“Türkler tarihte eşi benzeri görülmemiş bir millettir.” (Enes Bin Malik)
Bütün milletler ve kavimler peygamberlik müessesi ile muhatap olmuşlardır. ”Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.” (İbrahim suresi 4. Ayeti)
“Kırmızı çehrelilere (Türklere) müjdeler olsun, Allah’a yemin ederim ki insanlar çatlasada, patlasada, ALLAH onları hem bu dünya da hemde öbür dünyada mükafatlandıracaktır.”
(Tubeyin Kab)
Yüce kitabımız Kuran-i Kerim’de Kehf suresinde Zülkarneyn’den bahsetmesi ve onun hikmet sahibi birisi mi yoksa Allah (C.C) dostu veli bir kulu olarak bizlere açıkca ifade etmezken İlah-i mesajda; ”Birde sana Zülkarney’den soruyorlar. De ki size ondan bir hatıra okuyacağım.” (Kehf suresi 83. Ayeti) Bu kısasta bir milletin iktidarını yüce Allah (C.C) bizlere şöyle işaret ediyor. ”Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin yolunu verdik.” (Kehf suresi 84. Ayeti)
Zülkarneyn’nin Türk milletinin veli yada yol gösterici Allah (C.C) sevdiği onu ödüllendirdiği bir kulu olduğu muhakkaktır. Türkler İslam dairesine girdikten sonra yeryüzünde yüce Allah (C.C)gölgesi veya Halifesi oldular. Her adımını Rablerinin rızasını kazanmak için atan Türk milleti seçilmiş ve sevgili Efendimiz Hz Muhammed (S.A.V)’in yolundan giden onun izini takip eden necip bir millet olarak İslam ve dünya tarihinde ki yerini almıştır. ”Derken oda bu yollardan birini tutup gitti.” (Kehf suresi 85. Ayeti) Bu kutlu yol Türkleri zafere taşıyan işaret edilmiş olan, aynı zamanda büyük bir yolculuktur. Tarih Türkleri yazarken, onları baş sayfaya koyar? Yüce kitabımız Kuran-i Kerim incelendiği zaman “Kehf” suresi özellikle “Zülkarneyn’nin” Türklerle ilgili kıstasının örtüşmesi hatta ”Güneş’i battığı yerde vardığı zaman, Güneş’i sanki kara bir balçıkla batıyor buldu? Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki, ey “Zülkarneyn” Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.” (Kehf suresi 86. Ayeti) Bu İlah-i mesaj Türklerin batıda ki milletlere karşı uyguladığı adaletli ve adil olma durumunun göklerin katından da belirtilmesinin sonucundandır.
“Türkler size dokunmadıkça sakın sizde Türklere dokunmayınız. Çünkü ALLAH ümmetine vermiş olduğu bu mülkü, bu saltanat nimetini, ilk defa Kantura oğulları onların elinden çekip alacaklardır.” (Et – Teberani)
Batı da ki kavimlerle ve devletlerle savaşlar eden burada ki büyük toprakları fütuhat ruhuyla İslam dinine kazandıran milletin Türk olması acaba bu İlah-i mesajla mukayese edildiğinde Zülkarneyn’in Türklerin seçilmiş velisi olduğunu göstermez mi? Muhkkak ki her şeyin en doğrusunu yüce Allah (C.C) bilir. Türklerin en eski kitabeleri olan Orhun abidesinde Bilge Kağanın sözleri damgasını vurur. ”Ben Türk Bilge Kağan doğuda gün doğusuna güneyde gün ortasına, batıda gün batısına kadar, kuzeyde gece ortasına kadar hep milletler bana bağlıdır. Bunca milleti hep düzene soktum ilerlettim. Doğuya ordu sevk ettim bunca yerlere gittim. Tanrı (Tengri) yardım ettiği için milletime gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen yerler kazandım. Tanrının buyuruğu olduğu için devletli olduğum için size Kağan oldum. Tanrı yardım ettiği için dört yönde ki milleti derleyip toparladım.”
Göktürk Hakan’ı Bilge Kağan bu zaferleri Tanrı yani, Allah (C.C) yardımıyla kazandığını üstüne basa, basa belirterek o İlah-i inancın yansımasını da ifade etmektedir. Bu bilge Hakan’nın Türk milletine asırlar öncesinden seslendiği şu söyle mi adeta ikaz mahiyetindedir. ”Ey Türk milleti üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe ilini, töreni kim bozabilir. Ey Türk milleti titre ve kendine dön. ”Kehf suresi incelendiği zaman Bilge Kağan’ın anlattıklarının aynısını görebiliyoruz. Kuran-i Kerim de Zülkaryen’e hitap eden yüce kitabımız bu örneği bir ders niteliğinde bizlere gösteriyor. ”Sonunda Güneş’in doğduğu yere ulaşınca ona kendilerini Güneş’e karşı koruyan bir topluluğun üzerine doğuyor buldu.” (Kehf suresi 90. Ayeti) Bu işaretin doğuda ki Türkleri gösterdiği onların da aydınlığı etrafa yayılarak büyük fetihler, fütuhatlar yaparak Allah (C.C) yolunda zaferler kazanacak olan millet olduğudur.
Güneş’in doğduğu yerden Güneş’in battığı yere Hıristiyan batı dünyasına akınlar eden bu necip millet Türklerden başkası değildir. Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra ki hizmetleri düşünüldüğünde attıkları bütün adımlar yüce Allah (C.C) rızasını kazanmak içindi? Hıristiyanlık dünyasına korku salan yok olan adeleti tekrar geri getiren batıda ki mazlum hakları adaletle yöneten ve kalpleri keşif ederek bir çok milletin Müslüman olamalarını (Gürcü, Boşnak, Arnavut, Pomaklar v.s gibi) sağlayan gönüller kazanan yeryüzünün seçilmiş milletinin takva konusunda ki beşeriyetini de görmekteyiz. ”İşte (Zülkarneyn’in) kudret ve saltanatı böyleydi. Halbuki onun yanında (Harp ve asker vasıtaları gibi sizin bilmediğiniz daha) neler vardı ki biz tamamını ilmimizle kuşattık.” (Kehf suresi 91. Ayeti)
Bizim bilmediklerinizi bilen yüce Allah (C.C) “Zülkarneyn” gibi veli veya seçilmiş kullarla bizleri müjdelemiş ve yüce kitabımız Kuran-i Kerimde de bildirmiştir. Doğu ve batıyı anlatan bu ifadelerle Türklerin işaret edilmesi düşünülebilir. Yine her şeyin en doğrusunu, en iyisini, yüce Allah (C.C) bilir, biz ona inanırız ve ona güveniriz ve yine yalnız ondan yardım dileriz. Türklerin hiç yontulmuş Tanrısının olmaması, göklerde bulunan bir kudrete inanmaları belkide yüce Allah (C.C) bir hikmetidir. Türklerin saltanatı ve yüce İslam dinine olan hizmetleri; Bin yıl gibi uzun bir süre olması bu topluluğunda peygamberlik müessesi ile muhatap olduğunun bir göstergesi olabilir. ”Arkasından yine bir sebebe sarılarak Zülkarneyn yola koyuldu. Sonunda iki dağ arasına varınca setlerin eteğinde neredeyse hiç söz anlamayan (Dil bilmeyen) bir topluluk buldu.” (Kehf suresi 92 – 93. Ayetleri) Bu durum Türklerin diğer yabancı kavimler üzerinde ki seferlerinin de bir göstergesi olabilir.
Orta Asya bozkırından çıkarak önce Anadolu’yu fetih eden daha sonra Konstantinopolis (Bizans İmparatorluğu) gibi, büyük bir devleti yıkan ve İslam peygamberi Hz Muhammed (S.A.V)’in Hadis-i şerifine nail olan Türk miletti; Batı Avrupa’ya Viyana kapılarına kadar ilerlemiş ve şehirleri, beldeleri bir bir fetih ederek, hakimiyeti altına almıştır. Türk milleti Müslüman ve Hıristiyan topluluklarını adaletle yönetmiş, yüce Allah (C.C) Kuran-i Kerimde ki sistemiyle onlara muamele eylemiştir. Türkler bu övgüye mazhar olmanın muhatabiyetliğini çok eski çağlarda yaşamış “Zülkarneyn” gibi seçilmiş veli bir kulu veya Allah (C C) dostunu bağrından çıkardığını düşünmekteyiz. Mete Han veya Oğuz Kağan da bu efsane rivayetlere konu olan Türklerin atası da böyle birisidir. Verilen işaret ve ipuçları bu misyona çok uygundur ki onu kendimizden birisi gibi görmekteyiz. Yüce Allah (C.C) işaret etmiş olduğu iktidar Türk milletinin eliyle gerçekleşmiş İslamın sancağı daha sonra üç kıta ve yedi iklime yayılmıştır. Yavuz Sultan Selim Han doğunun Zülkarneyn’i olmak için yüzünü o tarafa çevirmiştir.
Yüce Allah (C.C) sözünde sadık ve çok dahi adildir? O zaman Asya bozkırlarında ön Türkçe konuşan Peygamberlerin yaşamış olması ve “Türklerin Nebevi” bir terbiyeden geçtiği kaçınılmazdır veya muhtemeldir…
Çünkü adalet Müslüman, Türklerin eliyle gerçekleşmiş ve uygulamalarda ki en iyi örneğini bu necip kavim ortaya koyduğu kriterlerle güzelleştirmiştir….
Ali KARACA
03.01.2020
İSTANBUL