Yıllar önce bizatihi duyduğum bir olayı dilimin döndüğünce nakletmeye çalışacağım.
İstanbul'da yaşadığım zaman fırsat buldukça Cuma namazlarını Sultan Ahmet Camii'nde eda etmeye çalışırdım.
Bunun 2 nedeni vardı:
1. Caminin baş imamlarından biri yakın köylüm Emrullah Hatipoğlu'nun orada uzun yıllar imamlık yapması.
2. Diğer baş imam rahmetli Gönenli Mehmet Efendi'nin kürsüde sohbetlerinin baldan tatlı olması.
Yine bir gün yolum Sultan Ahmet'e düştü; "hazır gelmişken cuma namazını burada eda edeyim" dedim ve erkenden girdim camiye.
Kendime ortalarda bir yer buldum.
Yukarıda bahsettiğim iki baş imam kendi aralarinda görev taksimi yapmışlardı.
Şöyle ki; bir cuma imamlardan biri kürsüde va'z u nasihatte bulunur, diğeri ise hutbeyi okuyup namazı kıldırırdı.
Bu uzun yıllar böylece devam etti.
O gün kürsü sırası Gönenli'de idi.
Nurlara gark olası mübarek insanın yüzünü görseniz; öyle nurlu, öyle samimi, öylesi güven veren.! Âdeta Peygamber ahlakı ile ahlaklanmış zat-ı muhterem.!
O günden aklıma kalan bir hikayeyi şöyle nakletti Gönenli:
"Bugün sizlere iyi insan olmanın dinle alakalı olmadığının kanıtı bir olayı anlatacağım:
Yakında, çok yakın bir zamanda camiye bir Hollandalı gelerek bana; "bu camiye bir miktar para yardımı yapmak istiyorum, yetkili siz mısınız?" Diye tercüman aracılığı ile sordu.
'Evet' dedim, 'yetkililerden biri benim, yardımı bana yapabilirsiniz'.
Prosedürü tamamlayarak tahmin ettiğinizin çok çok üstünde yüklü para bağışladı caminin vakfına.
Nereden icap ettiğini sorduğumda, bana hikayesini anlattı.
"Yıllar evvel idi, güzel sanatları yeni bitirmiştim. Resim yapıyordum lakin resimlerime yaşamı yansıtamıyordum.
Sadece yetenek ve eğitim yetmiyordu; yaşamı da tanımak gerekirdi.
"En diptekilerle başlamalı" diye düşündüm. Memleketimde bütün maddi kredilerimi bitirmiştim ve aç bi ilaç kendimi sokaklara bıraktım Gençliğin verdiği özgüven de vardı elbet; devlet devlet Avrupa'yı dolaştım.
Nihayetinde yolum İstanbul'a düştü.
Düştü ki ne düşüş; cepte metelik yok.
Bir müddet bu caminin etrafında gelen geçen meraklıların resmini yapıyor, üç-beş kuruş kazanıp karnımı doyuruyordum. Biraz fazla kazandığımda ucuz otellerde kalıyor, kazancım az olduğu zaman bankların üzerinde getirmeye çalışıyordum gecenin ucunu.
Artık bu bohem hayatı sıkmaya başlamıştı.
Hem memleketimi özlemiştim, oradaki dostlarımı, yaşamımı özlemiştim; bu kadar serserilik deneyimi yeterdi gayrı.
Memleketime gitmeliydim ama nasıl; cepte metelik yoktu.!
Gün gün bu düşünceler beynimi kemirmeye başladığı sırada iyilik meleğim boy verdi karşımda.
Bu melek Hollanda'da çalışan Türk işcisinden başkası değildi.
Resim yaparken müşterilerimle diyaloğumdan Hollandalı olduğumu anlamış, bana benim dilimle hikayemi sormuştu.
Ben de serencamımı anlattım, lakin bu deneyimimin artık fazla olduğunu, ülkemi ve yakınlarımı özlediğimi, lakin ülkeme gidebilmek için param olmadığını söyledim.
O da bana; "Peki, ben senin uçak biletini alsam, cebine de bir miktar para koysam gidermisin?" Diye sordu.
"Bunu karşılık beklemeden yapacağını" eklemeyi unutmadı konuşmasında.
Körün istediği bir göz, mevla vermiş iki göz; "elbet giderim, üstelik size minnettar kalırım.
'Yok' dedi gurbetçi, 'hiç bir borcun yok'.
İyilik meleğim vaatlerini bir bir gerçekleştirdi ve ben memleketime gittim.
Aradan yıllar geçti, tanınmış bir ressam oldum.
'O sergi, bu sergi' derken tablolarım leblebi gibi satılıyor, ben ise en alttan en üste hızla tırmanıyordum.
Öyle çok param oldu ki, artık minnet borcumun ödeme zamanı geldiğini söyledi bana vicdanım.
Kalktım tekrar İstanbul'a geldim.
Düşündüm düşündüm 'ben bu borcu nereye, kime ödeyecektim?
Aklıma bir fikir şimşek gibi çaktı; "bu adamı bulmam imkansız.! Lakin adam bu camiye geliyordu.
İçindeki vicdanı, merhameti ve insanlık duygusunu bu dinin öğretisi yerleştirmişti içine.
Öyle ise adamı bulmakla sadece kendi borcumu ödeyecektim.
Bu dine olan borcum ebedi kalacaktı.
İyisi mi bu dinin mabedine ödeyeyim borcumu ki, mabet uzun yıllar yaşasın, güzel öğretileri ile böyle güzel insanlar sunsun insanlığın hizmetine.
Bu yüzden hocam, servetimin bir kısmını buraya bağışlıyorum ve üzerimdeki yükten bir nebze olsun kurtuluyorum..."
Ne mutlu eni-konu düşünüp minnet borcunu ödeme erdemini gösterebilene...
YORUMLAR