Fatih'te yaşayan Fatihe sahip çıkan AZAT YALÇIN

Halkı hiçe saymak ''Dik dur eğilme, bu millet seninle''... Bu sloganı her duyduğumda, bugüne kadar hiç yamulmadığımı ve dik durmamın birilerine batmış olduğunu daha iyi kavrıyorum Azat Yalçın

Fatih'te yaşayan Fatihe sahip çıkan AZAT YALÇIN
18 Eylül 2012 - 09:35

 Ocak 2013 itibariyle başlayan hukuk mücadelemde geldiğim nokta, bu birilerine ''batma hissinin'' neticesinde ''dikliği törpüleme'' operasyonuna dönüşmüş durumda. Ancak buradan çok net olarak duyurmak istiyorum: hukuksuzluğun hesaplaşma adresi mahkeme salonlarıdır, sandık değildir, boşuna uğraşmayın, adalet aradığım bu yoldan dönmem de, törpülenmem de!

Yazıya bu şekilde başlamamın nedeni, hukuk mücadelemin geldiği noktanın ''kişiselleştirilmiş'' olmasıdır. Oysa verdiğim hukuk mücadelesinin en önemli boyutu KAMUDUR. Özellikle Savcılık Makamı'na arz ettiğim hususların geneli KAMUYU KORUMA üzerine direnmemi konu alan belgelerdir. Bu bakımdan yargılamanın kamu vicdanını rahatlatacak sonuçları da olmalıdır.

 

Ancak yargılamanın geldiği son nokta, kamu vicdanlarını yerle bir edecek noktadadır. İçişleri Bakanlığı'nın şahsıma yolladığı Aralık 2013 Tarihli ''ön incelemeye gerek yoktur'' kararlı dilekçesi'nde: ulaşım müdürü karısına iş verilmesi etik dışı (ahlaksızca) değerlendirilmiş, yıkılan ve yerine betonarme bina yapılan tarihi binalara ilişkin koruma kurulunun tereddütü olduğu doğrulanmış, halkın taleplerinin es geçilerek hukuksuz bir biçimde otopark yapılmasına ilişkin belgelerime ''otoparka rastlanmamıştır'' denilmiş ve ne ''haftasonlarını göstererek işten çıkartılmış olmam'' ile ilgili belgelerime, ne de ''birim fiyatların değiştirilmesi ve yaklaşık maliyetlerin sızdırılması'' ile ilgili ifadelerime cevap verilmiştir. Böyle bir kararın neticesinde itirazımı gerçekleştirmiş, EK BİLGİ VE BELGELERLE müracatımı 15 gün içinde yapmışımdır. Ve Danıştay'ın aldığı kararla gelinen son nokta tüyler ürpertici: ''itiraz süresi 10 gün olduğundan, itirazın geçerli sayılmaması ve yargılamanın reddine''.

 

İnsan şekliyle değil, içinin dışına ve yaptıklarına yansımasıyla inançlıdır, dindardır. Bugün bu karara imza atanların, hukuk insanı olmanın dışında Facebook ve Twitter'dan Sayın Başbakanı beğenmesi veya ona karşı sevgi dolu paylaşımlar yapması umrumda değildir. Benim umrumda olan, inandığı dinimizin gereğini inşa edip edemediğidir. Kimse ne peşinen ahlaklı, ne de dindardır; eylem ve icraat mühimdir. Vicdanen hazır olmak, borçlu bulunmamak ahirette en önemli mesele. Ve ben görevlerimi yaptığıma inanıyorum, içim rahat...

Otopark meselesi:

Ulusal basına yansıdığı kadarıyla bugüne kadar hep ihale yolsuzluğu ve hukuksuz sözleşme feshi konusunu okudunuz. Hukuki mücadelemin diğer yönlerine ise bu blogda şahit oldunuz. Geçen hafta kamusal mekan (sokaklar, caddeler, meydanlar) düzenlemelerinde dönen dolapları yazmıştım. Bu hafta, yukarıda bahsettiğim dosyanın içinde bulunan ve alınan karar neticesinde ''halkın söz hakkının tükendiği'' noktayı kaleme almak istiyorum.

 

4 Mayıs 2011 Tarihi'nde Samatya Hacı Hüseyin Ağa Camii Sokağı'nda gece saat 03:00 sularında, 3 adet araç molotoflu saldırıyla yakılmıştı. Bundan 2 gün sonra Cuma günü, Hacı Hüseyin Ağa Camii Cemaati, 10 metre ötede çocukların oyun sahası olan arazide otopark inşaatını görmüş, komşuları olan şahsıma durumdan duydukları rahatsızlığı iletmişlerdi. Bunun üzerine ''isteklerini'' kaleme almalarını ve topluca imzalamalarını istemiştim:



Yüzlerce kişinin imzasını geciktirmeden Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'e sundum. Zira Fatih'li olmamın, görevlerime ek sorumluluk getirdiğinin bilincindeydim. Ancak Sayın Demir, halkın talebi ''yeşil alanı'' görmezden geldi ve otopark olarak düzenlenmesine göz yumdu. İçişleri Bakanlığı'na bu ''göz yummanın'' en önemli delili olarak, halkın dilekçeli bu şikayetinin yanında İ.B.B.'ne yapılan bu şikayeti ve İ.B.B. tarafından verilen bu cevabı da ekledim:



İ.B.B. verdiği cevap ile bu alanın okula tahsis edildiğini, imar planları ve kanunlarla belli olan amacı dışında başka bir amaçla ASLA kullanılamayacağını net vurgulamıştır. Bu durumda son bir detay kalıyor: halk dilekçe ile otopark istemiyor, İ.B.B. otopark oraya asla olmaz diyor, şahsım Mustafa Demir'e bunu hem şifahen hem de e-mail ortamında iletiyor,...

öyleyse otopark neden inşa edildi?:



Bunca şikayet ve hukuksal mücadelenin sonunda ne oldu dersiniz? Otoparkın gördüğünüz gibi kaldırımı düzenlenmiş ve GÖZ GÖRE GÖRE hizmet etmeye devam ediyor. Şikayetin sahibi kimler? Hacı Hüseyin Ağa Camii Cemaati ve Samatya Halkı. Halka hizmet noktasında ''ben lafa değil, icraate bakarım'' diyenler NEREDE? Şeklen hizmetkar olunmaz, lafla peynir gemisi YÜRÜMEZ!

Ve geldiğimiz noktada İçişleri Bakanlığı, içleri acıtan bir karara imza atıyor ve öyle bir otoparkın varlığının bulunmadığını söylüyor. Anlayacağınız yüzlerce kişilik Camii Cemaati, ben ve Samatya Halkı halüsinasyon görmüşüz. Meğer öyle bir otopark hiç varolmamış ve şu an gördüğümüz otopark bir göz yanılsamasıymış.



Vicdanımız ve adaletimiz asla kaybolmamalı. Eğer bunları görüp de görmemezlikten, duyup da duymamazlıktan, bilip de bilmemezlikten geliyorsanız; inancınız gereği hakk'ın divanında rütbenizin sökmeyeceğini ve hesap vereceğinizi anlatmama gerek yok... 16.02.2014 15.18

 

AZAT YALÇININ DİĞER HABER/MÜCADELELERİNE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

YORUMLAR

  • 0 Yorum