Üç sene önceydi. Bir addaşımın kaleme aldığı
“Şeyhi Dinliyorum” başlıklı yazı dizisini
"Fatih Aktüel. Com.'dan takip ederdim.
O yazı dizisindeki “ŞEYH ABDULLAH”,
bence ideal ve gerekli bir hayat koçuydu.
Nasıl bir şeyh miydi???
O, müridlerine “Kardeşlerim!” diye hitap ediyordu.
Onları, Kur’an ve sahih sünnetin ışığında
aydınlatmaya çalışıyordu.
O, tasavvufu sulandıran, gerçek İslâm’ın
dışına çıkaran bir şarlatan değildi!
Nasıl ki, İslâm Peygamberi’ne ashabı,
bazı konularda kendi görüşlerini
beyan ediyorlardı ise, onun müridleri de öyleydi.
Şeyh Abdullah Abi, onlara şöyle demiyordu:
“ Bana sormadan, hiçbir şeyi anlatmayın”.
Toplu halde bulunduklarında,
Şeyh Abdullah ve kardeşlerini de
birbirinden ayırmak mümkün değildi.
Tıpkı Hz. Peygamber (s.a.s), arkadaşlarına
su dağıtırken, dışarıdan gelen bir yabancının,
kimin peygamber olduğunu anlayamaması gibi.
O, müridlerine şöyle de demiyordu:
“Mürid, şeyh için hazırlanmış olan yere oturmamalı.
Ondan izinsiz yolculuğa çıkmamalı.
Evlenmemeli ve önemli bir işe girişmemeli…”
Abdullah Abi, çok hoşgörülüydü.
Bakışlarıyla sevgi ve şefkat saçıyordu.
Yazı dizisini okurken onu bir kuşa benzetmiştim;
müridlerini de, o anaç kuşun kanatlarının
altına sığınan kuş yavrularına..
O, kardeşlerine yani müridlerine şöyle demiyordu:
“Siz benim elimde, gassalın (ölü yıkayıcısının)
elindeki cenaze gibisiniz.
Ben nasıl olmanızı istersem öyle olacaksınız..”
Abdullah Abi; kendisinin bir beşer olduğunu,
hata yapabileceğini, kusurları olabileceğini,
gerektiği zaman kardeşlerinin
kendisini eleştirebileceğini söylerdi.
Şöyle de demezdi:
“Mürid şeyhine tazim göstermeli.
Her halde onu büyük tanımalı.
Maksudunun; isteğinin ancak şeyhi sayesinde
gerçekleşebileceğine inanmalı.
Dara düştüğü anlarda şeyhini:
"Medet ya şeyhim!" diyerek imdada çağırmalı.
Müridin gönlü, başka bir şeyhe meylederse
bilsin ki, feyz kapısı ona kapanır.
Başka bir paylaşımda SANAL ŞEYH
Abdullah Ağabey’i anlatmaya devam edelim mi?
Ne dersiniz?