Molla Zeyrek Camii Restorasyonu Bitti.
Ülkemizdeki tarihi eser restorasyonlarında gözden kaçmayan gerçek; 564 yıllık Osmanlı-İslam unsurlar gözardı ediliyor. tarihimize sahip çıkamazken, batının desteği ile hayata geçirdiğimiz restorasyonlarda kendi tarihimizi görmezden gelip batıyı memnun etmek için ne gerekirse yapıyoruz. İBB'nin restorasyon yaptığı Molla zeyrek camiine girdiğinizde burasının altı asırlık cami- medrese olduğunu hissedemiyorsunuz!, Doğrudan Soğuk bir kilise havası verilmiş tarihi esere...
06 Haziran 2017 - 09:07
İBB'nin üstlendiği restorasyon sırasında "Burası tekrar kilisemi yapılamk isteniyor" şeklinde haberlerimiz oldu.
Cami restorasyonu tamamlanırken her aşamasında şahit olduğumuz"Sanki kilise gibi" restore edildiğine itiraz etmiştik.
Restorasyonda 1453 yılından beri yapılan önemli ilavelerin tamamının yok edilmesi, Tarihi eserin sadece Bizans dönemi unsurlarının ön plana çıkarılmış olması birçok vatandaşımızı rahatsız etti.
Yetkili olduğunu zannetiğimiz bir vatandaşımızın bizlere yolladığı fotoğraflara bakınca oldukça haklı olduğumuza inandık.
Tarihi cami-medresenin bütün İslami unsurları yok edilerek, (sadece minare, mihrap dışında) Sanki kiliseye dönüştürülecekmiş gibi, Kilise özelliklerinin ön plana çıkarıldığını gördük.
"Zaten Rumlarındı" deniyor, Bu anlayış günümüzde çok yaygın.
Bu söylemi kullananlar bilmiyorlarki RUM diye bir kavim-ırk yoktur, Rum kelimesi Roma demektir, Arapçada O harfi olmadığı için Roma diyemiyen Müslüman Türkler RUM, Diyarı Rum demişler, Ve Rumlar Grek değil Asyalıdır. Doğu Romanın çoğunluğu Orta Asyada 2. yy. dan sonra çıkan kuraklı-kıtlık nedeniyle batıya doğru göç eden Asyalı kavimlerden oluşmaktaydı, yani olası çoğunluğu Türk kavimleriydi.
Bu nedenle Konstantinepolis fatihi Sultan 2. Mehmet han kendini "Kayser-i Rûm" (Roma İmparatoru) olarak ilan etmiştir. Ve Rumlar 19.yy'la kadar Azınlık, taba olarak görülmemiştir. Mora isyanlarından sonra Grek Yunan işbirlikleri nedeniyle Cumhuriyet döneminde Azınlıklar arasına alınmışlardır.
MOLLA ZEYREK CAMİİ TÜRKİYE'YE VE TÜRKLERE AİTTİR.
Soruyoruz; nerede 564 yıllık cami-medrese dönemi müdahaleleri?, Tarih demek sadece Roma-Bizans demekmidir?
564 yıllık Tarihimizde bu eserleri nasıl koruduğumuz ortadadır, Hristiyan azınlıklara bıraktığımız bütün kiliselerin (Fener kanlı kilise hariç) yıkıldığını, mevcut kiliselerin 1800 lerden sonra yapıldığı neden görmezden gelinir.
Şimdi artık kendi yöneticilerimize, Koruma kurulu üyelerine sormamız gereken soruları sorma zamanı; siz bu cami-medreseyi kilise yapmak için mi restore ettiniz? Zaten patrikhanenin batı nezdinde talep ettiği 9 taşınmazın ilklerinden biri Molla zeyrek camii olduğunu biliyoruz. verecekmiyiz?
Yunanistan'da sadece Atina'da yüzlerce camimiz yok edilmiş, kalanlar cafe tesis depo yapılmış, Minaresiz Bir cami yapmamıza zorla müsaade ettiklerini görmezlikten gelmek ne kadar gerçekçiliktir.
Kaldıki mezhep benzerliği dışında greklerin Anadolu üzerinde hiçbir tarihleride yoktur. Çakma zorlamalarla Ege medeniyetini kendileri sahipleniyorlar, Bizim idarecilerimizde Müslümanlıktan önceki bu medeniyeti Putperest-hristiyan diye kabullenmek istemiyor, Yunanı haklı çıkarıyor.
Artık Milli bir politika geliştirmemizin zamanı geldi de geçiyor, idarecilerimizi uyarıyoruz.
YORUMLAR
MOLLA ZEYREK CAMİ HAKKINDA TARİHİ BİLGİ
Zeyrek Camii(Pantokrator Manastırı Kilisesi), Fatih ilçesi’ne bağlı Zeyrek’de, Sinanağa Mahallesi İbadethane Sokağı’nda, Haliç’e hakim bir set üzerinde yer alan, Orta Bizans dönemine ait dini bir yapıdır. II. İoannes Komneneos (1118-1143)’un ilk eşi ve Macar Kralı Laszlo’nun kızı Eirene tarafından 1118 yılında inşaasına başlanmış olan kilise, İmparatoriçe Eirene’nin ölümünden sonra İoannes tarafından 1136’da bitirilmiştir.
Mimarının Nikeforos olduğu sütun başlıklarındaki monoğramlardan anlaşılmaktadır. Zeyrek Kilise Camii, Ayasofya’dan sonra İstanbul’da ayakta kalan en büyük kilisedir.
Kraliçe Eirene tarafından başlatılan manastır kompleksinde, önce güney kilise tamamlanmış, sonra kuzey bölümü eklenmiştir. Proje bitmeden ölen kraliçenin, iki kilisenin arasına gömülmesiyle, ortada, imparatorluk ailesine ait bir mezar şapeli yaratılmıştır. Daha sonra, İmparator II.İoannes, İmparator I. Manuel Komnenos’un eşi Sulzbachlı Bertha, İmparator V.Yannis Palaiologos ve birçok yüksek rütbeli Bizanslı da bu mezarlığa gömülmüşlerdir. Manastırda bulunan, Kraliçe Eirene’nin fakir insanlara, düşkünlere yardım etmek için kurduğu yaşlılar evi, göz hastanesi gibi yapılar, 1455 e kadar işlevlerini sürdürmüşler ancak günümüze ulaşamamışlardır.
1204’deki Latin istilasında manastıra Katolik rahipler tarafından el konulmuş; manastır ve kilise yağmalanmış, buradaki birçok kıymetli eşya Venedik’de San Marco Kilisesi’ne götürülmüştür. Bunun yanında manastır bir takım sürgünlere de sahne olmuştur. Örneğin, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştirilmesin karşı çıkan Patrik Gennadios Sholarios’u, son İmparator XI. Konstantin buraya sürgün etmiştir. Fetih sonrasında manastır binaları bir medreseye çevrilmiş, medresenin ilk müderrisi Molla Zeyrek Mehmet Efendi olduğu için de yapı, Zeyrek Medresesi ve Cami olarak adlandırılmıştır. Fatih Camii’nin yapılmasıyla da buradaki öğrenciler Fatih Külliyesi’ndeki medreselere taşınmıştır. Öğrenciler ayrıldıktan sonra da, manastıra ait üç kilise, cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde, yalnızca güney kısmı cami olarak kullanılmaktadır.
Bugün, Pantokrator Manastırı’ndan görünür bir iz ve kalıntı yoktur. Ama caminin çevresinde daha önceleri manastırın altında olduğu anlaşılan, değişik ölçülerde sarnıçlar mevcuttur. Zeyrek Camii’nin kapısı üzerindeki kitabede, 1118-1136 yılları arasında inşaa edildiği ve 1453 yılında da camiye çevrildiği yazmaktadır. Geçirdiği birçok depremden dolayı yapı, muhtelif zamanlarda onarım görmüştür.
Camii, beş kubbeli, tuğladan, birbirine bitişik üç yapıdan meydana gelmiştir. Güneydeki ilk yapılan kilisenin planı kapalı yunan haçı şeklindedir. Ana mekanın üstünü yüksek kasnaklı ve etrafında yuvarlak kemerli pencerelerin açıldığı bir kubbe örtmektedir. Orta mekanı dörde bölen dört sütun, 18.yy.da buraya gelen seyyahların yazdığına göre, kırmızı renkte porfirden imiş. Bugün bu sütunların yerini barok profilli, taş örme payeler almıştır. Bu payelerden kubbeye geçiş dört taraftan dört tonoz ile desteklenmektedir.
Aynı barok üslup mihrapta ve narteksin üst katındaki galeride de görülmektedir. Ortadaki ana apsis, içeriden yarım yuvarlak olup, dışarıya oldukça taşkındır ve yuvarlak sağır kemerle ve nişlerle hareketlendirilmiştir. Apsis’in iki tarafındaki küçük odaların birer küçük apsisi vardır. İç narteksten orta mekana giriş, üç kapı ile sağlanır. İç narteks ortada kubbe, yanlarda ise tonozlarla örtülmüştür. Apsis kısmında duvarlar renkli mermer levhalarla kaplanmıştır. Dış narteks görünümündeki kısım ise son cemaat yeri olarak Osmanlı döneminde ilave edilmiştir.
Ortadaki mezar şapeli olarak yapılan bölümün, üç kapısı vardır. Biri şapelin ana kapısı diğerleri ise iki yandaki kilise mekanlarına geçişi sağlayan kapılardır. Meryem’e ithaf edilmiş kuzeydeki kilise de kapalı yunan haçı planlıdır. Mimari özellikleri, güneydeki kilisenin daha küçük bir kopyasıdır. Bu kilisenin narteksi 1966-67 restorasyonu sırasında harabe halinde iken, başarılı bir çalışma ile yenilenmiştir. Caminin tek şerefeli bir minaresi vardır.
Yapı, 18.yüzyıl ortalarında büyük ölçüde tamir geçirmiş, bu arada kubbeleri taşıyan sütunların yerlerine, bugün görülen Barok üslubundaki payeler ile mihrap ve hünkar mahfili yapılmıştır. 1950’li yıllara doğru yine harap duruma düşen yapı, 1965-1970 yılında Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiş; bu restorasyon sırasında çürüyen ahşap döşeme kaldırılınca, süslemeli zemin işlemeleri meydana çıkmıştır.
1997-98 deki İTÜ.’nün yönettiği çalışmalar sırasında, kuzeydeki kilisenin çatı kaplamaları yenilenmek üzere kaldırıldığında, apsisi örten yarım kubbe ile doğu duvarı arasında bir grup amfora bulunmuştur. Yapının harap durumdaki cephesinin restorasyonuna, 2004 yılında UNESCO desteğiyle başlanmış, 2005 yılına kadar bu çalışmalar devam etmiştir. 2006 yılında yapılan son çalışma ise dış narteks kuzey cephesinde olmuştur.
Zeyrek Kilise Camii, etrafındaki ahşap yapılarla beraber, 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınmıştır. 1966’dan itibaren büyük ölçüde restore edilen yapı, günümüzde yeniden bakıma ve korunmaya muhtaç hale gelmiştir.
KAYNAK: http://www.degisti.com/index.php/archives/6541