Kimliğimizle ilgili bazı konularda düşünebilmek için sizlerle kısa kısa paylaşmak istediğim paragraflara birer sıra numarası vermiştim. İşte 9.cu paylaşımım. Okuyalım lütfen.
Şevket Süreyya’nın aşağıdaki satırlarına bir göz atalım. Ancak buradaki tespitle, bir genelleme yaparak Anadolu hakkında bir hüküm vermenin de yanlış olacağını belirtmiş olalım.
“ Savaş yıllarında bir ihtiyat /yedekte tutulan/ bölüğünde görevli subay olan Ş. Süreyya, askerlerine eğitim amaçlı dersler verir ve bir gün şöyle bir soru sorar:
- Bizim dinimiz nedir? Biz hangi dindeniz?
Hep birden:
- Elhamdü-l-illah Müslümanız, diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı. Cevaplar karıştı. Kimisi “İmam-ı Azam dinindeniz” dedi.
Kimisi Hz. Ali dinindeniz” dedi. Kimisi de hiçbir din tayin edemedi.
Arada:
- İslâmız, diyenler de çıktı. Ama:
- Peygamberimiz kimdir? deyince, onlar da pusulayı şaşırdılar. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. Hatta birisi:
- Peygamberimiz Enver Paşa’dır! dedi.
İçlerinden peygamberin adını duymuş olan bir kaçına da:
- Peygamberimiz sağ mı? Ölü mü? deyince, iş gene çatallaştı. (…) Peygamberimiz sağdır diyenlere:
- O halde peygamberimiz hangi şehirde oturur? diye sordum.
Cevaplar tekrar karıştı. Onu İstanbul’da, Şam’da yahut Mekke’de yaşatanlar oldu. Hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu.” (…)
Yazar, bu derslerden sonra kendi kendine şöyle düşündüğünü de dillendiriyor:
“ Bu insanlar neye yarar" derdim, bu adamlarla, bu birbirini tutmayan, birbirine yapışmayan insan malzemesiyle hangi toplum yapısı düzenlenebilir? (….)
YORUMLAR