Ali Karaca

Ali Karaca

Hayata Dair Ne varsa Düşünelim
alikaraca@gmail.com

TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLMASI...

14 Temmuz 2025 - 12:31

    Türkler yüce İslam dinini kabul etmeden önce eski yaşantıları incelendiği zaman tek Tanrı inancına bağlı olarak yaşadıkları görülür. 

    Göktürklerin uluhiyet fikri tek Tanrı inancına sahip oldukları bilinmekteydi.! Türkler o dönemde "Şamanizm ve Tengricilik" inancı olan tek Tanrı'ya tapıyorlardı. 

    Eski Türklerde Şaman sözcüğünün yerine Kam sözcüğü kullanılmıştır. Dini törenleri yöneten kişiye "Kam" deniliyordu. Tengricilik yada "Tengri" kelimesi "Mavi Gök" anlamında kullanıyordu daha sonraları ise hem Gök hemde Tanrı yerine kullanılmıştır.

   Şamanzim de Tanrılar yönetimi altındaki ruhları etkiler inanışı bir Tanrı insana doğrudan buyruk vermez gerekli yasakları koymaz.! Tengricilikte ise İklim ve doğa olayları Tengrinin isteğine göre değişir. Tengri (acunda) dünyada dengenin yaratıcısı ve koruyucudur. 

   Göktürklerin inanışı özellikle İslam dini ile büyük benzerlikler gösteriyordu yeri ve gökleri bütün mahlukatı yaratan insanların iyi ve kötü kaderini tayin eden Göklerde bulunan tek "Tanrı" inancıdır. Zaten Türklerde diğer milletler ve kavimler gibi Tanrılık iddası hiç görülmemiştir. 

   Türklerin bu inancı İslamiyetteki Es - Sultan Zıllullahi fil - arz (Sultan yer yüzünde Allahın Halifesidir) inancı ile paralellik arz etmektedir. Bu itibarla İslamiyeti kabul eden Türkler aynı doğrultuda İslama hizmet etmişlerdir. Türklerin İslam dinini kabul etmesi kendi inançları olan Tengricilik ile büyük benzerlikler göstermesinden dolayı çok kolay olmuştur. 

    Hatta Kül - Tegin'in (Doğunun yüzünün ilk cümlesinde) ki, "Üste Mavi Gök altta yağız yer yaratıldığın da ikisinin arasında insanoğlu yaratılmıştır" sözcüğü Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de geçen "Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. (Enbiya süresi 16. Ayeti) ile büyük benzerlikler göstermektedir.

   Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinde önemli rol oynamıştır. Türkler Türkistan'ın çeşitli bölgelerde Şamanizm, Tengricilik, Manihizm, Zerdüşlük, Budizm, ve Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinlere tapmaktaydı. Türklerin Müslümanlığı kabul etmesiyle İslam dinine büyük katılımlar olmuş Budizm, Manihizm, Zerdüşlük, ve Musevilik silinip gitmiştir. Fakat Hıristiyanlık bazı Türk kavimlerin de sürdürülmüştür. 

    Türkler arasında İslam dininden sonra en çok taraftarı bulunan din Hıristiyanlıktır. Türklerde "Tanrı Kutu Tanhu" (Türklere cenab-ı Hak tarafından insanların idaresi hükümdarlık verildiği inancı meşhurdur) İslam dininin Arap yarımadasında doğması onun alemlare rahmet yüce Peygamberi Hz Muhammed (S.A.V)'in Müslümanlığı çok büyük bir coğrafyaya yayacak olması bu dinle yakın ilişkileri bulunan Türkleri'de çok yakından ilgilendiriyordu.

    Türklerin büyük kitleler halinde İslam dinine katılmaları bu yakın ilişkiler sayesinde ile sağlanmıştır. 751 yılında Araplar ile Çinliler arasında yapılan "Talas" savaşında özellikle Türklerin, Çinlilere karşı tarihten gelen düşmanlıklarından dolayı Türk milleti o gün ki Müslümanların yanında yer alması ve daha sonra bu savaşı Müslümanların kazanması yakınlaşmanın ve İslamlaşmanın ilk adımları olmuştur.

     Bu arada Çin ordusunda bulunan Karluk, Yağma ve Çiğiller muharebe sırasında taraf değiştirerek Arapların saflarına geçmesi ve Çinlilere arkadan saldırarak bu savaşı Çinlilerin kaybetmelerine sebep olmuştur. Bu savaşla birlikte matbaa, barut, kağıt ve pusulayı Araplar öğrenmişlerdir. Türkler arasında Müslümanlığın yayılması "Abbasi" halifeleri ile iyi ilişkilerin kurulması hep bu savaşın kazanılmasının sonucunun bir göstergesidir. Türk askerinin artık Abbasilerin saraylarında ve ordularında görülmesi hep bu sayede olmuştur. Türk soylu asker ve komutanları (Muhammed et - Turki, , Mübarek et - Turki, Zübeyr et - Turki) çok önemli bu şahsiyetlerin üst düzey görevlere getirilmeleri bu dönemde başlamıştır. Bu arada Türk asilzadeleri ve soyluları tarafından Halifeye bağlı olarak müstakil devletler kurulması hep bu savaşın bir sonucudur.

     Bu devletler Mısır ve Suriye'de ki Tolunoğulları, İhdişoğulları, ve Azerbaycan da ki Sacaoğullarıdır. Bu dönemde İslam Halifesinin davet mektupları o günkü Türklerin yaşadığı coğrafyanın genişliği dikkate alındığında Mavaraünnehir, Merv, Kaşgar, Taşkent, Buhara, Tirmiz, Rey, Horasan, gibi şehirlerde yaşayan Türk halkı tarafından olumlu karşılanıyor ve bir çok taraftar buluyordu. O dönemde henüz Müslüman olmamış olan Oğuz ve Karluk Türk boyları özellikle "Horasan" bölgesine akınlar yaparak Müslüman Türk ahaliye karşı ciddi sonuçlar alıyorlardı.Bu arada Müslümanların Halifesi olan "Mutasımla" iyi ilişkiler kuran Türkler İslam ordusunda çok önemli mevkiler elde ediyorlardı. Böylece Türkistan'ın İslamlaşması çok daha  kolay sağlanmış olacaktır.

     Mavaraünnehirin tamamamıyla Müslüman olması "Samaniler" döneminde gerçekleşmiştir. "Türklerin lisanını öğrenin çünkü onların saltanatı çok uzun sürecektir." (Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügatu Türk) adlı eserinde ki söylemi bir kez daha haklılığını ortaya koymaktadır. Bu söylemin Hz Muhammed (S.A.V)'in Hadis-i şerifi olduğu rivayet edilmektedir. Türk İslam tarihinin en önemli olayı Karahanlı hükümdarı büyük komutan ve devlet adamı "Satuk Buğra Han'ın" 932 yılında İslam dinini kabul ederek Türklerin toplu halde İslam dinine girmesine vesile olmuştur. 

   Bu şanlı Karahanlı Devleti'nin hükümdarı Türk Hakan'ı daha henüz 12 yaşında Müslüman olarak yüce Peygamberimiz Hz Muhammed (S.A.V)'in övgüsüne mazhar olmuştur. Bir rivayete göre özellikle tasavvuf kitaplarinda geçen "Miraç" hadisesinde sevgili efendimiz Hz Muhammed  (S.A.V)'in ruhuyla Cebrail (A.S) vasıtasıyla tanıştırıldığıdır. Cebrail (A.S)'ın bu tanıştırmayı takdir ettiği rivayet edilir. Hikayenin bir başka varyantı da ise kutlu bir cocuk olduğundan bahsedilmektedir.

   Bu rivayet bir çok tasavvuf kitaplarında geçmektedir. Daha sonra Abdülkerim adını alacak olan "Satuk Buğra Han" Türklerin tamamen Müslüman olmalarını sağlamıştır. Artık "Karahanlı Türk" devleti bir İslam ülkesiydi yıllarca yüce İslam dininin bayraktarlığını yapacak olan Türklerin övülmesi Müslümanlığın hak ettiği saygı ve değeri görmesi Allah (C.C) müjdelenmiş bir millete lütfu olarak da kabul edilebilir. "Kırmızı çehrelilere (Türklere) müjdeler olsun Allah'a yemin ederim ki insanlar çatlasada ALLAH (C.C) onları hem bu dünyada hem öbür dünyada mükafatlandıracaktır." (Tubeyin Kab) Abdülkerim Satuk Buğra Han'ın kurmuş olduğu İslam devleti artık önemli bir coğrafyada söz sahibi olacak büyük bir güce sahip olacaktı. Türkler artık İslam dinini kabul etmiş büyük bir gücün sahibi idiler o dönemde onlara karşı koyacak çok önemli güçlü bir devlet yoktu.! 

     Türkler dünyaya iki kere hükmedecektir. "Türkler size dokunmadığı harp etmediği sürece sakın sizde Türklere dokunmayın" (En- Nesei- Sünen) Bu hadis-i şerifle Müslümanlar uyarılarak artık Türklerin  İslamın temsilcileri oldukları tembih edilmiştir. Artık şimdi Türklerin batıya açılma zamanı gelmiştir çünkü Türkler Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar giden büyük fetihlerler yaparak İslam dinine hizmet eden asil bir millettir. İbn-i Ebi-d dünyanın ahir zaman üzerine yazdığı kitabında Allah (C.C) Resulü'ne senetle ulaşan bir hadis yazılıymış. Bu hadise göre Allah (C.C) şöyle buyuruyor. "Benim bir ordum vardır ona Türk adını verdim onları Doğuya yerleştirdim bir kavme gazaplanırsam Türkleri o kavmin üzerine gönderirim" diye buyurmuştur. Türkler artık yüzünü batıya çevirmiş İslam dini adına büyük fetihler yapmak için mücadele edeceklerdi. 

    Çünkü Türkler çok savaşcı bir milletti.!  Türkler bozkırda yetişmiş, iyi at binen iyi kılıç kullanan ok atan üstelik cesur bir milletti.!  Bir çok kez böyle büyük kahramanlıklar göstermişlerdir. Türkler çok eski göçer bir topluluk oldukları için arazi ve doğa koşullarını çok iyi biliyorlardı. Bu arada İslam'ın Türkler arasında yaygınlaşmasından sonra yüce İslam dininin ilim ve bilim havzası Mekke ve Medine'den sonra Türklerin anavatanına kaymıştır. İslam dininin bayraktarlığını yapacak olan Türk milletinin Müslüman olmasıyla birlikte Semerkant, Buhara, Taşkent, Merv, Tirmiz, Mavaraünnehir, Rey, Horosan gibi şehirler İslamın ilim merkezi olmuş İslam'ın güzel yıldızları bu şehirlerde doğmuştur. Artık Türkler ilim ve sanatta edebiyatta önemli büyük eserler ortaya koyuyorlar Türk mimarı tarzıda İslam medeniyetinden etkileniyordu. 

    Türkler yaptıkları Camiler Kervansaylar Hanlar ve Hamamlar ile şehir ve Kentleşme adına yerleşik kültürü hayata geçiriyorlardı. Bir çok eser günümüze kadar gelerek hala orjinalliklerini koruyarak asırlar önce yapılmış olmalarına rağmen muhteşem görüntüleri ile bizleri büyülemektedir.
Hendek savaşı için hazırlık yapan Müslümanlar Medinenin etrafındaki kazı çalışmalarında önlerine çıkan zorlu bir kaya parçası için hemen sevgili efendimiz Hz Muhammed (S.A.V) haber verdiler. Bir Türk yapımı çadırda dinlenen Fahr-ı alem efendimiz hendek kazım işi için çalışmalara katıldı.!  Eline kazmayı alan Allah (C.C)  Resul'ü önce dua niyaz ettiler sonra kazım işlerine başladı.!  Vurdukları ilk kazmadan çıkan kıvılcımlar fetihlerin müjdelerini veriyorlardı. Benden sonra benim ümmetim Rum diyarını fetih edecektir. "Hiraklin Krallığı'nın" en uç noktasına kaçacaktır. Siz Şam diyarını fetih edeceksiniz.! O dönemde Şam Bizans İmparatorluğu'nun bir toprağıydı.! 

    Bu fetihler Allah (C.C)  nasip eyleyeceği fetihlerdir. İşte müjdelenmiş ordu Türk komutan fetih ordusu bu güzel beldeleri birer, birer fetih etmişlerdir. Sevgili efendimiz Hz Muhammed (S.A.V)'in Hadis-i şeriflerinde. "Konstantiniyye elbet bir gün fetih edilecektir onu fetih eden komutan ne güzel komutan fetih eden asker ne güzel askerdir." Buhari (et – Tarihul – Kebir) Bu müjdeye mahsar olmak için bir çok kez defalarca kuşatılan, bu fetihlerin başlamasına vesile olan ilk adım Türklerin Anadolu'ya girerek Bizans İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul fetih edilerek köhne Bizans'ın paslı mıhını sökme şeref ve fazileti Allah (C.C) sevgilisi Hz Muhammed (S.A.V) övdüğü komutan ve orduya Osmanlı Türk sultanı "Fatih Sultan Mehmed Han'a" nasip olacaktır. İlk önce Hıristiyan Bizans ile savaşan devlet Müslüman Türklerdir. Özellikle 1071 yılında Selçuklu Devleti'nin hükümdarı "Sultan Alparslan'la" Anadoluya giren Türk milleti bu kapıyı açmak için "Malazgirt" meydanında din uğrunda kefen giyen, yüce İslam dini için serdarlık yapan Sultan Alparslan'la Anadolu'ya girecek ve Bizans'ı yenerek onun komutanını esir edecektir. 

   Türk atlılarının ayak izlerinin Viyana kapılarına kadar gidecek olan yol artık açılmıştır. Türk ordusu ilk kez bir Hıristiyan alemine karşı zafer kazanmış onlara ilk kez yenilgi tadırmıştı. Bu Müslümanların batıya karşı kazanmış olduğu adı Türk olan bir zaferin adıydı. Çünkü "Malazgirt" savaşına kadar Türklerle,  Bizanslılar hiç karşı karşıya gelmemişlerdi.! Bu bir devletler savaşıydı ufak tefek çarpışmalar elbette olmuştu.?  Artık bu kutlu yol bir daha kapanmamak üzere  açılmıştır. Bu durum Türkler için bir milatdır. Türk gibi kuvvetli olmanın adı kılıcını İslam dini adına kullanan hak ve adaleti gözeten yerel halka karşı zalim olmayan Türk milletinin engin hoş görüsüydü. Hoca Ahmet Yesevi geleneğinden gelen İmam Gazali, Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Hacı Bayramı Veli gibi özellikle Türkistan ve Anadolu toprakları büyük evliyalar veliler erenlerle İslamın merkezi oldular.

     İlim ve bilim bu merkezlerde çoğaldı yayıldı. Özellikle Osmanlı padişahları, Sultanları her zaman İslam dinin temsilcileri olarak yaptıkları savaşlarda hep Allah (C.C) rızasını kazanmak için mücadele ettiler büyük fetihlere imza attılar. Türkler Müslüman olduktan sonra hep bu yolu tercih ettiler. Genç Osmanlı Sultanı İkinci Mehmet Hanın İstanbul'u fetih etmeside bunun bir sonucudur. Bir müjdeye mahzar olmak genç Sultanın uykularını kaçırmaya yetmiştir. "Ak Şemseddin" gibi devrin büyük bir alimine hocasına sahip olmak bekli de genç Sultan İkinci Mehmed Han için büyük bir şanstı.! İşte bu dini mübin alimlerin yol göstericiliği bu kutlu yolun mutlu müjdesiyle sonuçlanmıştır. Fatih ünvanını almak bu bilge hocaların gayreti ve emeği ile olmuştur. 

    Yoksa size kimse altın tepside bir şey sunmaz. Sizin gayretiniz inancınız ve mücadeleniz eğer o övgüye layıksa ona nail olursunuz. İstanbul'un fethi'nin "29 Mayıs 1453" yılında gerçekleşmesinden sonra Türkler artık Avrupa'da uzun süre kalıcı olarak kalacaklardır. Haçlı zihniyeti ve Hıristiyanlık bir imparatorluk haline gelen bu büyük devlete onun gücüne karşı acz içerisinde kalacaktır. İstanbul'un fethi Müslüman Türklerin yapmış olduğu dünya tarihine geçmiş çok büyük bir fetihtir. Bu fethin sonucu ile eski çağ kapanmış yeni bir çağın açılmasına vesile olmuştur. İslam artık damgasını Türkler eliyle batıya karşı vurabiliyordu. Belkide doğudaki Türk ordusu bundan böyle batının kabusu olacak hep üzerlerine gidecektir. Türklerin bir başka sultanı Fahtih Sultan Mehmed Han'ın torunu olan değişik kişiliği cesareti ile sonradan Yavuz adını alacak olan "Sultan Selim Han" bu sefer Türklerin yüzünü doğuya çevirecek olan büyük bir padişah'dır.

    İslam dinini Ehl-i sünnet çizgisinden çıkarmaya çalışan bu arada suni Müslümanlara eziyet eden şehirleri yakıp yıkan yağmalatan katliamlar yapan Safevi hükümdarı Şah İsmail'in üzerine yürümek fitenin başını ezmeyi kafasına koymuştu. Bunun için büyük Sultan Yavuz Selim Han "Mevla ruhsat verirse Hint ve Turana gideceğim. Doğuda da batıda da İlah-i Kelimetullaha çalışacağım" diyerek ne kadar haklı olduğunu bizlere göstermiştir. Türk ordusu "23 Ağustos 1514" yılında Çaldıran ovasında karşılaştığı Safevi ordusunu dağıtarak bozguna uğratmış Şah İsmail taht ve tacını bırakarak savaş meydanından kaçmıştır. Osmanlı Türkleri ve Yavuz Sultan Selim Han büyük bir zafer kazanmış bir çok ganimetler elde edilmişti hemde sunilik adına Ehl-i sünnet çizgisinin Anadoluda korunmasını sağlamıştır. Çükü zorla şii yapılan Türk boyları ve eziyet gören halk rahatlamıştı. Artık bundan sonra ilk hedef gördüğü bir rüyanın etkisiyle Memlük Sultanlarının bulunduğu memleketi Mısır'dır.!

     Çünkü Mısır Abbasi halifelerinin burada bulunmasından dolayı dini bir merkez haline gelmişti. İslam dünyasında Mısır Sultanları çok başka stratejik bir güce sahipti. Memluk Sultanı Kansu Gavri'nin Şah İsmail ile yardımlaşması ona destek vermesi büyük Sultan Yavuz Sultan Selim Hanın canını sıkıyordu. Artık Hicaz bölgesinin ve Mısırın fethi büyük bir önem arz ediyordu. "24 Ağustos 1516" yılında Mercidabık denilen yerde Memlük ordusu ile yapılan savaşta Kansu Gavrinin de öldürülmesiyle Memlüklüleri büyük bir bozguna uğratan Osmanlı Türk ordusu büyük bir başarı ve zafer kazandı. Kaçan Memluk ordusu önce Halepe ardındanda Mısıra iltihak etti. Bu arada Memluklular yaptıkları seçimle yeni bir Sultan seçtiler . Mısırda Sultanlar seçimle iş başına geliyordu. Tumanbay Sultan seçilerek Mısırlıların Sultanı oldu. Bu Arada Osmanlı Türk ordusu Halep, Şam, Küdüs. Gazzeyi fetih ederek bütün Hicaz bölgesini ele geçirdi bu kutsal beldelerin kontrolü Osmanlı Türklerinin eline geçti. Sina çölü geçilerek Türk ordusu Mısıra doğru ilerlemeye devam ediliyordu çölün zorlu şartları göz önünde bulundurularak buna cesaret etmek büyük bir kararlılık olarak görünüyordu. 

   Nihayet Osmanlı Türk ordusu "22 Ocak 1517" yılında Ridaniye denilen yere geldi. Burada Türk ordusu ile Memluk ordusu büyük bir savaş yaptı ! Türk topçuları Mısır ordusunu dağıttı Mısır Sultanı Tumanbay kaçtı.? Böylece Türk ordusu hiçbir direniş görmeden Kahire'ye girdi fakat şehre hakim olmak çok kolay olmadı. Çünkü Mısırlılar her fırsatta Türk ordusuna saldırıyor sokak savaşları oluyordu. "Yavuz Sultan Selim Han"  Hz Yusuf (A.S)'ın tahtına oturarak hilafet makamı bu yolla Osmanlı Türk Sultanlarına geçmiştir. Kırmızı çehreliler ( Türkler ) size dokunmadıkça sakın sizde Türklere dokunmayınız. Çünkü ALLAH ümmetine vermiş olduğu bu mülkü bu saltanat nimetini ilk defa bu Kanturaoğulları onların elinden çekip alacaktır (Et - Taberani) Hilafetin Türklerin eline geçmesi belkide böyle bir İlah-i mesajın sonucudur. Mısır'da bulunan kutsal emanetler İstanbula getirilmiş Mekke ve Medine Küdüs, bütün Hicaz bölgesi kesintisiz olarak bütün kutsal şehirler İslamın şanlı ordusu olan Osmalı Türk devleti ve onun büyük Sultanı Yavuz sultan Selim Hanın yönetimi altında bulunuyordu.

    Artık onun ünvanı Hadim-i Haremeyn-i şerifeyn yani bu kutsal beldelerin Mekke ve Medinenin hizmetkarlığıdır. Buraların hakimi olma ünvanını kabul etmemişlerdir. Büyük tarihçi İdris-i Bitlisi Selim Şahname adlı eserinde Yavuz Sultan Selim Han'ı şöyle anlatıyor. "Din perver Dünya fahtih'i sensin sen Dünyanın vadedilmiş İskenderisin."
İşte Türklerin İslam anlayışı budur. Türkler İslam dininin kendi yönetimleri altında bulunan bu beldelere ancak hizmetkar olabileceklerini "Yavuz Sultan Selim Han" böylelikle ilk İslam halifesi olan Osmanlı Türk Sultanı olmuştur. Türk milleti Müslüman oldukları günden bu güne kadar yüce İslam dinine hizmet etmeyi şeref saymış İslam dinine büyük hizmetleri olmuş asil bir millettir. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Hanın oğlu olan Sultan Birinci Süleyman Han kurmuş olduğu büyük adaletiyle "Kanuni" adını alacak ufukların padişahı olacaktır. Kanuni Sultan Süleyman Han İslam dinine Türkler eliyle batıda büyük zaferler kazandıracaktır. Mohaç, Belgrad, Boğdan, Eflak, Macaristan zaferleri bunlardan bazılarıdır. Deniz savaşlarında kazanılan büyük başarılar özellikle Preveze, İnebahtı ve Libya, Cezayir, Tunus fethi hep bu büyük zaferlerin sonucudur. Kaptan-ı Derya "Barboros Hayrettin" Paşa'nın eliyle bu büyük fetihler müessir olmuştur. Artık Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiş bütün ticaret Osmanlı Türk devletinin kontrölüne geçmiştir. Bu büyük zaferlerin kazanılması İslam dininin batıda muzaffer olması doğuda da büyük bir sevinç yaşatmış Kanuni Sultan Süleyman mührünü Muhteşem olarak çağa damgasını vurmuştur. Türkler fetih ettikleri yerlere , devletlere , milletlere adalet getirmiş orada yaşayan insanların halkların güvenliğini sağlamışlardır. Müslüman Türkler böyle adaleti olurken Hıristiyanlık ve Haçlı zihniyeti bu adaletten yoksundur.

   Türkler dünyaya iki kere hükmedecektir. Türkler size dokunmadığı sürece sakın sizde Türklere dokunmayınız (En – Nesai – Sünen) Bu asil Türk milletinin İslam dinine hizmetlerini asla kimse inkar edemez . Bu hadis-i şerifin önemli bir hadis kitabında geçmesi sevgi efendimiz Hz Muhammed (S.A.V)'in Türkler için söylemiş olduğu onlar yüce "İslam dininin temsilcileridir." Türklerin İslam dinine büyük hizmetleri olacaktır. "Türkler sizinle savaşmadığı sürece onlarla savaşmayınız" diyerek Müslümanları ikaz etmişlerdir. Türkler hilafet makamını eline geçirdikten sonra Ehl-i sünnet çizgisindeki Müslüman topluluklarla asla savaşmamışlardır.

    Bu yolda hizmet etmek bu asil milletin tek gayesi gaza etmek olmuştur. Müslüman Türkler her yerde adaleti tesis etmek için İslam'ın emir ve yasaklarına hep riayet etmişlerdir. Yoksa bu kadar büyük bir topluluğu yönetmenizin imkanı yoktur. Hıristiyanlar ise "Yalan üzerine din Zülüm üzerine adalet getirmek zihniyeti" ne kadar da bu insanları mutlu edebilirdi. Çünkü barbar yağmacı ve talancı olan zalim batılı Haçlı zihniyeti hep bu şekilde fetih ettikleri bölgeleri yönetmişlerdir. Büyük cihan padişahı Osmanlı Türk Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Fransa kralı Fransuva'ya sahip çıkarak yardım ederek İspanya kralı Şarlken'den kurtarmıştır. O aynı zamanda adaletinde bir temsilcisiyidi, gücü kudreti her şeye muktedirdi bu gücü İslam'ın adaletinden alıyordu.! Türk milletini asil ve değerli kılan yegane tek şey inançları ve imanıdır.

   Türkler bugün bile yüce İslam dinine hizmet etmeyi onun emrinde olmayı şeref sayarlar. Müslüman olarak hayatlarını sürdüren Türk milleti İslam dinin yüce değerlerine ve onun sevgili Peygamberi Hz Muhammed (S.A.V)'in sünnetine büyük saygı duyarlar onun kutlu yolundan gitmeyi onun güzel ahlakını yaşamayı bir görev adlederler. Çünkü Kur'an-ı bir yaşam her Müslüman'a farz kılınmıştır. Türkler İslam dinini en güzel şekilde yaşayan bir millet topluluktur. Hatta Kur'an-ı Kerim'de geçen şu ayeti kerimenin Türklere gönderildiği ile ilgilidir. "Ey iman edenler içinizden kim dininden dönerse duysun Allah onların yerine kendisinin sevdiği onlarında kendisini seçeceği müminlere karşı boyunları aşağıda kafirlere karşı başları yukarıda Allah yolunda savaşan dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte o Allah'ın bir lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah ihsanı bol ve her şeyi bilendir (Maide süresi 54. Ayeti) büyük müfessirler, Elmalı'lı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Mehmet Vani Efendi, Celal Yıldırım, hatta Said-i Nursi gibi Kürt kökenli birisi bile bu ayetin Türkleri işaret ettiğini söyler. Fakat diğer İslam alimleri de Kur'an tefsirlerinde bu ayetin Türklere geldiğini söylerler hatta Elmalılı Hamdi Yazır daha da ileri giderek ayetin sonunda Türkler gibide der.! Mutlak suretle Allah (C C) her şeyi en iyi bilendir. Zira Türklerin son bin yılda yüce İslam dinine olan hizmetleri de ortadadır. Türkler Asrı Saadet'den çok kısa bir süre sonra günümüze kadar İslam dininin bayraktarlığını yapmaktadır. Türk milleti bu yüce iradenin  İslam dininin karşısında teslim olur ve ona mutlak saygı duyar. 

   "Ne Mutlu Türküm Diyene" Bu söylemimizi şu güzel sözümüzle taçlandıralım.

    Türk milleti tarih seni baş sayfada yazacak
    Çağ açtın, çağ kapattın bu millet var olacak..
    Ali KARACA 

Ali  KARACA
Araştırmacı Tarihçi 
Yazar ve Şair 
İSTANBUL

YORUMLAR

  • 0 Yorum