Kaderimiz ve Deprem Gerçeği

Ülkemizde sık sık doğal afetler yaşıyoruz, Halkımızın bir kesimi bunu Kadere mal ederek Allah'ı suçluyor, Bir kesimde Allah'ın bu işlere bakmadığını beyan ederek tedbirsizliği öne çıkarıyor. Bu iki görüşün doğru tarafı var, Fakat ikisinde de Kişiyi İslam'dan-İmandan çıkaracak Şirk-İftira var. Bu Konuda iki önemli uyarı yazıyı sizlerle paylaşıyoruz. LÜTFEN İFRAT ve TEFRİTTEN KENDİMİZİ KORUYALIM.

Kaderimiz ve Deprem Gerçeği
10 Şubat 2023 - 00:44
Deprem Kader midir, Değil midir?

Evet, deprem kaderdir. Ama hiçbir kader, kulun sorumluluklarını ve alması gereken tedbirleri ihmal etmesini gerektirmez. Kul bu sorumluluktan kaçamaz. Allah’ın Takdiri, kulun alması gereken tedbire engel değildir. 

Şöyle ki:
İslam’a göre bir insan inanılması emredilen esaslara şeksiz şüphesiz inanır ve onlardan hiçbir şeyi inkar etmez ise, o takdirde Müslüman olur.

Bilinmesi gerekir ki, iman edilmesi gereken altı esasın içinde kadere iman da vardır. Kadere iman, Allah'ın olmuş veya olacak olan küçük büyük her şeyi, ezeli ve ebedi ilmiyle bilmesi ve onun takdiri ve iradesi ile dilediği zaman ve mekanda olacak olanın gerçekleşmesidir.

Biz Müminler, küçük büyük her şeyin Allah'ın ilmi, bilgisi izni ve iradesi dahilinde olduğuna yani kadere, kaderde yazılanın da yine onun takdiriyle yeri ve zamanı gelince gerçekleşmesine yani kazaya inanır, böylece Mümin ve Müslüman oluruz.

Bu "takdir" bizim düşüncemize göre hayır veya şer olsun fark etmez. Olan her şeyin Allah'ın bilgisi ve iradesi dahilinde olması, yani "kader" olması; kul olarak insanların o olaylarla ilgili önceden yapması gereken görevleri ve alması gereken tedbirleri almasına asla engel değildir. Tam aksine, göreviyle ilgili yapmadığı ve almadığı tedbirlerden dolayı kişi, Allah nezdinde ve toplum katında sorumlu olur. İster görevlerini yapsın ister yapmasın ister tedbirlerini alsın ister almasın; bunlar da Allah'ın bilgisi dahilinde olduğundan, her şey Allah'ın ilmi yani "takdiri - kaderi" dahilinde olur.

Kul, bir işin hayırlı olması ve insanlığa faydalı olması için gerekenleri yapmak, yani sebeplere sarılmak mecburiyetindedir. Bu konuda hem Allah'a hem de içinde yaşağıdığı topluma karşı sorumluluğu vardır. Kul bu sorumluluktan kaçamaz. Ama diğer taraftan; olan her hadisenin olmasını, her şeyi bilen Allah'ın ezeli ilmiyle bilip takdir etmesi, onun kaderimiz olmasını da engellemez.

Dolayısıyla, şuurlu bir mümin - küçük büyük - her hadisenin Allah'ın takdiriyle olduğuna iman eder. Din, kulun, görevi icabı yapması gerekenleri yapması, alması gereken tedbirleri alması ve sebeplere sarılmasını imtihan gereği mecburi kılar. Bu bakımdan, 'Deprem kader değildir.' demek, kadere imanı inkar olacağından, Müslümanı iman açısından tehlikeye düşürür. Yetkililer, görevliler ve vatandaşlar depremle ilgili olsun veya olmasın kendilerine düşen görevi ve yapmaları gerekeni ihmal edip almaları gereken tedbirleri almamaları halinde de 'bu kaderdir' diyerek, Allah ve toplum katındaki sorumluluklarından kurtulamazlar.

Şu halde medyada 'deprem kader değildir' diyerek "ifrata" gidenlerle; 'deprem kaderdir' deyip sorumluluklarını yerine getirmeyip "tefrite" gidenler aynı itikadi hataya düşmektedirler.

Şuurlu Müslüman ise her durumda üzerine düşen sorumlulukları ve tedbirleri, sebeplerin bütününe sarılarak, cüz'i irade planında alır, kendisine, Allah'a ve topluma karşı olan görevi icabı sorumluluğunu yerine getirir. Depremin de Allah'ın takdiriyle olduğuna bütün kalbiyle iman eder ve 'olanda hayır vardır.' inancını taşır. Allah her şeyin en hayırlısını bilir.

Muhittin Yıldırım
Din-Bir-Der Genel Başkanı
****************

Kadercilik Allah’ı Suçlamaktır

Kader ölçü demek, miktar demek. Türkçe’mizde de ‘’Ne Kadar?’’ derken miktarı, ölçüyü sorarız. Her şey bir  ölçü ve miktar üzere var olur. Bu bir ilahi kod, ilahi yasa, ilahi kural dir. Yaratılış doğası ölçüye bağlıdır. O Her şeyi bir  ölçü ile yarattı[i]ayeti,  hiç bir şeyin gelişi güzel yaratılmadığı anlamına da gelir. Bu ölçü koymanın, insan hayatı içinde geçerli olduğu, insanın başı boş bırakılmayacağı[ii]ayeti ile ifade edilir.

Kaderciliği Kur’an  red ederken  kaderi dile getirir. Kadercilik anlayışı insanın müdahil ve sorumlu olduğu olayları red etmektir. Kadercilik  Allah’ı sorumlu tutmak olup şeytanın  ‘’beni sen azdırdın’’ ifadesidir. Allah’ı  suçlamaktır. Beni sen saptırdın suçlaması, iftirası ve yalanıdır kadercilik.

Şeytanı Allah saptırdı ise  Şeytanın suçu yoktur. Oysa o şeytan  kaderci mantığı ile Allah’ı suçladı. Bu Kur’an’ın bize haber verdiği müşriklerin bir tutumudur. ‘’Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık’’[iii].

İlginçtir ki Yezid Hüseyin’i öldürdüğünde kaderinin bu olduğunu söylemişti. Türkiye’de 1999 depreminde 30 bin insan öldü. 7.6  şiddetinde aynı depremde Japonya’da 6 kişi öldü. Allah evin nerede nasıl yapılması gerektiği ile ilgili olarak, insana ölçülendirmeyi buna göre ev yapmayı da öğretti.  Ölçülere uymaz  ev yaparsanız bunun sonucunu Allah’a kesemezsiniz. Türkiye’de yapılan bazı açıklamalar  ‘’Kaderlerinde vardı’’diyerek Allah suçlandı müteahhitler aklandı.

Bu kadercilik anlayışı imanın şartına eklenmiş  Narkoz vari vahim bir hatadır.Başınıza gelen şeylerin mutlak manada sizin için önceden taktir edilmiş şeyler olduğu anlayışı, toplumsal bir uyuşukluğa götürmüştür bizleri. Kadercilik, farkındalığa vurulmuş en güçlü darbelerden biri olup, kitle yönetimi için sık sık baş vurulan bir narkoz yöntemidir.

Kadercilik İslamda yoktur ama kader vardır. Kaderin/ölçünün mutlak son tayin edicisi kuşkusuz Allah’tır. Ancak bu taktirin kendi gayretlerimizin ve gayretsizliklerimizin sonucu olduğu gerçeği, bunun üzerinden bir ölçü ile belirlendiği, temel bir yasaya bağlanmakla beraber istisnai rahmani müdahalelerde olabilir. O da ölçü içerisindeki insanın bilemeyeceği bir ölçülendirmeyle ilgilidir.

Savaşlarla ölen çocuklar, kadınlar, yaşlı insanlar, Allah’ın onlar için taktir ettiği bir  ölçü değildir. Bu sonuç, zalimliği, zulmü tercih edenlerin tercihinin sonucudur. Buda bir  ölçü iledir. İçkili araç kullanan birinin bir çocuğu ezerek öldürmesi, Allah’ın çocuk için taktir ettiği bir ölçü değildir. İçkili araç kullandığınızda taktir edilen bir  ölçüdür. Bu ölçünün gerçekleşmesi, ölçüsüzlüğün artması ile paraleldir.

Hüseyin’i katleden Yazid’in ‘’Onu Allah öldürdü’’demesi aynen müşriklerin düşündüğü kader  inancıdır.  1991 de 6 bin hacının izdiham sonucu ölmesi,  bir Suud Prensinin oradan geçerken yol açma sonucu oluşan izdiham  yüzündendir.  Yol kesilmesinden sonra yapılan  açıklama ‘’Taktiri ilahi’’ demeleri müşriklerin  kader inancıdır. Allah’ın ölçüsüne uymadılar,  6 bin hacı öldü adına taktiri  ilahi dediler.

Maalesef   öçüyü tahrip etmede hayatın diğer alanlarında da bireyselliğin ötesinde kurumsal adımlar atılıyor. Uyarı niteliğindeki şu ayetle sözlerimizi bitirelim.

“Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp, eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.[iv]’’

Selam ve dua ile…
—-
[i] Kamer 49
[ii] Kıyamet 36
[iii] En am 148
[iv] Hud 85
Devamına ulaşmak için üstteki fotoyu tıklayınız

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • ABDULLAH
    1 yıl önce
    Aslında tevekkül fiili bir duadır. Sözlükte “Allah’a güvenmek” anlamına gelen tevekkül “ elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra sonucu Allah Teâla’ya havale etmektir.” Kur’an-ı Kerim’de tevekkül kavramı kırk âyette değişik fiil kalıplarında geçmektedir. Mesela; “Sen, o ölümsüz ve daima diri olan Allah’a tevekkül et!” (Furkan, 58), “Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.” (Ahzâb; 3) buyurulur. Tevekkül ve aynı kökten türeyen çeşitli kelimeler hadislerde de geçmektedir. Hz. Peygamber’in, “Devemi bağladıktan sonra mı tevekkül edeyim yoksa bağlamadan mı?” diye soran bir sahabeye, “Önce bağla, sonra tevekkül et” yolundaki cevabı tevekkülden önce tedbir almanın gerekliliğine delil sayılmıştır. Bir iş için evinden çıkan kimse, her türlü tedbiri aldıktan sonra “Bismillah, Allah’a inandım, O’na dayandım, O’na tevekkül ettim; güç kuvvet yalnız O’nundur” derse gerçek manada tevekkül etmiş olur. Hiç tedbir almadan sadece tevekküle ait duaları okumak dinimizin öngördüğü tevekkül değildir. Hz. Muhammet’in teheccüd namazı sırasında yaptığı uzunca bir duada şu ifadeler yer alır: “Allah’ım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, sana yöneldim” . Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” İnsan daima birine güvenme ve dayanma, birisinden destek alma, diğer bir ifade ile tevekkül etme ihtiyacındadır. İşte bu noktada Kur’an-ı Kerim “Tevekkül edecekler ancak Allah’a tevekkül etsinler” (İbrahim, 12) uyarısını yapmaktadır. “Müminler ancak Allah’a tevekkül etsinler” (İbrahim, 11) ayeti de özellikle iman edenleri tevekkül konusunda doğru hedefe yönlendirmektedir.