Talan
edilen Bizans kral mezarları
2010 Kültür başkentine yakışmayan manzaralar 50 yıldır Fatih’te
yaşıyorum, Tarih ve kültür adına neler gördüm ama böyle bir şey
görmedim.
Hemen yanı başımda Silivrikapı sur dibinde bir Kral Mezarlığı
yağmalanmış, Soyulmuş, şimdilerde ise tinerciler, alkolikler
tarafından (tuvalet) olarak kullanılıyor.
haberimiz yok!
Binler yıl varlığını korumuş, bu topraklarda yaşamış insanların
tahrip etmeyi düşünmediği tarihi eserler çağımızın "Medeni!!!)
şahısları tarafından yok ediliyor.
İstanbul içinde son yüzyılda tahrip edilen, yok edilen cami,
medrese, kilise, Manastır, havraların sayısının binlerce olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Anadolu, insanlığın başladığı, çok büyük medeniyetlere beşik olmuş
kutlu belde.
Tarih boyunca Savaşların, işgalcilerin, Turistlerin, Hazine soyguncularının
talan ettiği Anadolu antik havasını kaybetti.
Son kalan örnekler ise tarihe inat israf edilmeye devam ediyor.
Asırlardır toprak altında kalan,
1990 öncesine kadar üzeri moloz toprakla kaplı olan, Bedrettin Dalan
zamanında sur temizliğinde ortaya çıkan silivrikapı hipojesi, mezarlığından
çıkan tarihi eserlerin ne kadarının Arkeoloji müzesine teslim
edildiği bilinmiyor.
konu ile ilgilenenler arasında çok yaygın dedikodular semtte
konuşuluyor.
Günümüzde bu hususta Ergenekon davasına konu olmuş, kamyonlarla
taşınmış define iddialarını okuyoruz.
Silivrikapı antik mezarlık binasının içinde ancak müzelerde
göreceğimiz değerde Antik kabartma taşlı lahit mezarlar, kapakları
kırılmış, içleri soyulmuş, çevresi kazılmış, Tinercilerin ve
alkoliklerin mekânı hatta tuvaleti olmuş müthiş bir yer.
Önümüzdeki yıl Avrupa hatta dünyanın her tarafından özellikle
ziyaretçilerimiz gelecek, Sadece burayı görmeleri bile Türkiye’den
nefret etmelerine yetecektir.
Çağdaş Avrupa’nın üyesi olmaya adayız diyoruz, İnsanlığın ortak
mirası tarihi elimizle yok ediyoruz.
Sayın İBB Başkanı K. Topbaş bu kültür hazinelerini korumak İnsan
olarak, Müslüman olarak en önemli görevleriniz arasındadır. Birçok
türbeye görevli koyarak ziyaretgâh yapmışsınız, bu ülkede binlerce
yıl yaşamış ve insanlığa mal olmuş bu türbenin yaşatılmasını önemsiz
mi görüyorsunuz.
Burayı bilmiyorsanız veya buraya önem vermiyorsanız, Açıkça
söylüyorum. Siz İstanbul’un belediye başkanlığına layık bir idareci
değilsiniz.
İstanbul’un toprak altına, toprak altı tarihi yok etmek pahasına metroya
milyar dolarlar dökerken, Ülkemizin kalkınmasında ilk sıralarda yer
alan turizm için çok önemli bir eseri böyle zelil ve sefil
bırakmanız doğrumudur.
Bir insan olarak, bir Müslüman olarak bu gün çok utandım, Bir
Müslüman olarak ta üzüldüm. Buranın halini gören turistler kendi
değerlerine nasıl davrandığımızı görünce, millet olarak ve din
olarak bize tavır koymaları kaçınılmazdır.
Yolda tesadüfen tanıdığım semtin delikanlısı Mustafa Gündoğan
göstermemiş olsaydı, daha kaç yıl bu eserden ve bu halinden haberdar
olamayacaktım.
Sayın Topbaş ben görevimi yaptım bunu sizinle ve tolumla paylaştım,
bu gibi yerlerin takipçisi olacağım, toplumunda bu konularda müdahil
olarak en azından beyaz masaya telefon, e-mail çekerek, dilekçe
vererek konuya sahip çıkmalarını bekliyorum.
Bu tarih bize emanet, emanete hıyanet edene kimse saygı göstermez.
Allah Bile!
Allah cc. Yeryüzünü gezin, sizden öncekilerin saltanatını görün,
onları nasıl helak ettiğimize bakın ve ibret alın diyor. Biz bu
eserleri yaşatmazsak, yeni nesiller tarihi bilmezse bu ayetin gereği
nasıl tecelli edecek.
Bizans’ı savaşarak kılıçla aldık, Düşmanımızın eserlerini yok
edersek, bizim büyüklüğümüz nereden anlaşılacak. Bizans’ı ve diğer
medeniyetleri yok edersek bu bize de büyük zarar verecektir.
hayatı koruyalım, hayatın birikimlerini de koruyalım, Bu
konuda Fatih belediye başkanına doğrudan bir şey demiyorum, Sur
arası İBB Başkanlığına ait, Sayın Mustafa Demir sizde temizlik
görevlilerini göndererek mezarlığın temizliğini yapsanız büyük bir
ayıbımızı temizlemiş olacaksınız.
Burayı acilen tamir ettirip,
muhafaza altına almanızı kamu adına rica ederiz
Abdullah Gözaydın. fatihten@gmail.com
Yeryüzünde günümüzde yaşayan
İslam toplumları tarihi eserlere neden düşman?
Allah
cc. Kuran-ı Kerim'de geçmiş nesillerin hayatlarını, medeniyetlerini,
eserlerini zikrederek, bizlerin bu eserlere bakarak ibret almamızı
emrediyor.
DEVAMI
-----------------------------------------------------
KONU İLE İLGİLİ DİĞER HABERLERİMİZ:
Silivirkapı hipojesinde Sahte lahit kabartmaları
bir haftalık yakın takip sonucu tarihimizin ne kadar sahipsiz kalmış
olduğuna şahit olduk. 1600 yıllık Bizans hipojesi 1988 yılından
sonra yağmalanmış
1988 yılında sur bakımlarında meydana çıkan Silivrikapı hipojesi
(Antik Mezar) içi boşaltılmış halde çevre düzenlemesi yapılarak
kaderine terk edilmiş.
İstanbul'da yerinde bulunan tek antik mezar olmasına rağmen bu
nadide tarih hazinesi hiçbir denetim ve koruma önlemi alınmadığından
dolayı 1993 yılında semtin gençleri tarafından lahit kabartmaları
kırılarak çalındı. Daha sonra yakalanan hırsızlardan alınan kırık
lahit kabartmaları İstanbul Arkeoloji müdürlüğüne teslim edildi.
İstanbul için tarih ve turistik önemi olmasından dolayı İstanbul
Arkeoloji müdürlüğü lahit kabartmalarının sahtelerini yaparak hipoje
içine monte ederek hipojenin olumsuz görüntüsünü perdelemiş oldu.
Surlardan sorumlu İBB Başkanlığı hiçbir önlem ve koruma almadığından
dolayı Antik hipoje uyuşturucu ve alkol bağımlısı kişilerin
istilasına uğradı. tekrar tahrip edilen, acemi hazine avcılarının
taklit lahitlerin kırılması ve kabartmaları sökerek çalma
girişimleri devam ediyor.
hipoje içini çöplük ve tuvalet olarak kullanan bu kişilerin sebep olduğu
tahribat milletimizi derinden utandıracak nitelikte.
İstanbul Arkeoloji müdürlüğü, Patrikhane, Fatih belediyesi doğrudan
yetkili olmadığı bu eserin korunmasının İBB Başkanlığı tarafından
sağlanması, alanın turistik düzenlemesinin yapılarak hizmete
sunulmasını istiyoruz.
Lütfen iBB yetkilileri Bizleri utandırmaktan kurtaracak
girişimlerinizi bekliyor ve takipçiliğini yapıyoruz.
SİLİVİRKAPI HİPOJESİ MACERAMDA SON DURAK!
Silivrikapı hipojesi (Mezarlığı)nı öğrendiğimden beri yoğun temaslar
yapmaya başladım.
Pazartesi günü bir açılış töreninde, fatih belediye başkan
yardımcılarından Hasan Suver ile görüştüm, Mezarlığın resimlerini
gösterdim,
Salı sabahı silivrikapıda kendisi ile buluşarak mezarlığı birlikte
inceledik. Sayın Hasan Suver Kendisinin, burası hakkında birşey
bilmediğini,
buranın kurtarılması konusunda çalışma yapabileceklerini söyledi.
Bu mezarlık hakkında bizimde çalışma yapmamızı istedi.
Çarşamba günü Fener Patrikhanesine müracaat ederek burası hakkında
bilgi istedim. Patrikhanede birçok yetkili ile görüşmeme rağmen konu
hakkında kimsenin bilgisinin olmadığını hayretle gördüm.
Son olarak Patrikhane araştırma ve kütüphane yetkilisi Yorgo Benli
bey bu konuyu araştırıp bilgi vereceğini beyan etti. henüz Yorgo
beyden de netice alamadım.
Perşembe günü İstanbul Arkeoloji müdürlüğüne müracaatım oldu.
Müdürlükte görüştüğüm yetkili kişiler bu konu hakkında
konuşamayacaklarını,
Mekanın İBB Başkanlığı ilgi alanında olması nedeniyle kendilerinde
yetki olmadığını söylediler.
Buradaki görevli İnternette konu hakkında çok bilgi olduğunu, devlet
memuru olması nedeniyle izinsiz bilgi veremeyeceğini, konu hakkında
kendisinin de çok kaygıları olduğunu söyledi.
Olay yeri itibarı ile İBB başkanlığı sorumluluğunda olması nedeniyle
müdahale edemiyorlar.
Internet'te yaptığım araştırmada tatmin edici fazla bir bilgiye
ulaşamadım, semt eskilerinin anlattıkları aşağıdaki yazılardan çok
farklı.
Kazılar esnasında ortaya çıkan Silivrikapı hipojesindeki lahitlerin
içi ve lahit altı odaları 1988 yılındaki onarım sırasında
boşaltılmıştı.1993 yılında mezarlık lahitlerindeki kabartma figürler
yerlerinden sökülerek çalınmış, bilahare yakalanan hırsızlardan geri
alınan kabarma lahit parçaları İstanbul Arkeoloji müzesine teslim
edilmiş.
Arkeoloji müzesi ise mevcut lahit kabartmalarının kalıbını çıkarıp
kopyasını yaparak mezarlığa monte etmiş. yani bizim görüp te
heyecanlandığımız mezarların kabartma yüzeylerinin sahte olduğunu
öğrendik. fakat Arkeoloji müzesi görevlileri bize böyle bir bilgi
vermedi.
Aksine yazılmamak kaydı ile mezarlığın talan edildiğini bildiklerini
söylediler.
Arkeoloji müzesinde sergilenen bütün lahit ve kabartma eserleri
inceledim. Buradaki eserlerin benzerini maalesef göremedim. iki adet
Internet'ten orijinal kabartma resmi aşağıdakiler ini buldum.
BU GERÇEK LAHİT KABARTMASI

BU İSE SAHTE LAHİT KABARTMASI

Bu konuyu burada kesmek mecburiyetinde kalıyorum. Birincisi hiçbir
resmi kurum yeterli bilgi vermek istemiyor.
kişisel gayretlerim ile neticeye gitmem mümkün değil, siz
okuyucuların bu konularda yönlendirmesine açık olacağız,
yazılarınızı bekliyoruz.
Konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
İstanbul'un en eski yapılarından olan bu Bizans hipojesi lahit
kabartmaları sahte olsa da neticede bir Bizans mezarlığıdır. kendi
araştırmaları neticesinde Silivrikapı hipojesine her gün pek çok
turist gelmektedir.

YERİNDEN SÖKÜLEN BU KABARTMA UZUN ZAMAN BURAYA TERK EDİLMİŞ OLARAK
DURMUŞ

YUKARIDAKİ İSE ÇALINAN KABARTMANIN YERİNE KONAN SAHTESİ
Milletimizin şanlı tarihine yakışmayan bu görünüm acilen
düzeltilmeli, hipoje korunamıyorsa bari sağlam bir kapı ile
içerideki rezilliğin görülmesi engellenmelidir.
doğru olan hipoje iç ve dış onarımı yapılarak turizme
kazandırılmalıdır. Yetkililerin dikkatine.
Hipoje içindeki ana lahit üst kapağı içki sofralarının yanında
sıradan bir mermer gibi duruyor. Çok yakında bununda buradan
kaybolacağını düşünmek yanlış mı?

İŞTE GÜNÜMÜZDEKİ REZİLLİKTEN ACI MANZARALAR HİPOJENİN İÇİNDEKİ
LAHİTLERİN HEPSİNDE BU REZİLLİK VAR

SİLİVRİKAPIDAKİ ANTİK KRAL MEZARLIĞINDAN RESİMLER

Silivrikapı Hipojesi hakkında Internetten temin ettiğimiz bazı
yazıları sizlere aşağıda sunuyoruz:
Tarihe saygısızlık derken illa Osmanlı eserlerine olunca tepki
vermiyoruz. Roma dönemi, Bizans dönemi de İstanbul’un tarihidir ve
sahip çıkmak zorundayız; bizim tarihimizdir ve bu eserler bizim
değerlerimizdir.
Hipojeler kelime anlamı olarak yeraltı mezarları olarak bilinirler.
Sadece Ortodoksların değil de bütün eski medeniyetlerde bilhassa
krallar ve saray ahalisi öldüklerinde bu mezarlara gömülürler.
Silivrikapı hipojesi ile ilgili geniş bir araştırmayı Prof. Dr.Ümit
Serdaroğlu yapmıştı...O konuda kazı raporlarını bulamadık...
Çünkü bir yeri yüzey araştırması ve kazısını araştıranlarından,
uzmanlarından öğrenmek gerek..
Arkeolog Sayın Nezih BAŞGELEN'in Silivirikapı Hipojesi ile ilgili
yazdıkları ise şöyle;
1988 yılındaki onarım çalışmaları sırasında kapıdan girerken sol
tarafta bir buluntuyla karşılaşıldı.. .Bizans dönemine ait ilginç
bir "Aile mezarı"(Hipoje) idi bu..Theodosios dönemine tarihlenen
Hipoje İstanbul'da geç Antikçağın hem plastik hem resim örneği
olarak insitu (Yerinde) bulunmuş ender eserlerden birisidir.. İç
odasındaki lahitlerin yan yüzlerinde Tevrat ve İncil'den alınma
önemli konulara ait kabartmalar yer almaktadır.
Bugün tamir edilmiş içlerindeki kabartmaların mulajları
konulmuştur.İki sur bedeni arasındaki alanda bu hipoje gibi pek çok
mezar anıtı gün ışığına çıkartılmıştır. Bunların Theodosius 2 öncesi
nekropolünün parçaları olduğu sanılmakta.
--------------------------------------------------
Silivrikapı Hipojesi, 1988 yılında surların restorasyonu sırasında
Silivrikapı’nın az gerisinde 37. Kule’nin güneyinde Prof. Dr. Ümit
Serdaroğlu
tarafından bulunmuş ve MS 4. yüzyıla tarihlendirilmiş.
1989 yılında
büyükşehir belediyesi tarafından restore edilmiş. 1993 yılında iç
mekanı kaplayan mermer kabartmalar çalınmış ama daha sonra bunlar
mali polis tarafından bulunup İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne teslim
edilmiş.
Hipoje 2 bölümden oluşmakta: 4,20×3,90 m boyutlarında bir gömü odası
ve buna bir kapı ile bağlı 4,50×1,25 m boyutlarında enlemesine bir
antredir.
Günümüzde kaderine terk edilmiş durumda. İçinde birileri barınıyor,
içki içiyor, ateş yakılıyor. Bir tarihe saygısızlık örneğimizdir.
İçine girmek cesaret ister, ancak kapısından görebildiğimiz
kadarıyla flaş patlattık.
-------------------------------------------
İstanbul Silivrikapı'da, sur bedenleri arasında bulunan Bizans
hipojesi (mezar odası) yıkılma tehlikesi yaşıyor. Hipoje 1988
yılında, surların restorasyonu sırasında, 37. Kule'nin güneyinde
Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından bulunmuş ve İS 4. yüzyıla
tarihlenmişti.
1989 yılında büyükşehir belediyesi tarafından restore edildi. Ancak
zaman içinde büyük bir tahribata sahne oldu.
Hırsızlar, 1993 yılında duvarı üç kez delerek iç mekândaki lahit ön
yüzlerindeki
mermer kabartmaları kırarak çıkardılar. Sökülme sırasında kırılan
kabartmalar daha sonra mali polis tarafından Gaziosmanpaşa'da ele
geçirildi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne teslim edildi.
Kabartmalar birleştirildi, Kabartmaların
kalıpları çıkarılarak kopyaları mezardaki yerlerine yerleştirildi.
Yine mezardaki freskolar (duvar resimleri) restore edilerek koruma
altına alındı.
Ama alınan önlemler tahribata engel olamadı. Alkoliklerin
İçeride yaktığı mangal türü ateş nedeniyle günümüzde freskolardan
hiçbir eser kalmamıştır.
-----------------------------
Yetkililerin Silivrikapı Hipojesi'ne ilgisizliği 1999 yılında haber
konusu oldu.
Bugün hayatta olmayan Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu o dönemde yaptığı
açıklamada 'Bu mezar 4. yüzyıldan günümüze kalabilmiş, yapı tipi
itibarıyla ender eserlerden bir yapı.
Biz kapısını açtığımızda yüzyıllardır içeriye kimse girmemişti.
İskeletler, lahitler, kabartmalar, her şey yerli yerindeydi' diyor
ve mezarın korunmasının sorumluluğunun büyükşehir belediyesine ait
olduğunu söylüyor (Hürriyet, 15 Nisan 1999).
---------------------------------
Yapının orijinal kabartmaları İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde
sergileniyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Yardımcısı Zeynep Kızıltan,
Silivkapı Hipojesi'ni koruma sorumluluğunun kanun gereği büyükşehir
belediyesinde olduğunu ancak kendilerine başvurulduğu takdirde uzman
desteği verebileceklerini söylüyor.
İÜ Öğretim Üyesi ve Bizans
sanatı uzmanı Doç. Dr. Engin Akyürek, korumanın eseri gün yüzüne
çıkarmaktan bile önemli olduğunu söylüyor: 'Çünkü gelecek kuşaklar
onu anlayıp, sizden daha iyi koruyabilir' diyor.
Silivrikapı Hipojesi yıkılıyor. Çatısı çöküyor, dış duvar
kaplamaları dökülüyor. Kapısı yok, içerisinde ateş yakılıyor. İs ve
tahribat nedeniyle iç duvardaki freskolar, belki de restore
edilemeyecek derecede zarar görmüş durumda. 1600 seneye direnen
tarihi yapı, İstanbul'un göbeğinde,
Vandalizm'e yenik düşüyor. İstanbul, bir dünya mirasını daha
yitiriyor
----------------------------------------
Yaklaşık 1600 sene aralıksız olarak Roma, Bizans ve Osmanlı
İmparatorluklarına başkentlik yapmış olan İstanbul, 2010 yılında
geçici bir süreliğine yeniden eski sıfatına kavuşacak diye umuyoruz,
Son iki
senedir gerek Büyükşehir Belediyesi gerekse Kültür Bakanlığı
tarafından muhtelif hazırlıklar yapılmakla birlikte, kente ismini
veren Roma ve devamı niteliğindeki Bizans medeniyetlerine ait birçok
yapının günümüzdeki durumu hâlâ yürek burkan bir durumda.
Yaklaşık 1100 yıllık hükümranlığı süresinde Doğu ile Batı
medeniyetleri arasında bir nevi ortak etkileşim alanı olarak kalan
Bizans İmparatorluğu’nun günümüzdeki en büyük mirasçısı Türkiye
Cumhuriyeti’dir.
İlk etapta birçok kişi tarafından yadırganabilecek bu yargı Trakya
ve Anadolu’daki istisnasız tüm kentlerin tarihleri incelendiğinde
açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Böylesine etkin bir medeniyete bir
milenyumdan fazla başkentlik yapmış olan İstanbul’da günümüzde
birçok Bizans dönemi yapısı acil olarak restore edilmeyi bekliyor.
Saray yapıları, su sarnıçları ve muhtelif askeri yapı kalıntıları
hesaba katıldığında günümüzde İstanbul’daki Bizans dönemi yapı
envanteri yüzlerle ifade edilebilir. Tarihi yarımadayı oluşturan
Fatih ve Eminönü ilçelerinde, günümüzde yaklaşık 40 tane Bizans
dönemi kilise yapısı bulunuyor. Fetih sonrası Osmanlı
İmparatorluğu’nun uyguladığı ‘şenlendirme’ politikası sonucunda (ki
bu politika kilise yapılarının günümüze ulaşmasındaki en büyük
etkendir) birçok Bizans dönemi kilise yapısı İslami ibadethanelere
dönüştürüldü. Günümüze ulaşabilen bu yapıların 21 tanesi halen cami,
mescid, müze veya kilise olarak kullanılmakla birlikte, geri kalan
yapılar harap bir halde. Sadece geçtiğimiz yüzyıl içerisinde 10
farklı Bizans dönemi kilise yapısı İstanbul’un tarihi
topoğrafyasından, geride hiçbir iz bırakmamacasına silindi. 1980’de
konut inşaatı sırasında son duvar kalıntıları da ortadan kaldırılan
Ayvansaray’daki Toklu DedeMescidi, 1943’te Atatürk Bulvarı
genişletme çalışmaları sırasında yol güzergahı üzerinde bulunduğu
düşünüldüğü için yıktırılan (ki yapı esasen yoldan yaklaşık 30 metre
mesafedeydi)
Zeyrek’teki Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi ve 1930’da yeni gridal
yol planın tam ortasında kaldığı için yıktırılan Geç Roma dönemi
Balaban Ağa Mescidi akla ilk gelen örnekler.
2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul’un önümüzdeki sene
birçok konuda göz önünde bulunacağı aşikâr. 2009 İstanbul’unda ne
yazık ki herkesin gözü önünde kent belleğinden silinmek üzere olan,
kendi kaderlerine terk edilmiş birçok Bizans dönemi yapı bulunuyor.
Bu yapılar içinde fiziksel durumu en kritik olanların başında Aya
Kapı Mescidi geliyor. Yaklaşık 900 yaşındaki yapı, tarihin ona
verdiği yükü taşımakla kalmayıp aynı zamanda üzerine inşa edilmiş üç
katlı betonarme binayı da sırtlamış durumda. Dışarıdan bakılığında
niteliksiz bir konut yapısı olarak görünen apartmanın bodrum katına
inen kapı açıldığında Aya Kapı Kilisesi’nin giriş kemeri ortaya
çıkıyor. Pencere boşlukları, üzerinde bulunan yapı sebebi ile
tamamen örtülü olduğundan şapelin içi günümüzde hiçbir yerden ışık
almıyor.
Hemen yanı başında, metruk halde bulunan Mimar Sinan’a ait Aya Kapı
Hamamı ile aynı kaderi paylaşan yapı, 2010 Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul’unda turistleri gezdirmememiz gereken mekânlar listesinde
ilk sıralarda yer alıyor.
Aya Kapı Kilisesi’nin yaklaşık 200 metre güneyinde bulunan Sinan
Paşa Mescidi, Bizans dönemine ait bir başka şapel kalıntısı. Yapının
günümüzde bitkilerle örtülü apsis duvarının dışında, bir zamanlar
yakınında bulunan manastırla ilişkilendirilebilecek içi toprak ve
çöple dolu küçük bir tonozlu oda da bulunuyor. 13. yy ile 14. yy
arasına tarihlendirilen yapının naos mekânında, günümüzde iki katlı
bir depo yapısı dikili duruyor.
Liste uzun
Aya Kapı’dan Fatih yönüne doğru çıkıldığında Draman yakınlarında
bulunan Odalar Camii, ‘can çekişen’ bir başka metruk yapı. İsmini
bodrum katında bulunan odacıklardan alan yapının apsis ve narteks
bölümlerinde günümüzde tek katlı birer gecekondu bulunuyor. Bu iki
gecekondunun ortasında yer alan üst örtüsü yıkılmış durumdaki naos
mekânında halen yabani incir ağaçları yetişiyor. Bu durum yapının
bitkiler yoluyla organik bozulma sürecini hızlandırıyor. 13. yy’a
tarihlendirilen yapının beden duvarlarındaki damgalı Bizans
tuğlaları yakın çevresine saçılmış halde.
Draman ile Fatih arasında
kalan, Odalar Camii’nin yaklaşık 250 m. doğusunda bulunan Boğdan
Sarayı İbadethanesi
de koruma sorunları bağlamında son derece kritik noktada olan
yapılardan birisi. 19. yy’a ait gravürlerde fiziki durumu oldukça
sağlam görülen şapelin, günümüze sadece apsisi ve naos duvarlarının
bir bölümü erişebildi. Yapı halen bitişiğindeki otomobil
tamirhanesinin lastik deposu olarak hizmet veriyor.
Orta ve geç Bizans dönemine ait bu yapılardan çok daha eski
kiliseler de ne yazık ki günümüzde büyük risk altında. Kentin
turistik açıdan en ‘popüler’ yapısı olan Ayasofya’dan yaklaşık 70-80
sene evvel inşa edilmiş olan ve vakti zamanında Hz. Meryem’in
kuşağının saklandığı ve bizzat imparatorların iştirak ettiği
yortuların kutlandığı Khalkoprateion Bazilikası’nın (Acem Ağa
Mescidi) ayakta kalan apsis bölümü, günümüzde ancak bitişiğindeki
turistik otelin ikinci katından algılanabiliyor.
Khalkoprateion
Bazilikası’na ait olan, duvarları fresklerle süslü, merkezi planlı
yapının kalıntıları ise günümüzde tamamen konut ve işyeri
fonksiyonlu betonarme yapıların altında kaldı. Samatya’da bulunan ve
5. yy’a tarihlendirilen Karpos ve Papylos Martiriyonu altyapısı ise,
yıllardır çelik kapı imalathanesi olarak işlev görüyor. Oldukça
geniş bir kubbeye sahip yapının yan dehliz pencereleri,
bitişiğindeki otopark sebebi ile sonradan kapatıldı.
2010’da İstanbul’da turistleri gezdirmememiz gereken mekânlar
listesine, kalorifer dairesi olarak kullanılan Peribleptos Manastırı
Altyapısı’nı, betonarme yapılarla dolu yapı adası içerisine sıkışmış
Arcadius Sütunu Kaidesi’ni, tamamen yıkılmak üzere olan Esekapı
Mescidi gibi onlara yapıyı eklemek mümkün.
Tarihi çevre ve tarihi yapı koruma, temelde çağdaş bir kültürel
istek ve toplum kültürünün çağdaşlaşmasına paralel olarak gelişen
bir olgudur.
Günümüzde, sürekli göç alan ve nüfus yapısı değişen İstanbul’da
şehrin kültür tarihine ilişkin bilinçli kamuoyu oluşturmak,
gerçekleştirilebilmesi son derece güç ve uzun vadeli bir
etkinliktir. Genel kapsamda toplumsal ve ekonomik zorunluluklar,
insanların fiziksel ortamın güzelliğine duyarlı olmalarını, ilgi
duymalarını zorlaştırıyor.
2010’a 1 kala İstanbul’da, yukarıda aktarmaya çalıştığım gibi
onlarca metruk Bizans dönemi yapısı bulunuyor. Günümüzde kendi
hallerine terk edilmiş gibi görünen bu yapılar, tarihin dayattığı
tüm politik düşüncelerden ‘arındırılmış’ olarak ele alınmalı ve
sonraki nesillere aktarılması sağlanmalıdır.
2010 yılı, değerlendirilmesi gereken önemli bir fırsat olarak
algılanmalı; gerek tek yapı ölçeğinde gerekse kentsel ölçekte kısa
ve uzun vadeli restorasyon/rehabilitasyon çalışmalarına ivedilikle
başlanmalıdır.
KONU İLE
İLGİLİ HABERLER
SİLİVRİKAPI
HİPOJESİNE İLKEL KORUMA
Talan edilen Bizans kral
mezarları (Hipoje)
Silivrikapı Hipojesinden
genel resimler
Silivirkapı hipojesinde
Sahte lahit kabartmaları
Yayınımız ve Beyaz
masaya müracaatımıza ses geldi fakat görüntü yok !
İrfan sönmez
gerçekten üzerimize lanet yağacak
İnsan olmak insana insanca değer vermekle mümkündür. Öyle bir nesil
geldi ki Müslüman mezarlıklarına pisliyor, mezarlıklarda akıl almaz
terbiyesizlikler yapıyorlar.
İnsanın ölüsü de kutsaldır saygı gösterilmesi lazım.
Bu saygı önce devletten başlamalıdır. Henüz devletimizde böyle bir
hassasiyet göremiyoruz.
Tarihi Osmanlı mezarlıklarımız tahrip edilerek yerleri asri
mezarlıklarla dolduruldu.
Ülkemizin tapusu olan, her biri tarihi şaheser olan atalarımızın
mezarları gerektiği gibi korunmuyor, nerde bu antik mezarlar
korunsun.
toplumda tarih kültür medeniyet bilinci maalesef yok edilmiştir.
31 Mayıs 2009 Pazar Saat 16:42 |