Misafir Yazar

Misafir Yazar

Alıntı makaleler
fatihten@gmail.com

Güzel Bir Balat Hikayesi

04 Eylül 2018 - 10:02

EYLÜL İLK DÜŞEN YAPRAKTIR SONBAHARA…

Refik Abi mahallenin abisi edasıyla dar yolda sıkışıp kaldığımıza bakmayarak 2m.genişliğindeki sokağa karşılıklı üç kişilik koltuk ve duvar kenarı sedirine oturmuş kadınlı erkekli, genç yaşlı, çoluk çocuk gruba bodoslama bir selamün aleyküm çakozlayıp burası 69 Yılmaz’ın evi ,değil mi? Var mı yakını? diye girdi lafa…

Beyaz gömlekli, boylu poslu, azıcık enine geniş, ensesi traşlı, saçı seyreğimsiye dönmüş bir zat-ı muhterem sorusunu havada yakalayıp cevabı verdi ayağa fırlayaraktan…

Evet ama o vefat etti,dedi.

Sen kimsin ,dedi diğeri.

Ben kardeşi Recep’im,diye cevap verdi.

Beni tanıdın mı sorusunun ardından 5-D sınıfından Yahya Aslan öğretmeni hatırlıyon mu ? Ve gururunun en mütevazi haliyle ‘’Hüsniye hafıza nasıl ama?’’ cümlesini cevap şeklinde tüm hayretle bakanlara bir şut misali atıverdi.

Top ayağındaydı artık. Gel sana bir şey göstereceğim diyerek eski okul , sınıf refikini telefonuna davet etti. 

Sayfalar dolusu ekranının sonunda bir foto gösterdi. Sonra diğerlerine ve ötekilerine ve hepsine…

Grup üyelerinin her biri şaşkınlık çığlığı atmakta iken bir anne ‘’bak dedenin 10 yaşındaki hali’’diye küççüğünü yanına çağırdı…

Onlar orada kendi dünyalarını kurmuşken dışarıda kalan bize özellikle Abdullah Abi’nin kır saçlarına hürmeten bir sandalye getiriliyor en nazikane edebiyle bir genç tarafından.Ah belim …

Keşke bana verselerdi.Keşke benim olsaydı o sandalye…

Ellerim az önce aşırdığımız yemişten yapış yapış olmuş ,suya ihtiyaç duymuş. Su isteyip istememe arası içimde gidip gelirken ve izlerken Sümer Sineması mezbeleliğini , Abdullah Abi’’oturmam, zaten çok oturduk’’ diye reddediyor sandalyeyi. Ah gurur…

O oturmazsa ben de yokum diyorum.Ve dineliyorum ayakta herkes gibi… 

Zavallı ben…

Sonra yanımıza siyah etekliği ve büyük yeldirmesiyle 69 Yılmaz’ın ablası geliyor. Refik Abi ileriden bağırıyor,müdahale ediyor Abdullah Abi’yi göstererekten ‘’o da Rizeli’’ diyor. Ablamız ‘’ben İyidereli’yim’’ deyince Hayratlı’yım diyor Abdullah Abi. Bilmem diyor orayı Ablamız…

Refik Abi yine bağırıyor ‘’Of doğumlu ama kabul etmiyor oralı olmayı. Kimliğinde doğum yeri Of yazıyor, Hayratlı’yım diyor…

’’Sonra bana soruyor nereli olduğumu…

Yılmaz’ı geçen bayram kaybettik.çok acı ,çok acı… aniden oldu … Ben kardeşlerin en büyüğüm ,diyor…

Bir acıyı paylaşmaktı bizimkisi bir ekmeği paylaşır gibi…

Anlatacakları vardı ,içinde biriktirip anlatamadığı ve daha sormadan başladı anlatıya en samimi en sıcak ve yıllara dayanan bir dostlukmuşçasına aramızdaki ilişki…

’’Rize İyidereliyiz… Bu iki katlı bina 75 yıllık. Babam yaptı. Beş kardeşiz . Annem babam ve kardeşler toplam yedi kişi yaşadık burada..  

Karşımızda Sümer Açık Hava Sineması vardı. Sonra kapandı. Bir süre Makam-ı Sultan adlı bir dizi çekildi. O zaman bu demir kapı yoktu. Dizi çekilirken yapıldı. Şu an gördüğünüz gibi metruk. Bir Rum’a satıldığı söyleniyor. Bizim evimiz vakıflar tarafından alındı. Burada kiracı olarak 300TL’ye oturuyoruz. Evimizin tapusu yok . İşgaliyeci durumunda gözüküyormuşuz. Çık denilinceye kadar burada oturacağız. Sonrası Allah kerim . Ben burada ,bu evde doğdum,büyüdüm.’’

Gözüm koltuğun kenarında baston yutmuşçasına dimdik oturan ,kafasında siyah bere olan yaşlıca amcaya ilişiyor. Arada bakışları bize kayıyor . Ama ne konuşuyor ne de kalkmak için bir hareket ediyor.

Ablanın eşi olabileceğine kanaat getiriyorum . Muhtemelen rahatsız. Bir ara abla yanına gidip kulağına bir şeyler söylüyor duyamadığım . Sonra yanımıza geliyor ve konuşmasını sürdürüyor. ’’Ondan sonra evlenip Akarçeşme’ye yerleştim. 12 sene sonra bazı sebeplerden dolayı babamların evine taşındık. Şu an oğlum alt katta ben üstte oturuyorum. Evimizin tam arkasında papazın evi var, o yıkılmayacak. Neden diye sorduğumda , eşim,azınlıklara ait vakıflardan birina aittir,dedi. Tapumuz olmadığı için işgaliyeci sayıldık. Evimizde hiçbir hakkımız yok…

Balat çok gelişiyor. Eskiden çok kötü bir yerdi . Daha da güzelleşecek buralar. En eski Balatlılardanız biz.. Akrabalarımızla birlikte hep bir arada burada yaşadık. Öldükleri zaman bile aynı mezarlığa gömüldüler. Arefe günü torunumla birlikte Kozlu Mezarlığı’na gittik. Burası dedenin,burası amcanın,burası anneannemin….diye açıklıyorum. Dedi k i’’babaanne,hepsi aynı yere yakın yakın gömülmüşler.’’Gittiğimde tek tek kolayca hepsini ziyaret edebiliyorum. 

Babam o zaman karşı komşumuza da demişti. Ölüm hepimize yakın gel sen de buradan bir mezar yeri al. Ne gerek var demesine rağmen ,babamın ısrarıyla o da oradan bir yer satın aldı. Onu da ölünce oraya defnettiler.

’’Abdullah Abi gazeteci kimliğine yine bürünüyor. Ablaya 69 Yılmaz’ın bir fotoğrafının olup olmadığını soruyor. Vardı ,ama kim bilir nerelerdedir,diye cevaplıyor yaşlı gözlerle…

Refik Abi ise bizlerden apayrı bir dünyada çocukluk arkadaşını bulmanın heyecanıyla kendinden geçmiş gitmiş…

Birbirlerinin telefonunu alıyorken nerede oturulduğu ve ne iş görüldüğü de soruluyor. Korkuyorum muzip adam , adamın maaşını da soracak diye…

İçimizde bir telaş var, bir yerlere yetişmenin telaşı ki güneş batmadan oraya vasıl olmamız lazım. Bu düşüncenin acelesiyle vedalaşıyoruz. bir daha görüşürüz inşaalllah dilek ve temennileriyle…

Yeni rotamız Ulubatlı Hasan İlkokulu’nun yanındaki küçük koruluk…

İstanbul kanatlarımızın değil ama ayaklarımızın altında…

Hamiş:Amerikan sermayesinin devi ve dünyanın kapital zengini Coca Cola firması 1969 yılında bir yarışma düzenlemiş. Coca Cola kapaklarındaki rakamları 1’den 69’a kadar toplayana son model Mercedes araba ödül olarak verilecekmiş. Ve bu ikramiye Balatlı Yılmaz’ın olur. Elinde Coca Cola şişesiyle arabasının önünde bir de fotoğraf çekilir.Bu hadiseye binaen Yılmaz’a o tarihten sonra 69 Yılmaz denilmeye başlanmış. Arabaya ne mi olmuş???Satılıp ekmek parası…

HÜSNİYE ENGİN