Büyük bir İmparatorluğun, Osmanlı Devleti'nin yıkılışına giden süreçte stratejik hatalarla birlikte liyakatsız atanmış yöneticiler çok önemli roller oynadılar. Bu durumun en belirgin özelliği gayrimüslimlere verilen özel ayrıcalıklar olmuştur.
Siyonist Yahudiler ve İsrailoğulları dünyanın en iflah olmaz topluluğudur. Sefarad ve Eşkenaz Yahudilerinin yeniden Filistin'de tekrar devletleşmesini yani İsrail Devleti'nin kuruluşu hikayesini biraz dilimiz döndüğünce, sizlere anlatmaya çalışacağım.
Sansasyonel Yahudi tarihi esasında bir sürgün tarihidir. Kendileri de bu durumla Kudüs şehrinden Romalılar tarafından, cıkartılarak sürgün edilmeleri bu hadise ile yani eylemleri olan olaylarla da mutabıktırlar. Filistin topraklarında yaşayan asi Yahudi halkı buradan sürgün edilerek Filistin topraklarından uzaklaştırıldılar.
Yahudiler, tarihin her döneminde, ilişkide oldukları tüm toplumlarda fitne çıkarıp bozgunculuk yaptılar. Yahudiler bu yüzden hiç bir yerde çok uzun süre barınamadılar, sürgün edildiler. Sefarad Yahudileri böyle bir dönemde 1492 yılında İspanya'dan sürgün edilince, Osmanlı Devleti'nin padişahı Sultan İkinci Bayezid Han döneminde Türkler tarafından kabul edildiler.
Fransız bir Seyyah olan Albert Renouart 1891'de İstanbul'a gelişinde Osmanlı Devlet yetkililerden aldığı bilgiye göre Yahudilerin durumunu şöyle özetlemektedir. "Avrupa kıtasında yaşayan Osmanlı vatandaşı Yahudiler; 50.000 kişi, Filistin'de yaşayanlar: 40.000, kişi Anadolu'da 60.000 kişi olmak üzere toplam Yahudi nüfusu 150.000. kişi olarak tespit edilmiştir.
Osmanlı vatandaşı olan Yahudiler, Müslümanlarla aynı haklara sahiptiler. Sultan Abdülhamid Han döneminde, 5 Mart 1883'de çıkarılan yeni kanun, başka ülke topraklarında yaşayan Yahudilerin Filistin'de taşınmaz mal satın almalarını yasakladığı doğrudur. Fakat bu doğru uygulanan yasak yinede onların toprak edinmelerine engel olamamıştır. Kudüs şehrinin kaybedilmiş sürecin de Filistin'e yerleşen Yahudilerin toprak satın almış olmaları etkili olmuştur.
Osmanlı Devleti'nin padişahı "Sultan Abdülhamid Han" zamanında, Filistin topraklarında Osmanlı vatandaşı 150.000 Yahudi yaşıyorsa mutlaka Filistin'den toprak satın almak için bir o kadar yol ve yöntemler de kullanılmış demektir. Burada ki demografik yapı birden bire değişince Yahudiler söz sahibi olmaya başladılar. Kaldı ki sadece Filistin'de o dönemde 40.000 Yahudi vardır. Yahudiler Kudüs şehri ve Filistin toprakları üzerinde ki emellerinden hiç bir zaman vazgeçmediler.
"Sultan Abdülhamid Han" tahta çıktığında Filistin'de 7 koloni olduğu bilinmektedir. Bu da sadece orada 5.000 ile 7.000 kişi gibi bir Yahudi nüfusun olduğunu gösterir. Daha sonra Abdülhamid Han tahtan indirildiğinde ve sonrasında ise Yahudi nüfusun burada 45 koloniye ve 50.000 kişiye çıktığı görülmektedir. Yahudi nüfus gitgide artmaya ve Kudüs ve civarındaki araziler satın alınmsya başlayınca Siyonist "Teodor Herzl'in" kurduğu hayalin gerçekleşmesi çok uzak görünmemektedir.
Peki "Sultan Abdülhamid Han" zamanında veya sonrasında Filistin'de, Yahudilere toprak satıldı mı, satılmadı mı, eğer satılmadı diyorsanız nüfus artışına bir açıklama getirmeniz gerekecektir. Yada Yahudi lejonerlerin Osmanlı Devleti ile olan iyi ilişkilerini kullanarak nasıl toprak aldıklarını modern İbranice'nin teorisyeni ve kurucusu, dil bilimci Eliezer ben Yehuda'nın "Dil ve Savaş" adlı eserini kaleme alan yazar "Taha Kılınç'ın" ifadelerine yer vererek aydınlatmaya çalışalım.
11 Nisan 1909 pazar günü tarihi Osmanlı şehri Yâfâ surlarının kuzeyinde 66 Yahudi aile toplanmış kurulması planlanan yeni şehirde kimin hangi parseli alacağını belirlemek üzere kura cekiyordu. Paylaşılan arazi Hollandalı banker "Jacobus Henricus Kann" tarafından Osmanlı Hükümeti'nden satın alınmıştı. Osmanlı yönetimi Filistin'de ki Yahudilere doğrudan toprak ve gayrimenkul satışını katı bicimde yasaklamıştı, ancak araya giren üçüncü şahıslar söz konusu alışverişleri rahatlıkla gerçekleştirebiliyordu. Büyük banker Jacobus Henricus Kann da Hollanda Krallığı ile Osmanlı Hükümeti arasındaki müsbet ilişkileri kullanarak Akdeniz sahilinde ki bu araziyi kolaylıkla satın almış, ardından Filistin'de ki Siyonistlere devretmişti. Kısa süre sonra "Tel Aviv" adını alacak olan bu şehrin temelleri atılırken aileler beyaz ve gri deniz kabuklarını sırayla çekerek parselleri bölüştüler. Beyaz kabuklar da şahıs isimleri grilerde ise parsel numaraları yazıyordu.
Tel Aviv şehrinin kuruluş fikrinin perde arkasında Belarus doğumlu Yahudi pırlanta tüccarı "Akiva Arye Weiss" bulunuyordu. Ahuzat Bayit adını verdiği bir konut projesi oluşturan Weiss hisselerin tamamını Yahudilere sattı. Böylece uzun süre kurmayı düşündüğü şeyi gerçekleştirmiş olacaktı. Modern, temiz ve düzenli bir Yahudi şehri kurmak ve bu şehrin anadili İbranice olacaktı. "Tel Aviv" şehrinin kuruluşuyla birlikte İbranice ilk kez sokağa iniyordu. Peki bu dönemde Osmanlı Devleti ne yapıyordu kim diyebilir ki şu yada bu hatalı değildir. Beyler "Elizer Ben - Yehuda" Kudüs'e gelir gelmez Osmanlı vatandaşlığına geçer ve Filistin topraklarında yaşayan bütün Yahudilere sürekli çağırıda bulunuyor ve onlara adlarınızı, İbranice isimlerle değiştirin ve Osmanlı tabiyetine geçin! diyerek ilave ediyordu.! Osmanlı vatandaşlığını kabul etmek "asimile" olmak değildir. Osmanlı kelimesi Türk'ün eş anlamlısı değildir. Kendi kimliğinizden ve milliyetinizden hiç bir ödün vermeden Osmanlı olabilirsiniz. Her türlü haktan ve özgürlükten de bu şekilde faydalanabilirsiniz. Yahudiler, Osmanlı olunuz!
Zaten o dönemden Kudüs şehrini kaybettiğimiz 8/9 Aralık 1917 yılından Siyonist İsrail'in kurulacağı 1948 yılına kadar hakimiyet İngilizlerin yani dolayısıyla Yahudilerin eline geçti.! Bugün kan ve gözyaşının hakim olduğu Filistin topraklarında zulmün her türlüsüne şahitlik ediyoruz. Müslümanlar üzerindeki soykırım ve yok etme planları bütün dünyanın gözleri önünde yapılıyor, fakat ne BM örgütü nede AB ülkeleri nede insan hakları savunucularının en ufak bir müdahalesi olmaması insanlığın geldiği nokta itibariyle tükendiğinin fotoğrafıdır. Dünyanın gözü önünde tarihin en büyük soykırımı yapılıyor. Müslüman Devletlerin de sonuç odaklı bir girişimi olmayınca bugün ki tablo Filistin halkını yok etme politikası tüm hızıyla devam etmektedir. İsrail mallarına, boykot, kınamak ve uluslararası düzeyde tenkitler artık karın doyurmuyor. Dün sahip çıktığımız kovulmuş topluluklar bugün celladımız oldu maalesef..
"Allah zalimler topluluğunu doğru yola ulaştırmaz." (Ali İmran Suresi 86. Ayeti)
Ali KARACA
Araştırmacı Tarihçi
Yazar ve Şair
İSTANBUL
YORUMLAR