Allah'a Şüphesiz İnanmak Mümkün?
Günümüzde Müslüman olduğu veya Başka inanca sahip olanların çoğunluğu Allah inancı konusunda fikirsizdir. Sorsan Allah nedir nerededir? Akla, Bilime ve İslama uygun cevap veremez. Burada bir hayat hikayesinden bir kesit deneme ile sizlere bu yazıyı sunuyoruz. bu konuda soru sormak isteyenler fatihten@gmail.com adresine sorularını sorabilirler. İlgilenenlerden Allah razı olsun, Allah'ı anlamayı, Hakkıyla iman etmeyi Rabbim nasip eylesin.
12 Ocak 2020 - 13:36
--Ben görmüyorum Nerede İnsan?,
--Bak orada kayık iskelesi var,
--O İskele gibi şey tesadüfen olamaz mı?
--Hayır tesadüfen olamaz Bunu ancak işi bilen bir insan inşa edebilir.
--Sen şimdi ortada bir insan görmediğin halde Akıl yürüterek bu iskelenin tesadüfen olamayacağını düşüyor, Bu iskeleyi kesinlikle insanların inşa ettiğine şüphesiz inanıyorsun değil mi?
--Evet öyle, Bu iskelenin tesadüfen oluştuğuna inanmam mümkün değil.
İşte Aklımızı kullanarak mümkün olmanın mutlak şartı eserdir,
Ortada bir eser varsa o eseri inşa/imal eden bir ustası olması gerekir diyor,
Tesadüflerle oluşması mümkün olmayan, devamlılıkta kararlı bu hayatı inşa eden/yaratan bir güç var, Biz buna Allah diyoruz.
ALLAHI MADDİ ALEMDE BEŞ DUYU İLE GÖRMEK İSTEYEN İNSAN BEŞ DUYUSU İLE GÖREMEDİĞİ MİLYONLARCA BİLGİYE İNANDIĞINI HİÇ DÜŞÜNMÜYOR.
İnsanlık var olduğundan beri yaratıcısını aramıştır, İnsan aklı buna uygun yaratılmıştır.
Bir Müslüman olarak Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed Sav. inancının en doğrusu olduğuna iman ettim,
Neden?; Çünkü Materyalizm Ateizm, Deizm iddialarının Allah inancına getirdikleri izahlar akla uygun değildi.
Dünyevi bazı totemleri kutsayan Budizm, Konfüçyanizm, Şintoizm vs. üzerinde hiç durmadım. Çünkü yaratma gücü olmayan, kendileri yaratılmaya muhtaçlar.
Bu nedenle semavi inançları sorgulamaya başladım, İncil, Tevrat, Kitabı mukaddes, Eski-yeni ahid araştırdım, Tamamının insan düşüncesi hikâyelerden oluştuğunu gördüm, İnsan hayatına erdem verecek bir yol göstermiyorlar.
Bu nedenle batı medeniyeti Hristiyanlıkla bir erdeme ulaşamadı, Modernizm sayesinde bilime, tekniğe ulaştı.
Batının bu gün sahip olduğu maddi Güç’ü doğru kanalize edecek ilahi bir fren bulunmadığı için maddeci Batı hem kendi hayatını, hem yaşadığı çevreyi yaşanmaz hale getirdi.
Dünya egemenleri Silah-Savaş-Ölüm üzerinden saltanatlarını sürmeye çalışırken yaşattıkları hayat cehennem gibi, Kendileri de asla mutlu değil, hayvanlardan aşağılık bir hayata mahkûm olmuşlar.
Batıda bireysellik nedeniyle İnsanlar hayatın güzelliklerini öğrenemeden çırpınıp duruyorlar.
Hayatı yaratan Allah'ın milyarlarca canlı içinde sadece İnsan ve Cinlere verdiği Akıl-İradenin bir nedeni olmalı diye düşünüyorum.
Buraya kadar geldim İslam’ı Müslümanları sorgulamayı hiç düşünmedim.
Dindar Müslüman bir aile içinde büyüdüm, İbadet zaaflarım nedeniyle yediğim dayağın hesabı yoktur, Neden, Niçin, Kime ibadet yapacağımı kimse öğretmemişti.
Soyut bir Allah inancına teslim olmam isteniyordu, Düşünen bir genç olarak soyut güçlerin tevatürden gelen emirlerine pek inanmıyordum.
Çünkü İslam’ın görevlisi İmam, Müezzin, Hatip, Dindar politikacılar, İdarecilerin Hayat hakkındaki tercihleri dinsizlerden daha zalimdi.
İslam’a inananlar Allah’ın seçkin kulları ise kâfirlere karşı zaaf içinde olmamaları gerekirdi, Kuranda yazdığına göre ise Allah onları koruması gerekiyordu, Ama 1951 yılında çıktığım bu hayat yolunda öğrendiklerim böyle değildi, O batı denilen materyalist vahşi insanlar Müslümanların ensesinde boza pişiriyor, her şeylerini ellerinden alıyor yarı aç yarı tok sömürge haline getirmişti, Allah bu adaletsizliğe nasıl seyirci kalıyor, Fil suresinde olduğu gibi Kuranı kerimde vaat ettiği yardımı neden göndermiyordu.
Düşünce âlemimde fırtınalar kopuyordu, Bütün olumsuzluklara rağmen İslam’ın öngördüğü Allah'ı aramaya devam ediyordum, Çünkü diğerlerini tekrar gözden geçirmem için hiçbir sebep yoktu.
Bu günlerimde Cezaevinde olmam nedeniyle ilim irfan kaynaklarından uzaktım, yeterli nitelikte kitap yok, İslam’ı bilen/yaşayan kimse yok.
Büyüdüğüm ailemin içinde fasılasız her gün saatlerce Kuran Arapça okunur tefsirini kimse merak etmezdi, Annem ve halam başta Gönenli Mehmet efendinin Muratpaşa camiindeki ve diğer sohbetlere götürülürdüm. Buralardaki sohbetlerde Kimse Allah’ı anlatmıyor, hep sorumluluklarımız anlatılıyordu.
Bu nedenle İslam’ı Namazla başlayan ibadetler ve sosyal sorumluluk ahlakı olarak öğrenmiştim.
Ben Allah’ı arıyordum, İbrahim As.'ın bile Allah'ı görmek istediğini çok sonraları öğrenmiştim.
1980 yılının başlarındayız Ceza evleri tıka-basa dolu, Tutukluların en az yarısı sol anarşistler!, Ve bu gençler arasında Rus-Çin-Yahudi materyalist filozofların öğretisi Ateistlik çok yaygın, her gün Allah var-yok tartışması yapıyoruz. Onların savları kolay inkar!, Bizden istenen varlığını ispat etmemiz gerekiyor ama nasıl?
Anlamsız bir şekilde içimdeki soruların cevabını İslam’da bulacağıma inanıyorum, Fakat bilgi kaynağı kısıtlı bilen yok…
Sık sık namaz kılıyorum, Namazlarımda “Allah’ım ben sana inanıyorum, Birileri soyut bilgi ile inanabilir Ben seni görmek istiyorum, Sen buna kadirsin dilersen benim kalbimi mutmain edebilirsin, beni ikna etmeni diliyorum, İkna olmaz isem sana inanmam için hiçbir nedenim olmayacak. Gibi Allah cc. İle pazarlık yapıyorum.
Ceza evi kütüphanesinde hiç meal-tefsir yok, O sıralar Ramazan ayı, Tercüman gazetesi orta sayfasında her gün “Celal Yıldırım meali”nden bir cüz veriyor, hemen abone oldum 30 Ramazanda 28 cüz biriktirdim, İki gün gazete gelmemişti.
Bu meal çok işime yaradı lakin benim derdim İslami bilgi değildi ki!, Allah’ı görmeye kendimi kilitlemiştim, Bir mucize bekliyordum. Bir şekilde kalbimin ikna olmasının yolunu arıyordum.
Bu ara bazı rüyalar görmüş çok etkilenmiştim, İslam’da sebat etmemi bu rüyalar sağlamıştı, Sabırla-inatla dua ediyor Allah’ın mucizesini aramaktan vazgeçmiyordum.
Bir gün OKU dergisinin 1955 yılı bir sayısını okuyorum, Dr. haluk Nurbaki hoca Yasin süresi 80. Ayetini anlatıyor.
Günümüzdeki meallerin dahi henüz yazmadığı şekilde, Ölümden sonra tekrar yaratılmamızdan bahsediyordu.
GELİN AŞAĞIDA O MEALİ 2020 DİYANET MEALİNDEN OKUYALIM
Söz konusu Yasin 77-80 ayetleri diyanet mealleri yazımızın sonunda, Bir burada farklı bir anlayışla bu ayetlerde geçen kıssanın yorumunu yapacağız.
Olay şu; Resulullah As. Sahabe ile sohbette, Kıyametten sonra nasıl dirileceğimizi anlatıyor.
Bu sıra içeriye iki müşrik girer, Ellerinde çürümüş insan kemikleri var, “Ey Muhammed Bu çürümüş kemikleri mi senin tanrın eski haline getirecek “ diye soruyor.
Bu olay üzerine söz konusu ayetler vahye diliyor.
BURADAKİ MUCİZE
İşin özü çürüyüp yok olduktan sonra eski halimize nasıl getirileceğimize Allah cc. Bir örnekle cevap veriyor.
77- İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi karşımıza geçip meydan okuyor.
78-Bizim onları yoktan var ettiğimizi düşünmüyor, Şimdi çürüyüp dağılan bu beden eski haline nasıl gelecek diye soruyor.
79- Onları ilkdefa nasıl yoktan yaratmış isek tekrar yaratmaya da gücümüz yeter, Biz Her türlü yaratmayı hakkıyla biliriz.
80- Görmüyormusunuz biz sizin için yeşil ağaçtan ateş çıkaranız, Hep onu yakıp durmaktasınız hala ibret almayacak mısınız?
Allah cc. 80. Ayette yeşil ağaçtan ateş çıkardığını, bunu düşünerek tekrar nasıl yaratılacağımız hakkında bilgi sahibi olacağımız müjdesini veriyor.
Bu ateş konusu Oksijendir, Yeşil bitkilerin Foto-Sentez yoluyla oluşmaktadır.
Şöyle ki; Oksijen olmayan yerde ateş yanmaz, metallerde paslanma olmaz. Yakıcı olan Oksijendir yanan başka elementlerdir.
200 yıl evvel keşfedilen Foto-Sentez, Günümüzde laboratuvar ortamında ispat edilmiştir.
Buna göre, Oksijen bir şekilde yandığında karbondioksite dönüşür, Bu karbondioksit bitkilerin yaprağında Su-Güneş enerjisi sayesinde sentezlenerek tekrar oksijene dönüşüyor. (YANİ BİTKİ YAPRAĞINDA BİR NÜKLEER SANTRAL VAR, Fakat ne ısı ne radyasyon yayıyor, ama füzyon-fizyon yapabiliyor)
Yani; Allah cc. 1441 yıl evvel Kuranı kerimde bize bir mucize ayet yolladı, Biz bunu 18. Yüzyılda farkına vardık, 20.yy’da ispat ettik.
ŞİMDİ TEKRAR DÜŞÜNÜN
Tekrar yaratılmanın nasıl/ne kadar kolay mümkün olduğunu bilimsel yoldan bize bildiren Allah’ı cc. Artık inkar etmek, ciddiye almamak mümkün mü?
Bu mucizeyi öğrendikten sonra kalbimdeki bütün şüpheler zayi oldu, Artık Allah’ın zatını sorgulamak yerine Bir kul olarak sorumluluklarımı öğrenmek ve gereğini samimiyetle yapma peşindeyim.
Allah’ı görmek isteyenlere nasihat.
Biliyorsunuz ki insan tek olan nesneleri göremez, duyamaz, hissedemez.
Görmeyenler için renkler, Duymayanlar için sesler, koku alamayanlar için kokular, Toptan felç olanlar için dokunmalar, Tat alamayan için tatlar YOK hükmündedir.
Bunlara sorduğumuzda konu hakkında hiçbir fikirleri olmadığını, Bizim beyanımızla konu hakkında bilgilerinin olduğunu fakat nasıl bir şey olduğunu bilmezler.
Yaratılan her şeyin çift olduğunu beyan ediyor Hz. Allah cc. Tek olan sadece Allah’tır. Ve Bize şah damarımızdan yakın olduğunu söylüyor.
Evet, körler kendilerini sarmalayan ışık hakkında hiçbir şey bilemezler, Sağırları saran gürültüden haberleri yoktur. Koku alamayanlar çevrelerindeki nefis-iğrenç kokuların farkında değildir.
----- Bir ibret hikayesi.
Doğuştan Koku alamayan İbrahim’e soruyorum
--İbrahim kokuya inanıyormusun?
--Evet inanıyorum
--Nasıl bir şey koku?
--Nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama inanıyorum
--Bu inanca nasıl vardın?
--Bir gün tatil dönüşü eve geldik, Kızım kapıyı açtı ama hemen dışarı kaçtı “Baba evde fare ölüsü var” dedi.
Eve girdim aradım bulamadım, evi havalandırdım, kızım tekrar eve girdi, hiçbir yere bakmadan derin nefes ala ala doğrudan yatak odasına geldi kanepenin altında fare ölüsünü buldu.
O zaman düşündüm bu konu denen şey ışık veya ses gibi bir şey adeta ben buradayım diye haber veriyor, Ama elbetteki ses-ışık değil.
ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmiyorum ama inanıyorum.
İŞTE ALLAH CC. MUTLAK TEK OLDUĞU İÇİN
Bize şah damarımızdan daha yakın olduğu halde göremiyor Anlayamıyoruz. Halbuki Allah cc. Kudretiyle yaratması, gözetmesi ile bize bizden yakın, beş duyumuzla değil Aklımızla Allah’ı cc. Her yerde görebiliriz.
Bu âlemde her şey yaratılmaya muhtaçtır, yaratıcı ise hiç bir şeye muhtaç değildir.
( Burada bazıları; tamam âlemi bizi Allah yarattı Allah’ı kim yarattı gibi saçma bir soru soranlara; yaratılan hiçbir şey Allah olamaz, Bir gücün Allah olabilmesi için Evveli, sonu olmamalı, Mutlak tek olmalı, Her şeye gücü yetmeli )
Günümüzde Maalesef başta Diyanet olmak üzere piyasadaki Kuran meal ve tefsirlerde bu Yasin ayetlerin anlamı hala eski şekliyle duruyor, Çoğunluk diyanet personelinin ise bu mucizeden haberi bile yok.
ŞİMDİ BURADA DİYANET MEALİNDEN YASİN AYETLERİNİ OKUYALIM, Bir ibret alabilecekmiyiz?
﴾Yasin 80﴿ Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız.
Ölüden dirinin çıkarılması ile ilgili tereddüt ve itirazlara karşı verilen bu örnekte yine birbirine tamamen zıt görünen iki özellikten ve birincinin diğerine dönüşmesinden söz edilmektedir: Islaklık ve ateş. Âyette ağaç için yeşil sıfatının kullanılması renk belirtmek için değil, bu durumdaki ağacın temel özelliği olan ıslaklığa dikkat çekmek içindir (İbn Âşûr, XXIII, 76-77). Yemyeşil ağaçtan ateş çıkarma, genellikle, bedevî Araplar’ca iyi bilinen merh ve afar adlı ağaçların –ikisi de yemyeşil ve üzerlerinden su damlarken– birbirine sürtülmesiyle ateş çıkması olayı olarak açıklanmıştır. Bunların biri dişi diğeri erkek olarak düşünülmüştür. Bazı müfessirler, “Her ağaçta ateş vardır; ama merh ve afarda bolca bulunur” anlamındaki meşhur sözü de dikkate alarak burada maksadın ağaç cinsi olduğunu ve bu iki türün örneklendirme amacıyla zikredildiğini belirtmişlerdir (Zemahşerî, III, 294).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 515
Bu ayeti daha iyi anlamak için 77. Ayetten itibaren okuyalım
﴾77﴿İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur.
﴾78﴿Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" diyor.
﴾79﴿De ki: "Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir."
İnsanın kendi yaratılışı üzerinde düşünmeyi bir kenara bırakıp, küstahça bir tavırla yüce yaratıcının ve peygamberinin bildirdiklerini yalnızca aklıyla yargılamaya kalkışmasının ne kadar çelişkili olduğu bir örnek ışığında ortaya konmaktadır. Bu örnekte iki nesne (nutfe ve çürümüş kemik) kıyaslanmaktadır. Bunlardan nutfe, Kur’an’daki kullanımlarına göre erkeğin menisi veya döllenmiş hücre (zigot) mânasına gelmektedir. Böylesine önemsiz görünen bir cismin belirli süreçlerden geçtikten sonra yetişkin bir insan haline gelebilmesini sağlayan bir irade ve kudretin yani yaratıcının bulunduğunu kabul eden kişinin –ki başka âyetlerde belirtildiği üzere müşrik Araplar evrenin ve evrendeki varlıkların yaratıcısının Allah olduğunu itiraf ediyorlardı–, işte bu gücün çürümüş kemiğe de can verebileceğini yadırgamaması gerekir. Ne var ki Resûlullah’ın peygamberliğini ve onun bildirdiklerini, dolayısıyla öldükten sonra dirilme gerçeğini kabul etmemek, sonuç olarak da Allah’ın yanı sıra başka mâbudlara tapma esasına dayalı kurulu düzenlerini sürdürmek için kırk dereden su getiren Mekke müşrikleri, akıllarınca bu tür örneklerden de yararlanarak alaycı ifadelerle çevrelerindekileri etkilemeye çalışıyorlardı. Tefsirlerde bu âyetlerin nüzûl sebebi olarak şöyle bir olaya yer verilir: Müşriklerin önde gelenlerinden biri Hz. Peygamber’e elinde çürümüş bir kemik parçasıyla gelir ve onu ufalayıp, “Böyle un ufak olduktan sonra Allah bunu diriltecek öyle mi?” der. Resûl-i Ekrem de “Evet. Nitekim O seni de öldürecek, sonra diriltip cehenneme atacak!” cevabını verir. Rivayetlerde Resûlullah’la konuşan kişi ile ilgili olarak Übey b. Halef, Âsî b. Vâil, Ebû Cehil ve Velîd b. Mug^re isimlerinin geçmesi, olayın benzerlerinin birkaç defa meydana gelmiş olması ihtimalini düşündürmektedir (İbn Âşûr, XXIII, 73; rivayetler için ayrıca bk. Taberî, XXIII, 30-31; İbn Atıyye, Abdullah b. Übeyy’in adının zikredilmesini haklı olarak eleştirir; IV, 463-464). Fakat en çok adı geçen Übey b. Halef’in, isimleri belirtilen diğer kişilerin bulunduğu bir toplulukta, “Muhammed Allah’ın ölüleri dirilteceğini söylüyor, bunu onunla tartışacağım!” dedikten sonra çürümüş bir kemik alıp Resûlullah’a gittiği rivayeti daha mâkul görünmektedir (Zemahşerî, III, 293). Râzî’nin belirttiği üzere önemli olan, özel sebep ne olursa olsun sözün genelinden çıkan mânadır, ki bu da Allah’ın kudretini ve haşri inkâr eden zihniyetin mahkûm edilmesidir (XXVI, 107-108). 79. âyetin son cümlesinde geçen halk kelimesi hem “yaratma” hem “yaratılanlar” (mahlûkat) anlamına geldiği için, bu cümle genellikle bu iki mânayı da yansıtmak üzere şu şekilde açıklanmıştır: Allah Teâlâ, yaratılanların hepsini bütün ayrıntılarıyla, her birini toplanan ve dağılan parçalarıyla, usulü ve fürûu, içinde bulunduğu durumları, nitelik ve nicelikleri, her türlü özellikleriyle bilir; yaratmanın da her türlüsünü, maddeli-maddesiz, aletli-aletsiz, örnekli-örneksiz, ilkin ve sonra her çeşidini bilir (Elmalılı, VI, 4041).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 513-514
YORUMLAR