Türkler İslamiyeti kabul etmeden önceki yaşantıları incelendiği zaman tek Tanrı inancına bağlı olarak yaşadıkları görülür.
Göktürklerin Uluhiyet fikri tek Tanrı inancına sahip oldukları bilinmekteydi. Türkler o dönemde Şamanizm ve Tengricilik inancı olan tek Tanrıya tapıyorlardı. Bu dine Eski Türkler de Şaman veya Şamanizm adı verilir.
Bu dinin ruhanileri kamlar yahut kamanlardır. Şaman kelimesi veya sözcüğü buradan çıkmıştır ve kam sözcüğü adıyla kullanılmıştır. Şamanizm büyü ve sihir demektir ve Gök Tanrı dinidir. Dini törenleri yöneten kişiye Kam deniliyordu?
Tengricilik yada Tengri kelimesi Gök Tanrı eski Türklerin özellikle Göktürklerin dini inançlarında var olan Tanrısıdır. Uçsuz bucaksız bozkırda yaşayan Türkler için Gökyüzü birbirini tamamlayan nesnelerden meydana geliyordu. İsimler sıralanırken belli başlı bir öneme göre en güçlü muhtemelen Gökyüzü idi. Çünkü bu Gök Tanrıydı yada Tanrı Gökteydi. Gök aynı zamanda Türklerin evrenini çevreleyen çadır gibiydi. Türklerde Gökyüzü çadırımız olsun diye dua edildiği bilinmektedir.
TÜRKLERDE İNANÇ SİSTEMİ
Gök Tanrı Türkün koruyucusu veya onu kollayan bir İlahtı.? Göktürkler olağanüstü bir olay olduğunda göğü selamlarlardı bu bir inanç anlayışıdır. Tanrının Gökte olduğunu o günkü Türkler belki de biliyorlardı yada öyle inanmak istiyorlardı.? Göktürk hükümdarı Taspar Kağan ve kardeşi Nivar Budist olmuştur hatta bir Budist Pagodası (Yüksek tapınak)’da inşaa etmiştir.
Orhun kitabelerinde ve Türk yazılı kaynaklarında da Gök Tanrı inancı mevcuttur. Bu durumu o dönemde Türklere ait has bir din olarak görmekteyiz. Gök Tanrı Mavi Gök anlamında kullanıyordu daha sonraları ise hem Gök hemde Tanrı yerine kullanılmıştır. Şamanizimde, ”Tanrılar Yönetimi altındaki ruhları etkiler inanışı bir Tanrı insana doğrudan buyruk vermez gerekli yasakları koymaz.” Tengricilikte ise İklim ve doğa olayları Tengrinin isteğine göre değişir. Tengri (Acunda) yani dünya da dengenin yaratıcısı ve koruyucudur.
Türkler, Bilge Kağan gerekse Gök Tanrıdan Kut aldığını belirten Mete Han, gerekse İslamiyeti kabul ettikten sonra dahi Tarının yeryüzündeki gölgesi veya Halifesi olduklarına inanan Müslüman Türk Sultanları Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, elçisi mazlumların da koruyucusu sayılıyorlardı. Göktürklerin inanışı özellikle İslam dini ile büyük benzerlikler gösteriyordu yeri ve gökleri bütün mahlukatı yaratan insanların iyi ve kötü kaderini tayin eden Göklerde bulunan tek Tanrı inancıdır.
Zaten Türkler de diğer milletler ve kavimler gibi “Tanrılık iddası hiç görülmemiştir”. Türklerin bu inancı İslamiyetteki “Es-Sultân-ı zıllullahi Fi’l-arz, yeviileyhi külli mazlumin” (Sultan yeryüzünde Allah’ın Halifesidir veya mazlumların koruyucusudur) inancı ile paralellik arz etmektedir. Bu itibarla İslamiyeti kabul eden Türkler aynı doğrultuda İslam’a hizmet etmişlerdir. Türklerin İslam dinini kabul etmesi kendi inançları olan Tengricilik ile büyük benzerlikler göstermesinden dolayı çok kolay olmuştur.
Hatta Kül Tegin’nin (Doğunun yüzünün ilk cümlesinde) ”Üste Mavi Gök altta yağız yer yaratıldığında ikisinin arasında insanoğlu yaratılmıştır.” sözcüğü yüce kitabımız Kuran-i Kerimde geçen. ”Biz yeri ve göğü oyun olsun diye yaratmadık” (Enbiya süresi 16. Ayeti) ile büyük benzerlikler göstermesi Türklerin bu dini Müslümanlığı kabul etmesinde önemli rol oynamıştır. Türk töresi toplanan büyük bir kurultayda, İslam dinin prensiplerini ve Türk töresinin geleneksel kültürünü, ortaya koyarak birbirinden çok farklı olmadıklarını gördükleri bu dinin (İslam inancı) kendilerine uygun olduğunu gördüklerini tespit ettiler.
Böylece Türkler artık yavaş yavaş İslamiyete geçiş yapmaya başladılar. Türkler Orta Asya’da çeşitli bölgelerde, Şamanizm, Tengricilik, Manihizm, Zerdüşlük, Budizm, ve Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinlere tapmaktaydı. Türklerin Müslümanlığı kabul etmesiyle İslam dinine büyük katılımlar olmuş Budizm, Manihizm, Zerdüşlük ve Musevilik silinip gitmiştir. Fakat Hıristiyanlık bazı Türk kavimlerinde sürdürülmüştür. Türkler arasında İslam dininden sonra en çok taraftarı bulunan din Hıristiyanlıktır. Türklerde “Tanrı Kutu Tanhu” (Türklere Cenab-ı Hak tarafından insanların idaresi hükümdarlık verildiği inancı meşhurdur.)
İslamiyetin Arap yarımadasında doğması ve onun, yüce Peygamberi Hz Muhammed (S.A.V)’in Müslümanlığını çok büyük bir coğrafya’yı da etkileyerek, yayılacak olması dolayısıyla bu dinle yakın ilişkileri bulunan Türkleri’de çok yakından ilgilendiriyordu. Türklerin büyük kitleler halinde İslam dinine katılmaları bu yakın ilişkiler sayesinde ile sağlanmıştır. 751 yılında Araplar ile Çinliler arasında yapılan “Talas’ savaşında Çinlilere karşı Tarihten gelen düşmanlıklarından dolayı Türklerin Müslümanların yanında yer alması bu savaşı Müslümanların kazanması yakınlaşmanın ve İslamlaşmanın ilk adımları olmuştur. Bu arada Çin ordusunda bulunan Karluk, Yağma ve Çiğiller muharebe sırasında taraf değiştirerek Arapların saflarına geçmesi ve Çinlilere arkadan saldırarak bu savaşı, Çinlilerin kaybetmelerine sebep olmuştur bu savaşla birlikte Araplar, Matbaa, Barut, Kağıt ve Pusulayı öğrenmişlerdir. Türkler arasında Müslümanlığın yayılması Abbasi halifeleri ile iyi ilişkilerin kurulması hep bu savaşın kazanılmasının sonucunun bir göstergesidir. Türklerle, Müslümanlar bu dönemden itibaren gerek Maveraünnehir’in Araplarca fethi gerek Talas savaşı, sonrası, gerek bu bölgede kurulan Pers kökenli Samani devleti aracılığı ile karşı karşıya gelmeye başlamışlardır.
Ancak ne Araplar yada genel olarak Müslümanlar Orta – Asya değimiz Türkistan içlerine doğru ilerleyerek Türkleri İslamlaştıracak güce ve kudrete nede Türklerin İslam’ı Türkistan sınırlarından söküp atmaya güçleri yetmemiştir. Böylece bir denge unsuru sağlanmış Türklerde İslam İmparatorluğunun büyümesi karşısında bu dine karşı kayıtsız kalmamışlar ve isteyerek kabileler halinde Müslüman olmuşlardır. Tabi ki Emevi Halifesi Abdülhaluk İbn-i Mervanın kudretli komutanı Kuteybe İbn-i Müslim Türkistan coğrafyasında (705) yılından itibaren, çok ciddi katliamlara ve zalimliklere de imza atmıştır. Daha sonra Türklerin artık Abbasilerin saraylarında ve ordularında görülmesi ve önemli görevler almaları hep bu sayede olmuştur. Türk soylu asker ve komutanları çok önemli görevlere getirilmeleri bu dönemde başlamıştır. Zübeyr – et Türki, Mübarek – et Türki ve Muhammed – et Türki adlı komutanları tanıyoruz. Hatta Halife Mansur oğlu Mehdiye şöyle vasiyette bulunmuştur. Kendilerine (Türklere) iyilikte bulun onları kendine yaklaştırmaya çalış onlardan çok dost edin. Çünkü bir sıkıntıya düşersen onlar Türkler senin yardımına koşarlar. Horasan halkı mallarını ve canlarını bu devlet uğruna feda etmiş en büyük yardımcıların ve taraftarlarındır. Oğuz Türkleri Abbasi Halife ordusunda paralı askerlik yaparak İslam dinine hizmet etmişlerdir.
Bu arada Türk asilzadeleri ve soyluları Halifeye bağlı müstakil devletler kurulması hep bu savaşın bir sonucudur. Bu devletler Mısır ve Suriye’de ki Tolunoğulları, İhdişoğulları ve Azerbaycandaki Sacaoğullarıdır. Bu dönemde İslam Halifesinin davet mektupları o günkü Türklerin yaşadığı Mavaraünnehir, Merv, Kaşgar, Buhara, Tirmiz, Horosan ve Rey gibi şehirlerde yaşayan Türk halkı tarafından olumlu karşılanıyor ve bir çok taraftar buluyordu. O dönemde henüz Müslüman olmamış olan Oğuz ve Karluk Türk boyları da Horasan bölgesine akınlar yaparak Müslüman Türk ahaliye karşı ciddi sonuçlar alıyorlardı. Bu arada Müslümanların Halifesi olan Mutasım’la iyi ilişkiler kuran Türkler İslam ordusunda çok önemli mevkiler elde ediyorlardı. Böylece Türkistan’nın İslamlaşması çok daha kolay sağlanmış olacaktır. Mavaraünnehirin tamamıyla Müslüman olması “Samaniler” döneminde gerçekleşmiştir. “Türklerin lisanını öğrenin çünkü onların saltanatı çok uzun sürecektir” (Kaşgarlı Mahmut Divan-u Lügati’t Türk) adlı eserindeki söylemi bir kez daha haklılığını ortaya koymaktadır. Bu söylemin Hz Muhammed (S.A.V)’in Hadis-i şerifi olduğu rivayet edilmektedir.
Türk – İslam Tarihinin en önemli olayı Karahanlı hükümdarı büyük komutan Satuk Buğra Han’ın 933 yılında İslam dinini kabul ederek Türklerin toplu halde İslam dinine girmesine sebep olan ilk Türk Hakan’ı olarak tanınmasıdır.. Bu şanlı Türk Hakan’ı daha sonra, “Abdülkerim” adını alacak olan “Satuk Buğra Han” Türklerin tamamen Müslüman olmalarını sağlamıştır. Artık Karahanlı Türk devleti bir İslam ülkesiydi ve yıllarca, yüce İslam dininin, bayraktarlığını yapacak olan Türklerin övülmesi Müslümanlığın hak ettiği saygı ve değeri görmesi Allah (C.C) müjdelenmiş bir millete lütfu olarak da kabul edilebilir. “Kırmızı çehrelilere (Türklere) müjdeler olsun Allaha yemin ederim ki insanlar çatlasada Allah (C.C) onları hem bu dünyada hem öbür dünyada mükafatlandıracaktır” (Tubeyin Kab) Abdülkerim Satuk Buğra Hanın kurmuş olduğu İslam devleti artık önemli bir coğrafyada söz sahibi olacak büyük bir güce kavuşcaktır.
Türkler artık İslam dinini kabul etmiş büyük bir gücün sahibi idiler o dönemde onlara karşı koyacak çok önemli güçlü bir devlet de ortada yoktu. “Türkler dünyaya iki kere hükmedecektir. Türkler size dokunmadığı harp etmediği sürece sakın sizde Türklere dokunmayın” (En- Nesei- Sünen) Bu Hadis-i şerifle Müslümanlar uyarılarak artık onların İslamın temsilcileri oldukları tembih edilmiştir. Bundan sonra artık Türklerin batıya açılma zamanı gelmiştir çünkü Türkler Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar giden akın eden büyük fetihler yapan İslam dinine hizmet eden asil bir millettir. Arapların büyük fetihler yaparak elde ettikleri ganimetler sayesinde zenginleşmeleri artık savaşmak istemeleri yeni fetihlere girişecek gücü ve kudreti kendilerinde bulamaları sayesinde bu boşluğu Bozkırın savaşçı milleti olan Türkler dolduracak onların Müslümanlaşmaları sayesinde tarih yeni bir başlangıca imza atacaktır.
İbn-i Ebi-d dünyanın ahir zaman üzerine yazdığı kitabında Allah (C.C) Resul’üne senetle ulaşan bir hadis yazılıymış. Bu hadise göre Allah (C.C)şöyle buyuruyor. “Benim bir ordum vardır ona Türk adını verdim onları Doğuya yerleştirdim bir kavme gazaplanırsam, Türkleri o kavmin üzerine gönderirim” diye buyurmuştur. Türkler artık yüzünü batıya çevirmiş ve yüce İslam dini adına büyük fetihler yapmak için mücadele edeceklerdi. Çünkü Türkler çok savaşcı bir milletti, onlar bozkırda yetişmiş, iyi at binen iyi kılıç kullanan ok atan üstelik cesur bir milletti? Bir çok kez böyle kahramanlıklar göstermişlerdir ve çok eski göçer bir topluluk oldukları için arazi ve doğa koşullarını çok iyi biliyorlardı. Bu arada İslam’ın Türkler arasında yaygınlaşmasından sonra İslamın ilim ve bilim havzası Mekke ve Medine’den sonra Türklerin Anavatanına kaymıştır. İslam dininin bayraktarlığını yapacak olan Türk milletinin Müslüman olmasıyla birlikte Semerkant, Buhara, Taşkent, Merv, Tirmiz, Mavaraünnehir. Rey ve Horosan gibi şehirler İslam’ın ilim merkezi olmuş ve İslam’ın güzel yıldızları bu şehirlerde doğmuştur.Türkler tarihte eşi benzeri görülmemiş bir millettir (Enes Bin Malik) sözü elbette onu haklı çıkarmıştır. Artık Türkler ilim ve sanatta Edebiyatta önemli büyük eserler ortaya koyuyorlar Türk mimarı tarzı da İslam medeniyetinden etkileniyordu. Türkler yaptıkları Camiler, Kervansaraylar, Hanlar ve Hamamlar ile şehir ve Kentleşme adına yerleşik kültürü hayata geçiriyorlardı.
Bir çok eser günümüze kadar gelerek hala orijinalliklerini koruyarak asırlar önce yapılmış olmalarına rağmen muhteşem görüntüleri ile bizleri büyülemektedir.
“İşte Türk’ler böyle bir millettir”.
Ali KARACA