Veysel'im, Tahir'dir adım
Aşıklar dostumdur kadim
Yolunda iz sürmek değil
Yan yana gitmek muradım
Bu dörtlükteki sözler belki iddialı sözler lakin mahşerin atlılarının yoluna düşenlerin gayesi onlara yetişmek değil ise sadece toz yutup nal toplarlar.
Bizim gayemiz onları geçmek değil elbet; arada yan yana at sürmek, bir cilveyle önlerine geçip sonra tekrar haddimizi bilerek gözden kaybetmeden bir koşu mesafesi görüş alanlarında olmak.
Bu gaye ile yola düşmeyen boş yere ne atı yorsun, ne koşum takımlarını eskitsin.
Gelelim Veysel'e:
Gönül işi öyle bir olgu ki; ne parayla satın alınır, ne okumakla.
Edebiyatın E sinden Z sine kadar imiğini-cücüğünü okuyup öğrenebilirsiniz. Yazı diliniz çok güzel olabilir. Dilin bütün inceliklerini de bilebilirsiniz, sözüm yok.!
Alim'siniz ya, dil üzerine Prof. Sunuz ya, kalem erbabısınız ya. Üstelik insanlık tarihini bilinenden bugüne kadar çok iyi biliyorsunuz.
Fizik, metafizik, kuantum fiziği, kimya, analitik kimya, tarih, çoğrafya, matematik, geometri, ispatlı geometri, analitik geometri, anatomi, biyoloji, pedagoji, psikoloji, sosyoloji, antropoloji vs. Bilumum uhrevi ilimlerden ve dünyevi bilimlerden malümatlısınız.
Olur ya; tutar size biri; "Hocam, bana çaresizliği anlatabilir mısın?" Der.
Der mi? Der...
Hemen pes edecek değilsiniz, öyle ya.!
Çaresizliği anlatamayacak kadar çaresiz değilsiniz ya.
"Çaresiz" değil çare sizsiniz.!
Her şeyden malümatlısınız.
"Allah'ın cahili beni bu kadar basit bir konu ile nasıl imtihana kalkışır" diye hırs yaparsınız.
Tutar ciltlerle kitap yazarsınız bu konuda.
Öte yandan Sivas'ın Şarkışla'sının Sivrialan köyünde yaşayıp 7 yaşında çıçek hastalığına yakalanarak kör olan ve hiç bir ilim tahsil etmeyip zahiri bakışla zil cahil olan Veysel Şatıroğlu çaresizliğini şöyle anlatır:
Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görsem idi göz ile seni
Şimdi hangisi çaresizliğin tarifi; ciltlerce yazılan kitap mı, bu 4 dize mi?
Ciltlerce kitap yüzey olarak okyanus görünse de bu dizelerin suyu öyle derin ki, adeta dipsiz bir kuyu.
O okyanus görünenin suyu bu dipsiz kuyuyu doldurmaz bile...
Veysel dönmez yola gittiğinde ben 14 yaşındaydım ve lise bire gidiyordum.
Zaten tahsilimin hepiciği oraya kadar; boşa "hocam" demeyin yani; hoca-moca değilim sarığî yolda buldum.
Diyeceksiniz "14 yaşında çocuğun lise 1 de ne işi var?"
Hani 5 buçuk yaşında okula başladım ya diploma alamıyordum, bu sebep ile o güne kadar Tahir olan adım Ahmet Temel oldu.
Yaş tahsisi mahkeme ile uzun sürerdi, oysa ortaokula kayıt tarihi geçiyordu, yaşımı büyütüp diblomamı almam gerekiyordu.
O zamanın "acar" muhtarına gitti babam.
O da babama şöyle bir çözüm üretti; "mahkeme ile yaş tahsisi uzun sürer, nasılsa başka çocuğun yok. Gel Tahir'i öldürelim, yarine 2 yaş büyük Ahmet Temel'i yaşatalım ve ortaokulu o okusun."
O günden beri Tahir öldü.!
Bedenen Ahmet Temel olarak yaşıyorsam bile Tahir ruhum hep içinde...
Mızrabıyla-sözüyle gönüllerimizin teline dokunan Veysel Usta-ya Allah'tan rahmet ve bağışlanma dilerim, nurlar içinde yatsın inşallah.
Tahir Bulut
YORUMLAR