Şerif Simavi

Şerif Simavi

Gönülden Gönüllere
simavi48@gmail.com

YARINLARA DOĞRU: DÜNÜN VE BUGÜNÜN TÜRKİYESİ

26 Nisan 2016 - 16:33


Bu Vatan

 

     Sevgili okuyucu! Hani Merhum Âkif’imizin:“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda,” diye vasıflandırdığı bir cennet vatanımız var ya.

 

Hani o koca şair: “Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli, /Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.” demişti ya. İşte bu vatana aman dikkat edelim. Bu cennet vatanda yaşayan bizler, sakın ola ki, birilerinin oyunlarına gelmeyelim..

 

          Dünümüz  Ve Üç Kuşak

 

  Bu günün “Y” kuşağı, şayet ciddi bir yakın tarih okuması yapmadı iseler, DÜNÜMÜZÜ hiç bilmez. Dünümüzü yani pek yakın tarihimizi, 68 kuşağı adı verilen nesil çok iyi bilirler. Çünkü onlar, o dönemleri bizzat yaşadılar; acılarını ve sıkıntılarını çektiler. Bir çoklarının ümitleri çöktü, hayatları söndü..

 

    Bu ülkede 1980 yılı öncesinde gençlerimiz çeşitli gruplara ayrılmışlardı veya ayırmışlardı. Bir yanda, Laik gençlik, Atatürkçü gençlik. Sağcı gençlik, solcu gençlik vardı; diğer tarafta da, Milliyetçi, mukaddesatçı gençlik, İslamcı gençlik vardı.

 

 Kominist veya solcu gençliğin de, muhtelif fraksiyonları vardı; Leninciler, Maocular, Marksçılar gibi. Küçücük Arnavutluk lideri Enver Hoca’nın bile “Enver Hocacılar” diye bilinen taraftarları vardı bu ülkede.

 

    Müslümanlar’a gelince, 1970 öncesinde bölük pölçük hâldeydi. Meselâ; Süleymancılar, Nurcular, Işıkçılar, tarikatçılar…vardı.

 

Ayrıca, “Alevi ve Sünni” kavramları ülkenin yazılı, sesli ve görsel medyasında sıkça yer alıyor, tarafları tahrik etmek için çeşitli provokasyonlar yapılıyordu.

 

   Ve İslami grupların her biri, birbirleri ile hısım olacakken, HASIM haldeydi.

 

Bir kısmı bir kısmını TEKFİR ediyordu; Bir kısmı da cadde ve meydanlarda

 

“Tekbir” getiriyordu.

 

O dönemlerde, bazılarına göre lakabı “NURLU,” kimilerine göre de “Morrison” olan bir başbakanımız vardı. O da,1965-1993 yılları arasında 10 yıl, 10 ay başbakanlık yaptı. Bu dönemlerde darbelerin her çeşidini yaşadı ve şapkasını defalarca aldı gitti, sonra tekrar makamına döndü. Ve en sonunda Çankaya köşküne oturdu. “Postmodern Darbe” adını alan 28 Şubat darbesini de, onun döneminde yaşadı bu ülke. İleri yaşlarına rağmen, ülkemiz gündemiyle ilgili demeçlerini zaman zaman medyadan okuruz bu sabık başbakan ve reisicumhurumuzun. Meselâ; bu günlerde sokak gösterilerine neden olan Berkin Elvan’ın ölümüyle ilgili yazılı bir beyanat vermiş ve ailesine başsağlığı dileyerek demiş ki: "Vahşi bir saldırı sonucu yaralandığı günden beri, büyük bir yaşam mücadelesini kahramanca yapmış olan oğlunuz Berkin Elvan’ın hayatını kaybetmesi dolayısıyla milletçe büyük üzüntü duyuyoruz. Size, milletimizin tüm fertlerine başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin.”

 

Evet, devam edelim dünlerimizi hatırlamaya:

 

1980 öncesi, geceleri sokaklarda silah, molotof  ve bomba sesleri eksik olmazdı. Geceleri dışarı çıkmak cesaret isterdi. Her gün birkaç vatan evladı can verirdi bu ülkede.

 

Veee 1980, 12 Eylül de askeri darbe yapıldı. Sağa da sola da, tırpan vuruldu. Binlerce vatan evladı zindanlara atıldı. Ve bu günlere gelindi.

 

Dün, Çanakkale’de, Osmanlı’ya son darbeyi vurmak için birleşip bu ülkeye saldıran yedi düvele karşı göğsünü siper eden bu ülke insanları, yıllar sonra öz vatanında bunları yaşamıştı. Dün, Türk, Kürt, Arap, Acem, Sünni, Alevi demeksizin omuz omuza verip Haçlı saldırılarına karşı koyan bu ülke insanı, ne gariptir ki, bu hallere düşmüş, inanç, edeolojik ve etnik fraksiyonlara bölünmüştü.

 

Ve Bu Günnümüz

 

Diyebilirsiniz ki,”Bu günlerin, sanki dünden pek farkı mı var ki?

 

“Y” kuşağı, ilkokulun son sınıf sıralarında otururken, bu ülkede bir “Ilımlı İslam” “Bop” ve “Diyalog” kavramları duyulmaya başlandı. Senaristleri kimlerdi bilmiyoruz. Ama amacı belliydi. Herkesle barış içinde yaşamasını bilen ve tüm İslâm dünyasına örnek olarak gösterilebilecek bir Müslüman toplum yaratmaktı bu projenin amacı. Bu toplum, İran gibi dik kafalı olmayacaktı; munis ve uysal olacaktı. Radikal, köktenci de olmayacaktı. İnanç boyutunda Hz. İsa’yı da, Hz. Musa’yı da gönülden seven Müslümanlar, sözde onların tebliğ ettiği dinlere gönül verdiklerini söyleyenlerle sarmaş dolaş olacaktı. Onları kadim dostlar edinecekti.

 

İşte bu amaçla Mardin’in tarihî Kasımiye medresesinde düzenlenen törenden bir manzara: Papazlar, Patrikler, Diyanetin sarıklı bir mensubunun bulunduğu kalabalık bir salon. Çanlar çalıyor, ezanlar okunuyor. Ve böylesi bir atmosferde, avludaki havuzun üzerine kurulmuş bir köprüden cüppelerinin eteklerini savura savura geçen din adamları. Ezoterik bir kurguya göre, güya bu köprü Sırat köprüsünü temsil ediyordu. Eh, köprü başarıyla geçildiğine göre de, İbrahimî dinlerin tüm mensupları da Cennete girecekti.

 

Velhasıl

 

 Birileri, bize sıkça dünlerimizi hatırlatsa ne iyi olur. Unutanlar hatırlasın, bilmeyenler öğrensin diye..Dünlerimiz, bu günlerimiz için İBRET AYNASI olsun diye..Birilerimiz birilerinin sıktığı gaza gelmesin diye…

 

X kuşağı da, “Y” ve “Z” kuşakları da dünlerini iyi öğrenip bu günlerini iyi analiz etsinler ve adımlarını ona göre atsınlar diye.

 

Dün, dünyayı ve özellikle İslâm dünyasını dizayn edenler; harita üzerinden cetvelle ülkelerin sınırlarını çizenler bu gün de, cennet vatanımızda yeni plan ve senaryoları ile yepyeni oyunlar oynamak istediklerini görsünler diye..

 

Dün, Çanakkale’yi geçilmez yapanların torunlarının bu gün ne hallere düştüğünü iyice anlasınlar diye.

 

 Dün, düşman ordularının işgalinden derdest etmek için mücadele eden bir millet ahfadının, bu gün kendisini,  eşinden, evladından ve vatandaşlarından korumak için polise ve adliyeye sığınmaya mecbur hale geldiğini görsün diye.

 

Dün, hırsız uğursuz bilmeyen ve evinin iç ve dış kapısını bile kilitlemeye ihtiyaç duymayan bir neslin, şimdi en yakın dost ve arkadaşlarından bile endişe eder hale geldiğini görsün diye.

 

 Selam ve dua ile hoşça kalınız..