Hulusi Üstün ·
Cumhuriyete dek İstanbul'da yaşayan bir bahar geleneği,İstanbullular baharın kendisini belli etmesiyle birlikte sayfiyeye taşınma hazırlıklarına başlardı.
Ağaçlar çiçek açtığında İstanbul'un Türk ahalisi Kadıköy'den Yakacık'a kadar uzanan sahildeki köşklere çekilmiş olurdu.
Baharın sunduğu ilk sebzelerle çeşitli yemekler yapılır, hıdrelleze bir hafta kala iki cuma arasında et perhizi uygulanırdı.
Gelincik, ebegümeci, ısırgan yemekleri ve çorbaları hazırlanır, sofradan yağlı marul eksik olmazdı.
Bir hafta süren perhiz hıdrellezde kesilen bir kuzu ile bozulurdu.
Geçtiğimiz günlerde karşılaştığımız bir arşiv belgesi bu geleneğin ne kadar ciddiyetle sürdürüldüğünü ispatladı.
XIX. yüzyıl başına ait bir Padişah fermanı...
"Dersaadet ahalisinin hıdrellez şenlikleri için Trakya içlerinden,Çatalca, Silivri ve Saray köylerinden 15.000 koyun toplanıla... bir teki bile eksik olmaya..."
. . .
İstanbul'da sayfiye geleneği Osmanlıdan önce, Bizans döneminde var olan bir gelenek.
Cumhuriyetle birlikte yıldızı sönen ve keskin bir kültürel dönüşüm yaşayan İstanbullular bu geleneği de unutmuşlar.
Önce yakın sayfiye yerleri, sonra uzak sayfiye yerleri şehre karışmış.
Günümüzde İstanbul'un sayfiyesi yok.
Çalışma yaşındakiler için kocaman bir şantiye, devlet dairesi ya da ofis.
Öğrenim çağındakiler için zorlu bir mektep,
Yaşlılar için alternatifsiz bir zindan.
YORUMLAR