiden yapılan çakmak benzetmeleri, ne günümüzde yapılan elektrik, petrol benzetmeleri bu şaşkın sorunun cevabı olamaz. İtiraf edeyim ki, bu âyet üzerinde aşağı yukarı 30 yıldır durduğum halde, ben de 1983 yılına kadar açık olan hikmetini anlayamamıştım. Sonra Cenab‐ı Hak lûtfetti gerçek yorumu buldurdu.
Âyeti şöyle inceleyeceğiz: Biz bir ateşi hangi kimyasal faktörle tutuştururuz? Yani arzda ne olmasa hiç bir şeyi yakamayız?
Oksijen: Arzdaki yegane nesnedir. Peki oksijen nereden çıkar? Yalnız yeşil ağaçtan çıkar. Bütün jeofizikçiler müttefiktir ki, arzın atmosferinde oksijen yeşil ağacın imajıdır, işte âyet:
Yeşil ağaçtan oksijeni çıkaran Oʹdur, hep onunla yanmayı sağlıyorsunuz (tutuşturuyorsunuz), buyurmaktadır.
Asıl işin önemli yanı, yeşil ağacın oksijen yapmasıyla ölümden sonraki diriliş. Ancak bu açık bilimsel gerçekten yola çıkılarak, mahşerle ağacın oksijen yapımı arasında ilgi kurulabilir. Cenab‐ı Hak 78ʹnci âyette bildirdiği kâfirin küstahlaşmasına karşı buyuruyor ki:
Değil un ufak olmuş kemiği bir canlıyı yaksan dahi, ben onu her an diriltiyorum, fakat sen fark etmiyorsun. Bunun sırrı yeşil ağaçtan çıkan her gün yaktığın oksijen olayında gizlidir.
Bir canlı yakılsa, kül artığı dışında onun temel yapısı, su buharı ile karbondioksit haline gelir. İşte bu karışım yaprağa gelince câmid (cansız) olan her iki madde yaprağa verdiğim hay sırrıyla şekere dönüşerek canlanır. Çünkü karbon artı değerli iken, karbondioksitte cansızdı. Fakat yaprak onu eksi değerli karbona çevirerek şeker yapar ki, DNA dediğimiz molekülün ona yapım tarzı bu yoldan geçer. Bir yerde (yeşil ağaçta) oksijen çıkıyorsa, orada cansızdan canlıya geçiş vardır.
Ey apaçık muhasım olan sersem! Önce hayatın bu sırrını öğren ondan sonra ölüm, mahşer, dirilme konularına dil uzat.
İşte ben, her cansızı yapraktaki hay sırrıyla canlıya çeviren Allahʹım, kemiği diriltmek mi benim için mesele?!
Bu âyetin ayrıntıları da Kurʹan Âyetleri ve Bilimsel Gerçekler kitabımda üç dilden yayınlanmıştır. Ayrıntılar orada mevcuttur.
Cenab‐ı Hak dirilik sırrını, böylece Kurʹan‐ı Kerîmʹinʹde 14 asır önce oksijeni ve yapılışını bildirerek açıkladıktan sonra, şimdi Yâsinʹin son üç âyetinde tüm hilkat hikmetlerini açıklayacaktır.
Âyet 81: ʺGökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya muktedir değil midir?ʺ
Elbette O Hallâkuʹl‐Alîmʹdir.ʺ İç içe küresel 7 manyetik kuşak içinde milyar kere milyar yıldız yaratıp, onlara akıl almaz cazibe dengeleri veren, arzda akıl almaz hikmetler yaratan, yenisini yaratamaz mı?..
İmkânsız ve güç olan, böylesine akıl almaz sistemleri ilk kez yaratmaktır.
İşte Allah yüce evren sanatını sergiledikten sonra: ʺBen Hallâkuʹl Alîmim diyor.
Daha önceki âyette yaratılışa ait bazı sırlara değindiği için ʺhalkın alîmʺ tanımı geçmişti. Bu âyette tüm evrenin hilkat sırrı beyan edildiğinden, sonsuz ilmiyle (Alîm) akıl almaz yaratılışların mimarı, yaratıcısı (hallâk) için ölüyü yeniden diriltmek mesele mi?
Hem Oʹnun bunca akıl almaz yaratış sırrı, bir emeğin, bir çabanın mahsülü de değildir. Zira:
Âyet 82: ʺOʹnun emri bir şeyi irade ederse, ona sade ol demektir, oluverir. ʺ
Bu âyetin çağımızdan önce anlaşılması fevkelâde güçtür. Çünkü insanlar, her bir eserin bir emek sonunda meydana geldiğine alışmıştı. Bir matematik hesaplama için saatlerce uğraşmak gerekiyordu.
Bu âyet, çağımızdaki bilimsel gelişmelerin ışığı altında daha kolay kavranabilir. Ancak bazı kavramları birbiriyle karıştırmamak gerekir.
Sûre‐i Aʹlâʹnın 2. ve 3ʹncü âyetlerinde Allah, yaratılışı 4 temel kavram içinde tanıtmaktadır.
Sûre‐i Aʹlâ, Âyet 2: O (Rabbin ki) yaratttı, (Yaradılışın 1. Safhası).
Tesviye etti. (Yaradılışın 2. Safhası).
Ayet 3: O(Rabbin ki) programladı; kaderledi, (Yaradılışın 3.Safhası)
Ve ihda etti. (Yaradılışın 4. Safhası)
Allah ilk üç yaradılış safhasını bir anda halkeder. İhda safhasını belli miada, ömre bağlar. Meselâ, bir insanı yaratmayı irade etmesi ilk safhadır. Onu tesviye etmesi ikinci safhadır. Bu safha, şekil ve biçim tayin safhasıdır.
Üçüncü safha, onu bir meni hücresine programlamasıdır. Bu üç safhada yaratılış tahakkuk etmiştir. Ve ʺkünʺ emri içinde anlık bir olaydır. Çocuğun 40 haftada doğması, yaratılışın İHDA safhasıdır ve bir miada bağlanmıştır. Artık her programı anne rahminde hazır olan çocuğun yeni bir yaratılış işlemine ihtiyacı yoktur. O sadece İHDAYA; yani zamanını tamamlayıp doğmaya muhtaçdır. Göklerin ve yerin 6 günde yaratılması olayı da aynıdır.
Bizim asıl konumuz ʺkünʺ emridir. Ve bu emir, anında yaratılış doğurur.
Kün emrinde: İrade, tesviye (şekillendirme) ve kaderlendirme (programlama) birliktedir ve iç içedir.
Meselâ Âdemʹin çamurdan yaratılma olayını ele alalım:
Bazıları sanır ki, Allah çamura heykelimsi bir şekil verdi ve sonra ruh verip canlardırdı. Kesinlikle hayır! Allah Âdemʹi bir kader şeklinde irade etti (istedi, arzu buyurdu) ve o çamura ʺkünʺ dedi. O anda çamurdaki azot, karbon, fosfor, hidrojen, oksijen molekülleri bir beden şekline dönüverdiler. Bu söylediğimiz moleküller, balçık çamurunda eksiksiz bulunduğu için, Allah Kurʹanʹda Âdemʹin çamurunu balçık şeklinde tanıttı.
Âdemʹin bedeninin oluşumuyla birlikte tüm insanların genetik kartını Âdemʹin meni hücresine programladı. O anda gerçekte tüm bedenler yaratılmış oldu. Tarih boyunca insanların doğması olayı ise bir ihda hikmetidir.
Evrenin yaratılmasına ait olayları en yeni astrofizik bilgileriyle seyrederek ʺkünʺ emrinin azametini kavrarız.
Evrenler, tek bir noktadan, büyük patlama (big bang) dediğimiz olayda meydana getirdikleri an; ki bu an saniyenin binde biri kabul ediliyor. Galaksiler de, Kuasar dediğimiz yıldızlar içinde sıkışık, fakat programlanmış şekilde halkoldu. Ondan sonraki anda bir saniyede semaların manyetik kuşakları doğdu ve evren o saniye terimiyle yaratılmış oldu. Ancak, tıpkı insanlar gibi hâlâ evrende yerini almayı bekleyen galaksiler var. Bunlar altıncı semada kuasarlar içinde İHDA sırrını bekliyor.
Bir kuasar beşinci sema kuşağına düşünce, bir galaksi saniyede yerini alıyor.
Bu görüşlerin dışında tüm eski evren yaratılış kavramları tarihe karıştı. Tabii, tarihte yaşayanlar hâlâ evreni kör novaların oluşturduğunu sanıyor. Bir kısım marksistler bu tesadüf oyununu terk ederse, doktrinlerine inançları ölür. Bu nedenle ilmin tarih devrinde, evrim ülkesinde yaşıyorlar.
Ne yazık ki kendi kendini İslâm âlimi sanan bazıları da evrimin Kurʹanʹa uyarlığını söyleyecek kadar gaflet içindedir. Yâsinʹin 82ʹnci âyetini okuyup evrim vardır demek Kurʹan beldesinden habersiz yaşamak demektir.
Gözümüzü dört açalım, bugünün insanı, hangi dinde olursa olsun, ikiye ayrılıyor:
a)Evren tesadüftür, insan evrimle bu tesadüfün sonucunda ortaya çıkmıştır diyen inançsızlar.
b)Evren, Allahʹın sonsuz kudretiyle, binlerce nakış ve sanʹat inceliği içinde yaratılmıştır, diyen inananlar.
İş bu kadar basit; evrim inancı, zorunlu olarak marksist sosyolojiye, o da marksit ekonomiye inancı zorlar.
ʺKün (ol) deriz, oluverirʺ hikmetinin kavranması, tüm yanlış inançlara da müthiş bir perdedir. Âyet 83: Âyet üç bölümdür.
1. ʺO, herşeyin melekutu yedinde olan (ya da her şeye dilediği gibi tasarruf eden) subhandır. ʺ 2. ʺTesbih Oʹna. ʺ
Âyetin bu iki bölümü şöyle tanımlanabilir:
Her olayın fizik ve,matematik gücü ile nizamı (melekût) Oʹnun tasarrufu (otorite ve hakimiyeti) altındadır. Oʹnu her türlü eksikten tenzih edin, tesbîh edin (sübhanellezi).
3. ʺHep Oʹna döndürüleceksiniz (Oʹna intikal ettirileceksiniz, Oʹna götürüleceksiniz) ʺ.
Âyet‐i kerîmede geçen iki önemli kelime vardır. ʺeiyedihi melekutʺ: Melekut, otorite ve kudretin tümüdür. Evrenin fizik ve matematik nizamının tüm yasaları, etki şartları yalnız Oʹnun yedindedir, demektir.
İkinci önemli kelime ʺSubhanelleziʺ kelimesi; ki subhan, Allahʹın bir önemli esmasıdır. Ancak burada fiilî durum vardır. Mânâ itibariyle iki tarz mütâlaası mümkündür:
a)Kâinattaki her şey Oʹnun melekût sırrı içinde tasarrufundadır ve Oʹnu tesbih ederler.
b)Oʹna tesbîh ki tüm her şeyin mülkü tasarrufu Oʹnun yedindedir.
Her iki mânâ da doğrudur. Şöyle ki: Oʹnun tüm evrenleri tasarrufu altında tutması, Oʹnun tesbih edilmesi hikmetini otomatik olarak doğurur.
Her tüm eşya Oʹnu tesbih ediyor, hem bize tesbîh emridir.
Tesbîhʹe gelince: Cenab‐ı Hakkʹın subhanlığını anlamak, kavramak, tekrar etmek ve her an anmak demektir.Bu eserimizden sonra ilk neşrolacak ʺNamazın Sırlarıʺ adlı kitabımızda bu konuda geniş bilgi bulacaksınız.
Ancak âyetin buradaki emri, tüm varlıkların Allahʹı her türlü eksikten tenzih ederek devamlı anış ve zikirleridir. Elektronun manyetik şipini, galaksilerin raksı, ışınların titreşimi hep bir tesbîhtir. Kırkıncı âyette anlatmıştım.
Meleklerin zikri de daim bir tesbih hareketidir. Şüphesiz âyet‐i kerîme tüm varlıkların tesbihini dile getirerek subhanın huzurunda tesbîhe davet etmektedir.
ʺÇünkü tüm ona döndürüleceksiniz.ʺ Buradaki rucû etmek, döndürülmek kavramı oldukça zor anlaşılan bir tanımdır. Ancak, muhtelif âyetlerde bu kavram vardır.
ʺİNNA LİLLÂHİ VE İNNA İLEYHİ RÂCİUNʺ
ʺAllahʹdandı Allahʹa döndü.ʺ
Bu dönüşün nasıl bir dönüş olduğu konusunda çok çelişkili tartışmalar vardır. Özellikle müfessirlerle, mutasavvıfların tartışmalarının sonu gelmez.
Bu kavram için en doğru Kul ve Allah sınır çizgisini çok iyi bilmek gerekir.
Kul, Allahʹın bir parçası değildir. Rucû da Oʹna eklenmek değildir.
Emir âleminin sırrı içinde bilinmezliğini, daha doğrusu kavranmazlığını koruyan zırhın, emir âlemine tekrar intikali bu döndürülme (Rucû) olayıdır.
Döndürülme, çokluk âleminden teklik âlemine bir yaklaşımdır. Bu, ana tanımdır.
Daha basit olarak bir çok müfessirin kabul ettiği tanımlar vardır. Bence de yerinde ve makbuldur. Huzur‐u ilâhiye çıkarılmak da bir rucûdur.
Kıymetli okuyucalarım. Böylece Yâsin‐i Şerif deryasından bir katre sundum sizlere..
Kurʹanʹın kalbi; yani evrendeki hayat dolaşımının merkezi demek olan bu esrarlı âyetler demetinde, elbette evrenin binbir nakşı gizlidir. Elbette ilâhi sanʹatın tüm incelikleri iç içedir.
Daha çok bilimsel yorumlarla zâhirî mânâları toplamaya çalıştiğım risale, inşaallah başlangıç olur. Yâsinʹin enfüsî mânâsını aktaran yeni kitapları da sizlere sunmak nasib olur.
Sanırım çoğunuz Yâsin‐i Şerîfʹi ezbere bilirsiniz. Şimdiye kadar ezberleme fırsatı bulamayanlar da bu vesile ile ezberler. Ancak hiç değilse yüzeysel mânâları da öğrenmekte büyük fayda vardır.
Esasen Kurʹanʹın ezberlenmesi farzdır. Ancak farz‐ı kifâyedir, yani bir toplumda bir kişi Kurʹanʹı ezberlemişse diğerleri üzerinden farz kalkar. Ancak büyüklerimiz, okur yazar müslümanlar için en az 20 namaz sûresi, Yâsin ve bunlar dışında çeşitli konularda en az 40 âyetin ezberlenmesini ısrarla istemişlerdir.
Önce de belirttiğim gibi, her türlü sıkıntıda, güçlükde, bunalımda Yâsin okumalıdır. Ayrıca Yâsinʹin ilk sahifesi yeni doğmuşlara, son sahifesi son nefesini vermek üzere olanlara okunması islam geleneklerindendir.
Allah hepimize Yâsin‐i Şerîfʹin yüce hikmetlerini lûtfetsin ve onun temsil ettiği Fahr‐i Kâinat Efendimize lâyık kullardan eylesin.
ALINTI: Onk. Dr. Haluk Nurbaki YASİN SURESİ YORUMU 1985