Misafir Yazar

Misafir Yazar

Alıntı makaleler
fatihten@gmail.com

Ayn el-Arap’ta bilmediğimiz neler oluyor?

21 Şubat 2015 - 16:42


 

Bir ara dünya basınının manşetlerinden inmeyen Ayn el-Arap’ta IŞİD ile PKK arasındaki çatışmalar artık Türk basınında da dünya basınında da yeterince ilgi görmüyor. Oysa çatışmalar devam ediyor. IŞİD hâlâ Ayn el-Arap’ın % 65’ini kontrolü altında tutuyor. PKK, kent çatışmalarında IŞİD’den ciddi bir şekilde dayak yiyor. Ancak bu arada 2015’te Türkiye içinde gerçekleştirmeyi hedefledikleri kent ayaklanmaları için de önemli bir deneyim kazanıyorlar. Ancak Ayn el-Arap, PKK dili ile Kobani, dünya medyasında yürütülen psikolojik harekat için işlevini yerine getirdi. Meşhur bir film vardır. Konusu 2. Dünya Savaşı sırasında geçen gerçek bir olaydan alınmıştır. Bir Alman iş adamı fabrikalarında çalıştırılan ve sonra toplama kamplarına öldürülmeye yollanan Yahudi işçilerin hayatlarını kurtarır. İş adamının adı Schindler’dir. PKK da Ayn el-Arap çatışmaları sırasında, kafa kesen IŞİD’e karşı zavallı Yezidileri kurtaran Schindler oldu. Böylece,  “küresel vicdan” PKK’nın FKÖ’leşmesine hazırlandı. 

PKK bu aşamada o kadar önem kazandı ki Obama ve Erdoğan, PKK’dan dolayı tartıştılar. Erdoğan, Obama’ya  “Ayn el-Arap’ta sivil kalmadı. Kalanlar sadece PKK ve PYD’li teröristler. Sakın bunlara yardım etmeyin” demesine rağmen, Obama sadece PKK/PYD’ye Amerikan askeri yardımı yollamakla kalmadı, ABD’nin PYD’yi terörist örgüt olarak görmediğini açıkladı. (Bu; sanki, ABD’nin El Nusra’ya destek verme şeklindeki ısrarlarına, El Nusra’yı terörist örgüt olarak görmediğini söyleyen Ankara’ya verilmiş bir cevaptı.) Amerikan Başkanı, Erdoğan’ı da peşmergelerin Türkiye üzerinden geçerek Ayn el-Arap’taki PKK’lılara yardım götürmesini kabul etmeye zorladı. Amerikan Hava Kuvvetleri, Ayn el-Arap’a saldıran IŞİD mevzilerini bombalarken, emekli Amerikan özel kuvvetleri mensupları ve uçaklara yerden hedef gösteren Amerikalı uzmanlar da PKK/PYD’liler ile omuz omuza IŞİD’e karşı savaştılar.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayn el-Arap’ta PKK’ya atılan yardımların bir kısmının IŞİD’in eline geçtiğini söylerken, Pentagon yetkilileri bu açıklamayı yalanlayarak, bir anlamda Erdoğan ile polemiğe girdiler. Erdoğan, bir üst aklın Ayn el-Arap’tan Kürt koridorunu açmaya çalıştığını söyleyerek, ABD’yi dolaylı, ancak sert bir şekilde suçladı.

Bütün bunlar olurken, Ayn el-Arap’ta ve diğer bölgelerde IŞİD saflarında, emekli Türk özel kuvvet ve polis özel harekât mensuplarının tamamen gönüllü olarak PKK’ya karşı savaştığına dair bir bilgi, gazeteci bir dostum üzerinden bana ulaştı. Ona da söyleyen çok iyi tanıdığı bir emekli subay dostu idi. Bu emekli subay dostunun devre arkadaşı özel harpçi bir emekli subay, Ayn el-Arap’tan kısa bir süreliğine Türkiye’ye gelmiş ve buluşmuşlardı. Gazeteci arkadaşım,  “Hocam ne dersiniz? Mümkün mü böyle bir şey?”  diye sordu. Ayrıca bana bir de IŞİD saflarında çarpıştığını söylediği emekli subay, astsubay ve polis sayısını verdi. Kendisine sayının çok fazla olduğunu, bu kadar çok sayıda emekli Türk gönüllünün Ayn el-Arap ve diğer bölgelerde savaşmasının mümkün olmadığını, böyle bir şey olsa dahi sayının çok daha az olabileceğini söyledim. Ve ekledim:  “Haber kaynağın senin için ne kadar güvenilir olur ise olsun bence tek kaynağa dayanarak bu haberi yapma.” 

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra tanınmış bir dış politika uzmanı akademisyen ile (devletin/belki de Türkiye’de olduğu şekli ile bir kaçının dinleyerek kaydettiği) yaptığım telefon görüşmesinde çok benzer bilgiler edindim. Akademisyen dostum, bu bilgilerin yazılmamasını birilerinin kendisinden rica ettiklerini telefonda söyledi.

Bu bilgiyi Türkçeye tercüme edersek, karşı karşıya olduğumuz durum şuydu: Ayn el-Arap’ta, PKK’nın arkasında (emekli) Amerikan özel kuvvetçiler vardı. IŞİD’in arkasında ise (emekli) Türk özel kuvvetçi ve (emekli) özel harekatçılar vardı. Eğer bu gerçek ise durumun ne kadar vahim ve ağır olduğunu söylemeye gerek yok. Buna rağmen bu hâlâ benim için yetersiz bilgiden dolayı tartışılır/eksik teyitli istihbaratı kamuoyu ile paylaşmanın bir anlamı yoktu. 

Ancak birkaç gün önce PKK’nın sitesi olan ANF’de bir haber çıktı. Haberde PKK’nın farklı zamanlarda Ayn el-Arap ve Musul’da 12 Türk özel harekatçı polis ve MİT görevlisini  “IŞİD mensubu zannederek”  öldürdüğü açıklanıyordu. PKK, öldürdüğünü iddia ettiği MİT mensupları ve polis özel harekatçıların isimlerini de veriyordu: (İsimleri vermiyorum...)Aydınlık gazetesi bu habere 30 Aralık 2014’te küçük bir haber olarak “PKK: Yanlışlıkla 12 MİT’çi öldürdük” başlığı ile veriyordu. Bu haber Sözcü gazetesinde daha kapsamlı olarak çıktı. Şu ana değin MİT’ten Aydınlık’ta ve Sözcü’de çıkan haberler ile ilgili bir yalanlama gelmedi. PKK’nın doğru söylediğini varsayalım. 12 Türk gönüllüyü öldürdüler. Peki, öldürdüklerini iddia ettikleri MİT mensuplarının isimlerini nereden biliyorlar?  

Cemil Bayık da Ocak 2015 başında Alman Die Zeit gazetesine verdiği demeçte şöyle demektedir:  “IŞİD ve Özgür Suriye Ordusu içerisinde Türk özel kuvvetlerinden unsurlar var. Bunlar hiç bir yerde kaydı olmayan, gayriresmi birlikler. Onlar bize karşı savaşıyor. Türkiye, resmi güçleri ile artık bize karşı savaşamaz, ancak bu tür unsurlarla yapabilir.”  (Nakleden Radikal, 5 Ocak 2015)

IŞİD mensuplarının; görünümlü kılık kıyafetleri ve silah donanımlarını artık Edirne’nin bir ilçesindeki 16 yaşını geçmiş çocukların bile tanıdığı göz önünde tutulur ise  “PKK’lılar nasıl MİT mensuplarını IŞİD’ci zannederek yanlışlıkla öldürmüşlerdir?”  sorusu meşru bir sorudur. Acaba ANF’nin sitesinde ismi verilen kişileri, IŞİD görünümlü kılık ve kıyafetli oldukları için mi PKK yanlışlıkla öldürmüştür? Yoksa ismi verilenler çatışma içinde mi öldürülmüştür? Acaba gerçekten PKK tarafından öldürülen Türk emekli/görevde yetkili var mıdır? Var ise Ayn el-Arap’ta gerçekten neler  oluyor? Amerikan emekli özel kuvvetleri ile Türk emekli özel kuvvetleri mi çarpışıyorlar?

Bütün bunlara 19 Şubat 2015’te CHP milletvekili Şafak Pavey’in yapmış olduğu basın toplantısında açıkladığı  “IŞİD, Ayn el-Arap’tan sürüldüğünde ağır silah ve mühimmatlarını, Türk istihbaratı ve ordusunun bilgisi ve yardımı altında topraklarımıza park etmiştir”  iddiası, yukarıdaki iddialara eklenince ortaya ilginç bir görüntü çıkmaktadır. (Yeniçağ 20 Şubat 2015) Ve neden Başbakan Davutoğlu,  “Kobani’ye selam” göndermek zorunda hissediyor kendisini? Cevaplanması gereken bir çok soru olduğu anlaşılıyor.  

 

Ümit ÖZDAĞ

uozdag61@gmail.com