Kırmızı çehreliler (Türkler) size dokunmadıkça sakın sizde Türklere dokunmayınız. Çünkü ALLAH ümmetine vermiş olduğu bu mülkü bu saltanat nimetini ilk defa bu Kanturaoğulları onların elinden çekip alacaktır (Et - Taberani)
Türklerde Oğuz töresi olarak adlandırılan sözlü hukuk kültürü bozkır'da ki sosyal hayatı belirleyen temel dinamiklerden biriydi. Misafirperverlik, kendine sığınanı koruma ve kollama ne pahasına olursa olsun bir görev olarak addedilirdi. Türkler töresi gereği mazluma sahip çıkan düşkünleri kollayan ve hiç bir zaman zalimle iş birliği etmeyen Türk töresinde ki o büyük adaletlin, hukuk sisteminin öncüleridirler.
Türklerin Ridaniye savaşı sonrası Mısır'ın fethi ile birlikte "Hilafetin" Osmanlı - Türklerinin eline geçmesi belki de böyle bir İlah-i mesajın sonucunda ki bu ifadeleri Fahri Kâinat efendimiz kullanmıştır. Artık Osmanlı - Türk Sultanları bundan böyle "Halife-i Ruy-i Zemin" diye çağırılıyorlardı. Bu ifade yeryüzünün Halifesi manasına kullanılan bir ünvandır. Bu ünvan Yavuz Sultan Selim Han'dan sonra Osmanlı Padişahları haklarında kullanılmıştır. Hz Muhammed (S.A.V)'in vekili olarak Müsümanların da imamlığıdır.
Halife din koruyuculuğunu yapmakla görevli kişidir. Mısır'da bulunan kutsal emanetler İstanbul'a getirilmiş Mekke, Medine ve Kudüs başta olmak üzere bütün Hicaz bölgesi kesintisiz olarak, kutsal şehirlerve beldeler İslam'ın şanlı ordusu olan Osmanlı - Türk Devleti'nin büyük Hakan'ı "Yavuz sultan Selim Han'ın" yönetimi altında bulunuyordu. Artık onun ünvanı ''Hadim-ül Haremeyn-i Şerifey'n" yani bu kutsal beldelerin Mekke ve Medine'nin hizmetkarlığıdır.
Bu kutsal mekanların ve beldelerin hakimi olma ünvanını kendileri Yavuz Sultan Selim Han asla kabul etmemişlerdir. Büyük tarihçi İdris-i Bitlisi "Selim Şahname" adlı eserinde Yavuz Sultan Selim Han'ı şöyle anlatıyor. ''Din perver Dünya Fatihi sensin. Sen Dünyanın vadedilmiş İskenderisin.'' İşte Türklerin İslam anlayışı budur. Türkler İslam dininin kendi yönetimleri altında bulunan bu beldelere ancak hizmetkar olabileceklerini belirtmiştir.
Cihangir padişah "Yavuz Sultan Selim Han" böylelikle ilk İslam halifesi olan Osmanlı - Türk Sultanı olmuştur. Türk milleti Müslüman oldukları günden bu günümüze kadar yüce İslam dinine hizmet etmeyi şeref saymış ve Cenab-ı Allah'ın indirdiği İslam inancı olan dinine büyük hizmetleri ve emekleri geçmiş asil bir millettir. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Han'ın oğlu olan Kanuni lakaplı Sultan Süleyman Han kurmuş olduğu büyük adaletiyle Kanuni ünvanını alarak ufukların padişahı olacaktır.
Ufukların padişahı "Kanuni Sultan Süleyman Han" İslam dinine Türkler eliyle batıda büyük zaferler kazandıracaktır. Mohaç, Belgrad, Boğdan, Eflak, Macaristan zaferleri bunlardan bazılarıdır. Deniz savaşlarında kazanılan büyük başarılar özellikle Preveze, İnebahtı ve Libya, Cezayir, Tunus fethi hep bu büyük zaferlerinin bir sonucudur. Kaptan-ı Derya Barboros Hayrettin paşanın eliyle bu büyük fetihler müessir olmuştur. Artık Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiş bütün ticaret Osmanlı - Türk devletinin kontrolüne geçmiştir. Bu büyük zaferlerin kazanılması İslam dininin batıda muzaffer olması doğuda da büyük bir sevinçle karşılanmış ve Kanuni Sultan Süleyman mührünü "Muhteşem" lakabını, alarak çağa damgasını vurmuştur.
Üç kıta, yedi iklimin sahibi olan Türkler fetih ettikleri yerlere, devletlere ve milletlere adalet getirmiş olması ve orada yaşayan insanların halkların da güvenliğini bizzat kendileri sağlamışlardır. Müslüman Türkler böyle bir adalete sahipken, Hıristiyanlık ve Haçlı zihniyeti bu adaletten yoksundur. "Türkler dünyaya iki kere hükmedecektir. Türkler size dokunmadığı sürece sakın sizde Türklere dokunmayınız" (En - Nesai - Sünen) Bu asil Türk milletinin İslam dinine hizmetlerini asla kimse inkar edemez. Bu hadis-i şerifin önemli bir hadis kitabında geçmesi sevgi efendimiz Hz Muhammed (S.A.V)'in Türkler için söylemiş olduğu onlar İslam dininin temsilcileridir, ifadeleri Türklerin İslam dinine büyük hizmetleri olacağının işaretini vermesi Müslüman topluluklar arasında çok önemsenmelidir. Türkler sizinle savaşmadığı sürece sizde onlarla savaşmayınız diyerek Müslümanları ikaz etmişlerdir. Türkler "Hilafet" makamını eline geçirdikten sonra hak yolda ibadet eden veya Ehl-i sünnet çizgisindeki Müslüman topluluklarla asla savaşmamışlardır.
Bu yolda yüce İslam dinine hizmet etmek bu asil milletin tek gayesi olmuştur. Müslüman Türkler her yerde adaleti tesis etmek için İslam'ın emir ve yasaklarına hep riayet etmişlerdir. Vahşi Hıristiyanların zihniyeti ise "Yalan üzerine din Zulüm üzerine adalet getirmek zihniyeti ne kadar insanları mutlu edebilirdi." Çünkü barbar yağmacı ve talancı zalim batılı Haçlı zihniyeti hep bu şekilde fetih ettikleri bölgeleri ve milletleri yönetmişlerdir.
Büyük cihan padişahı Osmanlı - Türk Sultanı yiğit ve Cihangir padişah "Kanuni Sultan Süleyman Han'ın" Fransa kralı Fransuvaya sahip çıkarak, ona yardım ederek İspanya kralı Şarlken'den kurtarmıştır. O büyük bir adaletinde temsilcisiydi. Onun gücü ve kudreti her şeye muktedirdi, "Kanuni Sultan Süleyman Han" bu gücü yüce İslam dininin adaletinden alıyordu. Bugün nerede böyle bir adalet olgusu ve adalet anlayışı.! Gazze de Filistinlilerin yaşadığı vahşete herkes seyirci, dünyanın süper güçleri bile zalimden yana.! Yüce Allah elbette zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez.
Batı'dan adalet beklemek maalesef mümkün değildir. Oysa Türk milletini asil ve değerli kılan yegane tek şey, onların sarsılmaz inançları ve imanlarının yanında ki adaletleridir. Türkler bugün bile yüce İslam dinine hizmet etmeyi onun emrinde olmayı şeref sayarlar. Müslüman olarak hayatlarını sürdüren Türk milleti İslam dinin yüce değerlerine ve onun sevgili Peygamberi Hz Muhammed (S.A.V)'in sünnetine büyük saygı duyarlar onun kutlu yolundan gitmeyi onun güzel ahlakını yaşamayı bir görev adlederler. Çünkü Kuran-i bir yaşam felsefesidir ve her Müslümana farz kılınmıştır. Türkler İslam dinini en güzel şekilde yaşayan bir millet ve topluluk olarak ifade edilebilir .
Gerçekten de "Ashab-ı Kiram'dan" sonra İslamiyet'e hizmette kim Türklerle baş edebilir, veya boy ölçüşebilir ki.! Müslüman Türklerin tarihini incelediğiniz zaman bu hakikat bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Kainatın Efendisinin getirmiş olduğu dinine bin yıla yakın hizmet eden Türk milletinin şanı şerefi gerçekten büyüktür. Şanlı ecdadımızın ahlakını inceleyenler bu durumu mutlaka göreceklerdir. Hatta "Kuran-i Kerim" de geçen şu ayeti Kerime'nin Türklere gönderildiği ile ilgili olduğunu bir çok İslam müfessirlerin ifade etmektedirler. "Ey iman edenler içinizden kim dininden dönerse duysun, Allah onların yerine kendisinin sevdiği onlarında kendisini seçeceği müminlere karşı boyunları aşağıda kafirlere karşı başları yukarıda Allah yolunda savaşan dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte o Allahın bir lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah ihsanı bol ve her şeyi bilendir." (Maide süresi 54. Ayeti)
Yüce Türk milleti, Müminlere karşı alçak gönüllü düşmanlara karşıda onurlu ve sert olup; Allah'ı seven ve onun sevdiği işleri yapan Allah (C.C) yolunda cihad eden, savaşan kınayanın da kınamasından korkmayan, "Hak" bildikleri yolda yiğitçe ve kahramanca yürüyen millet olarak tanınırlar.
Türk milleti bağlıdır Allah, İslam aşkına
Resul'ün sevgisinden dönermi ki şaşkına.
Ali KARACA
Araştırmacı Tarihçi
Yazar ve Şair
İSTANBUL

YORUMLAR