Mimar Sinan Türbesi ve Kafatası
Osmanlı imparatorluğunun en muhteşem simalarından biri elbette ki Mimar Koca Sinan'dır. Süleymaniye camii yanındaki kabristanında Eşi Ve torunu ile birlikte yatmaktadır. Türbe 1933 yılında İstanbul vakıflar müdürlüğü tarafından restore edildiğinde Türbe kapısı kapatılmış olduğunu görüyoruz.

03 Temmuz 2021 - 22:13
Bu restorasyonu Vakıflar baş mimarı Vasvi Egeli yapmıştı.
Bu restorasyon sırasında Türk tarih kurumu üyeleri Hasan Ferit Çambel, Afet İnan, Ş. Aziz Kansu restorasyon esnasında mimarın kabrini açarak kafatasını çıkardılar.
Anropoloğ Ş. Aziz Kansu Mimar sinanın kafasını özel tekniklerle ölçtükten sonra "Mimar Sinan Türk'tür" diyerek rapor yazmış.
O sıralar Kaca Sinanın Kayseri Ağırnas doğumlu olması nedeniyle hakkında Rum, Ermeni olduğu gibi dedikodular vardı.
Ş. Aziz Kansu Kafatasını kabirdeki yerine koymayarak mezar kapatılır, kafatası kurulacak antropoloji müzesinde teşhir edilecekti. Fakat bu arada kafa tası kayboldu hala ortaya çıkmış değil.
Mimar Sinan Anadolu tarihinin gelmiş geçmiş en büyük eserlerine imza atmış, zamanın Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendisidir. Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelen Sinan, 1511’de Yavuz Sultan Selim tarafından İstanbul’a getirilmiş. Ağırnas köyünün de Rum ve Ermeni’lerin yaşadığı bir köy olması münasebetiyle, Sinan’ın etnik kimliği yıllarca tartışmalara sebep olmuş.
Abdulmennan oğlu Sinan , Mimar olarak Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine katıldı. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı. 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muharebesi’nden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfi ettirildi.Sonraları Zemberekçibaşı ve Başteknisyen oldu.
1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van Gölü’nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. İran Seferinden dönüşte, Yeniçeri Ocağı’ nda itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Moldavya seferlerine katıldı. 1538 yılındaki Karaboğdan Seferinde ordunun Prut Nehri’ni geçmesi için köprü gerekmiş bataklık alanda günlerce uğraşılmasına karşın köprü kurulamamış görev Kanuni’nin veziri Damat Çelebi Lütfi Paşa’nın emriyle Abdulmennan oğlu Sinan’a verilmiştir.
Köprünün yapımından sonra Abdulmennan oğlu Sinan 17 yıllık yeniçerilik hayatından sonra 49 yaşında Başmimarlık görevine atanır.
Görüldüğü gibi Sinan eserleri yanında Osmanlı ordusunun zaferlerinde de büyük payı olan bir yeniçeridir. 1588’de İstanbul’da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’nin yanında kendi yaptığı sade türbeye defnedilmiştir.
Peki bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimara türbesinde rahat vermiş miyiz?
Elbette hayır.
1935 yılında Sinan’ın mezarı Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleri tarafından kazılmış, kemikleri antropolojik inceleme amacıyla alınmış. Özellikle kafatası üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Sinan’ın brekisefal “Türk kökenli” olduğu kanaatine varılmış ve kemikleri mezarına konulmuş. Ancak kafatası o dönemde kurulması planlanan Antropoloji müzesinde sergilenmek üzere alıkonulmuş.
İşte bundan sonrası tam bir muamma. Koca Sinan’ın kafatasının kayıp olduğu 1950’lerde türbenin restorasyonu sırasında ortaya çıkıyor. Şimdi bir çok iddia mevcutsa da ortada olan bir gerçek var. O da dünyanın gelmiş geçmiş belki de en büyük mimarı olan Mimar Sinan’ın kafatasının kayıp olduğu…
Bu restorasyon sırasında Türk tarih kurumu üyeleri Hasan Ferit Çambel, Afet İnan, Ş. Aziz Kansu restorasyon esnasında mimarın kabrini açarak kafatasını çıkardılar.
Anropoloğ Ş. Aziz Kansu Mimar sinanın kafasını özel tekniklerle ölçtükten sonra "Mimar Sinan Türk'tür" diyerek rapor yazmış.
O sıralar Kaca Sinanın Kayseri Ağırnas doğumlu olması nedeniyle hakkında Rum, Ermeni olduğu gibi dedikodular vardı.
Ş. Aziz Kansu Kafatasını kabirdeki yerine koymayarak mezar kapatılır, kafatası kurulacak antropoloji müzesinde teşhir edilecekti. Fakat bu arada kafa tası kayboldu hala ortaya çıkmış değil.
Mimar Sinan Anadolu tarihinin gelmiş geçmiş en büyük eserlerine imza atmış, zamanın Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendisidir. Kayseri’nin Ağırnas köyünde dünyaya gelen Sinan, 1511’de Yavuz Sultan Selim tarafından İstanbul’a getirilmiş. Ağırnas köyünün de Rum ve Ermeni’lerin yaşadığı bir köy olması münasebetiyle, Sinan’ın etnik kimliği yıllarca tartışmalara sebep olmuş.
Abdulmennan oğlu Sinan , Mimar olarak Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine katıldı. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferine Yeniçeri olarak katıldı. 1522’de Rodos Seferine Atlı Sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç Meydan Muharebesi’nden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek Acemi Oğlanlar Yayabaşılığına (Bölük Komutanı) terfi ettirildi.Sonraları Zemberekçibaşı ve Başteknisyen oldu.
1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van Gölü’nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. İran Seferinden dönüşte, Yeniçeri Ocağı’ nda itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesi verildi. Bu rütbeyle, 1537 Korfu, Pulya ve 1538 Moldavya seferlerine katıldı. 1538 yılındaki Karaboğdan Seferinde ordunun Prut Nehri’ni geçmesi için köprü gerekmiş bataklık alanda günlerce uğraşılmasına karşın köprü kurulamamış görev Kanuni’nin veziri Damat Çelebi Lütfi Paşa’nın emriyle Abdulmennan oğlu Sinan’a verilmiştir.
Köprünün yapımından sonra Abdulmennan oğlu Sinan 17 yıllık yeniçerilik hayatından sonra 49 yaşında Başmimarlık görevine atanır.
Görüldüğü gibi Sinan eserleri yanında Osmanlı ordusunun zaferlerinde de büyük payı olan bir yeniçeridir. 1588’de İstanbul’da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’nin yanında kendi yaptığı sade türbeye defnedilmiştir.
Peki bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimara türbesinde rahat vermiş miyiz?
Elbette hayır.
1935 yılında Sinan’ın mezarı Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleri tarafından kazılmış, kemikleri antropolojik inceleme amacıyla alınmış. Özellikle kafatası üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Sinan’ın brekisefal “Türk kökenli” olduğu kanaatine varılmış ve kemikleri mezarına konulmuş. Ancak kafatası o dönemde kurulması planlanan Antropoloji müzesinde sergilenmek üzere alıkonulmuş.
İşte bundan sonrası tam bir muamma. Koca Sinan’ın kafatasının kayıp olduğu 1950’lerde türbenin restorasyonu sırasında ortaya çıkıyor. Şimdi bir çok iddia mevcutsa da ortada olan bir gerçek var. O da dünyanın gelmiş geçmiş belki de en büyük mimarı olan Mimar Sinan’ın kafatasının kayıp olduğu…

Mimar Sinan Türbesinin pencereden görünümü

Mimar Sinan Türbesinin 1933 yılından görünümü, Türbenin ayak ucunda giriş kapısı var, restorasyonda bu kapı kapatılmış
Türbenin Restore edilmeye ihtiyacı yok gibi, Ve oldukça fakir olduğumuz yıllarda yapılan Bu restorasyonu Sanıyorum Koca sinanın kafasını çalmak için yapmış olmasınlar!

1938 yılında duvarlar yıkılmış kabir açılmış Mimar sinanın kafatasını müzeye koyacağız diye götürülüp kaybedilmiş maalesef.

Türbenin orjinal kapısı kapatılmış bahçenin son tarafından kapı açılmış

günümüzde Mimar sinan türbesi
YORUMLAR